bugün

entry'ler (429)

31 ekim 2010 kpss eğitim bilimleri sınavı

89 puan gelmesine rağmen tam anlamıyla sevinemediğim sınavdır. hadi sınavı iptal ettin(ki başından beri savunduğum gibi eğer gerçekten kopyacıları yakalayıp cezalandırma niyetinde olsalar bunu sınavı iptal etmeden de yapabilirlerdi) sonuçların açıklanmasına bir saat kala hele ki 9 günlük bir bayram tatilinin öncesinde o şifre olayını çıkartmak şerefsizlik değil de nedir? ulan hiç mi haysiyetiniz yok da insanların gözüne soka soka bu kopyacı orospu çocuklarını koruyorsunuz. ki sadece ösym de değil burda bile bilgilerin gizliliği hede hödö diyerek bunu savunanlar var. sanki adamların yatak odasına gizli kamera yerleştirelim diyoruz hey allahım. sen kopya çek 300 bine yakın insanın sınavının iptal olmasına yol aç, atanabilecek binlerce insanın emeğinin içine et sonra da neden benim puanıma bakıyorsunuz diye zırlan oh ne ala. umarım bunlardan biri bir yerlerde karşıma çıkar.

(bkz: dayak manyağı yapmak)

31 ekim 2010 kpss eğitim bilimleri sınavı

mantıksız bir sınavdı. sorular genel itibariyle ya kolay yada cidden zordu. yani ya çoğunluğun yapabileceği yada yine birçok adayın yapamayacağı sorulardı. bilenle bilmeyeni geniş bir yelpazede ayırt edebilecek sorular değildi. gerçekten oldukça coşurtuk çeldiriciler vardı. temmuzdaki sınavda, yayınevlerindeki hocaların bile birbirinden farklı cevaplar verdiği o fantastik sorulardan sonra bu sınavda da aynı tür hatta daha beter soruların gelmesi beklenmiyordu, acı bir süpriz oldu. bu soruların en büyük zararı; bilgiyi değil şans başarısını ölçmeleri. en az 10-12 soru vardı ki hemen herkes 2 şık arasında kalarak sonra bilmeden, tamamen yaradana sığınıp birini işaretledi. şanslı olanlar çoğunu tuttururken şanssızlar hayati önemde net kaybı yaşadılar.

sonuç olarak genel anlamda hem abartı güvenlik önlemleriyle, hem yerden yere değişen uygulamalarıyla hem de çok kötü hazırlanmış sorularıyla tipik bir türkiye klasiğiydi. özel anlamda ise (hedefim olan)türkiye'nin batısında bir yere atanmak için yeterli olan netlerimi daha da arttırarak iptalcilerin eline verdiğim bir sınav oldu. yine de o bir buçuk aylık zaman kaybını helal etmiyorum orası ayrı.

yılmaz özdil in 31 10 2010 tarihli müthiş yazısı

bir ülkeye tepki göstermeyi, tüm diplomatik ilişkileri kesmek olarak algılayan zevattan birinin yazısı.

120 bin asker açığı olması

genelkurmayın hangi tehdit algılamasıyla ulaştığını merak ettiğim sonuç. ayrıca bu sonuca ulaşırken orduevlerinde garson olarak 'vatani görev'ini yapan 65 bin askeri hesaba kattılar mı çok merak ediyorum.

inception

--spolier--
aksiyon sahneleri bu kadar uzun olmasa sinema tarihine geçecek filmlerden biri olabilirdi. elbette bu hali de çok iyi ama karlar üstündeki o atraksiyonun anlamı neydi? uçakta görülen rüyanın ilk katmanında(sanırım mekan new york'tu) fischer'ın bilinçaltındaki korumalarla girilen çatışma da aynı şekilde fazlaca uzatılmıştı. tamam, bilinçaltlarındaki şeyleri görmek çok zevkliydi ama sırf, bu kadar para harcadık aksiyon filmi seyircisini de çekelim diye filme hiçbir katkısı olmayan bir yığın aksiyon sahnesini aralara sokmak olmamış.

