bugün

mimar sinan

Tam adı Sinan bin Abdülmennan'dır. Gençlik yılları konusunda fazla bilgi yoktur. Bilinen, 1512'de Kayseri'nin Ağırnas köyünden devşirme olarak Yeniçeri Ocağı'na alındığıdır. Bu bilginin ışığında, devşirme çocukların en az 8 en çok 18 yaşında oldukları da göz önünde tutularak, Sinan'ın doğumu 15.yy sonlarıyla 16.yy başları arasına tarihlenebilmektedir.

Sinan, yeniçeri olarak Kanuni Sultan Süleyman döneminde birçok sefere katılır. Sinan'ın mimar olmayı önceden aklına koyarak kendisini bu yolda hazırladığı, katıldığı seferlerde yapı işleriyle ilgilendiği ve başladığı bilinmektedir. Son Bağdat seferinde, Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması sonucunda, haseki unvanını almıştır. 1536'da Prut Irmağı üstünde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekerek, Acem Ali adıyla tanınan Alaeddin'in ölümüyle boşalan hassa baş mimarlığına ikinci Vezir Damat Lütfi Paşa'nın önerisine uyularak1538'de Sinan atanmış ve ölümüne kadar bu görevi sürdürmüştür.

Sinan’ın ilk büyük eseri olarak çıraklık eserim diye tabir ettiği Şehzade Mehmet Camisi(1548) kabul edilmektedir. Orta kubbeyi hem uzunlamasına hem de enlemesine yarım kubbelerle besleyerek simetrik ve piramidal bir üst örtü sistemini denemiştir. ikinci büyük yapıtı olan istanbul Süleymaniye Camisinde de (1557), iki yarım kubbeyle beslenen orta kubbe düzeni yinelenmiştir. Sinan'ın, mekan bütünlüğü kadar dış kuruluşunun plastiği açısından da en başarılı yapısı 1575'te tamamlanan Edirne Selimiye Camisi'dir. Kentin en yüksek tepesi üstüne kurulmuş olan bu yapı, 31.30m çapında kubbesi ve ana kütlenin dört köşesinde yükselen dört minaresiyle görkemli bir dış görünüşe sahiptir.

Önceleri, istanbul Bayezid Camisi'nde ya da Sinan'ın Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi'nde (1548) olduğu gibi, orta kubbe kare-küp biçimli bir tabana oturtuluyordu. Sinan, Şehzade Mehmet Camisi'yle başlayarak kare-kübün köşelerini yontarak içteki küresel bingiyi (pandantif) dışa yansıtmış; orta kubbenin bastığı büyük kemerlerin yan itme gücünü de ağırlık kuleleriyle karşılamak yoluna gitmiştir. Böylece bir yandan estetikle yapı arasındaki organik bağı vurularken, bir yandan da binanın iç kuruluşunun dıştan algılanmasını sağlamıştır.
Mimar Sinan, Osmanlı Cami mimarisinde gerçekleştirdiği gelişmelerin yanı sıra Osmanlı külliye planlamasına da yenilikler getirmiştir. Zal Mahmud Paşa Külliyesi'nin üst avlusuyla alt avlusunun serbest bir planlama düzeni içinde bağlanması, Sinan'ın, yaşamının son yıllarında, akıcı mekan kavramı üzerinde durduğunu göstermesi açısından önem taşır. Sinan'ın gene son yapıtlarından biri olan Üsküdar Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi de aynı düşüncenin ürünüdür. Camiye çarpık yerleştirilmiş "L" biçimindeki iki kollu medreseyle cami arasında kalan ve kapıdan girişte bir dirsek yaparak Boğaz'a doğru açılan avlu, asimetrik ancak bilinçli bir uygulamanın örneğidir.

Sinan, her şeyden önce, Osmanlı mimarlığından son ortaçağ kalıntılarını söküp atan, yapı sanatını akılcı kurallara bağlayarak, Osmanlı Klasik Dönem mimarlığını doruğa ulaştıran kişidir.
Mimar Sinan, vasiyetine uyularak Süleymaniye Külliyesi'nin kuzeydoğu köşesinde Mimar Sinan Caddesi'yle Fetva Yokuşu'nun kesiştiği yerde toprağa verilmiştir (1558).

edit: geniş bir kütüphaneden çeşitli kaynaklardan alınmıştır.