bugün

entry'ler (77)

life of pi

pi sayısının neden 3 alındığını anlatan film.

http://www.sinemazingo.co...e-of-pi-pinin-yasami-2012

açlığa doymak

zübeyr şaşmaz'ın kaydadeğer ilk eseri sayılması gerektiğini düşündüğüm film.

http://www.sinemazingo.co...hunger-zubeyr-sasmaz-2012

osman sınav

son filmi ile beni daha da umutlandıran değerli yönetmen.

(bkz: uzun hikaye)

http://www.sinemazingo.com/uzun-hikaye-2012

uzun hikaye

şu kısa hayatta uzun hikayesi olan ve alemde aşktan özge serveti olmayan yenilmiş insanların sımsıcak hikayesi ile unuttuğumuz yerlere döndüren film.

bu tanımı okuduğum bir yazıdan uyarlayarak ekledim. filmi merak ediyordum bu yazıdan sonra iyice merak etmeye başladım. nasipse gideceğim.

bahsi geçen yazı için:

http://www.sinemazingo.com/uzun-hikaye-2012

katok i skripka

gelecekteki filmlerinin tohumu mahiyetinde andrei tarkovsky’i arayan filmdir.

http://www.sinemazingo.co...in-silindir-ve-keman-1961

allah ın var olmadığının ispatı

muhal olandır.

--alıntı--

Allah'ın varlığı ve birliği elbette ispata gerek duyulmayacak kadar aşikâr. Belki de Allah'ın ispatını istemek balıkların suyun ispatını istemeleri gibi bir şey.

Var olanlar sadece görülenlerden ibaret değildir elbette. Hem insan sadece görme yeteneğine sahip değil. Akıl, mantık, vicdan ve hisler de var insanda. Şu durumda akıl edebilen her insan için Allah'ın varlığını anlamak çok kolay. Çünkü yapılan bir iş ya da bir sanat onu yapanı ispat eder hem tarif eder. Mesela bir mektup düşünün. Yazanı görmesek de kâtibi olduğunu bilir ve o mektuptan onun mesleğini, mevkiini, isteklerini, karakterini anlayabiliriz.

Selimiye Camii'nin bir yapanı olduğunu tarih kitaplarında yazdığı için mi biliyoruz yani? Bir ustası olduğunu aklımızla idrak etmiyor muyuz? Şu an yer yüzünde Mimar Sinan’ı kimse görmüyor. Fakat hiç kimse Selimiye Camii'nin kendi kendine olduğunu düşünmediği gibi Mimar Sinan'ın aklını, mimarî dehasını ve sanat ruhunu eserleriyle görebiliyor.

Kâinat da Allah'ı (cc) bizlere tanıtan mektup ve sanatlardan ibarettir. Her biri birer mucize olan varlıklar Allah'ı tarif ederken aklı ve gözü olan ve biraz da dikkatle bakan herkese “Allah (cc) vardır ve birdir” diye ilan ediyor. Akıllarını, nefislerinin karanlık dehlizlerinden çıkarıp kâinata bakanlar Allah'ı apaçık bir şekilde görecek, hatta O’nun şiddet-i zuhurundan gizlendiğini anlayabileceklerdir.

--alıntı--

http://www.sorusorcevapbu...rligi-ispat-edilebilir-mi

caro diario

kafasına taktığı şeyleri ince bir dil ile eleştiren, italyan yönetmen nanni moretti'nin gezi filmi.

http://www.sinemazingo.co...diary-sevgili-gunluk-1993

--spoiler--

birinci bölüme hayran kalabilir, ikinci bölümde eğlenebilir, üçüncü bölümde sıkılabilirsiniz.

--spoiler--

nurettin topçu

denizli'ye sürgün edildiğinde said nursi ile birçok kez görüşen ilim insanı.

abdulkadir badıllı'nın derlediği mufassal tarihçe-i hayat'ta şu bilgiler var:

--alıntı--

"l934'de ilk defa muallim oldum. Hareket mecmuasında yayınladığım bazı yazılar yüzünden şimşekleri üzerime çektim, takibata uğradım. Zamanın maarif vekil olan Hasan Ali Yücel'in sık sık başvurduğu sürgün cezasına mâruz kaldım.

"l944'de istanbul'dan Denizli'ye tayin oldum. imtihan ayı olan Haziran'da Denizli'ye gittim. Şehir Oteline indim. Ödemiş'te savcı olan Muslihiddin Sönmez ve ablası Seher Sönmez vasıtasıyla Bediüzzaman Said Nursi'yi tanıdım. Üstad Otelin üst katında oturuyordu.

