bugün
- icardi1905'in sözlüğü bozması21
- kızların yedek listesi9
- sözlüğe kız getirmek10
- motosikletle 210 km hız yapmak15
- okul müdürü nasıl korunabilirdi12
- benim başörtüm var arabamı yanlış park edebilirim8
- libido düşmesi16
- 25 yaşında üniversite okumaya niyetlenmek12
- istanbulda vurularak öldürülen okul müdürü30
- karşı cinsi tavlamak için ne yaparsınız12
- beni özlediniz mi doğru söyleyin12
- 1 85 boyunda zeki esprili yakışıklı kültürlü erkek18
- türkiye den soğuma sebepleri12
- niyetin ciddi mi klişesi12
- dünya bandırmalılar günü16
- sözlükte artık kızlar teklif edecek8
- bir erkeği cezbeden şeyler24
- insan olmaya ceyrek kala'yı eloande den kapmak17
- komşuyu arabanın arkasına bağlayıp sürüklemek16
- karşı cinse giyim önerileri13
- platonik aşkın kalp kıran davranışları17
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak21
- eric bana9
- tamirciye veren kadın12
- sözlük yazarlarının tatlıları13
- bir kızı kucakta zıplatmak10
- anın görüntüsü14
- yazarların kız çocuğu olursa koyacağı isimler22
- sözlüğün en güzel kızı olmanın dezavantajları14
- şu an hissedilen duygu17
- burnumuzun dibindeki adaların yunanistan ın olması13
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar13
- can yaman erkekse sözlük erkekleri ne16
- psikolog fiyatları16
- ithalat ile ülke döndürmeyi marifet diye satmak8
- 2023 2024 sezonu lig şampiyonu9
- macar bakanının türklük açıklaması13
- toggun yanması8
- flörtü eleme sebepleri8
- ölümlü dünya 29
- suratı sabunlamak11
- uludağ sözlük discord grubu8
- 007 slip don giysin kampanyası10
- eksi ruyaları kaldıracak kantar13
- yanındakiyle yaşar aklındakiyle ölürsün12
- sözlük yönetimi beni silsin mi16
- ameliyat ettikleri hastann karnında mala unuttular10
- sözlüğün terzisi8
- 007 silik yesin kampanyası9
- bik bik silik yesin kampanyası9
şöyle bir geriye bakıyorum da 18 yıl olmuş.
sanıyorum 93-94 eğitim öğretim yılıydı, okula başlayacaktım, heyecanlıydım. yaşıtlarımın hepsi ağlar sızlarkene ben çok seviniyordum çünkü okula başlayacaktım artık abimi ablamı okula giderken üzgün bir şekilde uğurlamayacak. benden bir iki yaş büyük arkadaşlarımın tenefüste ne yaptıklarını dinlemeyecektim. artık ben de bir şeyler anlatacaktım.
babamla beraber gittik ilk gün okula. babam tuvaleti gösterdi, sınıfımı gösterdi ve bir de simit alıp beni orda bıraktı. evimiz yakındı okula kendim gidip gelebilirdim. çok heyecanlıydım, mahalleden mustafa'yla* aynı sınıftaydık. mustafa hüngür hüngür ağlıyordu, yanında annesi bak oğlum memcos ağlıyor mu sen de ağlama dedi. neyse aynı sırada oturduk mustafa'yla ama herkes 2 kişi otururken biz üç kişi oturuyorduk: ben, mustafa, mustafa'nın annesi.
gel zaman git zaman mustafa ha alıştı ha alışacak derken okulun ilk dönemini 2 kişilik sırada 3 kişi bitirdik. neyse nihayetinde mustafa okula alıştı, annesi haftada bir gelmeye başladı okula fakat mustafa ailenin en küçüğü ve tek erkeği olduğu için biraz fazla şımartılmıştı, bir dediği iki edilmiyordu.