ayrıca bir diğer husus da rüyalar sırasında sadece cobb ve fischer'ın bilinçatından kesitler görmemiz. iyi de arkadaş diğer rüya görenlerin bilinçaltı tamamen boş mu, neden onların bilinçaltındaki şeyleri göremiyoruz? tabi ki filmin çorbaya dönmesi değil kastettiğim ki zaten bu hali bile yeterince karmaşıktı ama yine de diğer karakterlerin bilinçaltını da görsek hem daha ilginç hem de çok daha gerçekçi olurdu. aksiyon sahneleri kısa kesilip filmin bu yönüne ve cobb ile mal arasındaki ilişkiye ağırlık verilebilirdi.

kafama takılan bir nokta da cobb neden çocuklarını görmek için illa amerika'ya gitmek istiyor? sen amerika'ya gidemiyorsun anladık ama başka her ülkede elini kolunu sallayarak gezebiliyorsun. madem söyle dedelerine çocuklarını senin bulunduğun ülkeye getirsin. neden mutlaka senin gitmen gerekiyor? gerçi bu nokta filmin sonuna göre hata olmayabilir, eğer cobb filmin sonunda halen daha rüyadaysa, rüyada böyle bir mantığın geçerli olmaması normal.

son olarak bir de sonlara doğru uçakta uyandıkları sırada fischer'ın durumuna pek bir anlam veremedim. şimdi bu arkadaş ilk olarak rüyada kendisinin kaçırıldığını görüyor ama bunun rüya olduğunu bilmiyordu. rüya olduğunu bildikleri ikinci ve üçüncü katmanlardı. peki en sonunda tüm katmanlardan çıkıp uyanınca bu rüyaları hatırlamıyor mu, çünkü anladığım kadarıyla diğerleri uçakta gördükleri rüyaları, katmanlarıyla beraber hatırlayabiliyor.

hep olumsuz açıdan yaklaştım. linç edilmemek için beğendiğim yönlerini de yazayım. genel olarak orjinal bir konuya sahip olan ve bunu oldukça iyi işleyen bir filmdi. bu kadar ayrıntının, katmanın yer aldığı bir hikayeyi tüm bu ayrıntıları birbirine bağlayarak ucunu kaçırmadan anlatabilmek ve heyecanı sürekli kademe kademe arttırmak, seyirciye arka arkaya hassiktir çektirmek kolay iş değil. bunun dışında oyunculuklar cidden çok iyiydi. leonardo di caprio pek sevdiğim bir isim olmasa da oldukça iyi bir iş çıkarmış. keza diğer oyuncular da öyle. müziklerde hans zimmer'in imzası var, bilmem başka bir söze gerek var mı?

araya serpiştirilen espriler olsun, mal'ın göründüğü sahnelerdeki(özellikle ariadne asansörle odaya indiğinde genç mimar kızımıza dönüp baktığı sahne) gerilim olsun çok iyiydi. yerçekimsiz dövüş sahnelerini ağzım açık izledim. rüyalarla ilgili hepimizin bildiği ama bildiğimizin farkında olmadığımız bazı ufak ayrıntıları görmek çok hoşuma gitti.

sonuç olarak daha iyi olabilecek olsa da bu hali bile sinemadan zevkten dört köşe çıkmanızı sağlayabilecek bir film.

son olarak belirtmeden geçemeyeceğim; marion cotillard sen nasıl bir hatunsun? filmde birçok sahnede sen kadınsan diğerleri nedir diye sorarken buldum kendimi. allah'tan bir arkadaş sertçe dürttü de (bkz: dürtmek) kendime geldim. ama cobb haklı; ben de her seferinde marion cotillard'u görecek olsam 7/24 kendimi o makineye bağlarım.
--spoiler--

türkiye komünist partisi

abdullah öcalana selam durmamanın başkomutana selam durmayı gerektirdiğini düşünen savunuculara sahip parti. siyaset üretmek diye buna denir işte, ya ulusalcısın ya kürtçü gibisinden bir de slogan bulsunlar kendilerine pek bir güzel olur.

