bugün

entry'ler (784)

tecavüzün önüne geçmek için çözüm önerileri

hiç öyle idam edebiyatlarına falan girmeyeceğim.
çünkü biliyor olmalısınız ki az bir düşünmeyle, ne idam ne hadım ne linç etmek bunu yapanları, caydırıcı olmayacak.
olmayacak arkadaş, çünkü sen mantığınla düşünüp böyle ceza verirsek bu adam bunu yapmaktan vazgeçer diyorsun, ama o adam o anda mantığıyla falan düşünmüyor ki, o adam o anda organıyla düşünüyor, sadece onu düşünüyor ve ondan başka her türlü sorumluluktan, düşünceden, doğru-yanlış ayrımından, ahlak kavramından, insan haklarından, aklına gelebilecek her şeyden tamamen soyutlamış durumda kendini.
çünkü maalesef ki siktiğimin, koduğumun dünyasında koduğumun insanlığı, var olduğu ilk günden beri aciz, güçsüz.
güçsüz la, bildiğin güçsüz.
iradesi, düşünme kabiliyeti, ne bileyim hissiyatı var onu var bunu var, ama güçsüz. var oluşsal olarak her şeyi elde etme potansiyeline sahip olduğunu düşündüğü için güçsüz.
her şeyin onun hizmetinde olduğuna bu kadar körü körüne inandırıldığı, inandığı için güçsüz.
uzun uzun yazmayacağım, zaten sabahtan beri ellerim titriyor sinirden, ama işte bu güçsüzlük, bu ''her şey benim'', bu koduğumun kendini beğenmişliği insanoğlunda olmaya devam ettikçe, istediğiniz kadar istediğiniz önlemi alın, ne tecavüzü engelleyebilir, ne de sikinden soluyanların gencecik suçsuz insanları katletmelerine duvar olabilirsiniz.
kısacası insanlık var oldukça insanlıkdışı tabir ettiğimiz vahşet de var olacak, siktiğimin bir ironisi bu da işte.

tecavüz edip yakmak

müslüman olmak ya da olmamakla alakasız eylem.
insanlık altı eylem.

tecavüz ederim tabii o da açık giyinmeseymiş

ufacık beyniyle ufacık organını bile kontrol edemeyecek kadar zavallı mahlukların sığındıkları acınacak derecede hakimiyet eksikliği içeren zavallı cümle.
başka bir açıklaması olamaz.

özgecan aslan

kelime yok, cümle yok, yazıp da sildiklerimin haddi yok hesabı yok.
böyle bir acı yok, böyle bir hüzün yok. bu kadar büyük bir adiliğin tanımı da yok.
biliyorum, ülkece birkaç gün konuşacak, sövecek, idamı tartışacak, hadımı tartışacağız, sonra her yıl 13 şubatlarda hatırlanmak üzere oraya bir yere kaldıracağız seni.
biliyorum, çünkü bizden adam da olmaz, insan da.
biliyorum, çünkü bizde ne mangal gibi yürek var sana bunu yapanlardan adam gibi hesap sorabilecek, ne de keşke'lerimizden başka kelimelerimiz...
ışıklar içinde uyu.

