bugün

voleybol

hayata küsmem için dahi yetebilecek spordur. şöyle ki:
efendim voleybol sporu (bkz: kaplumbağa hayvanı) gayet güzel bir spor. izlemesi gerek güzel kadın sporcuları sayesinde gerekse oyun temposu sayesinde gayet eğlenceli. lakin iş oynamaya geldiğinde bu yolda geç kalanlar için bir kabustur.
kendimi bildim bileli iyi bir sporcu olamadım. (takım oyunlarından söz ediyorum)
futbolda kaleye konan çocuktum.* basketbolda fena değildim iyi savunmam vardı lakin belki de göze bunlkarın yanında en kolay gelen voleybolda tam bir kabustum-halen de öyleyim.
bilenler bilir yazlık mekanlarda yani plajlarda falan en önemli spor voleyboldur. ve ben martin edilen nerede bir voleybol topu görsem topuklamışımdır. şimdi içinizden "ulan ne cins adamsın´anksiyetik misin ne boksun" dediğinizi duyar gibiyim. hemen açıklayayım: efendim benim derdim voleybol oynayamamak değil ki. oynarken sergilediğim komik görüntüden(topa parmak ucuyla vurmak yerine ölesiye abanmak gibi) dolayı bir taşakoğlanlığının kaçışıdır.
neyse sadede geleyim. dün plajda arkadaşlarımın voleybol topu getirdiğini görmemle kabusum başladı. o ana kadar herşey ne güzeldi oysa. derken o top ele alındı ve ben birden denize kaçmak durumunda kaldım. lakin lanet beni denizde de buldu ve başta kızlar olmak üzere gayet makara edildim. pişman mıyım? yoo. sadece voleybolun neden bu kadar önemli olduğunu anlayamadım olay budur. zira müsabakadan önce bana sürekli sorular soran hatunun yüzüme baktıkça gülmesiyle de benim endişelerim haklı çıktı.
neyse bir an için tatile çıkamayan sözlükçülerin "ulan adamın derdine bak. biz sıcakta çalışırken" dediğini duyar gibi oldum da utandım. lakin yanında harıl harıl şu satırları yazmakta olduğum internet kafe sahibi teyzenin benim matah bir iş yaptığıma inandığını gördüm de entryi silmeme kararı aldım. evet aldım.