bugün

entry'ler (280)

özlem tunca

sözlüğe hakkında, ohhş ne güzel kzzh, diye yazmadan önce coşkunuzu ve testosteronunuzu bi kenara bırakmanız gerekiyor. Güzelliği dışında hiçbirşeyi dikkatinizi çekmiyorsa size reçete gerekiyor zira. Bu kızın türkçeyi kullanmasında ciddi olarak bir sorun var, global bir sorun. Bak kızım. Bunu okuyorsan lütfen devam et. Şimdi vurgu dediğimiz şey, cümlede altını çizmek istediğimiz öğeye yapılır. Allahaşkına bi cümlede hangi kelimeye dikkat çekmek istediğine neden ve nasıl karar veremiyorsun? Bikaç kelimelik bi cümlede de neredeyse her kelimeye vurgu yapılmaz! Sana acilen ortaokul seviyesindeki türkçe dilbilgisi kitaplarından edinmeni tavsiye ediyorum. Gelelim dünyayı gezerken cebinde taşıdığın ingilizcene.. Nedense ingilizce konuşurken ne vurgu ne birşey; hatta dere depe dümdüz, sapsade bir tonlamayla konuştuğunu da söyleyebilirim bu arada! Neyse. Bu konu hakkında fazla yorum yapmak haddime değil. Beni aşıyorsun. Şu örneği siz sözlük yazarlarına hatırlatmak istiyorum sadece; ismini hatırlayamadığım bir afrika ülkesinde (xx ülkesi diyelim) bir turizm işletmecisine soru sorarken sarfettiği şu cümleyi: "Evet şimdi de Türk turistleri soracağım kendisine. how are turkish people in xx? They are tourists here?" they değil de aslında "there" demek istemiş de olabilir... her iKi DURUMDA DA ümit yok ne yazık ki..

asil türk ırkının asil evladı olmak

kitlelere en kolay ulaşan populer söylem milliyetçiliğin türk-islam senteziyle birleşmesiyle açılabilecek nadide başlık. arkadaşım sen türkoğlutürkoğlutürkoğlutürkoğlutürkoğlu türk olsan ne olacak? türkoğlutürkoğlutürkoğlutürkoğlutürkoğlu olmasan ne olacak? lütfen bak rica ediyorum, şu soruyu kendine sor evladım: sen türklükle ve türk olmakla bu kadar gurur duyuyorsun ve fakat türklük seninle acaba ne kadar gurur duyuyor? şu sözlükte açabileceğin yegane yaratıcı başlık bile ilkokulda iliklerine işlenen, lisede milli güvenlik dersleriyle dışavurumu tavan yapan bir gazın örneği.. aklıma geldi de, sözlüğün suçu ne la?

kısmen ifa

Tanım: (bkz: Yeni B K m 84)
Kısmen ifa, borçlu için iyi bişeydir. Şöyle ki; sözleşmenin konusunun bölünebilen edim (30 sandık akdeniz karpuzu) olması durumunda hayat kurtarıcıdır. Taksit taksit sandıkları kamyon vasıtasıyla alacaklıya yollarsınız. Olay budur. Ha istinası yok mu, var:
1.Alacağın tamamının varlığı ve miktarı üzerinde anlaşmazlık yoksa (malın adı karpuz ve miktarı 30 sandık) 2.Alacağın tamamı muaccel ise, edim niteliği itibariyle bölünebilir olsa da, alacaklı, kural olarak borcun bir kısmının ifasını (30 sandık akdeniz karpuzundan sadece 15 sandık akdeniz karpuzunun teslimini) kabul etmek zorunda değildir. Üstüne üstlük götü kalkmış alacaklı siz borçludan edimin peşinen ifasını da isteyebilir; hem de kanun önünde mütemerrit durumuna düşmeyeceğini belirterek cahilliğinizi de yüzünüze vurma gayreti içinde eğlenebilir. Eğer azıcık gurur sahibiyseniz şu hallerden birinin varlığına emin olduktan sonra bayramlık ağzınızı açabilirsiniz:
1. Sözleşme uyarınca kısmen ifaya yetkiniz varsa,
2. Edimin nitelik veya miktarı bir kerede ifaya imkan vermiyorsa
3. Alacaklı lavuğun kısmen ifayı reddetmesi hakkın açıkça kötüye kullanılmasına örnek oluşturuyorsa (yani 30 sandığın 29'unu göndermeyi önerdiğiniz halde lavuk bu öneriye de götünü döndüyse),
4. Kanun bir konuda alacaklıyı kısmen ödemeyi kabule mecbur ediyorsa.

