bugün

hak ediyorsa kadın dövülmeli mi

Kadın dövülür mü diye bir soru yöneltilecekse cevabımız elbette kadın dövülmez olur. Fakat kadın kimdir, kadın kime denir? Bu sorulara doğru cevap verirsek, kadının dövülemeyeceği gayet iyi anlaşılacaktır. Yani dinimiz kadını nasıl nitelendiriyor; evlat olarak bir kadın nasıl olmalı, anne olarak bir kadın nasıl olmalı, hanım olarak bir kadın nasıl olmalı? işte bu nitelendirmeyi üzerinde taşıyan bir kadın ne olursa olsun dövülemez. Fakat bu nitelendirmenin dışına çıkan bir varlık, artık sadece bir cinsiyet olarak kadın tanımını alabilir. Böyle bir kadın da elbette dövülebilir. Çünkü böyle bir ders, serkeş hale gelmiş kadını tekrar kendine getirebilir. Şair Ziya Paşa merhum: “Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” demiştir.
Herhangi bir müslüman erkek zorunlu kaldığı durumlarda dahi karısını kendisinin menfaati veya iyiliği için değil, karısının menfaati veya iyiliği için döver. Karısını seven ve karısıyla cennette beraber olmak isteyen bir erkek, karısını cehenneme götürecek fiiller karşısında geçit vermeyen bir dağ gibi durmasını bilen erkektir. Dolayısıyla kadınına vurması, dünyevi sebeplerin ötesinde uhrevi sebepler için olmalıdır. Yemeğin tuzu az olduğu veya karısında hoşlanmadığı bir şey gördüğü için karısını dövenler, hiç şüphesiz ki kadınlarına zulmeden zalimlerdir. Tabi ki kadınlarını başıboş bırakanlar, onların cehennemlik fiillerini görmemezlikten gelenler de aynı zalimlerdendir.
Nisa suresi 34. ayet-i kerimesinde görüldüğü üzere kadının dövülmesi belli bir sürecin ve şartların gerçekleşmesinin sonucudur. Yani hiçbir koca karısını keyfi olarak dövemez veya serkeşlik yapabilirdi diyerek ihtimal üzere dövmeyi haklı gösteremez. Dövmenin meşru olabilmesi için mutlaka isyan fiillerinin ortaya konması gerekir. Aksi takdirde iş Nasreddin Hoca’nın testiyi kırmadan tokat atma olayına döner ki dinimiz zaten bunun önüne geçmeyi hedeflemiştir.
Öncelikle şu hususun kavranması gerekir ki, islam'a göre kadının eğitim ve terbiyesinde dayak esas alınmaz. Kadının eğitim ve terbiyesinde aile reisine, yani evin erkeğine emredilen öncelikli tavır, ailesine karşı güzellikle davranması, ailesini hayra ve rahmete en güzel bir biçimde davet etmesidir. Münkerden nehyetme meselesine de öncelikli yaklaşım bu şekildedir. Ancak bütün bu yaklaşımlara ve nasihata rağmen inada dayalı azgınlıkta bulundukları veya müslüman bir erkeğin nikâhındaki kadına kesinlikle yakışmayacak bazı münkerleri işledikleri zaman, bir yaptırım olarak yataklarında yalnız bırakılmalarına veya aşırıya kaçmadan ve yüzlerine vurulmadan dövülmelerine izin verilmektedir.
Dövmeye izin verilme noktasına geldikten sonra da; kadının yüzüne vurulmaz; incitici ve iz bırakıcı şekilde dövülmez. Dövmekten gaye onun caydırıcılığıdır.
Ayet-i kerime, “dövün” derken bunu meşru bir sebebe bağlamaktadır. Ayette “nüşûz” kelimesiyle ifade edilen bir meşru sebep.
Nüşûz kelimesi terim olarak geçimsizlik çıkarma; serkeşlik yapma; kocaya karşı itaatsizlik etme; kadının kocasına karşı buğz edip asi olması anlamındadır. Meallerin birçoğunda serkeşlik olarak tanımlanan bu kelime, genel anlamıyla kadının kocasına itaatsizliğini, başkaldırmasını ifade etmektedir. Kısaca kadının kocasına karşı vazifelerini yerine getirmemesi olarak tanımlayabiliriz. Temizlik, ev işleri gibi asıl vazifesi olmayan işleri yapmamasından dolayı erkek hanımını dövemez.
Ayette nüşûz kelimesiyle ifade edilen meşru sebep veda hutbesinde ise fahiş kelimesiyle ifade edilmiştir.