"Bütün şehirde onun ismi dolaşıyor, herkes ondan bahsediyordu. O günlerde Denizli'de devam eden mahkemesi neticelenmiş ve beraat etmişti. Beraatten sonra Şehir Otelinin üst katında bir odaya yerleşmişti, orada kalıyordu. Sıkı bir kontrol altındaydı. Yanına gidip gelen ziyaretçiler de aynı şekilde takip ediliyor ve tesbit ediliyordu. Ziyaretçiler yanında çok az kalabiliyor, hemen çıkıyorlardı. Akşam yemeklerinde herkes çekilip gidiyor, otelde kimse kalmıyordu. Hatta otelin katibi de yemeğe çıkıyordu. Ben de o sıralarda yanına çıkıyordum. Yarım saat kadar kalıp ziyaret edip, görüşüyordum. Din, iman, ahlâk, gençlik ve cemiyet meseleleri ile alâkalı konuşuyordu.

"Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, eserlerini bilirkişiye havale etmiş, liseden iki kişiyi bilirkişi tayin etmişler. Zannediyorum bunlardan biri edebiyat, bir diğeri de tarih hocasıydı. Bunlar dinsiz adamlardı. Hele biri büs bütün yılandı; sonradan fecî şekilde ölüp gitti. Ben Bediüzzaman'ı ziyaret ettiğimde kendisi bana: 'Onları bana gönder de ben onları dine davet edeyim' dedi. Ben de: 'Efendim onlar çok fena adamlar, vazgeçin' dedim. Bunun üzerine: 'Peki öyleyse ehvenini getir, az fena olanı çağır, ben onları dine davet edeceğim, ben onları affettim' diyordu. Bediüzzaman'daki büyüklüğe bak, biz olsak başını ezmeli deriz, 'Ben onları affettim' diyor. işte büyüklük budur. Ruhî bir ışıktır bu..

"Hakikaten onlardan birisi biraz daha (diğerine kıyasla) mutedildi. Fakat Tahir ismindeki çok fena bir adamdı. Mehmet Akif'in: 'Acırım tükrüğe billah tükürsem yüzüne' dediği gibi birisiydi. Rahatsız ederler, kimbilir ne söylerler, canını sıkarlar, diyen ben onları çağırmadım.

"Bediüzzaman çok büyük bir insandı: 'Ben onları affettim,' diyordu. insanın, idamına sebep olacak şekilde aleyhinde olanları affedebilmesi büyük bir fazilettir.

"Herkese dâvâsını anlatırdı"

"Hareket adamı idi, girişkendi, herkesle konuşurdu. Davasını anlatırdı. Pısırıklığa ve miskinliğe taraftar değildi. Otelin kaldığı odadaki penceresi genişti. Bir gün ziyaretine gittiğimde oraya oturmuştu, dışarıya bakarak Denizli'de bir zamanlar 62 medresenin bulunduğunu, bunların hepsinin kapatıldığını üzülerek anlattı: 'Bu sebepten ben muallimlere dargınım' dedi.

"Akşam yemeğini getirdiler, mükellef bir sofraydı. Getiren garsona yemeği iade etti: 'Bunu fukaralara götür' dedi. Yanında zeytini vardı, yemeği kabul etmedi, ekmeğini zeytin taneleriyle yedi: 'Bir ekmeği l5 gün bitirebiliyorum' dedi. Semaveri vardı, çay kaynatıp çay içiyordu, bize de ikram etti. Hapishaneden yeni çıkmıştı.

Odada eşya olarak hiçbirşey yoktu. Eserleri yazma ve formalar halindeydi. Binlerce yazma kitap ellerde dolaşıyordu. Her tarafta yazılıyordu, köylerde, kazalarda hep Nur Risaleleri çoğaltılıyordu. O devir gönül alıcı bir devirdi. Güneşin doğuşu gibi bir zamandı.

"O tarihlerde Denizli'nin Güvençli köyüne gitmiştim. Bir akşam beni bir eve misafireten çağırdılar. Gittim. Gece dama çıktık, lüküsü yaktılar. Bediüzzaman'ın yeni bir risalesi çıkmıştı. Köylülere onu okuyacaktım. Tam ben okuyacağım esnada, onlar benden evvel davranıp başka bir risalesini çıkarıp okumasınlar mı? Hayret içerisinde kaldım.

"Her evde onun eseri yazılıyordu"

"Her evde, her köyde onun eserleri yazılırdı.... Onbinler sahife çoğaltılırdı... Böyle bir şevk vardıı. O akşam da şevkle okudular, biz de tatlı bir sevinç ve haz içinde dinledik.

"Kerametler, fevkalâdelikler, hep Allah'tan gelir. Veli insanlara Allah'tan ne gelirse, kalblerine ne doğansa onu bilirler. Bu haller Allah'tan gelir onlara, Allah'a teslimiyetin meyvesidir bu haller, veliler için.

"Güveçli'de bir ay kadar kaldım. Döndüğümde Bediüzzaman da Denizli'den ayrılmıştı. O zaman da talebelerinden Hasan Feyzi ile tanıştım ve görüştük. Âşıktı o, muallimdi. Ona da Muslihiddin Bey götürdü beni. Sevimli bir insandı. Temiz ruhlu bir insan. Sevgi ile yaşayan bir adamdı. Bediüzzaman'ın aşk ve muhabbetinden vefat etti. Ondan ayrılığa dayanamadı. Bilmiyorum, insan böyle vefat eder mi?

