bilim insanı

fazla sayıda büyük bilim insanı çıkaramayışımızın çok değişik sebepleri olduğu muhakkak. ortaöğretim seviyesindeki eğitimden üniversiteye ve ilerisi olan akademik hayata kadar değişik zamanlarda çok farklı etmenler bilim insanı kıtlığına yol açmakta. bu konuda çok şey söylenip yazılıyor ancak adamakıllı bir araştırma henüz ortada yok. herkes sistemi suçlu buluyor. bu kesinlikle doğru bir şey ama eksik. akademik unvanlı hiç kimsenin, değil çuvaldızı iğneyi bile kendine döndürdüğüne rastlamış değilim. bence artık hatayı biraz da kendilerinde aramanın vaktidir.

geçenlerde filozofların yaşamöykülerini okuyordum. kindi, ebubekir er-razi, farabi’yi okudum. bu büyük filozofların hayatları herkese örnek olacak nitelikte. yaşam öykülerinde şunu fark ettim ki, bu üçü de okumaya, çalışmaya çok fazla önem vermekteler. ileriki yaşlarında bile ilim açlığı hiç son bulmamış bu insanlarda. aynı zamanda büyük bir hekim olan er-razi’nin tıp ilmine 30 veya 40’lı yaşlardan sonra başladığı rivayet edilir. farabi’nin büyük bir üstad kabul edildiği ve mantığın ilk üstadı aristo’dan sonra muallim-i sani diye adlandırıldığı mantık ilmine orta yaşlarında vakıf olduğu söylenmekte. bu rivayetlerin ne derece sahih olduğu tam bilinememekle birlikte ana mevzu bu büyük insanların her zaman ve her yaşta ilim öğrenme arzusuyla dolup taşmış olmalarıdır.

yaşadıkları dönemde de çok büyük nam ve şöhrete kavuşan bu insanlar hiçbir zaman oldum diyerek araştırmaktan vazgeçmiş değillerdir. bir ilmi almak ve o konuda yetkin bir alim ile tanışmak için günlerce, aylarca seyahat etmiş ve türlü türlü meşakkatlere katlanmışlardır. sadece bu saydığım kişiler değil ilim yolunda hayatlarını sarf edenler. büyük islam medeniyeti’nin gazali, imam-ı şafii, fahreddin-i razi, maverdi, imam-ı buhari gibi daha nice büyük alimleri ömürlerinin sonuna kadar ilim tahsil etmiş, okumuş, araştırmış, yazmış hasılı, ilim ve hikmet arayışlarını hiç sonlandırmamışlardır.

ya bu zamanın sadece akademik unvanlı bilim insanları? her yeni unvan aldıklarında egoları daha da şişmekte ve olgunluk yolunda çok önemli bir aşama kat ettiklerini zannetmektedirler. çoğunun doktora, doçentlik veya profesörlük tezleri dahi orijinal bir eser olmaktan çok uzak sadece kaynaklarla, atıflarla doldurulmuş bir derleme mahiyetinde. her yeni akademik unvan onlar için hakikate biraz daha yaklaşma vesilesi değil, maddi anlamda yeni bir kazanç kapısı anlamına gelmekte. çoğu bilim insanı dekan, rektör olmanın hayalleri ile yaşamakta, parası bol bir danışmanlık elde etme hırsıyla ömürlerini tüketmekte.

yazının devamı için:

http://www.genchacilar.or...ageID=KoseDetay&id=25