bugün
- vatandaşlık farkı alan otel16
- bik bik'in balona binmesi29
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim14
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız10
- cumaya gidenlerin çok azalması16
- aleyna tilki'nin en seksi fotoğrafı8
- alınan en güzel iltifat11
- bir kadının yemek ısmarlaması14
- ideal duş alma sıklığı14
- türkiyede çok abartılan arabalar15
- futbolcu ismiyle nick almak10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri14
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim8
- icardi190524
- artificialintelligence15
- icardi1905 silik olsun kampanyası28
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- anın görüntüsü18
- kanınıza rengini verir misiniz11
- abır nerede sorunsalı8
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır31
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- uzağı göremeyen insan15
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım28
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- integralin müfredettan kaldırılması15
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı32
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- istanbul suriyenin başkentidir10
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım11
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş8
entry'ler (84)
Marslı kitabının yazarı andy weir'in yazmış olduğu kısa hikaye.
https://seyler.eksisozluk...tigi-enfes-hikaye-yumurta
evine giden yolda öldün
bu bir trafik kazasıydı. dikkate değer pek bir şey yoktu -ölmüş olman haricinde-. geride eşini ve iki çocuğunu bıraktın. senin için acısız bir ölüm oldu. sağlık görevlileri ellerinden geleni yaptılar ama beyhude yoruldular. vücudunun her yeri öylesine parçalanmıştı ki, inan bana ölmüş olman çok daha iyi.
böylece benimle tanıştın.
“ne... ne oldu?” diye sordun. “neredeyim ben?”
“öldün” dedim, lafı dolandırmadan. kelimeleri evirip çevirmenin anlamı yoktu.
“yolda bir... bir kamyon vardı ve arabam savruluyordu...”
“aynen öyle” dedim.
“yani ben... öldüm mü?
“hı hı. ama kendini kötü hissetme. neticede herkes ölür” dedim.
etrafına bakındın. hiçliğin ortasındaydık. sadece sen, ve ben... “burası neresi?” diye sordun; “ahiret mi?"
“öyle bir şey işte” dedim.
“sen tanrı mısın?” diye sordun.
“evet” dedim, “ben tanrıyım”
“çocuklarım... eşim...” diye sayıkladın.
“onlara ne oldu?”
“onlar iyi mi?”
“işte görmek istediğim şey bu!” dedim. “henüz öldün ve tek endişen ailen. tuttum bu tavrını”
büyülenmiş gibi bana bakıyordun
sana göre pek de tanrıya benzemiyordum. sadece bir adamdım. ya da bir kadın. tam olarak seçemediğin bir otorite gibi. kadir-i mutlak bir tanrıdan ziyade ciddi bir edebiyat hocasına benziyordum.
“endişelenme” dedim, “ailen iyi olacak. çocukların seni her açıdan mükemmel biri olarak hatırlayacak. sana eleştirel gözle bakacak kadar büyümemişlerdi. eşinse epey ağlayacak. fakat içten içe rahatlayacak. dürüstlüğümü mazur gör ama evliliğin dağılmak üzereydi. eşinin bu rahatlama hissinden ötürü büyük bir suçluluk duyacağını da bil; kefaretini ödeyeceğini bilmek seni belki rahatlatır.”
“vay be... peki şimdi ne olacak? cennete mi gidiyorum cehenneme mi?”
“ikisi de değil” dedim, “reenkarne olacaksın”
“haaa, demek hindular haklıydı...”
“tüm dinler ve inançlar kendilerince haklıdır” dedim, “gel biraz yürüyelim”
boşluğun ortasında yürürken beni takip ettin. “nereye gidiyoruz?”