aynı kızı seviyorduk mustafa'yla adı hülya, öğretmenin kızıydı. bir gün kafam dank etti mustafa'ya sinir oldum. dedim mıstık o kızı ben seviyom oğlum, bırakacan o kızı dedim. ''niye bırakıyomuşummm allaalla'' dedi. sinirlendim mustafa'ya bir tane patlattım. bunu üzerine mustafa gider annesine söyler. annesi gelir yanıma niye dövdün sen mıstığı diye sorar? tabi hülya için diyemem öğretmenin duyma ihtimali var. sustum sesimi çıkarmadım ama mustafa susmadı. ''memcos hülya'yı seviyormuş, bana sen sevmeyecen dedi dövdüm ühühüh'' demeye başladı. ben de utancımdan kıpkırmızı oldum. annesi: '' ne olacak evladım ikiniz de sevin'' dedi. iyice sinirlendim, ne kadar mezhebi geniş bir aileydi bu böyle.*
gel zaman git zaman sınıftaki diğer arkadaşlarla da tanışmaya başladık. bir tanesinin adı melis*. melis'in kılığına kıyafetine bakınca durumu iyi olmayan bir aileden geldiğini anlayabilirdiniz ama melis'in gözlerindeki mutluluğu o yaşlarda bile anlamak zor olmuyordu. beslenme vakti gelince çoğu öğrenci ya alüminyum folyoya sarılmış tostlarını yiyordu ya da dışarıda gazoz simitle karınlarını doyuruyorlardı. gazoz simit deyip geçmeyin o zamanlar prestij göstergesiydi. ben ise melis'le beraber ya ekmek arasına sürülmüş sarelle yiyor ya da ekmek arası yumurta falan ama hep melis'le dolaşıyorduk, çok iyi arkadaştık.
bir gün yine beslenme vaktinde biz melis'le bahçede dolaşırken mustafa geldi yanımıza. mustafa'nın en samimi arkadaşı bendim ama ben de sevmiyordum mustafa'yı, mahalleden tanıdığım için çoğu zaman beraber takılmak zorunda kalıyorduk. nerden o konuya geldiğimizi hatırlamıyorum ama mustafa ''benim babam mühendis, her şeyi yapıyor bizim evdeki motor var ya onu bile babam yaptı'' dedi, biz sadece dinliyorduk ama sonra melis'e sordu. ''senin baban ne iş yapıyor melis?'' dedi. melis de söyleyiverdi çöpçü diye. melis'in babası belediye de çalışıyordu aslında çöpçü de değildi ama babası şakadan çöpçüyüm deyince melis'e melis de babasının gerçekten çöpçü olduğunu sanıyordu. bunun üzerine mustafa dalga geçmeye başladı, ''hehehe siz yemeğinizi çöpten mi topluyorsunuz'' falan dedi. o yaşta gururu kırılan melis ağlamaya başladı. çok içli ağlıyordu, aşağılanmış hissediyordu kendisini.
gel zaman git zaman bu muhabbetten 2 hafta falan sonra öğretmen tek tek bizi ayağı kaldırıp kendimizi tanıtmamızı istiyordu. bu kendimizi tanıtma sırasında babamızın işini de söylemek zorunda bırakıyordu. hala çözebilmiş değilim kendimizi tanıtırken babamızın işini neden söylüyorduk? tabi herkes söyledi sıra melis'e gelmişti. melis de utana sıkıla ayağa kalkıp kendini tanıttı ama babasının ne iş yaptığından bahsetmiyordu. öğretmen kızdı, ısrar etti, bağırdı, 7 yaşındaki kıza tokat attı ama hayır melis söylemiyordu. tabi onun da haklı gerekçeleri vardı, hadi mustafa gibi sınıfın geri kalanı da melis'le dalga geçerse?
bunun üzerine melis benim dışımda kimseyle konuşmaz oldu. sınıfın neredeyse en hareketli kızı olan melis bazen benimle konuşuyor onun dışında kimseyle muhabbet etmiyordu, dersleri de iyice kötüleşmişti. bir gün yine aynı öğretmen sınıfın tümüne bir soru sordu ama kimse cevaplayamadı öğretmen de hızını alamamış olacak ki, melis'e döndü aynı soruyu sordu, tabi haliyle melis de cavaplayamadı. bunun üzerine öğretmen iyice sinirlenip melis'e bağırıp çağırmaya başladı, melis hüngür hüngür ağlıyordu. öğretmen melis'e yarın annen ya da baban okula gelsin dedi.
bir gün sonra melis'in annesi okuldaydı, öğretmenle konuşuyorlardı. öğretmen melis'in önceden çok iyi bir öğrenci olduğunu ama artık derslerinin çok kötü olduğunu, tenefüslerde bile hiçbir arkadaşıyla konuşmadığını söyledi ve onun bir psikoloğa götürülmesini tavsiye etti.