ödemezlik defi

(bkz: ödemezlik def i)
Ödemezlik defi (veya ödemezlik def'i), iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, karşı tarafın borcunu ifa etmemesi halinde diğer tarafın da borcunu ifa etmemesine ilişkin savunmasıdır. Hakim bunu re'sen nazara almaz, dolayısıyla mahkemede sizin re'sen ötmeniz gerekir. Durumu diyaloglaştırırsak;
A: Muhterem terzi kardeşim, şahsınızla yaptığımız istisna akdine göre bendenize bir elbise dikmeniz gerekiyor idi ve fakat somut olayda borcunuzu yerine getirdiğinizi göremiyorum.
B: Sen elbisenin parasını hala ödemeyen lavuk değil misin?
A: Ha? Fakat..
B: Lan bırak fakatı lakini sen kendine düşne borcu delikanlı gibi ödedin mi? Ödemedin. O zaman sana giren çıkan mı var ki bana bık bık ediyosun? Dikmiyorum lan senin elbiseni.
A: Senin kendi borcunu ifa etmemene- bırak ifa etmeyi ifayı teklif dahi etmemene- nispet olsun diye kendi borcumu ifadan kaçınarak ödemezlik def'ini ileri sürüyorum, diyorsunuz yani?
B: Lan biriniz alın şunu başımdan..

manga

illa ki tanımla başlamak gerekirse bugün saat 16 sularında `Marmara
Forum` D&R'da imza günü düzenleyen grup. ya insan haber verir ya. Ya da ne bileyim haber alır.. Manga'nın imza günü olan günde gidilir mi lan hiç D&R'a saatler geçirmek için?!
Türkiye'nin en büyük D&R'ı lafını duyup güvenerek gittiğim mekanın kapısından içeri adım atar atmaz, uzaklardan; çok uzaklardan gelen L şeklinde bir kuyruğun bulunduğum yere taştığını görünce mağazanın büyüklüğüne hayran kaldım gerçekten. Hayranlar için çok konforlu olmalı. Neyse işte fonda da akustik tarzda birşeyler çalıyor. "mangaaaa!" "mangaaa sizi seviyoruum!" Ne, manga mı?
Tamam, fanların çığlıkları, bağıra çağıra şarkılar söylemeleri -çoğunluğunun yaşı göz önüne alınırsa- doğal; ama benim oturup kitap sayfası karıştırma zevkimin de içine edildi. Yetkililer uyuyor mu? Şunu da belirteyim: bunu okuyorlar mı bilemem ve fakat sevdim ben bu elemanları ya. Çok toleranslılar bak. Oturdukları yerin camında Köfteci Ramiz, Pideciler zinciri vs. gözüküyor, o kadar zaman bir kere konsantrelerini kaybetmediler. Hayranlar kendileriyle böyle manyakcasına ilgileniyorsa biraz da bunlar hayranlarıyla oldukça lgilendiklerinden. Son olarak orada bulunduğum süre içerisinde duyduğum seslerden örnek verip kapatıyorum: "Ferman'ın saçları çok yumuşakktı yaa!"
"Hala inanamıyorum şoklardayıım.." *
"Ağlama, beni de ağlatıcaksınn!" * Ve fakat;bu son noktaydı. Sözlük için gözlemcilik bir yere kadardı.. Şişik bir kafa, uğuldayan kulaklarla oradan kaçtım...

edit:imla

salzburg

mozart çikolataları denen bir olay vardır böyle. kutu halinde süpermarketler dahil heryerde satılır. gidilirse alınmadan dönülmemesi hatırlatılır.

