bugün
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı49
- artificialintelligence8
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı20
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım20
- anın görüntüsü22
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- futbolcu ismiyle nick almak8
- uzağı göremeyen insan19
- evlilik13
- bir şarkı sözü der ki11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz15
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız10
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel17
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi13
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır21
- istanbul suriyenin başkentidir12
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın8
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- boşuna yaşıyorum hissi9
- icardi1905 silik olsun kampanyası27
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler8
- sözlük kızlarının don renkleri19
- kanınıza rengini verir misiniz15
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- patiswiss14
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı8
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi17
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı14
Tarihî kaynakların verdiği bilgilere göre, Nasreddin Hoca, Anadolu Selçukluları devrinde, 1206 yılında, bugün Eskişehir'e bağlı Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde doğmuştur. ilk öğrenimini Hortu'da bir süre babası Abdullah Hoca'nın medresesinde yapmış, çocukluk yıllarını Hortu' da geçirmiştir. Söylentilere ve onun gerçek fıkralarından çıkarılan sonuçlara göre, Hortu'da çıkan kıtlık yüzünden ailesi ile birlikte Sivrihisar'a yerleşmiş, öğrenimini burada sürdürmüştür.
Sivrihisar, o zamanlar Selçuklu devrinin küçük, fakat şirin bir kasabasıdır. Küçük Nasreddin, minareyi ilk kez burada görmüş, arkadaşlarıyla hamama gitmiş, bahçelerden çağla yolmuştu. Onun, hamamdayken yumurtladıklarını söyleyen çocuklara karşı horoz taklidi yapması, ağaçtan meyve çalarken bahçe sahibinin yakalaması, (Ağaçta ne yapıyorsun?) sorusuna (Ben bülbülüm) diyerek bülbül gibi ötmesi, sonra da bahçe sahibine (kusura bakma, acemi bülbül bu kadar öter) cevabını vermesi, Sivrihisar'daki çocukluk anıları arasındadır. Nasreddin Hoca bir zaman sonra, öğrenimini ilerletmek amacıyla, başşehir Konya'ya yolcu olmuştur.
Nasreddin Hoca, Konya'da bir medreseye yerleşmiş ve öğrenimine başlamıştır. O günlerde başından bir olay geçer. Şehirde bıçak taşıma yasağı vardır. Bir gece şehrin Subaşı'sı, Nasreddin Hoca'nın üzerinde koca bir kasatura bulunca, Nasreddin: (Kusura bakmayın!. Ben medrese öğrencisiyim. Bu kasatura ile de kitaplardaki yanlışları kazırım.) diye özür diler. Subaşı'nın: (Bir yanlış için bu kadar uzun kasaturaya ne lüzum var?) demesi üzerine en güzel cevabı verir: (Kitaplarda bazen öyle yanlışlar var ki, bu kasatura bile az gelir!).
Nasreddin Hoca'nın Konya'da medrese öğrenimini tamamladıktan sonra, bir ara gölge kadılığı yaptığını görüyoruz. Gölge kadıları, tecrübeli hâkimlerin yanında çalışan ve bazı küçük davalara bakan kadı adaylarıdır. Odun kıran bir adamın karşısında (hınk) diyen birinin oduncudan hak istemesi, vermeyince mahkemeye baş vurması, Nasreddin'in bu davayı görürken, bir kese parayı şıngırdatarak: (Hadi sen de paraların sesini al) diye hüküm vermesi, onun kadılık günlerindeki anılarından biridir.
Bir süre sonra kadılıktan ayrılan, üstadı, büyük bilgin Seyid Mahmud Hayranî'nin Akşehir'e yerleşmesiyle Konya'yı terk eden ve Akşehir'e göçen Nasreddin Hoca, artık kişiliğini bulmaya ve usta bir sosyolog gözüyle olaylara neşter vurmaya başlar.
Nasreddin Hoca'yı bundan sonra, Akşehir'de gösterişsiz yaşantısı içinde, dert çeken, uman, isteyen, efkârlanan, sonunda efkârını bir nüktede boğan bir halk adamı olarak görüyoruz.
Bir ziyafete yeni kürküyle gitmiş. gördüğü itibar üzerine (Ye kürküm ye!.) deyişinde insanı yalnızca dış görünüşü ile değerlendiren toplumun, doğuran kazan hikâyesinde aç gözlülüğün, Akşehir Gölü'ne yoğurt çalarken: (Göl yoğurt tutar mı?) diyenlere karşı: (Ya bir tutarsa!.) cevabındaki gerçek yönleri...
Bir gün kürsüye çıkıp ta: (Ey ahali ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?) diye sorduğunda, çevresindekilerden bazılarının "biliyoruz" bazılarının da "bilmiyoruz" cevabını vermeleri üzerine: (O halde bilenler bilmeyenlere öğretsin!.) diyerek kürsüden inmesi, az ders mi insanoğluna? Eğitimin temel yapısı, bilenin bilmeyene öğretmesi demek değil midir?
Akşehir'deyken Moğol şehzadesi Keygatu ile aralarında geçen, sonraları yanlışlıkla Timur'a mal edilen olaylar, pek iyi bilinen fil hikâyeleri, Akşehir'de medrese hocalığı yaptığı günlerde tanınmış mollası imad ve yanından hiç ayırmadığı sevgili eşeği Bozoğlan, Nasreddin Hoca'nın yaşantısında önemini her zaman korumuştur.
