bugün

gelmiş geçmiş en büyük hocalarımızdan.. (bkz: güldürürken düşündürmek) ekolünün fikir babası ve kurucusu.bilgi birikimine ve ufuk genişliğine rağmen büyüklenmemiş çocukla çocuk,salakla salak,cinle cin olmasını becerebilmiş yegane konyalı alim... (bkz: baba büyüksün). (bkz: temel)le beraber en çok fıkra kimin üzerine yarışmacısı..müslüman..Timur'u da tanıyormuş öle diyorlar..
hakkındaki bilgilerin tamamının hakkındaki fıkralardan bilindiği selçuklu alimi..
nasreddin hocaya, timurun "seninle bir eşşek arasında ne kadar fark var"
sorusuna hocanın "benimle bir eşşek arasında iki arşın fark var"
panzehirini söyleyebilen zeka ötesi insan...(o esnada hoca ile timurun arasında iki arşın boyu mesafe vardır.).
büyük türk düşünürü gülşen(a.s) hazretlerine göre gönüllere maya çalan kimse..
medreselerde ders okutmuş, kadılık görevinde bulunmuş ve bu görevlerden dolayı kendisine nasuriddin hace adı verilmiş; sonradan bu ad, nasreddin hoca biçimini almıştır..
fıkraları vardır.
Tarihî kaynakların verdiği bilgilere göre, Nasreddin Hoca, Anadolu Selçukluları devrinde, 1206 yılında, bugün Eskişehir'e bağlı Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde doğmuştur. ilk öğrenimini Hortu'da bir süre babası Abdullah Hoca'nın medresesinde yapmış, çocukluk yıllarını Hortu' da geçirmiştir. Söylentilere ve onun gerçek fıkralarından çıkarılan sonuçlara göre, Hortu'da çıkan kıtlık yüzünden ailesi ile birlikte Sivrihisar'a yerleşmiş, öğrenimini burada sürdürmüştür.

Sivrihisar, o zamanlar Selçuklu devrinin küçük, fakat şirin bir kasabasıdır. Küçük Nasreddin, minareyi ilk kez burada görmüş, arkadaşlarıyla hamama gitmiş, bahçelerden çağla yolmuştu. Onun, hamamdayken yumurtladıklarını söyleyen çocuklara karşı horoz taklidi yapması, ağaçtan meyve çalarken bahçe sahibinin yakalaması, (Ağaçta ne yapıyorsun?) sorusuna (Ben bülbülüm) diyerek bülbül gibi ötmesi, sonra da bahçe sahibine (kusura bakma, acemi bülbül bu kadar öter) cevabını vermesi, Sivrihisar'daki çocukluk anıları arasındadır. Nasreddin Hoca bir zaman sonra, öğrenimini ilerletmek amacıyla, başşehir Konya'ya yolcu olmuştur.

Nasreddin Hoca, Konya'da bir medreseye yerleşmiş ve öğrenimine başlamıştır. O günlerde başından bir olay geçer. Şehirde bıçak taşıma yasağı vardır. Bir gece şehrin Subaşı'sı, Nasreddin Hoca'nın üzerinde koca bir kasatura bulunca, Nasreddin: (Kusura bakmayın!. Ben medrese öğrencisiyim. Bu kasatura ile de kitaplardaki yanlışları kazırım.) diye özür diler. Subaşı'nın: (Bir yanlış için bu kadar uzun kasaturaya ne lüzum var?) demesi üzerine en güzel cevabı verir: (Kitaplarda bazen öyle yanlışlar var ki, bu kasatura bile az gelir!).

Nasreddin Hoca'nın Konya'da medrese öğrenimini tamamladıktan sonra, bir ara gölge kadılığı yaptığını görüyoruz. Gölge kadıları, tecrübeli hâkimlerin yanında çalışan ve bazı küçük davalara bakan kadı adaylarıdır. Odun kıran bir adamın karşısında (hınk) diyen birinin oduncudan hak istemesi, vermeyince mahkemeye baş vurması, Nasreddin'in bu davayı görürken, bir kese parayı şıngırdatarak: (Hadi sen de paraların sesini al) diye hüküm vermesi, onun kadılık günlerindeki anılarından biridir.

Bir süre sonra kadılıktan ayrılan, üstadı, büyük bilgin Seyid Mahmud Hayranî'nin Akşehir'e yerleşmesiyle Konya'yı terk eden ve Akşehir'e göçen Nasreddin Hoca, artık kişiliğini bulmaya ve usta bir sosyolog gözüyle olaylara neşter vurmaya başlar.
Nasreddin Hoca'yı bundan sonra, Akşehir'de gösterişsiz yaşantısı içinde, dert çeken, uman, isteyen, efkârlanan, sonunda efkârını bir nüktede boğan bir halk adamı olarak görüyoruz.