melis'i o sene bir daha hiç görmedim. biz birinci sınıfı bitirmiştik fakat hala melis ortalarda yoktu, sonra ilkokul bitti melis artık bizim okula gelmiyordu.
yıl 2010
evde tek başına oturmaktan canım sıkılmıştı, 1993 senesinde ilkokula başlarken sınıfça bir fotoğraf çektimiştik o aklıma geldi. evin içinde yarım saat kadar aradıktan sonra fotoğrafı buldum. belki inanmayacaksınız ama ilkokul arkadaşlarımdan tamamını soyadlarıyla birlikte hatırlıyordum. açtım feysbuk'u tek tek arattım. kimisi evlenmişti kucağında çocuğuyla birlikte fotoğrafıi kimisi çok iyi bir iş sahibi olmuştu. sonra hülya'ya geldi sıra. hülya da hemşirelik okumuş ve nişanlıydı tuhaf da olsa kıskandımi moralim bozuldu. sonra melis'i gördüm fotoğrafta. arattım soyadıyla birlikte çok merak ediyordum ve buldum da melis takım elbise giymiş ve kucağında sevimli mi sevimli bir bebek vardı. çok sevinmiştim. bilgilerini kontrol ettim ve adana'da yaşadığını ve ingilizce öğretmeni olduğunu öğrendim, sevincim bir kat daha artmıştı. sonra mesaj çekmeyi düşündüm acaba beni tanıyabilir miydi? ayrıca evliydi kocası kıskanır mıydı? tüm bu olasılıkları gözardı edip melis'e mesaj çektim ama tanıyamazsa bir daha mesaj çekmeyecektim.
memcos: meraba melis tanıyabildin mi beni?
1 gün sonra
melis:ooo dostum, kardeşim memcos nasılsın, çok arattım seni burada ama bulamadım:(. (çok fazla bulunan bir soyada sahibim)
şimdi daha da çok sevinmiştim çok da merak ediyordum melis'i. biraz daha konuştuktan sonra birbirimizin telefon numarasını aldık. bu konuşmalardan 2 ay sonra adana'ya gitmem gerekiyordu. gittim ve işim erken bitmişti, sonra aklıma melis geldi. aradım tamam dedi şu kafede görüşelim. kafeye gittim ve melis'le görüştük. hiç değişmemişti sanki melis yine gözlerinden mutluluğu anlayabiliyordunuz.
söz döndü dolaştı ilkokula geldi. neden gelmedin okula dedim neden bıraktın. anlattı:
bizim ilkokul öğretmeninin önerisiyle ailesi psikolog'a götürüyor melis'i.tabi psikolog da konuşturmaya çalışıyor melis'i ama çıt yok melis'ten o yaşta gururu kırılmış. psikolog daha melis'i konuşturamadan asosyallik belirtileri gördüğünü söylüyor melis'te ve dinlenmesi ve gezmesini öneriyor. ailesinin tek çocuğu olan melis'in sağlığından doktor aracılığıyla tereddüte düşen aile okula bir sene ara vermesinin doğru olacağını düşünüyorlar, daha sonra da başka bir okula yazdırıyorlar melis'i, yani melis hayata saçma sapan bir şeyden dolayı bir sene geç atılıyor.
ama melis anlatıyor bana öğretmen oldum memcos diyor. öğrencilerime ingilizce veya türkçe kendilerini tanıtmayı öğretirken onlara babasının mesleğini sormuyorum.
sanıyorum 93-94 eğitim öğretim yılıydı, okula başlayacaktım, heyecanlıydım. yaşıtlarımın hepsi ağlar sızlarkene ben çok seviniyordum çünkü okula başlayacaktım artık abimi ablamı okula giderken üzgün bir şekilde uğurlamayacak. benden bir iki yaş büyük arkadaşlarımın tenefüste ne yaptıklarını dinlemeyecektim. artık ben de bir şeyler anlatacaktım.
babamla beraber gittik ilk gün okula. babam tuvaleti gösterdi, sınıfımı gösterdi ve bir de simit alıp beni orda bıraktı. evimiz yakındı okula kendim gidip gelebilirdim. çok heyecanlıydım, mahalleden mustafa'yla* aynı sınıftaydık. mustafa hüngür hüngür ağlıyordu, yanında annesi bak oğlum memcos ağlıyor mu sen de ağlama dedi. neyse aynı sırada oturduk mustafa'yla ama herkes 2 kişi otururken biz üç kişi oturuyorduk: ben, mustafa, mustafa'nın annesi.