“belli bir yere değil” dedim, “sadece sohbet ederken yürümek hoş oluyor”
“öyleyse bunun amacı nedir” diye sordun, “yeniden yaşama döndüğümde bomboş bir zihnim olacak değil mi? bir bebek olacağım. tüm tecrübelerimin ve bir önceki hayatımda yaptığım hiçbir şeyin bir önemi kalmayacak”
“hiç de öyle değil!” dedim, “içinde geçmiş yaşamlarının tümüne ait bilgi birikimini ve tecrübeyi taşıyorsun. sadece şu an hatırlamıyorsun o kadar”
yürümeyi kestim ve omuzlarından tuttum. “ruhunun ne kadar muazzam, güzel ve muhteşem olduğunu hayal bile edemezsin. bir insan zihni senin esasında ne olduğuna dair çok az şey kavrayabilir. bir bardak suya parmağının ucunu dokundurarak sıcaklığını anlamak gibidir bu. kendine ait küçük bir parçayı hazneye daldırırsın ve geri çektiğinde ona ait tüm tecrübeyi artık edinmişsindir. son 48 yıldır bir insan bedeni içindeydin. bu yüzden kendine gelip engin bilincinin farkına varman biraz zaman alabilir. burada yeterince kalırsan her şeyi hatırlamaya başlarsın. fakat iki yaşam arasında böyle bir şey yapmanın anlamı yok.
“peki öyleyse kaç kez reenkarne oldum ben?”
“ohooo... çok kez. ve her birinde farklı hayatlar yaşadın” dedim. “mesela bundan sonraki yaşamında m.s. 540 yılında çinli bir köylü kızı olarak dünyaya geleceksin.”
“bir dakika, nasıl yani?” diye afalladın. “beni zamanda geri mi yollayacaksın?”
“eh, teknik olarak öyle denebilir sanırım. zaman, senin bildiğin anlamıyla, yalnızca hayat sürdüğün evren için geçerli. işler benim geldiğim yerde biraz daha farklı.”
“senin geldiğin yer mi!?
“elbette. ben de bir yerden geliyorum. farklı bir yerden. ve orada benim gibi başkaları da var. biliyorum, oranın neye benzediğini öğrenmek istiyorsun ama malesef bunu algılaman mümkün değil.
“hadi ya...” dedin biraz moralin bozulmuş halde, “ama bir dakika, farklı yerlerde ve zamanlar reenkarne oluyorsam, bir yerlerde kendi kendimle karşılaşmış olabilirim değil mi?”
“tabii ki. bu zaten sürekli oluyor. sadece kendi ömürlerinin farkında olan iki yaşamın karşılaşıyor ve ne olduğunu asla anlamıyor.”
“öyleyse tüm bunların anlamı ne?”
“ciddi misin?” diye sordum, “ciddi misin yani bana hayatın anlamını mı soruyorsun? sence de biraz klasik kaçmadı mı bu?”
“eh evet ama makul bir soru bence” diye direttin.
gözlerinin içine baktım ve dedim ki: “hayatın anlamı, tüm bu evreni yaratmamın amacı, senin olgunlaşmandır.”
“insanlıktan mı bahsediyorsun? insanoğlunun olgunlaşmasını mı istiyorsun?”
“hayır, sadece sen. bu evreni sadece senin için yarattım. her yeni hayatınla birlikte büyüyor ve olgunlaşıyorsun, ve böylece daha da muazzam bir idrak sahibi oluyorsun.”
“sadece ben mi? peki ya diğer insanlar?
“diğer insanlar diye bir şey yok. bu evrende yalnızca sen ve ben varız”
boş boş baktın yüzüme. “ama dünyadaki o kadar insan...”
“hepsi sensin. senin farklı hayatların.”
“bir saniye... ben... herkes miyim?”
tebrik edercesine sırtına vurdum ve “nihayet anlamaya başladın işte” dedim.
“ben yaşamış tüm insanlar mıyım?”
“veya yaşayacak olan tüm insanlar, evet.”
“cengiz han mıyım?
“aynı zamanda madonna’sın” diye ekledim.
“adolf hitler miyim?”
“ve onun öldürdüğü milyonlarsın.”
“peygamber miyim?”
“ve ona inanan herkes...”
sustun kaldın.
