bugün

konstantinos sloukas

“Son kararın mı? ” diye sordu Angelopoulos’lar. Bir anda 2012 ve 2013 finallerini düşündü. Sadece görevini yapmış ve Vassilis’e yardım etmişti. Kupa ise her zamanki gibi Vassilis’in kupası olmuştu. Zaten Olympiakos demek Spanoulis demekti. Düşünme faslı kısa sürdü. Kostas, tek kelimeyle cevap verdi : “Evet” Angelopoulos ailesi reddedilmeye alışık değildi. Hele ki daha 18 yaşında takıma aldıklar, Duda’nın hakkında olumsuz düşünmesine rağmen sahip çıkarak takımda tuttukları bir Yunan oyuncu tarafından reddedilmek.

“Uzun süredir düşüncelerimle mücadele ediyordum. Kariyerim için en iyi kararı vermek zorundaydım ve geleceğimin Olympiakos'tan uzakta mücadele etmek olduğuna karar verdim. Mücadeleci olmakla ilgili bir karardı bu.

Olympiakos'tan ayrılmayı hiçbir zaman istemedim. Angelopoulos Ailesi bana her zaman cömert oldular. Bana 7 yıldır çok iyi fırsatlar sundular. Tüm güzel anlar için müteşekkirim. Burada büyük bir aile kurdum. Buraya elveda demiyorum, yine görüşeceğiz"
18 yaşında başladığı Olympiakos filminin her başarı karesinde görünen ama asla başrolünde olmayan Kostas için artık yeni bir macera zamanıydı. Ivkovic’in, Bartzokas’ın, Sfairopoulos’un ona asla sunamadığı başrolü, ona sunmaya talip isimse çoktan belliydi: Zeljko Obradovic

Fenerbahçe’ye geldiği günden beri 1 numarada dilinden anlayacak birini arıyordu Zoc. Bir yandan, bir araya gelseler, herkesin sanki oyunun hilesi bulunmuş gibi hissedeceği Teodosic’le konuşuyor, bir yandan cilalayıp parlatarak NBA’e gönderdiği Calathes’e gel diyor, bir yandan da Madrid’in yardımcı oyuncusu Rodriguez’in kapısını çalıyordu. Teodosic parasından vazgeçmiyor, Calathes yeni doğan çocuğu ile kayınvalideme yakın olayım diyor, Rodriguez’se ne işim var Türkiye’de diyerek onu reddediyordu. Avrupa basketbolunun son 10 yılını domine etmiş oyun kuruculardan üçünün üzerinde emeği olan Obradovic için aklında olan ama ihtimalen arka sıralarda duran bir isimdi Kostas. En sonunda kararını verdi ve Atina’ya kadar Kostas’ın ayağına gitti. Kostas’a büyük bir kontrat sunmadı. Ona sunduğu şey basitti: isminin, Galis, Giannakis, Papaloukas, Diamantidis, ve Spanoulis’in yanına yazma fırsatı. Ne ham bir NBA rüyası ne de Rusların bol sıfırlı kontratları. Kostas’ın bulmak istediği şey tam olarak duyduğuydu. Kostas kararını vermişti.

2015 yaz transferlerinin bana göre en önemlisi Kostas Sloukas’ın transferiydi. Kostas, Fenerbahçe’de ne yapabilir? Bunu tam olarak kestirmek mümkün değil. Sözünü dinleyen herhangi bir oyuncuyu en azından çok iyi bir rotasyon oyuncusu haline getiren, yetenekli oyuncuların mental gelişimine katkıda sağlayan ve onlara birden çok seviye atlatan koçu ile çok şeyler yapması mümkün. internet tabiriyle safkan guard diye yırtınan Fenerbahçe taraftarının da beklentilerini karşılaması kuvvetle muhtemel. Spanoulis ve Diamantidis’in bıraktığı milli takımın doğal bir parçası olarak da Avrupa, Dünya şampiyonaları hatta olimpiyatlar oynayabilir. Ama bunların hiç biri Kostas transferini, üzerine yazı yazmaya değer kılmaz. Kostas transferinin, Avrupa basketbolu için büyük bir önemi vardır ve mutlaka anlatılmalıdır.

Nasıl mı? Avrupa basketbolunun en sağlam iki ekolü, Sovyetler ve Yugoslavya siyasi olarak çözülünce, serbest ekonominin sonucu olarak ilk ihraç ürünü, ellerindeki en değerli varlık olan yetenekli basketbolcuları oldu. Sabonis, Divac, Petrovic, Peja’nın açtığı şose yol, ard arda gelen başarılı isimler sayesinde otobana döndü. Bugün itibariyle eski Yugoslavya’nın sınırlarında kurulu ülkelerden 54, Sovyet ülkelerinden ise 29 oyuncu NBA’de oynuyor. Avrupa Basketbolu, FIBA ve ULEB arasındaki vizyonsuz güç savaşı sonucu bir türlü belirlenemeyen lig statüsünün, oturtulamayan pazarlama stratejilerinin, takımlar arasındaki mali ve teknik imkan uçurumların kamburunu yüklenmiş durumda. NBA ise “I Love This Game” konsepti, doğru uzak doğulu oyuncuları sisteme katarak ve doğru iletişim stratejileri kullanarak dünyanın tüm ülkelerine ulaşıyor. Anlayış ve yönetimdeki bu farklılıkların sonucunda NBA sunduğu maddi imkanlar ile Avrupa’yı sahadan silmiş durumda. Artık azıcık yetenekle atletizmi birleştirebilen veya boyu normalden uzun olan her oyuncu için NBA, bir hayalden de öte yolun sonraki adımı olmuş durumda. Artık yetenekli bir Avrupa’lı ile ilgili herkes şunu soruyor: “NBA’e ne zaman gider?”

işte Avrupa basketbolu yetenekli adamlarını bu denli elinde tutamazken, sıradan oyuncular da gayet rahat biçimde –Obradovic’in deyişiyle- pasaportla para kazanırken, sadece Kostas Sloukas, kabuğunu Avrupa’nın zirvesine doğru kırmaya çalıştı. Belki de Avrupa’da şu anda hiç bir oyuncuda olmayan bir Avrupa efsanesi olma hayali ile dümeni istanbul’a kıran Kostas’ın varlığı ve hikayesi, benim gibi NBA’den zerre zevk almayan, ve basketbolu halen daha Avrupa’da arayan sıradan izleyiciler için olmuyor. Son kalemde Bodiroga ile nesli tükenen saf Avrupa’lı yıldız oyuncu geleneğinin yeniden yeşermesi için tekrar kahramanlara ihtiyaç vardır.

Bir Yunan tanrısı olmak üzere yolunu seçen Kostas Sloukas’ın bu yol hikayesi, Avrupa basketboluna tekrardan ayağa kalkma ilhamını verecek bir hikaye olacaktır. Mutluluğu paraya endeksleyen Avrupa basketbolu, kendine yeni kahramanlar arıyacak olursa, Kostas da o kahramanlar arasında mutlaka olacaktır. Çünkü o, şartlarını yeni takımı Fenerbahçe’deki şartlarına eşitleyerek Pire’de rahatca hayatını sürdürebilecekken, kendini yeni bir mücadeleye bilinçli olarak atacak kadar cesur.

görsel