bugün

islam ın tamamen yalan olması

(h) "kuran'da sadece ana ilkeler belirlenir, ayrıntılar ise hadis ve içtihad'a bırakılır" savunması
bu savunmayı şöyle ifade edebiliriz:
"allah, kuran'da sadece en önemli ana ilkeleri belirtmiş, ayrıntıları ise hadis ve içtihad'a bırakmıştır. bu ayetleri de böylece yorumlamak gerekir. nitekim hata olduğunu iddia edenlerin öne sürdüğü sorun da, zaten hadisler ışığında, sahabe ve alimlerin içtihadları ile çözüme kavuşturulmuştur. bu, sadece miras konusuna özgü birşey değildir. kuran'ı bütün olarak bu şekilde görmek gerekir."
bu savunma -somut konumuzla ilgili olarak- birçok açıdan yanlış ve tutarsız.
kuran'da sadece en önemli ana ilkelerin belirlenmiş olduğu iddiası ile, zaten buradaki tartışmaya konu olan miras ayetleri pek uyuşmuyor. tüm zaman ve mekânlar için geçerli olan, evrensel bir kitapta, neden ekonomik, sosyal, kültürel, demografik şartlardan tamamen bağımsız olarak, bu denli ayrıntılı miras yasaları getirilsin? onu da geçtik, bu savunmanın içerdiği iddia ışığında kuran'daki günübirlik ayetleri nereye koyacağız?
asıl önemlisi ise, içtihad terimi ancak kuran'ın çizdiği sınırlar içerisinde verilen kararlar için anlamlı olabilir. örneğin kuran, nisa/11'de ölenin sadece tek kızı var ise, bu kıza hangi payın verileceğini belirlemiş (malın yarısı). aynı şekilde ölenin (erkek çocuğu yok, fakat) ikiden fazla kızı var ise de, kızlara ne kadar verileceğini tayin etmiş (toplam üçte iki). fakat tam iki kız var ise, ne olacağını belirtmemiş. demek ki, burada içtihada gerek var. alimlerin büyük çoğunlu işte bu konuda (çeşitli argümanlarla) "iki kızın (toplam) payı, ikiden fazla olan kızların (toplam) payına eşittir, yani üçte ikidir" içtihadında bulunmuş. burada ayetin hükmüne ters bir karar yok. ayetlerin "boş bıraktığı" bir alanda (ve yine ayetteki hükümlerin ışığında) bir karar verilmiş.
aynı şekilde malın fazla geldiği durumlarda da, artakalan malın ne yapılacağı kuran'da belirlenmemiş. bu durumda da (çeşitli hadislere de dayanarak) bazı şartlarda artan malın, ayetlerde geçmeyen diğer yakınlara verilmesi gerektiği, diğer bazı şartlarda kalan malın -reddiye yöntemiyle- ayette geçen hisselerini almış olan mirasçılara (bir nevi bonus olarak) verilmesi icab ettiği gibi içtihatlar verilmiş. reddiyeye karşı çıkıldığı ve artan malın devlet hazinesine geçmesinin savunulduğu da olmuş. ama bütün bu içtihadlar, kuran hükümlerine ters düşmüyor, çünkü kuran'da belirlenen oranlar verilebilmiş. kuran'ın doğrudan düzenlemediği, boş bıraktığı bir alanda verilen içtihadlar söz konusu.
fakat malın eksik kaldığı, pay'ın payda'dan büyük çıktığı durumlar için sunulan "çözümlerin" mahiyeti farklı.
"halife ömer 'avl yöntemine' (veya ibn abbas "öncelik sırası yöntemine") içtihad ile hükmetmiştir " demekle sorun yokmuş gibi yapmak komik kaçar. çünkü bu yöntemlerle ayetlerde emrolunan oranlar verilmiyor, çünkü (bazı durumlarda) bütün varislere ayetlerde tespit edilen oranları vermek zaten matematiksel olarak imkânsız. avl yöntemine "içtihad" demekle bu gerçek değiştirilemez. bu yöntemler, ayetlerin doğrudan düzenlemediği, boş bıraktığı bir alan için geliştirilmemiş, ayetlerin düzenlemiş olduğu durumlarda ayet hükümlerini uygulamak mümkün olmadığından dolayı üretilmiş. her iki yöntem de ayetlerdeki açık hükümden sapmakta. üstelik bu konuda herhangi bir hadis de yok!
