bugün

entry'ler (183)

charles bukowski

kitaplarında anlatıklarına istinaden kadın düşkünü,bira ve şarap içmeye bayılan,bacaklarıyla övünen,190 cm boyu yaklaşık 100 kilo olan,hayatı boş vermiş,yalnızlığın bir ayrıcalık olduğunu savunan yeraltı yazarlarından.Türkler tarafından sosyal paylaşım sitelerinde birçok söz onunmuş gibi paylaşılır ama okuduğum kadınlar,factotum,pis moruğun notları,kasabanın en güzel kızı,pulp ekmek arası kitaplarında hiçbirine rastlayamadım.şu bir gerçek ki bu adam insanların dışa vuramadığı birçok şeyi rahatlıkla söylediği için birçok insan aslında söylemek istediklerini onun adıyla paylaşarak günahı üzerine almıyor.rahat içinde uyusun

otobüsten nefret etme sebepleri

camlarında kafa /alın izlerini görmek bile ziyadesiyle soğumama sebebiyet vermektedir.

en yakındaki kitabın adı

charles bukowski - factotum

had safhada delilik belirtileri

kötü ve bir o kadar iğrenç bir durumdur.işte kanıtı:
Çoktandır uyku sorunları yaşıyorum.Yatağa yattığım anda kulağımda bir uğultu,nabzımda bir artış oluyor.Önceleri ara sıra olan bu durum şu sıralar bir sorun olmaya başladı.Uykuya daldığım anlarda ise birisi çıkıp “Hiro” hastalığına yakalandığımı ve öleceğimi söylüyor.Uyuyamıyordum ve bu da hayatımı derinden etkiliyordu.Sabahları sinirli oluyor,kahvaltı yapmak yerine sigara içiyordum.sürekli midem bulanıyor durup dururken burnuma keskin kötü kokular geliyordu.Etrafıma baktığımda kimsede tuhaf bir durum yokken,ben anlamsız düşüncelerle beynimi meşgul ediyordum.

Uzun bir süredir yalnızım ve kimseyi hayatıma sokamıyordum.Herşey çok basir ve anlamsız geliyordu.Yeni bir insanla tanışmak,onunla konuşmak,vucudumu zorlayıp gece yarılarına kadar barlarda içki içmek hoşuma gitmiyordu.Düşününce herşey seks içindi bence.Çok basit bir mantık aslında.Sevgi,aşk,tutku hepsi tek amaç içindi.Kadın veya erkek farketmez hayvani duygularımızı yenemediğimiz düşüncesini benimsemiştim.insan bir kere yalnız kalmasın o tadı aldıktan sonra hayatına kimseyi sokamıyordu.Bende yalnız olmayı seçmiştim.Fazla konuşmadan,fazla hareket etmeden yaşamımı sürdürüyordum.içe kapanık bir yaşamım vardı.Çocukluğumda yaşadığım travmalar büyüdüğümde de peşimi bırakmadı.Düşündüklerimi insanlara doğru bir şekilde anlatamıyordum.Çevrem yavaş yavaş benden nefret etmeye başlıyordu.Hiç umursamıyordum,zaten kendimi bir insana beğendirmekten daha önemli işlerinm vardı.Mesela içki içmek,sigara içmek,uyumak…

Evet,herşey ne kadar boştu.Bu beden,bu hayat,o sonradan uydurulmuş sağlıklı beslenme yalanları,kimin koyduğu belli olamayan toplum kuralları.Hepsi kocaman bir hiçti benim için.Ben bunu reddetmiştim,bir kalıba sığamazdım…

Vucudumu epey hırpaladım sanırım.Zehirli bir bağırsak hastalığına yakaladım.Et yiyemiyordum,sebzelerden de oldum olası nefret etmiştim zaten.Yiyecek birşey bulamıyordum.insanlar iştahla yemek yerken ben onlara bakıyor ve hayatta kalmak için iştahımın açılmasını bekliyordum.Yalnız çay ve sigaraya dayanamıyordum.