gel zaman git zaman mustafa ha alıştı ha alışacak derken okulun ilk dönemini 2 kişilik sırada 3 kişi bitirdik. neyse nihayetinde mustafa okula alıştı, annesi haftada bir gelmeye başladı okula fakat mustafa ailenin en küçüğü ve tek erkeği olduğu için biraz fazla şımartılmıştı, bir dediği iki edilmiyordu.
aynı kızı seviyorduk mustafa'yla adı hülya, öğretmenin kızıydı. bir gün kafam dank etti mustafa'ya sinir oldum. dedim mıstık o kızı ben seviyom oğlum, bırakacan o kızı dedim. ''niye bırakıyomuşummm allaalla'' dedi. sinirlendim mustafa'ya bir tane patlattım. bunu üzerine mustafa gider annesine söyler. annesi gelir yanıma niye dövdün sen mıstığı diye sorar? tabi hülya için diyemem öğretmenin duyma ihtimali var. sustum sesimi çıkarmadım ama mustafa susmadı. ''memcos hülya'yı seviyormuş, bana sen sevmeyecen dedi dövdüm ühühüh'' demeye başladı. ben de utancımdan kıpkırmızı oldum. annesi: '' ne olacak evladım ikiniz de sevin'' dedi. iyice sinirlendim, ne kadar mezhebi geniş bir aileydi bu böyle.*
gel zaman git zaman sınıftaki diğer arkadaşlarla da tanışmaya başladık. bir tanesinin adı melis*. melis'in kılığına kıyafetine bakınca durumu iyi olmayan bir aileden geldiğini anlayabilirdiniz ama melis'in gözlerindeki mutluluğu o yaşlarda bile anlamak zor olmuyordu. beslenme vakti gelince çoğu öğrenci ya alüminyum folyoya sarılmış tostlarını yiyordu ya da dışarıda gazoz simitle karınlarını doyuruyorlardı. gazoz simit deyip geçmeyin o zamanlar prestij göstergesiydi. ben ise melis'le beraber ya ekmek arasına sürülmüş sarelle yiyor ya da ekmek arası yumurta falan ama hep melis'le dolaşıyorduk, çok iyi arkadaştık.
bir gün yine beslenme vaktinde biz melis'le bahçede dolaşırken mustafa geldi yanımıza. mustafa'nın en samimi arkadaşı bendim ama ben de sevmiyordum mustafa'yı, mahalleden tanıdığım için çoğu zaman beraber takılmak zorunda kalıyorduk. nerden o konuya geldiğimizi hatırlamıyorum ama mustafa ''benim babam mühendis, her şeyi yapıyor bizim evdeki motor var ya onu bile babam yaptı'' dedi, biz sadece dinliyorduk ama sonra melis'e sordu. ''senin baban ne iş yapıyor melis?'' dedi. melis de söyleyiverdi çöpçü diye. melis'in babası belediye de çalışıyordu aslında çöpçü de değildi ama babası şakadan çöpçüyüm deyince melis'e melis de babasının gerçekten çöpçü olduğunu sanıyordu. bunun üzerine mustafa dalga geçmeye başladı, ''hehehe siz yemeğinizi çöpten mi topluyorsunuz'' falan dedi. o yaşta gururu kırılan melis ağlamaya başladı. çok içli ağlıyordu, aşağılanmış hissediyordu kendisini.
gel zaman git zaman bu muhabbetten 2 hafta falan sonra öğretmen tek tek bizi ayağı kaldırıp kendimizi tanıtmamızı istiyordu. bu kendimizi tanıtma sırasında babamızın işini de söylemek zorunda bırakıyordu. hala çözebilmiş değilim kendimizi tanıtırken babamızın işini neden söylüyorduk? tabi herkes söyledi sıra melis'e gelmişti. melis de utana sıkıla ayağa kalkıp kendini tanıttı ama babasının ne iş yaptığından bahsetmiyordu. öğretmen kızdı, ısrar etti, bağırdı, 7 yaşındaki kıza tokat attı ama hayır melis söylemiyordu. tabi onun da haklı gerekçeleri vardı, hadi mustafa gibi sınıfın geri kalanı da melis'le dalga geçerse?