ömer, kuran'daki hata karşısında mantıklı ve pragmatik bir çözüm bulmuş. fakat bu, hatanın olmadığı anlamına gelmez. "yazılı hükümden sapma", "yazılı olan hükmü değiştirme" diye birşey varsa eğer, bundan daha açık bir örnek düşünülemez. hükümden sapılıyor, çünkü hükmün kendisini uygulamak matematiksel olarak mümkün değil.
bir ilk okul öğrencisi sınavda "2 + 2 = 3" yazarsa, öğretmen 3'ün üstünü çizer, 4 yazar ve öğrenciye düşük not verir. biz bu durumda, "öğretmen talebenin hatasını düzeltti" deriz, "avliye usûlü ile 2+2=3'deki gizli hakikati buldu" demeyiz!
bu üç ayette akla gelebilecek her mümkün durumda her varise ne kadar verileceği eksiksiz olarak düzenlenmemiş. doğru! fakat yukarda örnekleri verilen matematik hatası da zaten, kuran'ın düzenlemiş olduğu bazı durumlarda ortaya çıkmakta.

(i) insan vasiyetinden örnekler getirmek
ateizm'e cevaplar vermek için kurulmuş islamî bir internet forumunda, müslüman bir forum üyesi bu konuyla ilgili bir başlık açmış ve yukarda cevaplanan bazı savunma taktiklerinden sonra, iletisinin sonunda şöye bir zekice savunma getirmiş:
(örnekteki isimleri değiştirerek veriyorum)
adamın birisinin ali, veli ve deli adında üç oğlu olsun. ve şöyle bir vasiyet bıraksın:
ali'ye 1/2, veliye 1/4, deli'ye 1/4.
adam öldüğünde ali'nin bir şekilde "ortada olmadığını" düşünelim. bu durumda vasiyette yazdığı gibi veli'ye 1/4 ve deli'ye 1/4 verirsek, malın yarısı artacak. bu yüzden avukat bu durumda şöyle der: "merhum babanız, veli ile deli'ye eşit oranlar vermek istemiş, ali de ortada olmadığına göre malın yarısını veli'ye, yarısını da deli'ye vermek gerekir." ve mirası bu şekilde bölüştürür. vasiyette yazan oranlardan sapılmıştır, ama yine de ortadaki yeni duruma göre vasiyeti yazan merhumun istek ve iradesi muhafaza edilmiştir.
bu örnekte benzerlik kurulan durum reddiyedir. yani mirasın yetmemesi değil, artması söz konusu ve bu yüzden vasiyetteki oranların eksiltilmesi değil, arttırılması gerekiyor.
ama biz yine de sırf bu yüzden bu örnekle getirilmek istenen savunmayı reddetmeyelim ve aynı mantık üzerinden bir de avliye için örnek bulalım:
adamın üç oğlu var, vasiyetinde "her bir oğluma malımın üçte birini (1/3) bırakıyorum" yazmış. fakat daha sonra adamın dördüncü bir oğlu dünyaya geliyor ve baba vasiyeti değiştirmeden ölüyor.
bu durumda avukat "merhumun niyeti malını bütün oğulları arasında eşit bölüştürmekti. dolayısıyla dört oğula da 1/4 verilir." der. yine vasiyette yazan orandan sapılmış, fakat vasiyet sahibinin asıl istek ve iradesi korunmuş olur.
bu örnekte benzerlik kurulan durum avliyedir. mal yetmediği için, oranlar düşürülüyor.