Eşeğinden düştüğü zaman gülenlere: (Ne gülüyorsunuz yahu, düşmeseydim zaten inecektim) deyişi, yitirdiği eşeğini türkü söyleye söyleye ararken, bunun nedenini soranlara: (Bir umudum şu dağın ardında, orada da bulamazsam, o zaman seyredin bendeki ağıtı...) cevabını vermesi, onun renkli ve çok yönlü yaşantısının anekdotları arasında yer alır. *
Sivrihisar, o zamanlar Selçuklu devrinin küçük, fakat şirin bir kasabasıdır. Küçük Nasreddin, minareyi ilk kez burada görmüş, arkadaşlarıyla hamama gitmiş, bahçelerden çağla yolmuştu. Onun, hamamdayken yumurtladıklarını söyleyen çocuklara karşı horoz taklidi yapması, ağaçtan meyve çalarken bahçe sahibinin yakalaması, (Ağaçta ne yapıyorsun?) sorusuna (Ben bülbülüm) diyerek bülbül gibi ötmesi, sonra da bahçe sahibine (kusura bakma, acemi bülbül bu kadar öter) cevabını vermesi, Sivrihisar'daki çocukluk anıları arasındadır. Nasreddin Hoca bir zaman sonra, öğrenimini ilerletmek amacıyla, başşehir Konya'ya yolcu olmuştur.
Nasreddin Hoca, Konya'da bir medreseye yerleşmiş ve öğrenimine başlamıştır. O günlerde başından bir olay geçer. Şehirde bıçak taşıma yasağı vardır. Bir gece şehrin Subaşı'sı, Nasreddin Hoca'nın üzerinde koca bir kasatura bulunca, Nasreddin: (Kusura bakmayın!. Ben medrese öğrencisiyim. Bu kasatura ile de kitaplardaki yanlışları kazırım.) diye özür diler. Subaşı'nın: (Bir yanlış için bu kadar uzun kasaturaya ne lüzum var?) demesi üzerine en güzel cevabı verir: (Kitaplarda bazen öyle yanlışlar var ki, bu kasatura bile az gelir!).
Nasreddin Hoca'nın Konya'da medrese öğrenimini tamamladıktan sonra, bir ara gölge kadılığı yaptığını görüyoruz. Gölge kadıları, tecrübeli hâkimlerin yanında çalışan ve bazı küçük davalara bakan kadı adaylarıdır. Odun kıran bir adamın karşısında (hınk) diyen birinin oduncudan hak istemesi, vermeyince mahkemeye baş vurması, Nasreddin'in bu davayı görürken, bir kese parayı şıngırdatarak: (Hadi sen de paraların sesini al) diye hüküm vermesi, onun kadılık günlerindeki anılarından biridir.
Bir süre sonra kadılıktan ayrılan, üstadı, büyük bilgin Seyid Mahmud Hayranî'nin Akşehir'e yerleşmesiyle Konya'yı terk eden ve Akşehir'e göçen Nasreddin Hoca, artık kişiliğini bulmaya ve usta bir sosyolog gözüyle olaylara neşter vurmaya başlar.
Nasreddin Hoca'yı bundan sonra, Akşehir'de gösterişsiz yaşantısı içinde, dert çeken, uman, isteyen, efkârlanan, sonunda efkârını bir nüktede boğan bir halk adamı olarak görüyoruz.
Bir ziyafete yeni kürküyle gitmiş. gördüğü itibar üzerine (Ye kürküm ye!.) deyişinde insanı yalnızca dış görünüşü ile değerlendiren toplumun, doğuran kazan hikâyesinde aç gözlülüğün, Akşehir Gölü'ne yoğurt çalarken: (Göl yoğurt tutar mı?) diyenlere karşı: (Ya bir tutarsa!.) cevabındaki gerçek yönleri...
Bir gün kürsüye çıkıp ta: (Ey ahali ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?) diye sorduğunda, çevresindekilerden bazılarının "biliyoruz" bazılarının da "bilmiyoruz" cevabını vermeleri üzerine: (O halde bilenler bilmeyenlere öğretsin!.) diyerek kürsüden inmesi, az ders mi insanoğluna? Eğitimin temel yapısı, bilenin bilmeyene öğretmesi demek değil midir?
Akşehir'deyken Moğol şehzadesi Keygatu ile aralarında geçen, sonraları yanlışlıkla Timur'a mal edilen olaylar, pek iyi bilinen fil hikâyeleri, Akşehir'de medrese hocalığı yaptığı günlerde tanınmış mollası imad ve yanından hiç ayırmadığı sevgili eşeği Bozoğlan, Nasreddin Hoca'nın yaşantısında önemini her zaman korumuştur.
Eşeğinden düştüğü zaman gülenlere: (Ne gülüyorsunuz yahu, düşmeseydim zaten inecektim) deyişi, yitirdiği eşeğini türkü söyleye söyleye ararken, bunun nedenini soranlara: (Bir umudum şu dağın ardında, orada da bulamazsam, o zaman seyredin bendeki ağıtı...) cevabını vermesi, onun renkli ve çok yönlü yaşantısının anekdotları arasında yer alır. *
güncel Önemli Başlıklar