“her cinayetinde, kendini öldürüyordun. yaptığın her iyiliği kendine yaptın. insanların yaşadığı ya da yaşayacağı tüm mutlu veya hüzünlü an, sadece senin hatırandır.”
uzun bir süre düşündün...
“neden?” diye sordun. “neden yapıyorsun tüm bunları?”
“çünkü sen de bir gün benim gibi olacaksın. çünkü sen busun. benim türümdensin. benim çocuğumsun.”
“yok artık!!” dedin kuşkuyla. “benim de bir tanrı olduğumu mu söylüyorsun!?”
“hayır. henüz değil. sen bir fetüssün. halen büyüyorsun. tüm zamanlardan geçip tüm insanların hayatını yaşadığında, doğmana yetecek kadar büyümüş olacaksın.”
“yani tüm evren...” dedin, “hepsi sadece...”
“bir yumurta” diye tamamladım cümleni.
“artık bir başka hayata gitmenin vakti geldi” dedim.
ve gönderdim seni.
https://seyler.eksisozluk...tigi-enfes-hikaye-yumurta
evine giden yolda öldün
bu bir trafik kazasıydı. dikkate değer pek bir şey yoktu -ölmüş olman haricinde-. geride eşini ve iki çocuğunu bıraktın. senin için acısız bir ölüm oldu. sağlık görevlileri ellerinden geleni yaptılar ama beyhude yoruldular. vücudunun her yeri öylesine parçalanmıştı ki, inan bana ölmüş olman çok daha iyi.
böylece benimle tanıştın.
“ne... ne oldu?” diye sordun. “neredeyim ben?”
“öldün” dedim, lafı dolandırmadan. kelimeleri evirip çevirmenin anlamı yoktu.
“yolda bir... bir kamyon vardı ve arabam savruluyordu...”
“aynen öyle” dedim.
“yani ben... öldüm mü?
“hı hı. ama kendini kötü hissetme. neticede herkes ölür” dedim.
etrafına bakındın. hiçliğin ortasındaydık. sadece sen, ve ben... “burası neresi?” diye sordun; “ahiret mi?"
“öyle bir şey işte” dedim.
“sen tanrı mısın?” diye sordun.
“evet” dedim, “ben tanrıyım”
“çocuklarım... eşim...” diye sayıkladın.
“onlara ne oldu?”
“onlar iyi mi?”
“işte görmek istediğim şey bu!” dedim. “henüz öldün ve tek endişen ailen. tuttum bu tavrını”
büyülenmiş gibi bana bakıyordun
sana göre pek de tanrıya benzemiyordum. sadece bir adamdım. ya da bir kadın. tam olarak seçemediğin bir otorite gibi. kadir-i mutlak bir tanrıdan ziyade ciddi bir edebiyat hocasına benziyordum.
“endişelenme” dedim, “ailen iyi olacak. çocukların seni her açıdan mükemmel biri olarak hatırlayacak. sana eleştirel gözle bakacak kadar büyümemişlerdi. eşinse epey ağlayacak. fakat içten içe rahatlayacak. dürüstlüğümü mazur gör ama evliliğin dağılmak üzereydi. eşinin bu rahatlama hissinden ötürü büyük bir suçluluk duyacağını da bil; kefaretini ödeyeceğini bilmek seni belki rahatlatır.”
“vay be... peki şimdi ne olacak? cennete mi gidiyorum cehenneme mi?”
“ikisi de değil” dedim, “reenkarne olacaksın”
“haaa, demek hindular haklıydı...”
“tüm dinler ve inançlar kendilerince haklıdır” dedim, “gel biraz yürüyelim”
boşluğun ortasında yürürken beni takip ettin. “nereye gidiyoruz?”