solino

filmin çocuk oyuncularının başarısının es geçilmemesi gereken film... yahu filmin neredeyse ilk yarısı giancarlo ve gigi'nin çocukluk dönemini anlatıyor ve küçük gigi ile küçük giancarlo'yu oynayan ufak arkadaşlar resmen ilk yarıyı sırtlıyor oyunculuklarıyla. yetenek ne kadar etkili, yönetmen fatih akın'ın çocukları yönetme şekli ne kadar etkili bilemiyorum. ve fakat iki yumurcak da anaç içgüdülerimi filmi her izlediğimde kabartırlar ve bana keşke o sene zaman dursaydı ve o çocuklar hiç büyümeseydi, dedirtirler. *

çocuklar duymasın

Kimsenin dikkatini çekmemiş, hayret. * Meltem karakterinin 10 yıl boyunca Amerika'da yaşadıktan sonra geri dönüş yapan kuzeni Aylin karakterinin bahsi geçen 10 yıl boyunca san francisco'da hızlandırılmış türkçe eğitimi kursuna gittiğinden şüpheleniyorum! Lan insan o kadar yıl sonra gelmiş hiç mi anadilini konuşurken teklemez, hiç mi arada yanlışlıkla ingilizce kelimeler koymaz, hepsini geçtim 10 yıl amerika'da yaşayan birine nasıl olur da en ufak ingilizce aksan baki kalmaz da o concon aksan kalır? Helal olsun.

balerin

Balerinlerin ayaklarını çirkinleme kampanyası ne zaman ve nasıl başlatıldı, ilk taşı kim attı bilmiyorum.
Fakat şu da bir gerçek ki; balerinin başucu ayakkabısı puant da son derece pratik ve eğlenceli bir işkence yöntemidir. Ucunda tahta vardır hani bunun. Parmakucuyla arasında da bir adet sünger vardır. Şimdi sözkonusu puantı giyip dans etmek, bir balerin için en iyimser olasılık olabilir. Bu balerinlerin ayakları düşündüğünüzden güzel olabilir.
Bi'de şöyle bişey var: her insanın farklı bir ayak anatomisi vardır ve balerinler de insandır. Balerinlerin de farklı ayak anatomileri vardır. Başparmaktan itibaren giderek kısalan parmaklardan oluşan bir ayak şu iyimser olasılığın ayağıdır işte. Çünkü puantın üstünde durmak, sırf başparmağın üstünde durmak demektir. Çeşit çeşit parmak uzunluğuna sahip ayakların çektiği çile hiçbirşeye benzemez..
Hele bir önceden tırnak batması yaşamış olun, ayrı bir meseledir.. iş ortopedistte biter.

işte bu balerinlerin ayakları yaşadıkları dertlere, çektikleri çileye daha fazla dayanamaz, çirkinleşir. Sonra da "balerinler çirkin ayaklıdır" denir.
Düşünüyorum da büyük genelleme.

uluslararası hukuk

(bkz: devletler hukuku)
(bkz: milletlerarası hukuk)
hukuk fakültesi öğrencisinin kabuslarındandır. final dönemleri açısından.

gökçe

athena'nın vaktiyle çatılardan hoplayıp zıpladığı figürler sergilediği kliplerinden sonra, çok sonra, "tuttu fırlattı kalbimii" diyerek yaptığı dans ile rock tarihimizde rock-dans ikilisinin birlektiliği kavramını sandıktan çıkararak hak ettiği yere getirmeyi kafasına koyduğunu düşünüyorum.
yonca evcimik halt etmiş.

sait sökmen

kadın dansçı dansını bitirir, zarif bir selam verir ve partneriyle jürinin karşısına yürür. juri bu sırada venüs'e gidip gelmiş hoşş bir yüz ifadesiyle olanları izler. heyecandan? endişeden? yorulmuşluktan? nefes nefes sürekli sırıtan kadın yarışmacıya uyum sağlamaktan? dolyı olmalı ki kendisine bembeyaz dişlerini sergileyerek:
(gözler git gide hafif kısılan bir şekilde, vurguyu ise 'ne güzel' kısımında tahayyül ediniz): "saçın ne güzel olmuşj.... giysin de çok yakışmıj... eh, dansın da güzeldi.. tebrik ederim....."
olaydaki karakterler:
kadın dansçı: çoğunlukla azra akın, ekseriyetle burcu esmersoy, şu ara özge ulusoy.
juri: her zaman sait sönmez.