“…Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa (fahiş), Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir…”5
Burada geçen fahiş kelimesini dilimizde kullanılan fuhuş kelimesiyle bir tutamayız. Buradaki anlamı çirkinliktir. Çünkü fuhuş ise zina anlamındadır. Zinanın cezası ise dayak değil, recm edilmektir.
Görüldüğü gibi, kadın meşru bir sebeple dövülebilirse de bu, en son başvurulacak yoldur. Öncelikle, itaatsizliği ve isyankârlığı sebebiyle nasihat edip, tatlılıkla ondan vazgeçirme yolu aranacak. Bu etkili olmazsa yatağı ayrılacak. Bu iş, arkasını dönmek ve konuşmamak suretiyle gerçekleştirilir. Ayrı bir yatakta yatılır da denmiştir. Bu ceza da tesirli olmazsa dayak meşru hâle gelmektedir.
Anlaşılacağı üzere kadının bu duruma gelinceye kadar dövülmesi meşru değildir. Yüzde bir de olsa, işi bu duruma kadar götüren kadın için aslında başka çare de yoktur. Ya verilen öğütleri tutar, iş biter. Ya kocası yatağına girdiği halde ona sırtını döner. ilgilenmez ve bu yolla uslanmasına çalışır. Çünkü bu, kadınlar için çok etkili bir çaredir. Bu da olmazsa iş boşanmaya kadar gelmiş ve yuva cehenneme dönmüş demektir. Ama boşanma daha büyük felâketlere ve yıkımlara sebep olabilir: Onun için dağlama kabilinden, son çare olarak incitmeyecek ve iz bırakmayacak kadar dövmeye başvurulur. Çünkü bu duruma düşenlerin birçoğunu bu hafif dayak yola getirir ve çoğu boşanmaları önler. Önlemezse dinimiz, yine erkeğin boşamasına izin vermez ve iki tarafın akrabasından seçilecek hakemlerin arabuluculuk yapmasını önerir.6
Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz hanımlarına hiç vurmuş değildir. Hâlbuki hanımlarının onu üzdüğü, kırdığı, hatta ona karşı birlik olup söz ettikleri vardır. O, hanımlarına hiç vurmadığı gibi, onlara sözlü de hakaret etmemiş ve ümmetine de hanımlarına iyi davranmalarını emretmiş, onların erkeklere Allah'ın birer emaneti olduklarını hatırlatmıştır. Ancak değil dövmeye, aileleri yıkıp parçalamaya kadar giden huzursuzluklar da vardır. Böyle durumlarda bazen bir iki tokat işe yarar, evdeki otorite boşluğunu giderir, kadına evin bir hâkimi olduğunu hatırlatır ve bir ilâç olarak başvurulan bu çare, çok büyük felâketlere ve kötülüklere engel olabilir. Ancak bu bir ilâçtır. Hastalık kangren olmaya yüz tutmadan kullanılmaz ve dozu da fazla kaçırılmaz. Aksi halde kötü olan yan etkileri olur.
Sebepleri bulduktan sonra başka çaresi de bulunamayan dövme, kangren olup kesilmeye yüz tutmuş uzvu kesilmekten kurtarmak için bir son çare ve bir acı ilaçtır. Zaruret görülmeden kullanılmamalıdır.
Nasıl ki nasihatle onun düzelmesini düşünüyor, nasihat ediyor ve nasihatin bütün yollarını kullanıyoruz, nasıl ki yatağını terk etmekle ona karşı boykot yapıyor, fakat gururunu, onurunu kırmıyor, onu mahcup etmiyor ve sadece iyiliğini düşünüyoruz, aynen öyle de şayet, hafif bir dövmekle düzelecekse, o zaman da onu tatbik edeceğiz.
Dövmek en son ve mecburi istikamet neticesi ruhsat verilen bir hareket tarzıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi birinci ve ikinci maddelerin fayda vermediği yerde kullanılır. Yani istisnai bir durumdur. Başka türlü yola gelmeyen ve fıtratı ancak dövmekle yola gelmeye müsait olanlara tatbik edilebilir. Döverken de canını fazla yakmayacak ve bilhassa yüze vurmaktan da kaçınacaktır.
Haddizatında dövmekten gaye, kadının onur ve gururunu harekete geçirmektir. Bunu temin için en asgari ölçü neyse o kullanılmalıdır.
