bugün

kuran hadis celiskileri

namaza yaklasmayin diye klasik bir giriş yapılmayacak kadar hassas bir mevzudur. *

okunanlardan hasıl olan kanaat, bazen konuyu yeterince araştırmamış olmaktan mütevellit görüşler okunmakta, bazen de art niyetten içinin boşaltılmaya çalışıldığı bir noktaya gelinmiş.

öncelikle temel husus islam dinini yorumundaki kaynak sıralamasıdır.

1- önce kuran'a bakılır... burada kuran'a bakmaktan kasıt öküzün trene bakması formunda değil veya "ahhaaa bak işte namaza yaklaşmayın" diyor formundaki düz adam triplerine girmek de değil. kuran'a bakmaktan kasıt 6666 gibi sınırlı bir ayet sayısında tüm zamanlara hitap etme gücünü taşıdığını beyan eden yaratıcının, elbette bir ayete birden fazla anlam yüklemesi kaçınılmazdır. yazılı olan kitabın satırları "adının deftere 6666 defa yazan öğrenci" eserinden daha fazla edebi sanat üstlenmesi doğaldır sanırım aksini iddia etmek teneffüs edilen oksijenin ziyanı anlamına gelir. kuran'da oksijeni ziyan eden günaha girer demez mesela ama yine de günahtır. neden günah olduğunu ileriki satırlarda anlatırız.

2- kuran'da bahsettiğimiz şekilde doğrudan bir anlatım bulunmadığına göre ne yapacağız? bazı ayetlerin yorumlanmasına rağmen yeterli hükmün bulunmadığı düşünülen konularda ikinci kaynak olarak hadislere başvuracağız. burayı kısa tutmakta fayda var zira zaten asıl konu hakkında yazarken bu noktayı gören göze hatırlatacağız, görmeyenin gözlerini de açacağız.

3- icma...bu kaynak ise kısaca "herhangi bir çağ veya dönemde yaşamış islam bilgini ve müçtehidlerin Kitap (Kur'an), Sünnet ve bazı mezheplere göre kıyasın delillerinden birine dayanarak, şeriatın (islami hükümlerin) bir meselesi konusunda aynı hükmü vermeleri, aynı hükümde birleşmeleridir" *cümleleriyle kaynaklarda yer alır. burada temel nokta çağın müçtehidleri ifadesidir ki, bu sayı maalesef günümüzde cidden az sayıdadır ve neredeyse hiçbir konuda bu müçtehidler birleşmemekte bu da icma'nın fonksiyonel bir kaynak olmasını engellemektedir.

4- kıyas. bu ise bir nev'i; sebepleri benzer olayların, hükümlerinin de benzer olması gerektiği iddiasına dayanır. bu noktada mezhepler arasında da tam birlik sağlanmış değildir zira, mezhep imamlarından bazılar sebeplerin aynı derecede öneme haiz olmadığından hükümlerin de aynı derecede olamayacağı hükmünde kanaat getirmişlerdir. dolayısıyla kıyas'ı kaynak olarak almayan mezhepler de mevcuttur.

gelelim asıl gündem oluşturan kaynak olan hadislere. şimdi burada adı geçen hadisi "değilleme" amacıyla efendim her hadis sahih değildir veya sahih hadis sayısı 7 dir gibi ciddi ithamlara yer vermek lüzumsuz. zira bel altına vurmak isteyenler; sahih-i buhari'yi en bilinen özelliği olan, islam fıkhında en sağlam hadis kaynağı olma gerçeğini de yansıtmışlar... gerçi turan dursun gibi islam yoktur, din de yoktur diyen ve ölümünden sonra olmadığını iddia ettiği değerlerin alimi olarak tanıtılan vatandaşın internet sitelerinde forumlarında epeyce tartışılmış bu konu ama namazın kılınışını papazdan evvel bir de imamdan dinlemek sanırım gereklidir. lafı uzatmayalım, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyelim ve dalalım mevzuya bizde bakalım sonumuz ne olacak?

islamda hoşgörünün ne olduğunu iki ayetle ve birkaç olayla hemen geçmek gerekir... hz muhammed'in dönemin mescitlerinde gayr-i müslimlerin ibadetlerini yapmalarına izin vermesi, dinde zorlama yoktur ayetinin bizzat peygamber efendimiz tarafından uygulanması hoşgörüyü gösterir. nasıl yani diyenlere tek cevap verelim;

"eğer bu hadisi bir turan dursun Show yapan internet forumundan kelepir düşürmeyip de cidden buhari'nin satırlarından cımbızladıysanız, çevirin o kitabın sayfalarını, şu satırları da göreceksiniz; hz muhammed başka dinden olan çocukların islam'ı seçmeleri için telkinlerde bulunan, zorlama ve dayatmalar kullanan müslümanları bu hareketlerinden şiddetle men etmiştir."

hoşgörü konusuna temasın nedeni sanırım hadisin okunduğu anda zihinler canlanan "islam-kan-cinayet...vs" terimlerinin bıraktığı etkiyi azaltmaktır.

bu hadis ise tek başına değil benzer islam kaynakları ile birlikte yorumlanırsa sanırım tadından yenmez olur.