türkiye komünist partisi

(bkz: #9706469)

türban neyi örtüyor

pek vaktim yok ama görünce dayanamadım.

tanım: birilerinin bir de marifetmiş gibi burada reklamını yaptığı broşür/kepazelik.

bir kere üniversitede türbana karşı çıkıyorsan dünyada sadece türkiye ve (sokakta türban takmanın dahi yasak olduğu)tunus'ta geçerli olan bir yasağı savunuyorsun demektir, önce burdan başlayalım. yani senin hiç takip etmediğin o koca dünyada bu ikisi hariç hiçbir ülkede üniversitelerde türban yasak değil, genelde kılık kıyafetle ilgili herhangi bir ciddi sınırlama da söz konusu değil.

broşürü hazırlayan türkiye komünist partisi diyor ki: türbanlıların okuyamadıkları yalan, bak şunun oğlu bunun kızı bilmem nerede okuyor, ifadeyi aynen aktarırsak; bal gibi okuyorlar. aferin size. cidden aferin. yani 3-5 zenginin çocuğu imkanları elverdiği için yurtdışında okuyor diye geri kalanlar da okumuş sayılıyor öyle mi? yahu insanları cidden bu kadar aptal mı zannediyorsunuz siz?

devam edelim; arkadaşlar bir de türban inanç özgürlüğü değildir demiş. nedir peki diye soracak olursanız cevap şu: kadınları tahakküm altına almak isteyen gerici bir kısıtlayıcılığın savunuculuğudur. evet bu yoldaşlara göre ülkedeki tüm kadınlar erkeklerin baskısıyla türban takıyorlar, kendi özgür iradesiyle başını örten kimse yok. peki hangi bilimsel veriye dayandırıyorsun bunu? milyonlarca kadının beynini açıp içine mi baktın?

yoldaşlar bunlardan sonra da savundukları görüşü kuvvetlendirmek için üç eşli bir adamı, akp'li bir belediye başkanının salakça sözlerini filan aktarıp, 'bakın bakın işte böylelerine özgürlük geliyor' algısı yaratmaya çalışmış. dindar insanların inanç özgürlüğü sağlanınca ülkenin birdenbire iran'a, malezya'ya döneceğini düşünüyorlar sanırım. eh şaşırmamak lazım chp ve kemalizmden etkilendikleri bilinen bir olgu. ama ilericiliği zaten geçtim(bu kelime kendileri için sadece bir mastürbasyon aracı olabilir) kendini solcu addeden bir insan nasıl böyle saçmalayabilir? mantığa bak yahu; bu kitlenin arasında şöyle şöyle yobazlar var, o zaman bunların hepsi yobazdır. şimdi bu düşüncenin;

'kürtlerin arasında ülkeyi bölmeye çalışan, emperyalizmin uşaklığını yapanlar var o zaman onların hepsi bölücüdür. kürtlerin özgürlük talepleri demek bölücülüğün savunulmasıdır' demekten ne farkı var? (aynı kalıbı ülkedeki hemen her etnik, dini, ideolojik gruba uygulayabilirsiniz)

bir de hala tkp'liler solcu mu değil mi diye tartışılıyor. ahah.

ilk kez öpüşeceklere tavsiyeler

karşınızdakini usulca okşayın ama abartmayın elinize kolunuza hakim olmasını bilin.

hayırda hayır vardır referanduma hayır

(bkz: ilkokul maclarinda yapilan tezahuratlar)

güler zere

yazmayayım diyorum ama bir yerden sonra insan kendini tutamıyor. kardeşim ikiyüzlülüğün, aptallığın, ahmaklığın bir sınırı yok mu?