mutsuzluğun resmi

nasıl yaşamak istediğini bilmemek, ne yapmak istediğini, nerede olduğunu, ne yaptığını.
neden olduğunu, nereye gittiğini bilmemek.
gece 4'de yanıp sönen sokak lambasına bakıp külü silkelerken küllüğe, birini ya da bir şeyi düşünmemek, ya da düşünmek.
aslında hiçbir şeyi tam manasıyla düşünemiyor oluş, duyguların, fikirlerin bir yere bakıp dalarken kayboluveriyor olması.
hep çok düşünceli olmakla bağdaştırmaktan mutsuzluğu, sanki düşünemiyor olmanın ondan bir parça alıp gidecekmiş gibi, hatta onu yok edecekmiş gibi gelmesi.
o kadar çok şarkı dinlemişlik ki, normal bir günde normal bir şekilde dinlenecek şarkılar gibi gelmemekle birlikte, artık neyi dinleyeceğini de bilmiyor olmaktan mütevellit, daha tecrübeli bir mutsuzun playlist'ine bırakıvermek kendini.
biraz daha kül sallamak.
biraz daha.
birden akla bugün doğum günü olan eski sevgilinin gelmesi.
aslında demek, belki buydu mutsuzluğun nedeni, belki sadece içten içe hatırlıyor olmak da bu günü, sadece hatırlamıyor gibi görünmenin kendine bile yalan söylemekten öte daha rahatlatıcı olduğunu düşünmek.
düşünmek, belki de bir şeyi düşünebiliyor olmanın verdiği anlık garip his.
sahi, ne yapıyor ki şimdi, muhtemelen mışıl mışıl uyuyor, yıllar geçmiş, hayatlar geçmiş, insanlar geçmiş olmasına rağmen, bu saatte klavyede bu kombinasyonu oluşturmak, sanki dünmüş de gidişi, bugün de doğum günüymüş gibi, sanki biraz gerçek biraz uyanmışlık gibi, sanki sabah doğum günümü kutlamadın diye tartışacakmışsınız gibi.
aklına bile gelmedin doğum gününde sen, kim bilir kiminle, kim bilir nerede geçti bu günü, bilmiyorsun ki?
biliyor musun?
takip etmiyorsun ki, ne yapıyor nerde kimle, cevapsız sorulardan fazlası değil uzun zamandan beri, çünkü canın yandı, değmeyeceğini düşündün, değdi mi?
o da cevapsız işte, değdi mi? değmedi muhtemelen, değmiş olsaydı bu saatte hala bir kombinasyon tutturmak yerine, hala tecrübeli mutsuzdan yürümek yerine, farklı bir dünyan olmaz mıydı?
daha da kül, sonra hala titreyen sokak lambası.
ev o kadar sessiz ki müzik ve tik tak dışında, bir de tütünün çıkardığı ses, kimseyi rahatsız etmemek için hiçbir şey yapmıyorsun.
rahatsız etmemek için hiçbir şey yapmadığın birileri bile yok, bir tek sokak lambası belki.
artık düşünebiliyor musun, yoksa sadece gelip giden kelimeler silsilesini öylece kombinasyonlamak mı yaptığın, onun da farkında olmamak biraz.
umutsuz olmak değil, hayal kırıklığı değil, huzursuzluk sadece, hiçbir şey yapmamanın, yapamamanın ya da, getirdiği huzursuzluk.
yine böyle bir şubatta, saat daha erkendi, terk edilmiş olmak mı acaba bütün mesele?
sonra haftalarca nefret ettiğin siyah kabanı çıkarmamak da şubatın getirisi mi?
almak istediğin cevaplar, duymak istediklerin, söylemek istediklerin, hepsinin kafanın içinde dönüp durması, ama sanki onlardan birini bile alıp tutmak, getirmek bu küllüğün yanına, diğerlerini de mi çıkaracak oldukları yerden, yoksa sen sadece yalnızlığına lamba ve küllükten başka bir de soru işaretli cümle mi bırakacaksın?
o cümle titremeyecek, sallanmayacak da küllüğe, ellerin yine buz gibi kalacak, ne işine yarayacak?
ne yapıyor acaba diye düşünmek yine, kendini geçip bir fotoğrafını bile görmüyor oluşun getirdiği hissizlik, bu cevabı biliyor olsan nasıl bir boyut alacak, neye dönüşecek?
mutsuzluğun resmi değişecek mi?
tecrübeli mutsuzun listesi bitti.
sigara bitti.
lamba hala yanıp sönüyor.
işaretli cümleler uçmakta devamcı.
ama mutsuzluğun bir resmi yok sanırım, tanımı yok, öyle ya da böyle bir anlatımı bu kombinasyonlarla yok, fikri yok, anısı yok, cümlesi yok, yazısı yok, şarkısı yok, saati yok.
mutsuzluğun hiçbir şeyi mi yok?
senin neyin var?
var mı?

sorgulamayan toplum

neden-sonuç ilişkisi içinde bir paradoks için; (bkz: sorgulatmayan toplum)

ateizmin tek gerçeği yalan olmasıdır

(bkz: dünya dışı zeka belirtisi)
yüzyıllardır yüz binlerce insanın katledilmesine neden olan paradoksu çözdü ya la adam.