Bir ziyafete yeni kürküyle gitmiş. gördüğü itibar üzerine (Ye kürküm ye!.) deyişinde insanı yalnızca dış görünüşü ile değerlendiren toplumun, doğuran kazan hikâyesinde aç gözlülüğün, Akşehir Gölü'ne yoğurt çalarken: (Göl yoğurt tutar mı?) diyenlere karşı: (Ya bir tutarsa!.) cevabındaki gerçek yönleri...

Bir gün kürsüye çıkıp ta: (Ey ahali ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?) diye sorduğunda, çevresindekilerden bazılarının "biliyoruz" bazılarının da "bilmiyoruz" cevabını vermeleri üzerine: (O halde bilenler bilmeyenlere öğretsin!.) diyerek kürsüden inmesi, az ders mi insanoğluna? Eğitimin temel yapısı, bilenin bilmeyene öğretmesi demek değil midir?
Akşehir'deyken Moğol şehzadesi Keygatu ile aralarında geçen, sonraları yanlışlıkla Timur'a mal edilen olaylar, pek iyi bilinen fil hikâyeleri, Akşehir'de medrese hocalığı yaptığı günlerde tanınmış mollası imad ve yanından hiç ayırmadığı sevgili eşeği Bozoğlan, Nasreddin Hoca'nın yaşantısında önemini her zaman korumuştur.

Eşeğinden düştüğü zaman gülenlere: (Ne gülüyorsunuz yahu, düşmeseydim zaten inecektim) deyişi, yitirdiği eşeğini türkü söyleye söyleye ararken, bunun nedenini soranlara: (Bir umudum şu dağın ardında, orada da bulamazsam, o zaman seyredin bendeki ağıtı...) cevabını vermesi, onun renkli ve çok yönlü yaşantısının anekdotları arasında yer alır. *
bi iddiaya göre, saygı duyulan, evliya gibi birinin 3 tane öğrencisi varmış. bunlardan biride nasreddin hocaymış. bunlar bir koyunla bütün dünyayı geziyorlarmış. bir gün, evliya yokken bu 3 öğrenci koyunu yemeye karar vermişler. evliya gelip koyunun kemiklerini ve öldürüldüğünü görünce, bir öğrenciye "asılasın", diğerkine "kesilesin" ve nasreddin hocaya "gülünesin" demiş ve hepsi gerçekleşmiştir.
ancak nasreddin hoca fıkralarına gülen şahsiyet tanımadım hayatımda o ayrı bi konu.
eskişehirliler ve akşehirliler arasında hemşehrilik bağı noktasında paylaşılamayan ünlü mizah ustası.
1208 senesinde Eskişehir;in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu köyünde doğmuştur.ilk öğrenimine doğduğu köyde imam olan babası Abdullah Efendi;de başlamış ve tahsilinin sonunda babasının yerine köyünde imamlık yapmıştır.Ayrıca kadı yardımcılığı ve medrese hocalığı da yapan Nasreddin Hoca,Muhammet Hayrani;den tasavvuf ilmini tahsil etmiştir. Ahmet Fakih adlı bir âlimden ders almıştır. Ona atfedilen fıkralara bakıldığında herkesin paylaşacağı tek ortak fikir nükteden bir kişi olduğudur. Bunun dışında onun bir halk bilgesi olduğu da söylenebilir. Bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. Böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslup ile gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. Latifeleri hikmet ve ibret dolu darb-i mesel gibidir. Yapılan ilmi çalışmalar, onun, ilim ve edeb sahibi bir veli olması, söz konusu sıradan fıkraları söylemediğini açıkça göstermektedir. Ayrıca, Nasreddin Hoca;nın efsanevi bir kişi değil,13. asırda Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış salih bir Müslüman olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çünkü onun nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç hadiselerin ifadesi değil, görünüşte güldürücü aslında ince hikmetleri dile getiren, düşündürücü latifelerdir. Ayrıca Türk milletinin zekâ inceliğini, nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan bu nüktelerin belirli vasfı; Allahütealâ;nın emir ve yasaklarını bir latife üslubu ile bildirmesidir. Bu latifelerin toplandığı eserlerden biri, Londra;da British Museum;da Haza Terceme-i Nasreddin Efendi Rahme başlıklı yazma eseridir. Ayrıca, Letaif-i Nasreddin Hoca adlı eserde başka nüktelerine yer verilmiştir. Nasreddin Hoca fıkraları, batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde Hoca hakkında mühim neşriyat yapılmıştır. Bunlar arasında Pierre Mille;in Nasreddin et son epouse adlı kitabı, Admonde Savussey;in La Litterature Populaire Turque adlı eserindeki Nasreddin hoca bölümü, Jean Paul Carnier;in Nasreddin Hoca et ses Histoires Turques adlı eserleri zikretmek yerinde olur.1284 yılında Akşehir;de vefat etmiştir. Akşehir;de ona atfedilen bir türbe vardır. Nasreddin Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. Sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir.
Nasreddin Hoca;dan Örnek Bir Fıkra:
Göle Koş
Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken;Acaba yaş çırpıda kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çalı çırpıyı yakar. Arlarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır. Eşekte bir korku, bir telaş, bir huzursuzluktur başlar. Anıra anıra, Çifte ata ata dörtnala koşmaya başlar. Hoca;da arkasından olanca gücüyle bağırır:
-aklın varsa göle koş
özünde salt rükiye değil bir çok ülkenin de kültüründe bulunan sufidir. bosnalılar ''nasrudin hodza'' türkler ''nasreddin hoca'' derler hatta, bununla birlikte türkler, farslar ve afganlar arasında bir türlü kapışılamamıştır. doğum yeri olarak eskişehir sivrihisar ya da konya akşehir olarak düşünülşmüştür ama bu konuda da kesin bir kanıt yok.