kadın 3 asker, 1 bekçi ve 9 vatandaşın ölümünden birinci dereceden sorumlu deniyor, ama devrimciydi halk için hede hödö yapmıştı, barış, kardeşlik, sömürüye son diye cevap geliyor. lan mal mısınız? öldürülmelerine ortak olduğu 13 kişi uzaylı mı, sakat bıraktıkları asker mars'tan mı gelmiş? ondan sonra da 'beni ölümün kıyısına getirdiler, yaşama hakkımı gasp ettiler' diye ajitasyon yap. sen kaç tane insanın yaşama hakkını gasp ettin diye sormazlar mı adama.

hayır mantığa bak; o istediği gibi adam öldürsün, gencecik askeri, polisi de masum vatandaşı da dilediği gibi vursun ama sen onu hapse atınca faşist ol. sonra kanser olup geberdiğinde o insanlık timsali devrim şehidi sen adi katil oluyorsun. oh amına koyayım dünya size güzel.

güler zere için sağa sola yaşama hakkı kutsaldır diye böğürürken, sizin devrimci şiddet benim ise orospu çocukluğu dediğim halttan dolayı öldürdüğü biçarelerin yaşamının kutsallığı umurunuzda mı?

önce takır takır adam öldür, heyo devrim yapcaz diye adam vura vura orgazm ol sonra bir şekilde yakalanınca, ölünce gel burda ağlayıp sızlayarak ezik edebiyatı yap. kafanızın içinde beyin yerine bok mu var sizin?

vallahi bilmiyorum hap filan mı yutuyorsunuz bu hale gelmek için. insan nasıl bu derece kendi çalıp kendi oynar, nasıl bu derece salak olur anlayan beri gelsin. siz ne bok yerseniz yiyin ilerici ve devrimcisiniz, karşınızdakiler ne yaparsa yapsınlar gerici, faşist. mantığınızın da devriminizin de götüne koyayım.

gicik tiplerin genel ozellikleri

ikiyüzlülük.

no in elenath hilar nan had gin

elf dilinde 'Bütün yıldızlar yoluna parlasın' anlamındaki cümle.

6 ekim 2009 taksim imf yi protesto gösterisi

birçoklarının, insanların rahatsız olmasına ve en kötüsü bir insanın kalp krizi geçirip ölmesine neden olan gaz bombalarının neden atıldığını sorgulamadığı hadise.

türk polisi

imf türkiye'nin kafasına silah dayayıp, benden borç alacakasınız, racon kesmem kafa keserim huleynn demediği için, anlamayan gerzek arkadaşlar için daha da sadeleştirmem gerekirse tamamen kendi isteğimizle imf'nin kucağına oturduğumuz için şimdi imf'ye izmir'i işgal eden yunan askeri muamelesi yapması beklenemeyecek kurumun polisidir.

ayrıca, yürüyüşünü yapıp, basın bildirisini okuyup, pankartını açıp, sloganını atıp, sonrasında trafiği ve güvenliği sıkıntıya sokacak yerlere girilmesine izin verilmeyince dükkanları taşlayan, eline geçirdiği taşı polise fırlatan insanlara dünyanın heryerinde suçlu muamelesi yapılır. nedeni çok basit; çünkü bu sayılanlar dünyanın heryerinde suçtur. demokratik hak kavramını götlerinden anlayarak milletin ekmek kapısının camını çerçevesini indirmeyi, arabaları taşlamayı doğal bulanların(birde halk için mücadele ettiklerini söylerler, sanki dükkanını, arabasını taşladıkları, kafalarına taş yağdırdıkları adamlar moria orklarıymış gibi..)bu yaptıkları, şiddet uygulanarak engellendiğinde ağlamaya hakkı yoktur. sanki ortada hiçbir suç yokken polisler sırf can sıkıntısından, psikopatlıklarından biber gazı sıkıp, sokakları tanzikli suyla yıkamış, atraksiyon olsun diye sağa sola gaz bombası atmış gibi gören eblehlere allah'tan şifa dileyip, gösterenlere de önümüzdeki 1 mayıs'ta taksim çevresinde arabalarını parketmelerini tavsiye ediyorum.