“belli bir yere değil” dedim, “sadece sohbet ederken yürümek hoş oluyor”
“öyleyse bunun amacı nedir” diye sordun, “yeniden yaşama döndüğümde bomboş bir zihnim olacak değil mi? bir bebek olacağım. tüm tecrübelerimin ve bir önceki hayatımda yaptığım hiçbir şeyin bir önemi kalmayacak”
“hiç de öyle değil!” dedim, “içinde geçmiş yaşamlarının tümüne ait bilgi birikimini ve tecrübeyi taşıyorsun. sadece şu an hatırlamıyorsun o kadar”
yürümeyi kestim ve omuzlarından tuttum. “ruhunun ne kadar muazzam, güzel ve muhteşem olduğunu hayal bile edemezsin. bir insan zihni senin esasında ne olduğuna dair çok az şey kavrayabilir. bir bardak suya parmağının ucunu dokundurarak sıcaklığını anlamak gibidir bu. kendine ait küçük bir parçayı hazneye daldırırsın ve geri çektiğinde ona ait tüm tecrübeyi artık edinmişsindir. son 48 yıldır bir insan bedeni içindeydin. bu yüzden kendine gelip engin bilincinin farkına varman biraz zaman alabilir. burada yeterince kalırsan her şeyi hatırlamaya başlarsın. fakat iki yaşam arasında böyle bir şey yapmanın anlamı yok.
“peki öyleyse kaç kez reenkarne oldum ben?”
“ohooo... çok kez. ve her birinde farklı hayatlar yaşadın” dedim. “mesela bundan sonraki yaşamında m.s. 540 yılında çinli bir köylü kızı olarak dünyaya geleceksin.”
“bir dakika, nasıl yani?” diye afalladın. “beni zamanda geri mi yollayacaksın?”
“eh, teknik olarak öyle denebilir sanırım. zaman, senin bildiğin anlamıyla, yalnızca hayat sürdüğün evren için geçerli. işler benim geldiğim yerde biraz daha farklı.”
“senin geldiğin yer mi!?
“elbette. ben de bir yerden geliyorum. farklı bir yerden. ve orada benim gibi başkaları da var. biliyorum, oranın neye benzediğini öğrenmek istiyorsun ama malesef bunu algılaman mümkün değil.
“hadi ya...” dedin biraz moralin bozulmuş halde, “ama bir dakika, farklı yerlerde ve zamanlar reenkarne oluyorsam, bir yerlerde kendi kendimle karşılaşmış olabilirim değil mi?”
“tabii ki. bu zaten sürekli oluyor. sadece kendi ömürlerinin farkında olan iki yaşamın karşılaşıyor ve ne olduğunu asla anlamıyor.”
“öyleyse tüm bunların anlamı ne?”
“ciddi misin?” diye sordum, “ciddi misin yani bana hayatın anlamını mı soruyorsun? sence de biraz klasik kaçmadı mı bu?”
“eh evet ama makul bir soru bence” diye direttin.
gözlerinin içine baktım ve dedim ki: “hayatın anlamı, tüm bu evreni yaratmamın amacı, senin olgunlaşmandır.”
“insanlıktan mı bahsediyorsun? insanoğlunun olgunlaşmasını mı istiyorsun?”
“hayır, sadece sen. bu evreni sadece senin için yarattım. her yeni hayatınla birlikte büyüyor ve olgunlaşıyorsun, ve böylece daha da muazzam bir idrak sahibi oluyorsun.”
“sadece ben mi? peki ya diğer insanlar?
“diğer insanlar diye bir şey yok. bu evrende yalnızca sen ve ben varız”
boş boş baktın yüzüme. “ama dünyadaki o kadar insan...”
“hepsi sensin. senin farklı hayatların.”
“bir saniye... ben... herkes miyim?”
tebrik edercesine sırtına vurdum ve “nihayet anlamaya başladın işte” dedim.
“ben yaşamış tüm insanlar mıyım?”
“veya yaşayacak olan tüm insanlar, evet.”
“cengiz han mıyım?
“aynı zamanda madonna’sın” diye ekledim.
“adolf hitler miyim?”
“ve onun öldürdüğü milyonlarsın.”
“peygamber miyim?”
“ve ona inanan herkes...”
sustun kaldın.
