bugün

bir fotoğrafa aşık olmak

(bkz: piatonik a$k)'tan daha farklıdır bu; elinize aldığınız sararmı$ bir kağıt parçasının size geçmi$ günleri anımsatması bazen, bazense asla ya$amadığınız, görmediğiniz ama mafizzamir bir tutkuyla bağlandığınız bir $eydir bu. o kadar fonksiyonel bir $eydir ki; tanı$ma evresinde olduğunuz birinin fotoğrafına bakmak önce sizde hiçbir $ey uyandırmaz, heyecanladırmaz sizi, ilginizi cezbetmez.. neden sonra bir$eyler olur, akıntı terse yönelir, bir çavlandaki som balığı misali geri geri yüzmeye ve zıpırdamaya ba$lar içinizde bir$eyler; tanımlayamaz, tanımlamak istemez, kendi gerçeğinizle yüzle$mekten tırsarsınız..

muğla üniversitesi'ni kazandığımı öğrendiğim zaman içimde garip $eyler oldu. sanki istanbul'u bütünüyle kaybetmi$ ve bir daha da asla kazanamayacakmı$ım gibi bir fikre sabitlendim. tüm anılarımı bavuluma doldurmak istedim bu yüzden; kitaplarımı, posterlerimi, güncemi, sahiplerine iletilememi$ mektupları, minik notları, çocuk $iirlerimi ve elbette fotoğraf albümümü doldurup bavullara, bulu$ma yerine giderken pantolonundaki zifos izini saklamaya çalı$an toy bir genç edasıyla ayrıldım istanbul'dan. $ehir, ter kokuyordu. $ehir, terk kokuyordu. gittim.

aradan 1,5 yıl geçtikten sonra cüzdanıma sıkı$tırdığım bir fotoğrafla kar$ıla$tım. babamındı. güne$ yanığıyla kavrulmu$ çıplak teni ve az kırı$ıklı yüzüyle gülümsüyordu. fotoğrafın arkasında, "marmaris 1984" notunu görene kadar her $ey güzeldi. ne var ki onu gördükten sonra muğla'da ikamet ettiğim yere çok yakın olan marmaris'e yıllar evvel ayak izlerini bırakmı$ olan babamın o görüntüsü, içimi burktu. kalktım gittim marmaris'e. aynı yerde ben de fotoğraf çektirdim. babamı özlediğimi anımsadım.

diyeceğim o dur ki; hüzün, metastaz geçirdiğinde korkmalı insan, elbet yakalıyor sizi biryerlerde.