özünde bana sorarsanız hayali bir kahraman bile olabilir çünkü kökeni uygur türklerine kadar gitmektedir. bu nedenle çin de de farklı bir ismle bilinir (bkz: afanti). bunun yanında azeri, iran, türk, urdu, hint, sırp ve yunanlılar arasında da ünlüdür. bundan dolayı aslında şuan bile okuduğumuz nasreddin hoca fıkralarının ne kadar bozulmadan geldiği sorgulanabilir.

bunlardan daha çok, fıkraları ile de olsa gösterdiği duruştur nasreddin hoca'nın. sonucunda az çok ispatlamıştır, özünde evrensel bir insandır. ama zalimler karşısında duruşunu yitirmemesi, bu anlamda ortadoğu tarzı hicvin sembolik kişiliği kılmıştır.
şizofrenik kişilik. kıssadan hisse vericem diye türlü abuklukların mimarı. hazır cevap olduğundan tüm saçmalıklarına kılıf uydurabilen şahsiyet ayrıca orman kapitalizminin baş yardakçısı. (bkz: parayı veren düdüğü çalar)
komik adamdır vesselam, eşeğine ters biner falan.
fıkralarından gördüğümüz kadarıyla laf sokma konusunda üstad olan, ancak komik olmayan zat. fıkraları sözlü kültürümüzün en önemli öğelerindendir ama fıkra diye tanımlanmasaydı keşke.
mizah yaratma, kıssadan hisse amacı güden evrensel kişi.
eşeğine neden ters bindiğini çoğu kişinin bilmediği bir halk kahramanı. güldürürken düşündüren, günümüzde hala geçerliliğini kaybetmemiş değerleri fıkralarında yansıtan sufi...
gerçek fıkralarına pertev naili boratav'ın nasreddin hoca adlı kitabı okunduktan sonra ulaşılabilecek olan inanılmaz zeki insan...
şimdiki nesil gibi sadece güldüren değilk güldürdüğü gib dolu dolu mesajlar veren insandır.

Bir gün nasreddin hoca yemek verilen yere gider.Üzerinde eski püskü elbiseler vardır.Kapıdan girmeye niyetlendiğinde kapıdakiler tarafından hor görülür ve içeri alınmaz.
Sen misin içeri almayan?!..
Hoca eve döner ve en güzel elbiselerini giyerek tekrar gelir yemek verilen yere. Bu sefer herkes tarafından hürmet son derece iyidir. Hocayı alıp baş köşeye oturturlar. Hoca da başlar yemek yemeğe. Elbisesinin bir kısmını daldırır yemeğin içine 'ye kürküm ye burada rağbet sana' der.
timaş yayınlarından çıkan bendenizin hazırladığı Nasreddin Hoca fıkralarının kahramanıdır.
konya akşehir de her tarafta heykeli ve resmi bulunan türk büyüğü.
bir kısım ergen dümbelek tayfanın götlerine bakmadan dalga geçmeye çalıştıkları türk büyüğüdür. tabi bu adamlara recep ivedik burhan altıntop gibi maymunları komik diye tanıtırsan olacağı bu!
yazı baki
ömür fani
kul asi
rab affedicidir

sözcüklerinin bir araya gelmesini sağlamış kişi.

batıni sırları mizahi bir dille anlatma hüneri ile tanınan ve bundan dolayıdır ki fıkraları ile günümüze kadar gelmiş bir sufihocasıdır.

mevlanadan bir yaş küçüktür.
sadece bindiği dalı kesen ve güldürürken düşündüren,
hepimizin hocasıdır.

cennetmekan olsun.
anadoluda yetişmiş mizahi fıkralarıyla ünlü türk düşünürü.
Nasreddin Hocanın kişilik özelliği nelerdir sorusuna 9 yaşındaki ilkokul öğrencisi 'aptaldır' cevabını vermiştir.Neden diye sorulduğunda 'eşeğe ters bindiği halde eşek ters gidiyor deyip suçu eşeğe atmıştır,karısını çaldıklarında boşver yenisini alırız denir mi,insan parayla alınır mı,ya da kazan hiç doğurur mu ya da ölürmü,canlı değil ki' cevabını vermiştir.