bugün
- integralin müfredettan kaldırılması14
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı12
- ideal duş alma sıklığı10
- icardi19059
- anın görüntüsü21
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi21
- evlilik14
- patiswiss9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım24
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı22
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- sitede birine sövseniz entry 3 gün kalıyor8
- erkeğe ne hediye alınır13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- futbolcu ismiyle nick almak9
- uzağı göremeyen insan18
- bir şarkı sözü der ki10
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız9
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır21
- istanbul suriyenin başkentidir12
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- icardi1905 silik olsun kampanyası26
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- sözlük kızlarının don renkleri10
- kanınıza rengini verir misiniz14
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi9
- nervio'ya aşık olmak10
14/05/2012
hayatım boyunca hiç sürpriz bir doğum günü yaşamadım. yapmaya niyetlenenler oldu, ben çaktım köfteyi; son ana bırakılınca başaramayanlar oldu; aksilik çıktı; sürpriz yapmak istemeyenler oldu.
üniversitede ilk senem. sene başında türkan çok dikkatimi çekmişti. çok soğuk duruyor, bu onu etkileyici kılıyordu. laubali değil, boş şeylere gülmüyordu. ilk hafta... hocalarla tanışılıyor... kendini tanıtırken onu izliyordum, güzelliklere düşkünüm, güzel olan her şeyi izlerim. psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünü hep istemişti, şimdi kazanıp gelmiş sınıfta kendini tanıtıyordu, benim aksime. ben istememiştim. ben işletme istemiştim. o olmazsa uluslararası ilişkiler demiştim. ama sivrilmem gerekiyordu bu iki bölümde de; gitmedim. pdr yazdım, tuttu. loto tutturmuşum gibi sevinmiştim yine de. çünkü tutan şehirden memnundum. her neyse! ne diyordum... izlerim işte... bi gün fakülte önündeki bir çardakta oturmuşum, ya kitap okuyorum, ya müzik dinliyorum. keşke hafızam kuvvetli olsaydı da güzel güzel anlatabilseydim. türkan geldi, yanında ali. oturdu karşıma, konuşmaya başladık. meğer çok gülüyormuş. öyle ota boka değil de işte gülüyormuş meğer. neşeliymiş, sıcakkanlıymış. böylece tanıştık.
yakınız biz artık. birlikte eve çıkmaya karar vermiştik. ama o çarşıda, ben kampüs yakınında istiyordum evi. aslında belki de bunlar bahane. o benim nasıl bir hayat sürdüğümü bilmiyor ki. ona söylemediğim bazı şeyler var. bilirim, anlayışla karşılar. dostluğumuzda kopma olmaz anlatsam. fakat bilmiyorum, bilmesini istemem. bir gün okursan bunu, sorma türkan.
her neyse, yine maydonoz oldu bir şeyler. ne diyordum? bugün sosyal antropoloji dersindeydik. mustafa girdi sınıfa, hocaya doğru yürüdü. "gel bakim sen bi buraya." der gibi bi hareket yaptı hocaya. şöyle başını hızlıca öne eğip kaldırırken gözlerini de kapatıp açtı, bilirsiniz... kulağına bir şeyler fısıldadı. ben de türkan'a "mustafa'ya bak, hocaya küçük çocuk muamelesi yapıyor sanki ahahaha" dedim. güldük. sonra türkan her gün yaptığı gibi "dersten sonra kantine gidelim. ama önce tuvalete gidelim." dedi. olur dedim. aradan 10 dakika geçtikten sonra, hoca geç bırakacağını söyledi. tuvalete gitme meselesi tekrar gündeme oturdu.
- git şimdi, hoca zaten bir şey demiyor.
+ yaa yok kantine gidemem ama.
- e kantine teneffüste gideriz yahu.
+ boşver.
- peki. (klasik türkan hareketi. bensiz gitmez tuvalete; anca beraber, kanca beraber)
ders bitti, tuvalete gittik. önce o girdi, çantasını ve hırkasını tuttum. sonra ben girdim. türkan ruj sürdü. makyaj muhabbeti geçti o esnada. bıyıklarım çıkmış, onu söyledi. cidden çıkmış. sınıfta bir şey unuttuğunu söyledi. sınıfa yürüdük, kapıyı açtı. herkesin elinde mum var, sınıf karanlık. ilk 2-3 saniye aklımdan geçenler aynen şunlardı: "ne yapıyor bunlar? çayda çıra mı yapıyorlar lan? türk kültürüyle ilgili bi şey mi? ne lan bu? ayin yapıyorlar sanki, çok kom/" (bu esnada, sınıfa girmek de istemiyorum ne yaptıklarını anlamadığım için. yaklaşmıyorum, adım atmıyorum, öylece izleyip anlam vermeye çalışıyorum)
komik demeye kalmadan: "iyi ki doğdun eski sevgilin" demeye başlıyorlar nağmeli nağmeli. elim ayağım titremeye başlıyor. dedim ya, hiç sürpriz yaşamadım ben. bu fikir türkan'a aitti, mücahit de çok yardım etmişti. tüm sınıfın elinde browni, üzerinde birer mum. hepsini teker teker üfledim. gözlerim dolmuştu, hatta sessizce, çaktırmadan ağlıyordum. hayatımın en güzel anlarından biriydi ve ben minnetten başka bir şey hissetmiyordum. hayatımda ilk kez, hediyeye tercih edeceğim bir doğum günü kutlaması yaşadım. sınıfla çok da içli dışlı değildim oysa, konuştuğum, sevdiğim ve sevildiğimi hissettiğim kişi sayısı oldukça azdı. o bir saat boyunca affallamış bir şekilde gezdim. aptallığıma inanamıyordum. mumları görüyordum; sonraki gün doğum günüm olduğunun farkındaydım, türkan'ın beni mutlu edecek bir şey yapacağından emindim ve çayda çıra diyordum.
hayatım boyunca hiç sürpriz bir doğum günü yaşamadım. yapmaya niyetlenenler oldu, ben çaktım köfteyi; son ana bırakılınca başaramayanlar oldu; aksilik çıktı; sürpriz yapmak istemeyenler oldu.