“her cinayetinde, kendini öldürüyordun. yaptığın her iyiliği kendine yaptın. insanların yaşadığı ya da yaşayacağı tüm mutlu veya hüzünlü an, sadece senin hatırandır.”
uzun bir süre düşündün...
“neden?” diye sordun. “neden yapıyorsun tüm bunları?”
“çünkü sen de bir gün benim gibi olacaksın. çünkü sen busun. benim türümdensin. benim çocuğumsun.”
“yok artık!!” dedin kuşkuyla. “benim de bir tanrı olduğumu mu söylüyorsun!?”
“hayır. henüz değil. sen bir fetüssün. halen büyüyorsun. tüm zamanlardan geçip tüm insanların hayatını yaşadığında, doğmana yetecek kadar büyümüş olacaksın.”
“yani tüm evren...” dedin, “hepsi sadece...”
“bir yumurta” diye tamamladım cümleni.
“artık bir başka hayata gitmenin vakti geldi” dedim.
ve gönderdim seni.
Kuran'a zıt bir anlayıştır. Fatr suresi 37. ayette "Size öğüt olacak olanın öğüt alabileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. O halde tadın azabı" diyor. Yani kısacası nirvanaya ulaşmak için ölüp ölüp yeniden doğarak pişe pişe doğrulara ulaşmak diye bir şey yok, bir ömür yeter diyor.
Mesela "rahatlıkta" yazsaydım daha iyi hissederdim. Bu kurallar güncellensin.
iletişim içerisinde olduğunuz çevre nedeniyle bir anda olabilir ve rahatlık da verir.
Yazıp gittiklerine göre buradan vazgeçmediklerini gösterir.
An itibariyle sözlüğümüzde online olan hem de 53 kişi olan hem de canlı olan 53 online canlıdır.
2-3 senedir olmuyordu bu bana. Bende panik ataklar "ölüyorum, kalbim hızla çarpıyor" şeklinde değil, "aha aklımı kaçırıyorum" şeklinde oluyor ve bir tek uyurken oluyor. Uykudan uyanıp birkaç saniye acayip korkuyorum sonra geçiyor.
Günde 2 paket sigara içen birisiyim. Dün akşam 8'de sigaram bittiğinde almaya gitmedim. Özellikle gece daha fazla stresli olduğum için daha çok içerim. Uyumadan hemen önce birkaç tane içip öyle uyurum. Bu sefer mecburen içmeden uyudum. Gece kabuslardan kabus beğendim. Uyanıp uyanıp durdum. Bilinçaltımdaki bütün saçmalıklar açığa çıkmış gibi oldu. Fakat bu beynin bir tür mücadelesi gibi. Devam edersem kabusların kaybolacağını düşünüyorum. Sonunda sabah oldu.
Sorumluluklardan kaçınma.
Bir merak. Acaba eskiden elektriğin olmadığı zamanlarda insanlar daha uzun süre mi uyurlardı? Dönemden döneme insanların uyuma süreleri farklılık gösteriyor mu? Bu soruyu google'a yazıp cevabı bulabilirdim lakin buraya yazmayı tercih ettim.
Bir gerçek. Kanaatimce geceleri uyumalı gündüzleri uyanık olmalıyız.
Hem 79 adet olan hem de online olan kişidir.
Pika domesticus.
Sıkıntılı gibi hissettiren durum. Gözümden yaş geldiği oldu ama çok kısa süreliydi. Şöyle sarsıla sarsıla ağlayabilsem keşke. Önerilere açığım.
Aydınlıkta uyumak hiç iyi olmuyor.
"Yazmasam, deli olacaktım." Sait Faik Abasıyanık.
45 kişi olan online kişilerdir. Hem 45 adettirler hem de online'dırlar.
Eğlence denen olayın hiçbir anlamı olmamasından kaynaklı durum.
Şu an olan durum.
Bir rahatlama şeysi. Uzun zaman ve düzenli yapan çok az insan vardır muhtemelen. Varsa etkisini gördünüz mü? Ben 1 haftadır ara ara yapıyorum. Güzel oluyor gibi.