Ellerim sigara içmekten sarardı,dişlerimde lekeler oluştu ve senelerdir bir öksürükle savaşıyordum.Artık sıkıntılı olduğum zaman saçımı kazıtma işi sıradan bir iş oldu ve bunu bir tarz olarak benimsedim.Saç taramak ne saçma bir işti.

Elimden gelse hiç traş olmazdım,zamanın akışına bırakırdım kendimi.Uzun saç,uzun sakal,kirli elbiseler ve kimseyi umursamamak…Ne güzel olurdu tamda doğamızda var olduğu gibi.

Çalışmaktan nefret ediyorum.Sabahları düzenli bir saatte kalkmak,üstümü giyip yüzümü yıkamak ve istemeyerek kahvaltı yapmak çok anlamsızdı.O saatte kalkıp işe gitmek patronları zengin etmekten başka bir bok değildi ama hayatta kalmam için çalışmam gerekliydi.Bende kolay yaşamak için bahis oynamayı seçmiştim.Futbol ve basketbol maçlarını yakından takip ediyor kendimi zora sokmayacak şekilde bahis oynuyordum.Ara sıra güzel paralar kazansam da sonuç olarak hep geride kaldım.Kazancımı daha da çoğaltmak için kumar oynadım ve hep kaybettim…

Takıntılarım vardı,hep daha fazlasını isterken hep elimdekinden de oldum.Uzun zaman önce bıraktım herşeyi.Bir robot gibi çalışıyor,tatil gününün gelmesi için sabırsızlanıyordum.Pazar günü uyumak demekti,güzel bir kahvaltı demekti ama canım sıkılıyordu…

Aciz bir insandım ben anlaşılan.Başaralı olacağım,kazanacağım diye bir işe başlayıp hep hüsrana uğradım.Montumun yakasını bile annem düzeltiyordu.Bir kadına aşık olmak,sorumluluk sahibi olmak,mutsuzken mutlu gibi görünmek bana göre değildi.

Her zaman olduğu gibi hayata tutunamamıştım…

samsung galaxy s3

kullandığım ve tavsiye ettiğim telefon mu desem, bilgisayar mı desem bilemedim.alın kullanın işte.*

cem adrian ın karga sesli olduğu gerçeği

önecelikle bunun bir kışkırtma olduğunu yazmadan geçmek istemiyorum.size sorarım efendi;eğer cem adrian karga sesli ise senin kriterlerine göre bülbül sesli olan kimse onu yaz da onu dinleyelim.yani, şu ülkede elektronik cihazların arkasına sığınarak türlü türlü oynama ile sesini değiştirenlerin yanında nadir bulunabilecek bir insana karga demek bence hiç adil değil.
http://www.youtube.com/watch?v=Epnmh1djZUM şu videosunu izleyin de kararınız belki değişir.