edit: ne tanziği lan, tazyik

pelin çift

kendisi habertürke transfer olmuş ve kanımca çok doğru birşey yapmıştır.

one of these days

insanın, nefret duygusunu iliklerine kadar hisstemesini sağlayan şaheser. acı çekmesini istediğiniz, hele hele fiziksel değil, psikolojik, ruhsal anlamda acı çekmesini istediğiniz birini düşünürken dinleyin ve ne kadar sarsıcı olduğunun daha bir farkına varın. o slide gitarı çalana*, o basçıya* kurban olurum, o bateriyi çalanın* ellerini öpreim ben.pulse versiyonu özellikle psikopattır, insanda kendini duvarlara çarpma, sağı solu kırıp dökme hissi uyandırır. dinleyin, dinletin.

14 nisan 2007 cumhuriyet mitingi

bazı kişilerin destekledikleri bazılarının ise karşı oldukları için kendisiyle ilgili çok gaza geldikleri miting. yapılmasının tek amacı akp'nin oylarını arttırmak olduğundan boşuna galeyana gelip ters köşeye yatmamak gerekir.

herkese iyi davranan insan

eğer salak değilse(ki bu devirde o kadar salak olanı nadir bulunur, bulursanız da salak malak arkadaş olun zira dedim ya az bulunur) kötülüğünü gizlemeye çalışan biridir. çok kinci, içten pazarlıklı da olur bunlar. dinlen dinlen kaç.

yök ün katsayı problemini çözmesi

eğitim gibi hayati bir mevzuda insanların önüne engeller, sınırlar konulması şüphesiz kötü birşey. insanların tercihleri hayatlarının her döneminde değişebileceği gibi özellikle 14-15 yaşlarında ve ailelerin ciddi etkisi altında verilmiş kararlarda, değişimlere çok daha sık rastlanır. böyle bir durumda devletin yapması gereken de insanların yeni bir gelecek kurmalarının önünü açmaktır. bu anlamda her türlü katsayı elbette kaldırılmalıdır. eğitimde belli bölümler/alanlar(türkçe-matematik veya sayısal gibi) elbette zorunlu ancak kendini zorlayıp bulunduğundan daha farklı bir alanda başarı gösteren birey sırf farklı bir alanda olduğu için engellenmemeli, bu insan haklarına aykırıdır. düşünün bakalım; aslında bilgisayar mühendisi olan bir adam var ve çıkıp x takımındaki tüm futbolculardan daha iyi futbol oynuyor. şmdi ne yapacağız? bu adamın aslında futbolcu olmaması, herhangi bir takımın altyapısından yetişmemesi onun takımdaki tüm futbolculardan daha iyi futbol oynadığı gerçeğini değiştirir mi?

veya sayısal puan türünden sınava girdiniz bir bölüm kanadınız, okuyorsunuz ama aslında türkçe öğretmeni olmak istediğinizi farkettiniz, hazırlanıp sınava girdiniz ve kazandınız. bunda yanlış olan ne var? herhangi birinin hakkını mı gaspettiniz? hayır, sadece çabalayarak yıllarca o alanda eğitim gören insanları geçtiniz yani onlardan daha başarılı oldunuz.

yani yapılan itirazlardan zaten belli oluyor; bazısı 'ya beni geçerlerse' endişesinde, anlıyorum ama hak vermem mümkün değil. bazıları ise konuya ideolojik yaklaşıyor, şahsen hazzettiğim bir davranış değil. meselelere, insanlara yönelik yarar ve zararlarına göre değil de kendini yakın/uzak hissettiği siyasi partilere göre yaklaşan tavır objektif olmaktan uzak olduğu kadar zararlı da.

tabi yapılacak uygulama tarafsız olmalı. şu anki siyasi parti her ne kadar o açıdan pek güvenilir bir izlenim veremese de sadece belli bir zümreye kıyak geçmek için değil insanların, fikirlerindeki, ideallerindeki, geleceğe dönük planlarındaki değişimleri hayatlarına yansıtabilmelerine yardımcı olmak için yapılmalı.