Hz. Peygamber (S. A. V.)in Kadının Dövülmesine Bakışı
Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz kadınların dövülmesini tasvip etmemekte, karılarını dövenlere "hayırsız" demekte, "Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla aynı yatağa nasıl girecek?" diye sormaktadır.7
Müfessirlerin, Nisa suresi 34. ayet-i kerimesinin geliş sebebi olarak zikrettikleri bir olay, cahiliye döneminde âdet haline gelmiş bulunan "kadını dövme" fiiline Efendimiz (S. A. V.)in bakışı ve bunu ortadan kaldırma iradesi bakımından ilgi çekicidir. Ensardan Sa'd b. Rebî', nâşize olan karısına bir tokat vurmuş, kayınpederi de damadını, Hz. Peygamber'e şikâyet etmişti. Peygamberimiz "Kadın da aynı şekilde kocasına vursun" buyurdu, fakat daha emir yerine getirilmeden söz konusu ayet geldi, bu durumda kocanın karısına vurabileceği anlaşıldı ve emir geri alındı.8
Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz “Allah'ın kulları olan kadıncağızları dövmeyin!” buyurmuşlardı. Bir süre geçince, Ömer gelip, “Ey Allah'ın Rasûlü, kadınlar kocalarına karşı başkaldırdılar”, diye şikâyette bulununca dövülmelerine izin verdi. Arkasından da pek çok kadın Resûlullah'ın hanımlarını çevirip kocalarını şikâyette bulundular. Bunun üzerine Allah Resulü: “Birçok kadın Muhammed'in ev halkına gelip kocalarını (dayak yüzünden) şikâyet etmişler. Bu kocalar sizin iyileriniz değillerdir.”9 buyurdu.
Diğer bir hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz: “Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı en hayırlı olanlarınızdır. Kadınlarınıza karşı hayırlı olmayı birbirinize tavsiye edin.”10 buyurmuşlardır.
Aişe (r. anha)'dan demiştir ki: “Rasûlullah (S. A. V.) hayatta ne bir kadın dövmüştür, ne de bir hizmetçi.”11
Bir başka hadis-i şerifte de Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz eşlerine eziyet eden zalim kimseleri kötü kimseler olarak tanımlamaktadır: “Kadınlara ancak kerîm olanlar ikrâm ederler (değerli olanlar değer verirler); onlara kötülük edenler ise leîm (kötü) kişilerdir.”12
Şunu unutmayalım ki Hz. Peygamber (S. A. V.) efendimizin yasakladığı dövme, haksız yere, sebepler oluşmadan ve insana yakışmayacak derecede meydana gelen dövme hadiseleridir. Yoksa yaşayan Kuran-ı Kerim olan Sevgili Efendimiz (S. A. V.) birçok hadis-i şerifinde ve veda hutbesinde Nisa suresinde gösterilen yolu hatırlatarak kadının dövülebileceğini buyurmuşlardır.
Zaten ayette belirtilen kademelerle gelinip ulaşılan bir dövmeye, hiçbir akıl ve mantık sahibi itiraz edemez. Hem yüz kadından birinde böyle bir dövme, olumlu etki yapıp o kadını yola getirecek ve aile kurtulacaksa, islâm dini niçin böyle bir çarenin önünü tıkasın? Bu bir terbiye usul ve metodudur. Efendimiz (S. A. V.), “vurun” derken bu ölçü içinde demiştir. “Vurmayın” diye menederken de işkence, eza, cefa ve intikam alma hissiyle yapılan dövmelere karşı kadını korumak için demiştir.
Netice olarak kadını dövmek, aklen ve ruhen sağlıklı hiçbir erkeğin veya kadının hoşlanacağı bir şey değildir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi islam'da bu hüküm ve bu hükmün hikmetli bir yeri vardır.
Bizlere düşen görev, hoşlanmadığımız bu eylemden sakınmaya ve karşı tarafı da sakındırmaya çalışmamızdır. Böyle bir duruma düşmekten sakınan Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz bu hadiseyi hiç yaşamamış, hiçbir hanımına bir fiske dahi vurmamıştır.
Nitekim bazı hanım yazarlarımız Resulullah (S. A. V.) Efendimizin hiçbir hanımına bir fiske dahi vurmadığını belirterek, erkek müslümanları böyle bir tavra davet etmektedirler. Bize göre bu davet, tek taraflı olduğu için hayra ve rahmete vesile olabilecek bir davet değildir, Çünkü Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz ile ilgili olarak karşılaştığımız örnekte, hanımlarına bir fiske dahi vurmayan Resulullah (s. a. v.) ile birlikte, kendilerine bir fiske dahi vurdurmayan, vurdurmaya gerek göstermeyen peygamber hanımları, annelerimiz vardı.