hindi zahra

ses, buğu, tango, beautiful bir kenara bırakalım. ben kendisinin türkiye sınırları içindeki bir sonraki zaz olma ihtimalininden korkuyorum.

kartal tibet

çocukluk aşkım, ilk gençlik gizli kahramanım, şimdiki hayranı olduğum yeşilçam karakteri.. evet, itiraf ediyorum be. yeter be! 10 yaş falan olsa neyse de aradaki neredeysa 50 yaş insana hayal kurmayı dahi bok ediyor yahu sözlük.. yanlış dönemlerde dünyaya geldiğime inanıyorum kendisiyle.

bir tutam cennet

(bkz: bir tutam cinnet)
tamam kate hudson şen şakraklığı bir klasiktir, kanser olduğunu farkeden kadının hayattan zevk almaya çalışma çabası külttür, o bir hollywood filmiyse aşk gelip kahramanları bulur... Filmi çekil(e)meyen kılanlar yine de bunlar değil. Klişe öğeleri öyle bir şekilde bir araya getirirsiniz ki, filmse soluksuz izlenir; kitapsa tek günde okunur.
Sonlara doğru cinnet geçirecek duruma gelip kendinizi "kadın ölse de gitsem!" derken bulursanız şaşırmayınız.
Öyle bir filmdir işte. inandırıcılıktan çok uzak. Oyuncuların hastaları için gitmeye değebilir yine de. IMBD notu: 5,9.

piyotr ilyic çaykovski

şişli'de açılmış bir mekan. yazılışı "çaykovski" şeklindedir. mekana girince ilk farkettiklerinizden biri de cidden içeride tchikovsky çalmasıdır. o olmasa bile o klasik müziği duyduğunuzda tchaikovsky olmasını umar insan. menü; kahvaltı tabağı, kekler, kurabiyeler ve sütsüz isteyip sütlü aldığınız americano ve sade isteyip 2 dk. sonra "kahvenizi nasıl alırdınız?" sorusuyla karşılaştıran türk kahvesi ve pek tabii diğer kahve çeşitleri ekseninde dönmektedir.
alacağı yol vardır.
herşeye rağmen ambiyansı ve müzik seçimiyle nokta atışı yapmıştır.

ezgi başaran

son zamanlarda kafayı balyoz tutukluları, balyoz davaları, balyoz belgelerine takmış olduğunu düşünüyorum da, aylardır içinde "asker, general..." geçen sözcükler denizinde yüzmek nasıldır, merak ediyorum.. tamam, dosyaysa dosya anladık. o da anlamış olacak ki arada nefes aldırıyor.

ramazan rasim

Taraf gazetesinin son transferi. Sivilay Abla'nın ardından yepyeni bir ekol yaratacak türden mahlasa ve üsluba sahip olduğunu düşünmekteyim..

2011 2012 öğrenim yılı

Start verilmek üzere olan öğrenim yılı.
(edit: içine Hakkı Devrim kaçmış, Türkçemizi ezdirmeyen kardeşlerime selamlar. Türkçenin içine etmişim, eksi oyları görünce titreyerek kendime geldim! Ağır ironi içermiş bu arada. Oylar.)

istanbul aydın üniversitesi

tanıtım filmi geçmiş yüzyılda kaldı, bu üniversite kral tv, powerturk, number 1 gibi ekollerin izinden giderek klip boyutuna geçmiştir.
"bir üniversite için şarkı bestelense sözler nasıl yazılır, daha önemlisi ne yazılır?" adlı bir teziniz olursa birgün, kopya çekebilme imkanını sağolsunlar sunmuşlar. rap türündeki şarkı, okulun genel profilini net özetleyen bir kliple taçlandırılmıştır.
buyurun buradan yakın: (bkz: http://aydin.edu.tr/clip/clip2010.html)