bugün

kolonyalizm

sadece modern zamana hasredilemeyecek ekonomik ve politik ideoloji. kadim yunan şehirleri de, roma imparatorluğu da ticari amaçlarla anakaradan uzak yerlerde koloniler kuruyor ve bunları merkezden gönderilen yöneticilerle kontrol ediyorlardı. ancak kolonyalizmin bütün dünyayı içerisine alan bir olgu olması mutlakiyetçilik, bilimsel ilerleme ve erken moderniteyle birlikte gelişen merkantilizm anlayışının yaygınlaşmasıyla olmuştur.

bu anlayışa göre bir ülkenin zenginliği hazinesinde bulundurduğu kıymetli kaynaklarla (altın, gümüş vs) ve bunların varolan para sirkülasyonuna uyumluluğu ile ölçülürdü. bütün bir avrupanın prensliklerle yönetildiği bir dönemde merkantilizm, yöneticileri hazinelerinde bulunan altın rezervlerini artırmaya, dolayısıyla da dünya üzerinde yapılan keşifleri finanse etmeye itti. amerika'nın keşfi, barthelemy diaz'ın seferleri ve macellan'ın meşhur seferi hep avrupalı krallar tarafından finanse edilmiş seferlerdi.

iki temel problem kolonileşmeyi merkantilizmin ekseninden çıkardı. birincisi yapılan bütün keşiflerde ve kolonileşme hareketlerinde ülkenin hazinesini zenginleştirecek kaynaklara ulaşılamıyordu. ikincisi de merkantilist ekonomi anlayışı endüstrileşme ile birlikte yerini üretime dayalı zenginlik anlayışına bırakıyordu ki devlet bu noktada altın rezervleri yerine bütün ülkedeki emek ve sermaye birikimini baskın bir burjuvaziyle birlikte kontrol altında tutmayı kendine hedef seçti.

kolonileşme hareketleri endüstrileşme ve kapitalizm içinde de çok kritik bir yer edindi. öncelikle kapitalizm marx'ın da ikna edici biçimde savunduğu gibi aşırı üretim ve yetersiz tüketim krizine doğru sürükleniyordu. bu durumda olması beklenen şey ekonomik sınıf ayrılıklarının daha da keskinleşmesi yani herkesin burjuva ve proleter sınıfından birine kayması, toplumun sıkı bir biçimde kutuplaşmasıydı. fakat kapitalizmin bu doğuştan çelişkileri (bkz: inherent contradictions of capitalism) kolonicilik ve sömürgecilik hareketleri ile aşıldı. birinci olarak koloniler üretimde gerekli hammadde sıkıntısını rosa luxembourg'un hesabına göre binlerce seneliğine ortadan kaldırıyordu. ikincisi lenin'in emperyalizm kitabında belirttiği gibi yetersiz üretim krizi aşılıyordu çünkü avrupa piyasalarıyla ölçülemeyecek büyüklükte piyasalar kapitalizmin çarkları içine giriyordu. üçüncüsü de üretim gereçlerini ellerinde bulunduranların lehine olarak emeğin fiyatını düşürmesi muhtemel bir nüfus kolonilerde potansiyel olarak bulunuyordu.

bu amaçları göz önünde bulunduran avrupalı devletler 3-4 millet (iran, türkiye, afganistan)dışında bütün dünyayı sömürgeleştirdiler ve kapitalizmin beklenen krizi atlatıldı. burada sorulması gereken soru kolonileşmenin ahlaki problemlerinden daha çok aşıldığı sanılan krizin bütün dünyanın kapitalist dairenin içine girmesiyle yenilenip yenilenmeyeceği ile ilgilidir. ne var ki halk arasında emperyalizm (bkz: refah partisi ve türevleri)çığırtkanlığı yapılırken akademik dünya da küreselleşme rüyasının gerçeğe dönüşmüş olmasının zevkiyle dört köşe, tartışmalar asıl eksenine dönemiyor.