uzak mesafe iliskisinin bitmesi

ilk günler herşey normal seyrinde devam eder."seni seviyorum,sensiz olamıyorum,ne olur çabuk gel"vb sözlere umut bağlarsın.aklından şöyle geçer; "lan adam ol da bari bu kızı elinden kaçırma ,baksana askere gitmene rağmen sana hala ilgi gösteriyor,seni sevdiğini söylüyor"türlü türlü hayaller kurarsın,gelecekten,geçmişten düşünceler gözünün önüne gelir.herşeyi iki kişilik düşünürsün.bir şairin dediği gibi"bir elmanın yarısı sen ,yarısı ben" moduna geçersin.tabi bu memlekette böyle birşey yapmaman gerektiğini nerden bileceksin ki(çok sonraları öğrendim bir kıza salya sümük aşık olunmayacağını)neyse dediğim gibi ilk günler güzel geçer,herşeyinden haberin olur.afedersin tuvalete gitse onu bile anlatır,o derece yani.sonra bakarsın ki, bu kısa süreli ayrılmanın üzerinde dev özlemeler,dev çaresizlikler belirir.ben bunu hani dağdan düşen çığ olur ya,ona benzetiyorum.ufacık bir kar tanesi birike birike koskoca bir kar kütlesi oluşturur.şöyle açıklayayım,çağımızın icatlarından telefon var,internet var ama yetmiyor ki.insan oğlunun doğasında var ne zaman birşeyi başarsa,hep daha fazlasını ister.bugün telefonda konuşursun,yarın telefon seni kesmez,yüzünü göreyim istersin,yüzünü görsen tenine bir dokunayım,bir öpeyim,sarılayım istersin.isteklerin bitmez.yalnız, eğer bunun adı aşksa bunları istemek kişinin en doğal hakkı tabi.derken günler geçer,elinde ki imkanlar seni mutlu etmez ve bu durum ikili arasında tartışmalara sebeb olur.erkek rahatsızdır,kızsa tam tersi.erkek üzülür,kız teselliyi diğer erkeklerde bulur.bunu kesin bir dille yazıyorum.sevgilisinden ayrılan kızın ne kadar savunmasız ve kolay kandırılabileceğini her erkek bilir.en azından benim kafamda olan erkekler.neyse konumuza gelelim.erkek üzgündür,zamanında beğenmediği o telefonda bir kez sesini duymak için kulubenin önünde nöbet tutar ama gelmez o lanet telefon.gelse bile annenden, babandan gelir."nasılsın oğlum,iyiyim annecim,babacım" bu değildir senin beklediğin ama bitmiştir.kafana koyarsın tekrardan yüz yüze geldiğimizde ona kendimi anlatıp,özür dilersem beni affeder dersin.hatta jest olsun diye sayfalar dolusu şiir,nesir yazarsın.(400 sayfaya yakın şiir yazmışlığım var)derken günler geçer ve tekrardan gelirsin doğup büyüdüğün şehire,o da burdadır.haber gönderirsin buluşalım diye,kabul eder.için titrer ilk gördüğün anda ama alttan alırsın belli etmezsin ama kıpkırmızı kesilen yüzün dıştan,yerinden çıkacak gibi olan kelbin içten içe seni yanıltır.konu açmaya çalışırsın,dünyanın en gereksiz sohbetini yapsa bile saatlerce onu dinleyebilirsin.tam o anda telefonu çalar."pardon"diyerek yanından kalkar,yaklaşık 2 dakika telefonda konuşur.bitince yanına gelip,üzgün bir tavırla konuşmaya başlar."bak sumatra, ben senden sonra birisiyle arkadaş oldum,nasıl olduğunu bende bilmiyorum ama bana gitar çalmayı öğretecekti,durum bu hale geldi.ama sevmiyorum ha onu" vb cümleler...yararlanmışsındır ama elden birşey gelmez alır ceketini kalkar gidersin.aylar geçer mevsim yaza döner bir de bakılır ki o kız sevmiyorum dediği gitar öğreten çocuğa kör kütük aşık olmuştur.onun deyimi ile "herşeyimsin sen" olmuştur.peki sumatra'ya ne oldu.yaralı bir kuş gibi kolu kanadı kırık etrafta dolaşıyor.

tanım:fazla kafaya takılmamamısı gerekilen bir ayrılık hikayesidir.