ebu hanife'ye hadisler konusunda akıl danışıldığında şu yorumda bulunmuştur; "kuran'da temas edilmemiş konuda hadis olmaz" bu hadislerin değillenmesini değil kuranın yüceltilmesini temel alan bir görüştür. zira allah kendi kitabının kıyamete kadar kulları vasıtasıyla korunacağının garantisini ayetlerde vermiş iken hadislerin korunacağı hususunda bir görüş bulunmamaktadır. nitekim bugün kaynakları birbirinden değişken benim bildiğim 30.000 kadar hadis mevcut. ama sahih hadis ile hadisi birbirinden ayıran özellik sanırım kurna noktasıdır. kuran'da dinden dönenin hayatına son verilmesi bir yana "hz musa'dan firavun'a bile o halinde bile güzellikle uyarılması dinin tebliğinin" emredildiği apaçık biçimde yazmaktadır. ama mürted kelimesinin burada ne anlama geldiğini de biraz deşelemek sanırım lüzumlu oldu.

fıkıhta hüküm kaynaklarını yukarıda belirttik... kaide tüm çağlarda şu şekildedir. sahih olduğu iddia edilen iki hadisten birisi veya ikisi kuran hükümlerine ters düşerse, yahut da kuran'da temas edilmemiş bir yorumu barındırırsa hadis terkedilir kuran hükmü uygulanır. neymiş efendim, sahi-i buhari de olsa hadis kuran'da temas edilmemiş bir hüküm içeriyorsa hadislerin sahihliğine gölge düşer ve hükmü uygulanmazmış.

ayrıca olayın bir de itikadi boyutu vardır ki sorunun büyük bir kısmını çözer kendi içinde. imam-ı ebu hanife (r.a.) kadınların mürtedliğini reddetmiştir. yani böyle bir hükmün varlığı konusunda tüm islam dünyası ve müçtehidleri birleşmiş olsa dahi ebu hanife bu birleşmeyi reddeden alim durumundadır. bu reddediş bile kendi içinde buhari'nin bu hadisini değiller durumdadır. zira itikadi mevzularda verilen hülkümler kadın ve erkeği ayırmaz, cinsiyet faklılığından dolayı ayrım yapılmaz. terazinin kefesine konulan kişiye erkek veya kadın olması nazarıyla değil, kul olması nazarıyla bakılır. öyle olmasa kadın ve erkek arasında bir ayrım söz konusu olurdu ki bu da kendi başına bir hadisi değillemeye yeter.

asıl hadisin sözlük ortamındaki pozisyonunu düzelten nokta ise şudur ve sanırım gözden kaçmıştır. "hadis sahih ise şayet zamanı da göz önünde tutulmalıdır. zira bu hadis yahudilerin birkaç yıl boyunca uyguladıkları bir taktiğin tam da en zirvede olduğu noktada beyan edilmiştir. nedir bu olay/taktik...yahudilerin islam dinine girdiklerini beyan etmiş olmalarına rağmen, esasında bunu kalben yapmayıp, müslümanlar arasında maddi ve manevi boyutta bozgunculuk yapmaları, amaca ulaşan yahudi kavimlerin tekrar islamdan çıktıklarını beyan ederek dini dezenformasyona uğratmaya çalışmalarıdır." takdir edersiniz ki bu durumda bir savaş ortamı da doğmakta, savaşta da özellikle bu kavimler ile mücadele içine girilmektedir. işte bu hadisin zamanı bu şartlar ve mekanlar dahilinde sanırım daha iyi yorumlanacaktır. zira o dönem hristiyan topluluklar bu tarz tavırlar içinde olmadıklarından mürted sıfatını sadece yahudiler almış, onlarla da dinden çıktıkları için değil, dinde dezenformasyon yarattıkları için savaşılmış ve elbette müslümanların yahudiler tarafından öldürülmeleri gibi, yahudiler de müslümanlar tarafından öldürülmüşlerdir.

sözün özü bu hadis sahih ise bile, verilişi dini bir hüküm değil siyasi yani islam devletini o şartlar içinde korumak amaçlı verilmiş bir hükümdür.

Şimdi de basit bir yorumla hadisin ve mürted konusunun siyasiliğini ispatlayalım;

Mürted yani dinden dönme ve hükümleri ile ilgili tüm ayetler medine'de indirilmiştir. yani islam devleti kurulmuş ve hicret gerçekleştirilmiştir bu ayetler nüzul ettiğinde. peygamberimiz mekke'de iken de dinden dönmeler olmuş ancak bu zaman içerisinde ne bir ayet indirilmiştir mürtedlik mevzuuna ilişkin ne de bir hadis ulaştırılmış günümüze. mekke döneminde dinin inşası süreci göz önünde alındığında, medine döneminde ise devletin inşası göz önüne alındığında konu ile ilgili ayetlerine ve aktarılan tüm hadislerin medine'de ortaya çıkması sanırım yorumlayan kafaların bile sahih ise bile bu hadisin din kökenli değil islam devleti ile ilgili siyasi olduğunun anlayabileceği bir durumdur.

son olarak bizzat hz. muhammed döneminde onun izniyle gerçekleşen mürted vakalarına bakalım... sayıları üç adettir bunların;

1. vaka; yemen'de benu müdlic adlı bir müslümanın daha sonra yalancı peygamber olduğunu iddia etmesidir.

2. vaka; yine yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Müseylemetü'l-Kezzab olayıdır.

3. vaka; yine yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Benu Esed vakasıdır ki, bu kişi daha sonra tekrar müslüman olduğunu beyan etmiş, bunun üzerine hakkındaki uygulama kararı bizzat peygamber efendimiz tarafından "ne kadar doğru söylediğini allah (c.c.) bilir bize müslümanım diyene hüküm uygulanmaz" denilerek kaldırılmıştır.

alın size çeliştiğini söylediğiniz kuran ile hadisin açıklaması...

şimdi ikna olmadığınız varsa sorun, yoksa aşk ile hep beraber "eşhedu ........."