ışidin ateistlere verilmesi

emin olunmalıdır ki '' din ya da dinsizlik için kafa kesmek'' eylemiyle sonuçlanmayacak olandır.

ateistleri ışid e vermek

varyasyonları için:
1100 - 1200'lü yıllar : (bkz: müslümanları papalığa vermek)
1400 - 1500'lü yıllar : (bkz: hristiyanları halifeye vermek)

hep aynı bokun laciverdisiniz la. ondan sonra biri çıkar islam barış dini der, biri çıkar hristiyanlar dünya barışını sağlayacak der, biri yahudiler ne bok yiyor ellaam der.
yıl olmuş 2015, daha islamın üstünlüğüyle hrıstiyanlığınki karşılaştırılıyor, birileri biz daha üstünüz bak nasıl güçlüyüz diye kafa kesiyor ya, şaşıyorum.
durmak yok kesmeye devam, ''ülkemiz ve islam dünyası adına işid in yapacağı tek iyilik'' çiler...

türkiyenin en iyi sanatçısına terörist demek

ne balon oldu la şu adam.
iyi tamam sesi güzel, şarkıları güzel eyvallah, ona laf yok da ''türkiyenin en iyi sanatçısı nedir'' ?
böyle bir ayrım zaten mantıksal olarak yanlış değil midir, bir ressamın sanatkarlığıyla bir şarkıcınınkini, bir yazarın sanatını aynı kefeye koymak nasıl bir mantıktır?
yapmayın la böyle şeyler bir de, kürt milliyetçisi diye, ya da bölücü diye ne bileyim artık nasıl düşünüyorsunuz, bir insanı en iyi sanatçı ya da ıh pis öög kaka yapmayın, bir allahın günü de şu dünyada yaşamış herhangi bir insanı din ya da siyaseten değil de hakikaten sanatçı kimliğiyle eleştirin, ne bileyim şu şarkısı kötü çünkü bla bla diyin mesela, bu adam iyi çünkü kürtleri savunuyor ya da bu adam kaka çünkü terörist demeyin.
sıyrılın artık şu ortaçağlılıktan, sanatı sanat gibi değerlendirin, insanı insan gibi, siyasetin de dinin de belli mercilerde lüzumsuzluğuna lüzum yok.

bir kürtten daha kötü olan şey

bir faşist.

gece 2de ayakta olup aynı şarkıyı dinlemek

gece 2de ayakta olup aynı şarkıyı tekrar tekrar dinlemek

biraz hüzünlü, biraz buruk, az mutsuz, baya anlamsız, çokça uykusuz ve oldukça düşünceli bireylerin eylemi.
belki bazen birey olmayı bile sorgulayan adamların.
az önce bir arkadaşımla konuşuyordum whatsapp'ten, eskiden aramız çok iyiydi, bir iki hafta falan iyiydi. sonra yıllarca konuşmadık.
sevgilimden ayrıldım ben de dedi, çok mutsuzum çok depresifim, aslında iyiydim ama bu hafta nedense böyle bir kötüyüm dedi.
hayatla problemleri varmış bir de. onu söyledi.
ben de kız arkadaşımdan ayrıldım, üç hafta falan oldu.
düşündüm, ben de mutsuzum anasını satayım, huzursuzum, ama sevgilimden ayrılmış olmakla alakalı değil bu, başka bir şey.
durursun ya hani, böyle durursun sadece, çay içiyorsundur falan, sigaranın yarısındasındır, akşamki yemekle sonraki sigara arasına bir düşüncedir sıkışır, zıpır gibi çıkar birden, ne olduğunu bilmezsin, neden geldiğini bilmezsin, neden az önce bir yudum çayla karşı çatının kiremitlerini düşünürken şimdi içimde kiremitten bir öküz var diye düşünürsün.
öyle bir şey işte, sevgiliden falan hep bağımsız.
ben de dedim, ayrıldım ama çok etki etmedi, zaten alınması gereken bir karardı, öyle oldu dedim.
ama koduğumun yerinde oturup sikik bir durumda olma nedenimi arıyorum, sabahtan beri iki üç şarkı var obsesif gibi çevirip çevirip dinliyorum, ''la ne ki bu, sanki biri geldi ağzımı burnumu elime verdi gitti de acısını çekiyorum' durumunu eşeliyorum diyemedim.
gecenin bu saati yarın işim gücüm yokken evde oturmuş bokuna bakan bebe gibi bilgisayarın karşısında bön bön duruyorum, çıkıp yapmak istediğim ne kadar çok şey varsa, beni yerime çivileyen kiremitten bir öküz, bir değişik durum var da diyemedim.
insan garip varlık ya, oluyor böyle olaylar, ama geçer bu gönül meseleleri, biraz ortalık durulsun muhabbeti oldu, tam teselli cümlesi.
geçmiyor amına kodumun dünyasında, bir sik geçmiyor, demişti başkomiser, ben onu da diyemedim, hee geçer'le yetindim.
insan garip varlık, onu biliyoruz zaten de, bu ergenlik tripleri ne bendeki diye düşündüm kendi kendime, durup dururken acaba herkes bazen böyle sikik hissediyor mu, sonra aklıma geldi, milenaya bir mektup yazmıştı kafka, iyisiniz cevap vermediğinize göre, biz garip insanlarızdır, kötü olduğumuz zaman yazarız.' zaten bütün hayatını böyle geçirmiş bir adamdan normalite ummak fikri de ürkütücü gelse de oluyor demek ki, böyle insan görmüş istavrit gibi boktan hissetmek.
uykum geldi dedi sonra arkadaş, paranoyak olma rahat ol dedim ben de, olaylar durulsun.
ihanet ettim başkomiser'e, pişman olmadım.
aynı şarkıyı açtım sonra bilmem kaçıncı kere, la dedim behzatvari, biz ne yabıyoz la bu hayatta dedim, cevap da veremedim, hissim de değişmedi, öküz hala öküz, kiremit hala kiremit.
velhasılıkelam, insan garip yaratık