iskenderun deniz er eğitim komutanlığı

2011-1 celbinde 20.bölük sahil güvenlik eri olarak acemi askerliğimi bitirdiğim alaydır.alayın içine girerken yuvana hoşgeldin yazısı ile içeri girilir ancak,aşırı derecede kalabalık olmasından dolayı pek insan yerine koyulmazsınız.2 gün boyunca 10 tane amfide tüm günleriniz geçer.öyle ki ilk gün 13:30 da giriş yaptığım askeriyeden dört adet amfi geçtiğimde gece saat 11:00 di.ertesi gün saat 06:00 dan sonra kalan 6 amfiye devam..burda tavsiye edeceğim gelmeden önce karnınızı iyice doyurun,sıgaranızı için,tuvalet ihtiyacınızı giderin ve en önemlisi sıgara içiyorsanız 1 karton sıgarayı yanınızda götürün.çünkü hem sıgara ilk gunler çok zor bulunuyor hemde sivilde içtiğiniz sıgarayı pek bulamıyorsunuz.iki günün sonunda yavaş yavaş eğitimler başlıyor.tabi ondan önce çömel-kalk,rahat-hazır ol,selam dur-ileri bak,yap dörtlüyü,dirsek temas aralığı hizaya gel eğitimlerini saymıyorum bile.gerçekten 28 gün boyunca insana ızdırap gibi geliyor.mesela benim 25 yaşıma kadar sevdiğim rakam 4 tü,deniz ere gelince yaptığım dörtlülerden dolayı nefret eder oldum.eğitimler başladığında ilk günler çok zorlanırsınız.hele de benim gibi yıllardır tek bir şınav bile çekmemişseniz ve bunun üzerine sıcakta eklenince çekilmez oluyor.tavsiyem şudur ki,gitmeden önce şınav,mekik falan çekin vucudunuz güçlensin.bu sözümü orda çok iyi anlarsınız.ilk önce ordu cimnastiği tüfeksiz hareketler idman serisi başlar.burda hareketlerin keskin ve nizami olmasına özen gösterirler.yapılamayan her harekette dört tekrar yapılan her hareket arttırak on tekrara kadar çıkabilir.spor esnasında olabildiğinde komutları yüksek sesle tekrarlayın.ikinci hafta silahlı hareketler başlar.bu silahsızlara göre biraz zordur ama zevklidir.4250 gr ağırlığındaki g3 ile idman yaparsınız.tekrar ediyorum gitmeden kollarınızı güçlendirin.yoksa benim gibi kollarınız silahı tek elle tutunca zıngır zıngır titrer ve laf yersiniz.üçüncü hafta tam alıştım dersinizki komutanlar sıkmaya başlar.çünkü denetime gireceksiniz.iki gün başınızda en az beş rütbeli denetime hazırlar ve çok disiplinlilerdir.ama denetim olduktan sonra rahatlayacağınızı söyledikleri için zorluklara dayanırsınız.acemiliğin bitmesine bir hafta kala 25 mt g3 atışı yapılır.son hafta tamamen yemin töreni provası ile geçer.bir hafta güneş yakar ama zor değildir.aileniz yemin törenine gelecekse mutlaka provalara çıkın.gerçekten yemin töreninin olduğu gün çok güzel bir gündür.ben 20. bölükteydim ve herkesten ayrı koğuşumuz ve mıntıkamız vardı.kulağımıza gelenlere ve gördüğüm kadarı ile en rahat ve güzel bölüklerden biriydi.özellikle astsubay kıdemli çavuş komutanlarımız sayın muslu yıldırım,umur serbest,yasin yazıcı,kıdemli uzman çavuş özkan komutanım gayet iyi niyetli,askerin sorunları ile yakından ilgilenen komutanlardır.Talim öğretmenlerinden ise çavuş anıl özsoy,çavuş sadettin,çavuş ufuk,osman onbaşı,çavuş engin ve çavuş yasin çok değerli askerlerdir.öyle ki tüm askerlerle anne baba gibi ilgileniyorlar.burdan çavuş anıl'a teşekkürlerimi sunarım.eğitimde ayak kemiğim incindiği için morarıp,şişmişti birtek o halimden anlamıştıda astsubayın yanına göndermişti.diğerleri birşey olmaz çık eğitime demişlerdi.acemilikte rahat etmek istiyorsanız etüt bölümüne geçmenizde fayda var.şahsen ben birinci haftanın sonunda etüt bölümüne geçmiştim ve acemiliğim çok güzel geçti.tabi oraya geçmek için oturup kalmasını bilen,tahsilli ve yazısı güzel olanları seçiyorlar.bu şartlara uygunsanız sorduklarında hiç çekinmeden parmağınızı kaldırın.banyo,kantin,ankesorlu telefon açısından çok iyi bir yerdir.sg 267

askerlik

yarın iskenderun deniz er eğitim alayında 460 gün saymaya başlayacağım vatani görev.