örnekler kendi içerisinde tutarlı. fakat bu örnekle kuran'daki durum arasında bir benzerlik kurmak son derece hatalı!
her iki örnekte de, babanın vasiyeti yazarken öngöremediği, yeni bir durum var ortada. fakat vasiyetin kendisinde herhangi bir hesap hatası yok. sorun vasiyette değil, çıkan yeni durumda.
allah'ın öngöremeyeceği bir durumdan bahsetmek allah tasavvuru ile çelişir. kaldı ki, insanların oluşturduğu beşeri hukuk sistemleri bile miras paylaşımını hiç bir durumda hesap sorunu çıkartmayacak şekilde düzenleyebilmekte.
vasiyet örneğinde, babanın vasiyeti yazdığı andan sonra, (kendisi tarafından) öngörülemeyen bir değişiklik olmuş, yeni bir durum ortaya çıkmış. ya varislerden biri ölmüş/kaybolmuş, ya da yeni bir varis çıkmış. baba vasiyeti yazarken gerçek olan durum değişmiş ve bu yüzden avukat, "baba vasiyetini yazarken bu durumu bilseydi, şöyle yazardı" şeklinde karar veriyor. fakat ayetlerdeki durum böyle değil.
ayetlerdeki sorun, sonradan değişen bir durum yüzünden oluşmuyor. yani meselâ ayet yazıldıktan sonra, ortaya yeni varisler çıkmıyor. avliye yöntemi de zaten "bunlar sonradan çıktı, bu yüzden diğerlerinin oranlarını düşürelim de, bu yeni çıkanlara da pay verebilelim" demiyor. baştan beri var olan varislere yetmiyor miras! yani hata ayetin bizzat kendisinde.
ayetlerdeki soruna uyan bir örnek vermek şart olsaydı, şöyle bir örnek vermek gerekirdi:
üç oğlu olan bir adam vasiyetinde "üç oğlumun her birine malımın 1/2'sini (yarısını) bırakıyorum"diye yazmış. adam ölüyor, üç oğlu da hayatta (ve yeni doğan bir çocuk da yok).
bu durumda avukat şöyle derdi: "babanız belli ki bir hata yapmış. fakat vasiyetinden açıkça anlaşılıyor ki, malını üç oğluna eşit paylarla bölüştürmek istemiş. bu yüzden üçünüze de 1/3 veriyorum."
işte avliye yöntemini kullanan halife ömer ve islam alimleri de aslında tam tamına bunu demiş oluyorlar.

(j) yepyeni yöntemler bulmak
bu apaçık durum karşısında, meseleye vakıf ve az çok entelektüel samimiyeti olanlar en azından bir sorun olduğunu topyekûn reddedemiyorlar elbette. fakat diğer yandan, kuran'da bir hata olduğunu da kabullenemedikleri (bu seçeneğin zaten en başta zihinlerinden silinmiş olduğu) için gün görmemiş, yepyeni tefsir ve uygulama yöntemleriyle miras ayetlerini kurtarmaya çalışıyorlar.
buna bir örnek prof. dr. abdulaziz bayındır. kendisinin başkanı olduğu süleymaniye vakfı'nın internet sitesinde "mukayeseli fıkıh dersleri" başlığı altında, "mirasta avliye meselesi" isimli iki bölümlük uzunca bir video bulunmakta (1. bölüm - 2. bölüm).
hocamız önce uzun uzun sorunu anlatıyor ve kuran'daki matematik hatasından bahsedenlere büyük oranda hak veriyor. fakat ondan sonra sorunun ayetlerin kendisinde değil, 1400 yıldır tüm mezheplerce uygulanma şeklinde olduğunu söylüyor. avliye yöntemine de, şia'nın "öncelik sırası" yöntemine de karşı çıkıyor. her iki yöntemle de açıkça kuran hükümlerinden sapıldığını onaylıyor. ve sık sık bu sorunun 14 asırdır hiçbir alim ve mezhep tarafından çözülememiş olduğunu tekrarlıyor.
kendi çözümü ise, aslında sadece avliye yöntemiyle, öncelik sırası yönteminin bir kombinasyonundan ibaret. bazı ayetlere işaret ederek kendince bir öncelik sırası belirliyor. bu sıralamada ilk gelen kişiye ayette belirlenen oranı veriyor, ikinci mirasçıya ise toplam maldan değil, kalan maldan ayette belirlenen oranı veriyor.
