bugün

oy

Bir seçme aracıdır.

Ülkeyle mütallik durumdan ötürü bazı şeyler yazacağım.

Gizli saklı bir şey değil, şahsen akp'ye oy vermeyeceğim. Niyetim birilerini, fikri bir kıyasımukassem içinde kaybetmek de değil yalnız bu düşündüklerim bir yerlerde kayıtlı olsun istiyorum.

89 doğumlu bir insanım, akp'nin iktidara geldiği yıl, ortaokuldaydım. Zaten o yaşlarda televizyonda siyasi program izleyecek, politik literatür inceleyecek bir yapım olmadığından (ki çok şükür olmadığından da denebilir) benim için siyaset yerel yönetimlerden ibaretti.

Bursa'da yaşayan biri olarak DSP'nin belediyesini hatırlarım yani. Bursa muazzam bir harikalar diyarı olmasa da kendi kendine yeten, dünya ile iş yapan fabrikalara sahip bir şehirdi. Bunu biliyorum, zira bir çok akrabam bizzat o sanayinin içindeydi. Zaten bursa'da yaşayıp sanayide tanıdığı olmayan insan bulamazsınız.

akp'nin gelişi rakamsal olarak ortamı değiştirdi. Bunu iyi ya da kötü tarafta yorumlamak çok da sağlıklı değil. Yönetim biçimi devletten çok şirket mantığıyla işlemeye başlayınca elbette bir çok işletmeye yarar sağlandı. Ancak sosyal anlayışın da değişmesine sebep oldu. Baskıcı bir patronun işleri idare etmeye başlaması gibi gergin bir ortam vardı.

Ardından yerel yönetim Bursa'nın görüntüsünü değiştirmeye başladı. Parklar düzenlendi, bir çok tarihi yapı için çalışmalar yapıldı, avmler arttı. Bunların çoğu -en azından Bursa için- yararlı oldu diyebilirim. Sonuç olarak "yeşil" sıfatıyla anılan bir şehir için kötü sayılmazdı.

Tabi o yaşlarda fark etmek çok mümkün değildi ancak şehrin kimliği de bu düzenlemelerle ölüyordu. Gezi olaylarına değin, bir çok iş ilgiyle karşılanırdı. Belki de Gezi eylemlerinin en büyük kazançlarından biri budur.

Bir şeyleri yıkıp, yerlerine yeni binalar yapmak bir şehri öldürmek için harika bir yol olsa da ne yazık ki tek yol değil. Tek tek örnekleyecek değilim ancak Cumhuriyet caddesinden bahsetmem gerek.

Bursa'yı bilmeyenler için; Cumhuriyet caddesi şehrin merkezinde, tarihi bir çok han'ın (hanlar bölgesi olarak da geçer) birleştiği noktada, öldürülmeden önce, genel olarak çeyiz dükkanlarının bulunduğu gürültülü bir cadde idi.

Bu cadde öncelikle trafiğe kapatıldı, dükkanlar yenilendi -for some reason çoğu kebapçı oldu wtf?- renklendirildi ve bir de şirin tramvay koyuldu. Bu noktada bir çokları bunu güzel bir gelişme olarak nitelendirdi. Çünkü onlara öyle satıldı.

Cumhuriyet caddesi varolduğu noktaya doğal bir gelişim süreci ile gelmişti oysa. Yani insanlar emekler vererek oradan dükkanlar edinmiş, insanlar bu yerlerde bazı anılar biriktirmiş, bu anılar şehrin her yerine dağılmıştı. Yani Bursa'daki bir çok şey gibi çok gerçek bir yerdi.

Şu an üzerinde "Nostaljik" yazan 6-7 yıllık bir tramvay geziyor. Bu yazdıklarım duygusal görünebilir ancak şehir kimliği böyle bir şey.

Bu caddeyi trafiğe kapatarak, oraya ait olmayan yapılar, insanlar yerleştirmeye çalışmak tek çözüm yoluymuş gibi insanlara satıldı ne yazık ki. Yukarıda örneklediğim şey eminim bir çok şehirde benzer şekillerde gerçekleşmiştir. Bu "şehir kimliği" meselesi oy vermeyişimin ilk sebeplerindendir.

2008 yılı sonunda istanbul'a taşındım. Marmara Üniversitesine başladığımda az çok siyaset anlıyordum sanırım ya da anlıyordum ama konuşamıyordum diyelim. Gezi olaylarının başlangıcına kadar dışarıdan dışarından "insanlara çok yükleniyorlar hacı" laflarıyla günlerimi geçirdim. Bununla gurur duymuyorum ancak utandığımı da söyleyemem. Sonuç olarak eğlence peşinde tasasız bir adamdım.

Burada "gezi" olaylarını bu kadar odakta tutmamın sebebi benim için bir milat olmasıdır. Çoğu muhalif ağabeyimiz "anca uyandı kerizler" dese de buna üzülecek değilim. Zira onların yaratamadığı uyanışı "bu kerizler" yarattı.

bu olaylar ve akabinde gelişen her parçada, para için şehir öldüren insanların, güç için vatandaşı nasıl harcadığını görmeye başladım. Kimsenin ,insanlara bir şey anlatmadığı medyayı gördüm.

Gezi sonrası bir çok mahallede park forumları kurulmuştu. Abbasağa'da bir gece genç bir kız çıkıp "Biz yıllarca kürtler bizi öldürecek diyen bu medyaya inanmıştık, Bugün biri hayatımı kurtardı. Ben kürt kardeşlerimden özür diliyorum." demişti. Ardından da bir diğer kişi "Ben Bitlis'ten geldim. Biz de sizi akşama kadar alışveriş yapıp, keyif çatıyorsunuz sanıyorduk. Ben de özür dilerim" diye eklemişti.

Ki bu da oy vermeyişimin ikinci sebebidir.

Son olarak islam siyasetinin binlerce yıllık tarihi yanı başımızda dururken, ısrarla buraya efendi olmaya çalışan, bunu yaparken medeniyete sırtını dönen, silahlandırma ve savaş provokatörlüğünden vazgeçmeyen, para için oğlunu dahi tehlikeye atabilecek noktada bir insana da yarar sağlamak istemiyorum: Sanırım bu da üçüncü sebebimdir.

Sıralasam belki yüzlerce irili ufaklı şey var, hepimizin var. Ben unutmamak için yazıyorum. Yarın da oy vereceğim.