mumsöndü

laf atıp,kenardan izlemekle olmuyor sevgili kardeşim.anlıyorum şu sözlükte ünlü olmak istiyorsunuz ama bu konularla olmaz.sen ve senin yandaşların tarafından bu bok atma kampanyaları devam ettiği sürece üçüncü dünya ülkesi olmaya devam ederiz.kaç tane alevi tanıyorsun da hrıstiyanlıktan bahsediyorsun.ya da kaç tane alevi,senin canını yaktı.sözlük ortamında hakarete varan yazılar yazıp,kenara çekilmekten ne anlıyorsunuz acaba?eğer az bir zamanın varsa tarih kitaplarını okunmanı tavsiye ederim.
iş bu entry numaralı (#9587686) entry'e istinaden yazılmıştır.
tanım:saçmalıktır..

rıdvan dilmen

evde maç izliyormuş gibi maç yorumlayan eski futbolcu.bir ara televizyonun sesini kapatıp,maçı sessiz izlemeyi bile düşündüm yemin ederim.o değilde "devam et özer devam et" diyerek milyon dolarlar kazanıyorlar ya,insanın canı sıkılıyor be kardeşim.

can yücel

bana bir varmış de,
bir varmış bir yokmuş deme.
içime dokunuyor..

ya da

Bir sincabı ceviz yiyor diye öldüremezsiniz.
Ne de lipsos balığını yosun sindirdi diye
Hiçbir yunus taklak attı diye suçlanamaz.
Ne de balinalar bir acaib fiskiyedir ummanlarda
anlayamazsın.

dizelerini yazıp, derin derin düşüncelere dalmama sebebiyet vermiş şairdir.

sergen yalçın ın maç yorumları

genelde takımların yıldız futbolcularını diline doladığı yorumlardır.
(bkz: beşiktaş takımı öyle aman aman bir futbol oynamadı)

ermeni kızı olmak

türkülere konu olan kızlardır.*
--spoiler--
kar mı yağmış şu harputun başına
kurban olam toprağına taşına
henüz girmiş on üç on dört yaşına
küçücükten bir yar sevdim ermeni
ermeni'ye nasıl gönül vermeli.
--spoiler--

akın birdal

can yücel'in hakkında şiir yazdığı kişilik.

Vukuat

Kovan kuşları uçuşuyor başında
insan Hakları Derneği başkanının,
Gelincikler içinde yatıyor Akın Birdal
Altı yerinden vurulmuş,
Suçu Savaş değil Barış...
Koltuğunun altında bir ekmek
Bir yumurcak
Evine doğru yürüyor...

Can Yücel

öz kız kardeşine sırıl sıklam aşık olan abi

(bkz: sevdiğim kız bana abi deyince) *

en sevilen basketbolcular

(bkz: paul pierce)
o bir efsane.

sözlük yazarlarının telefon zil sesleri

(bkz: seviyorum seni anla)
(bkz: ercan demirel)

starbucks

çalışanların birbirlerine "partnerim" diye hitap ettiği şirket.*

insanın umudunu kaybettiği anlar

sevdiğiniz kızın başka bir insanla birlikte olduğu andır.
şöyle ki; seversin,umut beslersin acaba o da benim gibi seviyor mu diye düşüncelere dalarsınki bir bakmışsın atı alan üsküdarı geçmiş yani nişanlanmış,evlenmiş vs...
isyan edersin, için içine sığmaz,insanlara karşı olan sevgin bir anda nefrete dönüşür ama elden birşey gelmez ne yazık ki !
eskilerin dediği zaman her şeyin ilacıdır.doğru bir sözdür ancak ben içimdeki umut ışığının son közlerini söndürene kadar ne yapacağım. hayatla dalga mı geçmeliyim yoksa..ya da ne bileyim güçlüyüm imajı verip,her zaman sebebsiz yere gülücükler mi atmalıyım etrafa? umutlanmışsın ya var mı ötesi? neden bu kadar umutlandım,neden bu kadar kendimden taviz verdim,neden bu kadar sadakat gösterdim? soruları beynini kemirirken bir dal sıgara yakarsın ve sıgaranın dumanı ile umutlarınıda açık havada nefesinle atarsın.çünkü içindedir umut,kalbinde,ciğerlerinde ya da beyninin en küçük hücrelerinin içindedir umut.göndermek istersin ama gider mi gitmez mi bilinmez...