bugün

islam ın tamamen yalan olması

konfederasyonu sağlamanın ön koşulu tüm inançlara eşitlik sağlamaktı, bu yüzden ortak tapım yeri olan kâbe de tüm totemler bir araya getirilmişti. fakat zamanla hâkim olan kabilenin toteminin ön plana çıktığı görülüyor ki tüm devlet öncesi aşamada ve tüm toplumlarda ya da tüm kentsel evrelerde bu olgu gözlemlenmektedir. bu yüzden kâbe de 360 adet put vardı.

ancak tüm bu totemlere rağmen mekke'de ortak bir baş tanrı inancı olduğu anlaşılıyor. hamidullah'tan bu durumu aktarırsak : " islam’ın ortaya çıkışından önce mekkeliler putperest olmakla birlikte, aslında mutlak kudret sahibi, yüce ve tek bir allah düşüncesine de sahiptiler. putlar ise allah’la aralarında aracı durumundaydılar. merak duygusu, tabii olarak çok az sayıda insanı kendisine çeken hıristiyanlık, zerdüşt ateşperestliği gibi “yabancı” dinlerin ve ateizm vb. felsefî düşüncelerin girişini kolaylaştırıyordu. ne tuhaftır ki, bu insanlar arasında hiç beklenmeyen bir hoşgörü vardı. nitekim ayni aile farklı dinlerden bireyleri barındırabiliyordu. dahası, kâbe’nin çevresinde, arabistan’ın çok sayıda kabilesini temsil eden yüzlerce put bulunuyordu. kâbe’nin iç duvarlarına işlenmiş resimler arasında ibrahim (as)’i, ismail (as)’i, ısa (as)’yı, meryem’i tasvir eden resimler de bulunmaktaydı "

tüm devlet öncesi dönemlerden devlete geçiş dönemindeki aşamaya erken devlet ya da arkaik devlet adı verilir. tarihte görülen ve incelenen erken devletlerde ortak olan bir nokta devleti kuran ya da hâkim olan egemenin ya da egemenin temsilcisi olduğu ailenin ilahiliğinin kabul edilmesidir. toplum ve toplumda yer alan sınıflar ( ezen ve ezilenler ) bu ortak tanrısallık etrafında birleşiyorlar ve egemenin tanrısal durumu ortak bir ideoloji olarak toplumu birleştirerek devlet sürecini oluşturmada etkili oluyordu.

o halde 6 yy da arap kabilelerinin bir devlet olarak birleşebilmelerinin ön koşullarından bir tanesi toplumu motive edebilecek ve ortak kabul sağlayacak bir tanrısal kişinin egemenliğinde birleşmesinden geçiyordu.

5.yüzyılda, güney arabistan'da, yer gök tanrısı olarak adlandırılan tek tanrılı bir inanışın devlet dini olduğu görülür. ancak bundan önce emir kabilesinin, du semavi, yani gökler tanrısı dedikleri tek tanrı'ya taptıkları bilinmektedir... güney arabistan'da çıkan tek tanrılı dinlerin, o zamanlarda bölgede yayılmakta olan musevilik ve 4. yüzyılda güney arabistan'a bizanslı misyonerler tarafından getirilen hıristiyanlık etkileri ile ortaya çıktığı da ileri sürülür. medine'de yahudiler etkindi. medine önemli ölçüde yahudi kültürünün tesiri altında bulunduğundan “beytü’l-medaris” isimli dershanelerde tevrat dersleri okutuluyordu. yahudilerin, muhtemelen, buradaki dini ve kültürel etkinlikleri yüzünden israil’i birçok ritüel ve gelenek, rivayet ve hurafe araplar arasında yayılma fırsatını bulmuştur. mekke’de ise hemen hemen hiç yahudi yoktu.bununla birlikte bölgenin yıllık pazarlarında ve ukaz’da onları sık sık görmek mümkündü mekke’de yahudi nüfusun bulunmamasına mukabil yer yer hıristiyanlar görülebilmekteydi. mekke hıristiyan inancı ve hanif inanç vardı. 600 senesinde ölen şair kus ibn-i saide'nin mekkelilere verdiği ünlü hutbede şöyle dediği rivayet edilir :

"ey halk! dinleyin, belleyin: yaşayan ölür. başa gelen gelir.gece,karanlık; gündüz durağan ; gök,burçları olan ; yıldızlar parlar ; denizler kabarır ; dağlar birer çivi ; yer yayılıp döşenmiş ; ırmaklar akağında akmakta.gökte haber,yerde ibret var.insanlar gidiyorlar ve dönmüyorlar.öyle istedikleri için mi kalıyorlar yoksa uyusunlar diye mi bırakılıyorlar?. ey güçlü topluluk! nerde semud, nerde ad? nerede atalar babalar? şükürle karşılanmayan iyilik nerede, ne oldu? yadırganmayan zulüm nerede, ne oldu? kus gerçek ve içinde günah olmayan bir antla ant içer ki, üzerinizde bulunduğunuz dininizden daha sevgili bir din vardır allah katında.

görüldüğü gibi bu hutbenin içerdiklerinin tamamını daha sonra kuranın muhtelif ayetlerinde görürüz.
islam öncesi arap yarımadasında sabii lik, yahudilik, hıristiyanlık, mecusilik, haniflik ve puta taparlık din olarak vardı.
demek ki bölünmüşlük ve dağılmışlığın önüne geçmek için var olan sosyal yapılar yeterlilik arz etmiyorlardı. arap birliğini, huzuru ve güveni tesisi etmenin tek yolu bir siyasi örgütlenmeden geçmekteydi. soy üyesi olan kişileri yurttaş ve kenttaş yapabilmek bu dağılmanın ve kopukluğun önüne geçmenin tek çaresi idi.
2-sınıfların ortaya çıkması, artı ürünün merkezi bir elde toplanarak dinsel hizmetlerin yerine getirilmesi için harcanması.
arab toplumu, genel olarak, bedevi (göçebe) ve hadari (yerli-şehirli) olmak üzere iki kısımdan ibarettir. hadariler, çoğunlukla, şehirlerde yaşayan yerleşik sınıfın; bedeviler ise bâdiyede, kırsal kesimde yaşayan ve göçebe olan sınıfın adıdır. bununla birlikte şehirlerde yaşayan bedeviler de bulunur.

bedeviler için muhammed'in pek de olumlu düşünmediği görülüyor. bu konuda kuran şöyle diyor tevbe suresinde :

bedeviler inkâr ve nifak bakımından daha şiddetlidir. allah'ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha 'yatkın ve elverişlidir.' allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (97)