bunun üzerine melis benim dışımda kimseyle konuşmaz oldu. sınıfın neredeyse en hareketli kızı olan melis bazen benimle konuşuyor onun dışında kimseyle muhabbet etmiyordu, dersleri de iyice kötüleşmişti. bir gün yine aynı öğretmen sınıfın tümüne bir soru sordu ama kimse cevaplayamadı öğretmen de hızını alamamış olacak ki, melis'e döndü aynı soruyu sordu, tabi haliyle melis de cavaplayamadı. bunun üzerine öğretmen iyice sinirlenip melis'e bağırıp çağırmaya başladı, melis hüngür hüngür ağlıyordu. öğretmen melis'e yarın annen ya da baban okula gelsin dedi.
bir gün sonra melis'in annesi okuldaydı, öğretmenle konuşuyorlardı. öğretmen melis'in önceden çok iyi bir öğrenci olduğunu ama artık derslerinin çok kötü olduğunu, tenefüslerde bile hiçbir arkadaşıyla konuşmadığını söyledi ve onun bir psikoloğa götürülmesini tavsiye etti.
melis'i o sene bir daha hiç görmedim. biz birinci sınıfı bitirmiştik fakat hala melis ortalarda yoktu, sonra ilkokul bitti melis artık bizim okula gelmiyordu.
yıl 2010
evde tek başına oturmaktan canım sıkılmıştı, 1993 senesinde ilkokula başlarken sınıfça bir fotoğraf çektimiştik o aklıma geldi. evin içinde yarım saat kadar aradıktan sonra fotoğrafı buldum. belki inanmayacaksınız ama ilkokul arkadaşlarımdan tamamını soyadlarıyla birlikte hatırlıyordum. açtım feysbuk'u tek tek arattım. kimisi evlenmişti kucağında çocuğuyla birlikte fotoğrafıi kimisi çok iyi bir iş sahibi olmuştu. sonra hülya'ya geldi sıra. hülya da hemşirelik okumuş ve nişanlıydı tuhaf da olsa kıskandımi moralim bozuldu. sonra melis'i gördüm fotoğrafta. arattım soyadıyla birlikte çok merak ediyordum ve buldum da melis takım elbise giymiş ve kucağında sevimli mi sevimli bir bebek vardı. çok sevinmiştim. bilgilerini kontrol ettim ve adana'da yaşadığını ve ingilizce öğretmeni olduğunu öğrendim, sevincim bir kat daha artmıştı. sonra mesaj çekmeyi düşündüm acaba beni tanıyabilir miydi? ayrıca evliydi kocası kıskanır mıydı? tüm bu olasılıkları gözardı edip melis'e mesaj çektim ama tanıyamazsa bir daha mesaj çekmeyecektim.
memcos: meraba melis tanıyabildin mi beni?
1 gün sonra
melis:ooo dostum, kardeşim memcos nasılsın, çok arattım seni burada ama bulamadım:(. (çok fazla bulunan bir soyada sahibim)
şimdi daha da çok sevinmiştim çok da merak ediyordum melis'i. biraz daha konuştuktan sonra birbirimizin telefon numarasını aldık. bu konuşmalardan 2 ay sonra adana'ya gitmem gerekiyordu. gittim ve işim erken bitmişti, sonra aklıma melis geldi. aradım tamam dedi şu kafede görüşelim. kafeye gittim ve melis'le görüştük. hiç değişmemişti sanki melis yine gözlerinden mutluluğu anlayabiliyordunuz.
söz döndü dolaştı ilkokula geldi. neden gelmedin okula dedim neden bıraktın. anlattı:
bizim ilkokul öğretmeninin önerisiyle ailesi psikolog'a götürüyor melis'i.tabi psikolog da konuşturmaya çalışıyor melis'i ama çıt yok melis'ten o yaşta gururu kırılmış. psikolog daha melis'i konuşturamadan asosyallik belirtileri gördüğünü söylüyor melis'te ve dinlenmesi ve gezmesini öneriyor. ailesinin tek çocuğu olan melis'in sağlığından doktor aracılığıyla tereddüte düşen aile okula bir sene ara vermesinin doğru olacağını düşünüyorlar, daha sonra da başka bir okula yazdırıyorlar melis'i, yani melis hayata saçma sapan bir şeyden dolayı bir sene geç atılıyor.
ama melis anlatıyor bana öğretmen oldum memcos diyor. öğrencilerime ingilizce veya türkçe kendilerini tanıtmayı öğretirken onlara babasının mesleğini sormuyorum.
güncel Önemli Başlıklar