tv tarihinin en iyi 3 dizisi

leyla ile mecnun
criminal minds
behzat ç.

göremem

duymuyorlar sesimi
duyulmuyor
sanki çırpınıyorum
suyun altında
nefes aldıkça
daha karanlığa
batıyorum.

ayyaşlar geziyor
sokaklarda
hepsi kırık dökük
bir aşkın esiri
ellerinde yanlış bir adamın
hikayesi.

göremem
göremem
göremem gerçekleri
arkamdan dönen
kinleri nefretleri
yalnız kaldığım kalabalık arasında
göremem
göremem seni

kendimi kaybetmişken tekrar edemem
arkamda kalan cümleleri silip gidemem
ben yıkılmış savrulmuş ezilmiş bedenimden
göz kapaklarım kapanıyor
artık ben seni
göremem seni

https://www.youtube.com/watch?v=3JC573uiME8

aforizmadam

"Ankaralı elemanlar, ankaralı proje.
aforizmadam, iki yazar dostun duygularını müzik yoluyla yayma aracıdır."
kendileri böyle tanımlıyor kendilerini.
bense dinleyin, dinletin'le yetiniyorum, umuyorum ki fark edilir yaptıkları müzik, çünkü beni bu gece dağıttılar.

https://m.facebook.com/af...google.com.tr%2F&_rdr

http://m.soundcloud.com/aforizmadam

https://m.youtube.com/watch?v=3JC573uiME8

son söz: göremem ve kendi kendime

kpss ile ilgili bir sorum var çocuklar

http://www.memurlar.net/c...minpuanlarortaogretim.pdf

buradan bakılması.
ben 85 le hizmetli dahi olamıyorum ankarada, resmen moralim bozuldu ya la akşam akşam...
demek ki neymiş, hacettepe üniversitesi ingilizce işletme okuyor olman bir baltaya sap olabildiğini göstermezmiş...

7 eylül 2014 türkiye avustralya basketbol maçı

Dünyanın Türklere gıcıklık nedeni: Milli Basketbol Takımı ve son 20 saniye oyun kazanmak...
not:2 hakeme kafam girsin.

yazar nicklerinden meslek tahmini yapmak

size iki çift lafım var: münir özkul
şaka şaka. avukat.

pazar günü denize gidemeyen ezik

belki burada şirin bir ankara, hemen şurada da bahsedilen bahtsız arkadaşımız vardır.
şuraya da koskocaman bir hayal kırıklığı ve üzüntü çizelim.

damsız girilmezdeki dam nedir sorunsalı

d yi ayırıp okumak suretiyle aşılabilir engel.