bugün

hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları

derme çatma bir ev yapmıştık.

harç olarak samanlı çamur kullanılmış, sadece beş kişi yaşadığımız odanın tavanı kalaslardan yapılmıştı. diğer odalarda tavan yoktu, kiremitleri görebiliyordunuz.

ilkokul 1. sınıftaydım. 88 olmalı. annemle eve dönüyorduk yağmurlu bir gün. eve varınca benden iki yaş küçük kardeşimi masanın altında dururken bulduk. kalaslar suyu engelleyememiş, o da korunmak için masanın altına saklanmıştı. kendimin ve kardeşimin gülümsediğini hatırlıyorum. annem ağlamıştı.

kısa bir süre sonra sadece o odanın tavanı kaplanmıştı. yine samanlı çamurla. kar yağdığı gecelerin sabahına uyanmak ise çok garip bir histi çünkü evin diğer tüm yerleri karla kaplı oluyordu. hatırlıyorum da toz gibiydi o kar. kiremitlerin arasından geçerken inceliyordu iyice sanırım. aslında sadece ilk zamanlar garip bir his veriyordu. sonra sıradanlaşmış, hepimiz alışmıştık.

bazı anlar (delice öfke anları) hariç sevgiyle anıyorum o zamanları. ama o yaşta anlamını bile bilmediğimiz hüznü tattık kardeşlerimle doya doya. sindi üstümüze kokusu; çıkmaz artık sanırım.

''kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda''

(bkz: çözülmüş bir sırrın üzüntüsü)