bugün

anneden dayak yedikten sonra uyuyan çocuk

karnı acıkan çocuk, yorgunluktan uyuyakalmış annesini uyandırmamak için ayak uçlarında usulca yürüyerek mutfağa ula$ır. dolaba bakar, bombo$. aklına annesinin henüz doldurduğu reçel kavanozları gelir; geçen gün görmü$tür annesinin reçelleri kaldırdığı bölmeyi. kıymetlidir o reçeller, kı$a hazırlıktır. reçelin pi$tiği gün nasıl da içinde kalmı$tır o reçelin tadına bir parmak dahi olsa bakamamak... annesine de söyleyememi$tir, söylese de annesi izin vermez ki. çok da açtır üstelik, yiyecek bir parça peynir bile kalmamı$tır dolapta... malum, ay sonu gelmi$, paralar suyunu çekince karında derin uğultular ba$lamı$tır her zaman olduğu gibi. kahvaltı niyetine içtiği dünden kalma tarhana da kesmemi$tir ufaklığı, daha güzel $eyler yemek istemektedir. alican onun kar$ısında çokellalı ekmeğini ağzını $apırdata $apırdata yediğinde karnındaki karıncalanma yumruğa dönü$mü$tür. o sadece bir kez tadına bakmı$tır çokellanın, o da misafirliğe gittiği teyzesinin evinde. annesi vermez ki çokellaya para, lükstür bir dilim o enfes çikolatalı ekmek onların bütçesine göre. aklından alican'ın çokellalı ekmeği yalayarak yediği görüntüler geçtikçe açlığı daha da kabarmaktadır. gözleri dolar, ne olursa olsun o reçellerden bir tanesini açıp yiyecektir. çikolotalı ekmek kadar olmasa da güzeldir annesinin ev yapımı reçelleri. hazır annesi de uyuyorken boyu neredeyse kendisininkine e$it koca sandalyeyi binbir güçlükle ta$ır dolabın yanına. dikkatlice tırmanır sandalyeye, dolabın kapağını açtığında gizli hazineyi bulmu$ korsanlar kadar ı$ıldamı$tır gözleri. en ufak $i$eye uzanır minicik elleri, i$lediği kabahatin affedilir bir yanı olmasını dilercesine. az uzaklıktadır reçel $i$esi. evet, sonunda eli değmi$tir $i$eye, artık avuçlarının içindedir o tadı çokellaya benzemese de güzel olan reçel. mutluluğun verdiği sarho$lukla ba$ı döner ufaklığın, sandalyeyle beraber yere dü$mesi büyük bir gürültü koparır sinek vızıltısının bile duyulduğu o köhne evde. kırılan reçel $i$esine bakarak ağlayan çocuğun hıçkırıkları, anneyi uyandırır. her yer reçele bulanmı$tır, çocuğun ba$ı kanamaktadır ama çocuk elinde kırıkları kalmı$ reçel $i$esini sıkı sıkı tutmaktadır avuçlarının kanamasına aldırmadan. annesinin az sonra çıkaracağı yaygara umrunda bile değildir. ula$tığını sandığı anda elinden kayıp giden mutluluğudur göz ya$larının sebebi. layık olmadığını dü$ünür bir $i$e çilek reçeline bile... bırak çokellayı... anne en osmanlısından tokadı indirir çocuğun göz yaşlarıyla sırılsıklam olmu$ yüzüne, bağırır çağırır, yüzüne vurur yaptığını çocuğun.. o çocuktur, çocuksa yeti$kin. hiç ses etmez annesinin inip kalkan eline, yüzünde kalan kırmızı izlere.. hırsı geçince annesinin, öylece bırakır çocuğu, kom$usuna gider. çocuk ağlamayı kesmi$tir, ruhunun aldığı yaralar kanayan dudağıyla, avuçlarıyla kıyaslandığında çok daha keskindir, derinlerdedir. içten içe inler, yatağının yolunu tutar kırılmı$ reçel $i$esinin parçalarını hala elinde sımsıkı tutarak. üstüne çeker örtüsünü, bir ölü gibi kıpırdamadan, sonsuza dek, huzur içinde öylece yatabileceğini hayal ederek. kim bilir kaç saat bu hayal içerisinde öylece yatmı$tır çocuk.. sonra, annesi gelir. siniri geçmi$tir artık, mahallelinin dedikoduları onun ne$esini yerine getirmi$tir. kapıdan bakar usulca, uyumu$tur çocuk. annesi sadece görür; duymaz. oysa çocuk sadece kulak verenin duyabileceği desibellerde hıçkırıklara boğmaktadır batan güne$le birlikte geceyi.. uyku çok uzaklardadır artık, elde kalan tek $ey kırılıp gitmi$ reçel $i$esidir.