böylece kuran'ın açık hükmünden kendisi de sapmış, o hak verdiği eleştirilerin hepsine kendisi de maruz kalmış oluyor (bunu farkedemeyişi çok ilginç bir durum). ayetlerde örneğin "kocaya malın yarısı, kalan malın üçte ikisi de üç kız çocuğuna" denmiyor ki! oranlardan bahsederken açıkça ölenin (borçları ödendikten sonra) bıraktığı toplam malı kastediyor.
neresinden bakarsak bakalım, istediğimiz kadar evirelim çevirelim, sayın bayındır'ın "müthiş" buluşu da ayetlerdeki hükmü ıskalamakta.
işin diğer ilginç bir yanı ise: diyelim ki, sayın bayındır'ın yorumu doğru ve diyelim ki, sayın bayındır'ın dediği gibi 1400 yıldır bildiğimiz bütün mezhepler ve bütün islam alimleri bunu anlayamamış ve hatalı uygulamalara gitmiş. bundan zorunlu olarak şöyle bir sonuç da çıkar: demek ki, kuran'ı söyleyen zat, meramını anlatmakta çok başarısız olmuş. demek ki, üç müstakil ayette uzunca düzenlemeye değer görecek kadar mühim bulduğu bir meseleyi, 1400 yıl boyunca bütün alimlerin, en farklı mezheplerin dahi yanlış anlayacağı ve yanlış uygulayacağı bir şekilde kötü, karışık, yanlış anlaşılmaya müsait olarak ifade etmiş. oysa (günümüzden veya eski çağlardan) herhangi az çok yetenekli bir hukukçu bu üç ayeti öyle açık seçik kaleme alabilirdi ki, kimsenin kafası karışmaz, en baştan beri herkes sayın bayındır'ın anladığı şekilde anlar ve uygulardı. demek ki, kuran'da mesele o kadar kötü ve karmaşık anlatılmış ki, 1400 yıldır hiçbir alim allah'ın murad ettiği miras paylaşımını anlayamamış. sayın prof. dr. abdulaziz bayındır'ın kendi anlattıklarından zorunlu olarak çıkan sonuç bu.

(k) aklın almadığı şeyleri allah'a havale etmek
inanan bir insanın, bu gibi akla, mantığa sığmayan durumlarda, üretebildiği bütün savunma taktikleri de çürütülünce, çekileceği son nokta her zaman aynıdır: allah'ın ilmine ve hikmetine biz akıl erdiremeyiz. bize inanmak düşer.
elmalılı m. hamdi yazır meşhur kuran tefsiri'nde (farklı bir bağlamda da olsa) miras paylaşımı ile ilgili olarak aynen şöyle demektedir:
"şüphe yok ki bu farizaları belirleyen ve size tavsiye eden allah, ta ezelden beri alim ve hakimdir. bundan dolayı bunların hepsini, allah teala'nın, ilim ve hikmeti ile farz ve takdir buyurmuş olduğunda, dünya ve ahiret fayda ve menfaatinize uygun bulunduğunda hiç şüphe etmeyiniz. bu paylaşımın doğru olduğunu, noksan aklınız kavramaz da 'kadınlara hiç verilmeseydi veya eşit verilseydi, yahut şöyle olsaydı' gibi düşüncelere saplanacak olursa, onu allah'ın ilmine havale ediniz ve gereği ile amel ediniz."
elmalılı m. hamdi yazır, hak dini kuran dili, sadeleştirilmiş versiyon, zehravehn yayınları, azim dağıtım, nisa/11-12 (cild 2, s. 526)
ayetlerdeki miras paylaşımının âdil olup olmaması sorusunda bu tavsiyeye uymak mümkün gözükse de, burada işlenen konuda bu son mevzi bile işlemiyor. kuran'daki emrolunan payları bölüştürmek bazı durumlarda matematiksel olarak imkânsız. dolayısıyla aklımızın almadığı bu durumu allah'ın "sonsuz ilmine" havale etsek de, bu hükümlere göre amel etmemiz mümkün değil. çünkü ayetlerde açık bir hesap hatası var.