üniversitede ilk senem. sene başında türkan çok dikkatimi çekmişti. çok soğuk duruyor, bu onu etkileyici kılıyordu. laubali değil, boş şeylere gülmüyordu. ilk hafta... hocalarla tanışılıyor... kendini tanıtırken onu izliyordum, güzelliklere düşkünüm, güzel olan her şeyi izlerim. psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünü hep istemişti, şimdi kazanıp gelmiş sınıfta kendini tanıtıyordu, benim aksime. ben istememiştim. ben işletme istemiştim. o olmazsa uluslararası ilişkiler demiştim. ama sivrilmem gerekiyordu bu iki bölümde de; gitmedim. pdr yazdım, tuttu. loto tutturmuşum gibi sevinmiştim yine de. çünkü tutan şehirden memnundum. her neyse! ne diyordum... izlerim işte... bi gün fakülte önündeki bir çardakta oturmuşum, ya kitap okuyorum, ya müzik dinliyorum. keşke hafızam kuvvetli olsaydı da güzel güzel anlatabilseydim. türkan geldi, yanında ali. oturdu karşıma, konuşmaya başladık. meğer çok gülüyormuş. öyle ota boka değil de işte gülüyormuş meğer. neşeliymiş, sıcakkanlıymış. böylece tanıştık.
yakınız biz artık. birlikte eve çıkmaya karar vermiştik. ama o çarşıda, ben kampüs yakınında istiyordum evi. aslında belki de bunlar bahane. o benim nasıl bir hayat sürdüğümü bilmiyor ki. ona söylemediğim bazı şeyler var. bilirim, anlayışla karşılar. dostluğumuzda kopma olmaz anlatsam. fakat bilmiyorum, bilmesini istemem. bir gün okursan bunu, sorma türkan.
her neyse, yine maydonoz oldu bir şeyler. ne diyordum? bugün sosyal antropoloji dersindeydik. mustafa girdi sınıfa, hocaya doğru yürüdü. "gel bakim sen bi buraya." der gibi bi hareket yaptı hocaya. şöyle başını hızlıca öne eğip kaldırırken gözlerini de kapatıp açtı, bilirsiniz... kulağına bir şeyler fısıldadı. ben de türkan'a "mustafa'ya bak, hocaya küçük çocuk muamelesi yapıyor sanki ahahaha" dedim. güldük. sonra türkan her gün yaptığı gibi "dersten sonra kantine gidelim. ama önce tuvalete gidelim." dedi. olur dedim. aradan 10 dakika geçtikten sonra, hoca geç bırakacağını söyledi. tuvalete gitme meselesi tekrar gündeme oturdu.
- git şimdi, hoca zaten bir şey demiyor.
+ yaa yok kantine gidemem ama.
- e kantine teneffüste gideriz yahu.
+ boşver.
- peki. (klasik türkan hareketi. bensiz gitmez tuvalete; anca beraber, kanca beraber)
ders bitti, tuvalete gittik. önce o girdi, çantasını ve hırkasını tuttum. sonra ben girdim. türkan ruj sürdü. makyaj muhabbeti geçti o esnada. bıyıklarım çıkmış, onu söyledi. cidden çıkmış. sınıfta bir şey unuttuğunu söyledi. sınıfa yürüdük, kapıyı açtı. herkesin elinde mum var, sınıf karanlık. ilk 2-3 saniye aklımdan geçenler aynen şunlardı: "ne yapıyor bunlar? çayda çıra mı yapıyorlar lan? türk kültürüyle ilgili bi şey mi? ne lan bu? ayin yapıyorlar sanki, çok kom/" (bu esnada, sınıfa girmek de istemiyorum ne yaptıklarını anlamadığım için. yaklaşmıyorum, adım atmıyorum, öylece izleyip anlam vermeye çalışıyorum)
komik demeye kalmadan: "iyi ki doğdun eski sevgilin" demeye başlıyorlar nağmeli nağmeli. elim ayağım titremeye başlıyor. dedim ya, hiç sürpriz yaşamadım ben. bu fikir türkan'a aitti, mücahit de çok yardım etmişti. tüm sınıfın elinde browni, üzerinde birer mum. hepsini teker teker üfledim. gözlerim dolmuştu, hatta sessizce, çaktırmadan ağlıyordum. hayatımın en güzel anlarından biriydi ve ben minnetten başka bir şey hissetmiyordum. hayatımda ilk kez, hediyeye tercih edeceğim bir doğum günü kutlaması yaşadım. sınıfla çok da içli dışlı değildim oysa, konuştuğum, sevdiğim ve sevildiğimi hissettiğim kişi sayısı oldukça azdı. o bir saat boyunca affallamış bir şekilde gezdim. aptallığıma inanamıyordum. mumları görüyordum; sonraki gün doğum günüm olduğunun farkındaydım, türkan'ın beni mutlu edecek bir şey yapacağından emindim ve çayda çıra diyordum.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar