bugün
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması10
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım29
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız13
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- icardi190514
- sözlüğün en ruh hastası yazarı8
- icardi1905 silik olsun kampanyası28
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi22
- ideal duş alma sıklığı12
- anın görüntüsü20
- integralin müfredettan kaldırılması15
- evlilik14
- patiswiss9
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı22
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- sitede birine sövseniz entry 3 gün kalıyor8
- erkeğe ne hediye alınır13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- futbolcu ismiyle nick almak9
- uzağı göremeyen insan18
- bir şarkı sözü der ki10
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır13
- istanbul suriyenin başkentidir12
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- kanınıza rengini verir misiniz14
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi9
entry'ler (77)
zübeyr şaşmaz'ın kaydadeğer ilk eseri sayılması gerektiğini düşündüğüm film.
http://www.sinemazingo.co...hunger-zubeyr-sasmaz-2012
http://www.sinemazingo.co...hunger-zubeyr-sasmaz-2012
son filmi ile beni daha da umutlandıran değerli yönetmen.
(bkz: uzun hikaye)
http://www.sinemazingo.com/uzun-hikaye-2012
(bkz: uzun hikaye)
http://www.sinemazingo.com/uzun-hikaye-2012
şu kısa hayatta uzun hikayesi olan ve alemde aşktan özge serveti olmayan yenilmiş insanların sımsıcak hikayesi ile unuttuğumuz yerlere döndüren film.
bu tanımı okuduğum bir yazıdan uyarlayarak ekledim. filmi merak ediyordum bu yazıdan sonra iyice merak etmeye başladım. nasipse gideceğim.
bahsi geçen yazı için:
http://www.sinemazingo.com/uzun-hikaye-2012
bu tanımı okuduğum bir yazıdan uyarlayarak ekledim. filmi merak ediyordum bu yazıdan sonra iyice merak etmeye başladım. nasipse gideceğim.
bahsi geçen yazı için:
http://www.sinemazingo.com/uzun-hikaye-2012
gelecekteki filmlerinin tohumu mahiyetinde andrei tarkovskyi arayan filmdir.
http://www.sinemazingo.co...in-silindir-ve-keman-1961
http://www.sinemazingo.co...in-silindir-ve-keman-1961
muhal olandır.
--alıntı--
Allah'ın varlığı ve birliği elbette ispata gerek duyulmayacak kadar aşikâr. Belki de Allah'ın ispatını istemek balıkların suyun ispatını istemeleri gibi bir şey.
Var olanlar sadece görülenlerden ibaret değildir elbette. Hem insan sadece görme yeteneğine sahip değil. Akıl, mantık, vicdan ve hisler de var insanda. Şu durumda akıl edebilen her insan için Allah'ın varlığını anlamak çok kolay. Çünkü yapılan bir iş ya da bir sanat onu yapanı ispat eder hem tarif eder. Mesela bir mektup düşünün. Yazanı görmesek de kâtibi olduğunu bilir ve o mektuptan onun mesleğini, mevkiini, isteklerini, karakterini anlayabiliriz.
Selimiye Camii'nin bir yapanı olduğunu tarih kitaplarında yazdığı için mi biliyoruz yani? Bir ustası olduğunu aklımızla idrak etmiyor muyuz? Şu an yer yüzünde Mimar Sinanı kimse görmüyor. Fakat hiç kimse Selimiye Camii'nin kendi kendine olduğunu düşünmediği gibi Mimar Sinan'ın aklını, mimarî dehasını ve sanat ruhunu eserleriyle görebiliyor.
Kâinat da Allah'ı (cc) bizlere tanıtan mektup ve sanatlardan ibarettir. Her biri birer mucize olan varlıklar Allah'ı tarif ederken aklı ve gözü olan ve biraz da dikkatle bakan herkese Allah (cc) vardır ve birdir diye ilan ediyor. Akıllarını, nefislerinin karanlık dehlizlerinden çıkarıp kâinata bakanlar Allah'ı apaçık bir şekilde görecek, hatta Onun şiddet-i zuhurundan gizlendiğini anlayabileceklerdir.
--alıntı--
http://www.sorusorcevapbu...rligi-ispat-edilebilir-mi
--alıntı--
Allah'ın varlığı ve birliği elbette ispata gerek duyulmayacak kadar aşikâr. Belki de Allah'ın ispatını istemek balıkların suyun ispatını istemeleri gibi bir şey.
Var olanlar sadece görülenlerden ibaret değildir elbette. Hem insan sadece görme yeteneğine sahip değil. Akıl, mantık, vicdan ve hisler de var insanda. Şu durumda akıl edebilen her insan için Allah'ın varlığını anlamak çok kolay. Çünkü yapılan bir iş ya da bir sanat onu yapanı ispat eder hem tarif eder. Mesela bir mektup düşünün. Yazanı görmesek de kâtibi olduğunu bilir ve o mektuptan onun mesleğini, mevkiini, isteklerini, karakterini anlayabiliriz.
Selimiye Camii'nin bir yapanı olduğunu tarih kitaplarında yazdığı için mi biliyoruz yani? Bir ustası olduğunu aklımızla idrak etmiyor muyuz? Şu an yer yüzünde Mimar Sinanı kimse görmüyor. Fakat hiç kimse Selimiye Camii'nin kendi kendine olduğunu düşünmediği gibi Mimar Sinan'ın aklını, mimarî dehasını ve sanat ruhunu eserleriyle görebiliyor.
Kâinat da Allah'ı (cc) bizlere tanıtan mektup ve sanatlardan ibarettir. Her biri birer mucize olan varlıklar Allah'ı tarif ederken aklı ve gözü olan ve biraz da dikkatle bakan herkese Allah (cc) vardır ve birdir diye ilan ediyor. Akıllarını, nefislerinin karanlık dehlizlerinden çıkarıp kâinata bakanlar Allah'ı apaçık bir şekilde görecek, hatta Onun şiddet-i zuhurundan gizlendiğini anlayabileceklerdir.
--alıntı--
http://www.sorusorcevapbu...rligi-ispat-edilebilir-mi
kafasına taktığı şeyleri ince bir dil ile eleştiren, italyan yönetmen nanni moretti'nin gezi filmi.
http://www.sinemazingo.co...diary-sevgili-gunluk-1993
--spoiler--
birinci bölüme hayran kalabilir, ikinci bölümde eğlenebilir, üçüncü bölümde sıkılabilirsiniz.
--spoiler--
http://www.sinemazingo.co...diary-sevgili-gunluk-1993
--spoiler--
birinci bölüme hayran kalabilir, ikinci bölümde eğlenebilir, üçüncü bölümde sıkılabilirsiniz.
--spoiler--
denizli'ye sürgün edildiğinde said nursi ile birçok kez görüşen ilim insanı.
abdulkadir badıllı'nın derlediği mufassal tarihçe-i hayat'ta şu bilgiler var:
--alıntı--
"l934'de ilk defa muallim oldum. Hareket mecmuasında yayınladığım bazı yazılar yüzünden şimşekleri üzerime çektim, takibata uğradım. Zamanın maarif vekil olan Hasan Ali Yücel'in sık sık başvurduğu sürgün cezasına mâruz kaldım.
"l944'de istanbul'dan Denizli'ye tayin oldum. imtihan ayı olan Haziran'da Denizli'ye gittim. Şehir Oteline indim. Ödemiş'te savcı olan Muslihiddin Sönmez ve ablası Seher Sönmez vasıtasıyla Bediüzzaman Said Nursi'yi tanıdım. Üstad Otelin üst katında oturuyordu.
"Bütün şehirde onun ismi dolaşıyor, herkes ondan bahsediyordu. O günlerde Denizli'de devam eden mahkemesi neticelenmiş ve beraat etmişti. Beraatten sonra Şehir Otelinin üst katında bir odaya yerleşmişti, orada kalıyordu. Sıkı bir kontrol altındaydı. Yanına gidip gelen ziyaretçiler de aynı şekilde takip ediliyor ve tesbit ediliyordu. Ziyaretçiler yanında çok az kalabiliyor, hemen çıkıyorlardı. Akşam yemeklerinde herkes çekilip gidiyor, otelde kimse kalmıyordu. Hatta otelin katibi de yemeğe çıkıyordu. Ben de o sıralarda yanına çıkıyordum. Yarım saat kadar kalıp ziyaret edip, görüşüyordum. Din, iman, ahlâk, gençlik ve cemiyet meseleleri ile alâkalı konuşuyordu.
"Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, eserlerini bilirkişiye havale etmiş, liseden iki kişiyi bilirkişi tayin etmişler. Zannediyorum bunlardan biri edebiyat, bir diğeri de tarih hocasıydı. Bunlar dinsiz adamlardı. Hele biri büs bütün yılandı; sonradan fecî şekilde ölüp gitti. Ben Bediüzzaman'ı ziyaret ettiğimde kendisi bana: 'Onları bana gönder de ben onları dine davet edeyim' dedi. Ben de: 'Efendim onlar çok fena adamlar, vazgeçin' dedim. Bunun üzerine: 'Peki öyleyse ehvenini getir, az fena olanı çağır, ben onları dine davet edeceğim, ben onları affettim' diyordu. Bediüzzaman'daki büyüklüğe bak, biz olsak başını ezmeli deriz, 'Ben onları affettim' diyor. işte büyüklük budur. Ruhî bir ışıktır bu..
"Hakikaten onlardan birisi biraz daha (diğerine kıyasla) mutedildi. Fakat Tahir ismindeki çok fena bir adamdı. Mehmet Akif'in: 'Acırım tükrüğe billah tükürsem yüzüne' dediği gibi birisiydi. Rahatsız ederler, kimbilir ne söylerler, canını sıkarlar, diyen ben onları çağırmadım.
"Bediüzzaman çok büyük bir insandı: 'Ben onları affettim,' diyordu. insanın, idamına sebep olacak şekilde aleyhinde olanları affedebilmesi büyük bir fazilettir.
"Herkese dâvâsını anlatırdı"
"Hareket adamı idi, girişkendi, herkesle konuşurdu. Davasını anlatırdı. Pısırıklığa ve miskinliğe taraftar değildi. Otelin kaldığı odadaki penceresi genişti. Bir gün ziyaretine gittiğimde oraya oturmuştu, dışarıya bakarak Denizli'de bir zamanlar 62 medresenin bulunduğunu, bunların hepsinin kapatıldığını üzülerek anlattı: 'Bu sebepten ben muallimlere dargınım' dedi.
"Akşam yemeğini getirdiler, mükellef bir sofraydı. Getiren garsona yemeği iade etti: 'Bunu fukaralara götür' dedi. Yanında zeytini vardı, yemeği kabul etmedi, ekmeğini zeytin taneleriyle yedi: 'Bir ekmeği l5 gün bitirebiliyorum' dedi. Semaveri vardı, çay kaynatıp çay içiyordu, bize de ikram etti. Hapishaneden yeni çıkmıştı.
Odada eşya olarak hiçbirşey yoktu. Eserleri yazma ve formalar halindeydi. Binlerce yazma kitap ellerde dolaşıyordu. Her tarafta yazılıyordu, köylerde, kazalarda hep Nur Risaleleri çoğaltılıyordu. O devir gönül alıcı bir devirdi. Güneşin doğuşu gibi bir zamandı.
"O tarihlerde Denizli'nin Güvençli köyüne gitmiştim. Bir akşam beni bir eve misafireten çağırdılar. Gittim. Gece dama çıktık, lüküsü yaktılar. Bediüzzaman'ın yeni bir risalesi çıkmıştı. Köylülere onu okuyacaktım. Tam ben okuyacağım esnada, onlar benden evvel davranıp başka bir risalesini çıkarıp okumasınlar mı? Hayret içerisinde kaldım.
"Her evde onun eseri yazılıyordu"
"Her evde, her köyde onun eserleri yazılırdı.... Onbinler sahife çoğaltılırdı... Böyle bir şevk vardıı. O akşam da şevkle okudular, biz de tatlı bir sevinç ve haz içinde dinledik.
"Kerametler, fevkalâdelikler, hep Allah'tan gelir. Veli insanlara Allah'tan ne gelirse, kalblerine ne doğansa onu bilirler. Bu haller Allah'tan gelir onlara, Allah'a teslimiyetin meyvesidir bu haller, veliler için.
"Güveçli'de bir ay kadar kaldım. Döndüğümde Bediüzzaman da Denizli'den ayrılmıştı. O zaman da talebelerinden Hasan Feyzi ile tanıştım ve görüştük. Âşıktı o, muallimdi. Ona da Muslihiddin Bey götürdü beni. Sevimli bir insandı. Temiz ruhlu bir insan. Sevgi ile yaşayan bir adamdı. Bediüzzaman'ın aşk ve muhabbetinden vefat etti. Ondan ayrılığa dayanamadı. Bilmiyorum, insan böyle vefat eder mi?
"Bediüzzaman Denizli'de iken yanına gelen polis müdürüne hiddet etmiş: 'Git, temizlen de gel' dmiş. Adam hakikaten temiz değilmiş.
"Çok mert ve cesurdu"
"Çok mert ve cesur bir hali vardı. Cesareti, kerameti pek çoktur, saymakla bitmez. Sonra zekâsının buluşları fevkalâdedir. Musibetlere sabırla razı olmuştu... Kendini vermişti Allah'a... Zaten o eserler hep o hallerin mahsulüdür. Bütün Denizli'de onun zevki ve şevki vardı. Dost-düşman ona hayrandı. Denizli'nin gecesi, gündüz olmuştu... Fethetmişti o Denizli'yi, Onun ruh ve aşk tarafına ulaşılamaz. Onun Allah'a yakınlığı bambaşkadır. O yakınlık bir lütf-u ilâhidir.
"Sabrı, inzivası, şükrü bam başkadır. para nedir bilmez, dünya gözüne görümmezdi. Böyle zatlara pratik bir maksat gözeterek gitmek, onları rahatsız eder. Ruh ve gönül sultanlarına dünyevî basit çıkarlar için müracaat etmek cinayettir, müthiş bir haksızlık ve anlayısızlıktır.
"Bana dua etti. inşaallah duası kabul olur. Kelimeler tam hatırımda değil. Ruhî feyzim için dua etti. Zaten umumiyetle hep böyle mânevî şeyler için dua ederdi.
"l952'de istanbul'a Akşehir Palas Otelinde de ziyaret ettim. Sonra bugünkü Büyük Postahanenin üstündeki ağır cezadaki son mahkemesine gittim. ikindi namazının vakti girmişti, kalktı: 'Siz kararınızı verin, ben namaza gidiyorum' dedi ve yürüdü. Hiç umurunda değil. Belki mahkûmiyet kararı verecekler, idam bile verecek olsalar hiç aldırdığı yok.
"Allah'ın lütfuna mazhar olmuştu, herkese vermez Allah bunu..."
--alıntı--
abdulkadir badıllı'nın derlediği mufassal tarihçe-i hayat'ta şu bilgiler var:
--alıntı--
"l934'de ilk defa muallim oldum. Hareket mecmuasında yayınladığım bazı yazılar yüzünden şimşekleri üzerime çektim, takibata uğradım. Zamanın maarif vekil olan Hasan Ali Yücel'in sık sık başvurduğu sürgün cezasına mâruz kaldım.
"l944'de istanbul'dan Denizli'ye tayin oldum. imtihan ayı olan Haziran'da Denizli'ye gittim. Şehir Oteline indim. Ödemiş'te savcı olan Muslihiddin Sönmez ve ablası Seher Sönmez vasıtasıyla Bediüzzaman Said Nursi'yi tanıdım. Üstad Otelin üst katında oturuyordu.