"Bediüzzaman Denizli'de iken yanına gelen polis müdürüne hiddet etmiş: 'Git, temizlen de gel' dmiş. Adam hakikaten temiz değilmiş.

"Çok mert ve cesurdu"

"Çok mert ve cesur bir hali vardı. Cesareti, kerameti pek çoktur, saymakla bitmez. Sonra zekâsının buluşları fevkalâdedir. Musibetlere sabırla razı olmuştu... Kendini vermişti Allah'a... Zaten o eserler hep o hallerin mahsulüdür. Bütün Denizli'de onun zevki ve şevki vardı. Dost-düşman ona hayrandı. Denizli'nin gecesi, gündüz olmuştu... Fethetmişti o Denizli'yi, Onun ruh ve aşk tarafına ulaşılamaz. Onun Allah'a yakınlığı bambaşkadır. O yakınlık bir lütf-u ilâhidir.

"Sabrı, inzivası, şükrü bam başkadır. para nedir bilmez, dünya gözüne görümmezdi. Böyle zatlara pratik bir maksat gözeterek gitmek, onları rahatsız eder. Ruh ve gönül sultanlarına dünyevî basit çıkarlar için müracaat etmek cinayettir, müthiş bir haksızlık ve anlayısızlıktır.

"Bana dua etti. inşaallah duası kabul olur. Kelimeler tam hatırımda değil. Ruhî feyzim için dua etti. Zaten umumiyetle hep böyle mânevî şeyler için dua ederdi.

"l952'de istanbul'a Akşehir Palas Otelinde de ziyaret ettim. Sonra bugünkü Büyük Postahanenin üstündeki ağır cezadaki son mahkemesine gittim. ikindi namazının vakti girmişti, kalktı: 'Siz kararınızı verin, ben namaza gidiyorum' dedi ve yürüdü. Hiç umurunda değil. Belki mahkûmiyet kararı verecekler, idam bile verecek olsalar hiç aldırdığı yok.

"Allah'ın lütfuna mazhar olmuştu, herkese vermez Allah bunu..."

--alıntı--

la paz

resmi olmasa da askerliği silah altında bugün itibariyle biten arkadaş.

edit: yazdıktan sonra aklıma geldi de "resmi olmasa da" ne la! bitti işte.

sorusorcevapbul com

üç dilde yayın yapan, gün geçtikçe içeriği zenginleşen, sorularıza güzel güzel cevaplar veren hoş site.

bugün itibariyle de tamamen osmanlıca ile hazırladıkları siteyi yayın hayatına geçirmişlerdir. ve bununla birlikte türkiye'de -sanırım dünyada da- web yayıncılığı adına ilk ve tek olma özelliğini de hanelerine artı puan olarak yazdırmışlardır.

http://www.xn--mgbcanya0ab4l6abbcd.com/

(bkz: osmanlıca)

(bkz: osmanlı türkçesi)

ismail güneş

(bkz: ateşin düştüğü yer)

http://www.sinemazingo.co...yer-ismail-gunes-2012null

ateşin düştüğü yer

ismail güneş'in bir öfkenin hikayesini anlattığı son filmi.

http://www.sinemazingo.co...ugu-yer-ismail-gunes-2012

rıhle

(bkz: ibn battuta seyahatnamesi)

ibn battuta seyahatnamesi

(bkz: journey to mecca)

journey to mecca

yapımı 4 yıl süren ve temel olarak ibn battuta seyahatnamesi ilk bölümünü kısa ve ana hatlarıyla anlatan belgesel film.

Belgeselde ibn Battûta’yı canlandıran Faslı aktör “Chems-Eddine Zinoune” film yayınlanmadan bir yıl önce, 2008 yılının Kasım ayında bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir.

http://www.sinemazingo.co...uta-mekkeye-yolculuk-2009

ibn battuta seyahatnamesi

yazarı ibn battuta tarafından “Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâib’l-Esfâr” diye adlandırılan, yaygın olarak “Rıhle” diye bilinen eserdir.

ibn i battuta

14. yüzyılda fas’ın tanca şehrinde dünyaya gelen gezgin.

Tam ismi “Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin ibrahim Levâtî Tancî“dir. Tanca şehrinden çıktığı günden itibaren 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, iran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans (istanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüs’ü gezen ibn Battûta devlet ve toplum yapıları, inanç ve âdetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerden 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır. ibn Battûta Seyahatnamesi, yazarı tarafından “Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâib’l-Esfâr” diye adlandırılan, yaygın olarak “Rıhle” diye bilinen eserdir.

atatürk havalimanı nda yaşanan rötar sorunu

http://www.teomansahin.com/blog/thyile-ucamamak

dilek türkan

bana göre suzan suzi türküsünü en güzel söyleyen hoş insan. güzel ablamız.

http://www.youtube.com/watch?v=c1f2iEcZPoI

sesine aşık olunabilecek erkekler

(bkz: mehmet erdem)

örnek ses için: http://www.youtube.com/watch?v=dHmuRs52F44