"Bütün şehirde onun ismi dolaşıyor, herkes ondan bahsediyordu. O günlerde Denizli'de devam eden mahkemesi neticelenmiş ve beraat etmişti. Beraatten sonra Şehir Otelinin üst katında bir odaya yerleşmişti, orada kalıyordu. Sıkı bir kontrol altındaydı. Yanına gidip gelen ziyaretçiler de aynı şekilde takip ediliyor ve tesbit ediliyordu. Ziyaretçiler yanında çok az kalabiliyor, hemen çıkıyorlardı. Akşam yemeklerinde herkes çekilip gidiyor, otelde kimse kalmıyordu. Hatta otelin katibi de yemeğe çıkıyordu. Ben de o sıralarda yanına çıkıyordum. Yarım saat kadar kalıp ziyaret edip, görüşüyordum. Din, iman, ahlâk, gençlik ve cemiyet meseleleri ile alâkalı konuşuyordu.
"Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, eserlerini bilirkişiye havale etmiş, liseden iki kişiyi bilirkişi tayin etmişler. Zannediyorum bunlardan biri edebiyat, bir diğeri de tarih hocasıydı. Bunlar dinsiz adamlardı. Hele biri büs bütün yılandı; sonradan fecî şekilde ölüp gitti. Ben Bediüzzaman'ı ziyaret ettiğimde kendisi bana: 'Onları bana gönder de ben onları dine davet edeyim' dedi. Ben de: 'Efendim onlar çok fena adamlar, vazgeçin' dedim. Bunun üzerine: 'Peki öyleyse ehvenini getir, az fena olanı çağır, ben onları dine davet edeceğim, ben onları affettim' diyordu. Bediüzzaman'daki büyüklüğe bak, biz olsak başını ezmeli deriz, 'Ben onları affettim' diyor. işte büyüklük budur. Ruhî bir ışıktır bu..
"Hakikaten onlardan birisi biraz daha (diğerine kıyasla) mutedildi. Fakat Tahir ismindeki çok fena bir adamdı. Mehmet Akif'in: 'Acırım tükrüğe billah tükürsem yüzüne' dediği gibi birisiydi. Rahatsız ederler, kimbilir ne söylerler, canını sıkarlar, diyen ben onları çağırmadım.
"Bediüzzaman çok büyük bir insandı: 'Ben onları affettim,' diyordu. insanın, idamına sebep olacak şekilde aleyhinde olanları affedebilmesi büyük bir fazilettir.
"Herkese dâvâsını anlatırdı"
"Hareket adamı idi, girişkendi, herkesle konuşurdu. Davasını anlatırdı. Pısırıklığa ve miskinliğe taraftar değildi. Otelin kaldığı odadaki penceresi genişti. Bir gün ziyaretine gittiğimde oraya oturmuştu, dışarıya bakarak Denizli'de bir zamanlar 62 medresenin bulunduğunu, bunların hepsinin kapatıldığını üzülerek anlattı: 'Bu sebepten ben muallimlere dargınım' dedi.
"Akşam yemeğini getirdiler, mükellef bir sofraydı. Getiren garsona yemeği iade etti: 'Bunu fukaralara götür' dedi. Yanında zeytini vardı, yemeği kabul etmedi, ekmeğini zeytin taneleriyle yedi: 'Bir ekmeği l5 gün bitirebiliyorum' dedi. Semaveri vardı, çay kaynatıp çay içiyordu, bize de ikram etti. Hapishaneden yeni çıkmıştı.
Odada eşya olarak hiçbirşey yoktu. Eserleri yazma ve formalar halindeydi. Binlerce yazma kitap ellerde dolaşıyordu. Her tarafta yazılıyordu, köylerde, kazalarda hep Nur Risaleleri çoğaltılıyordu. O devir gönül alıcı bir devirdi. Güneşin doğuşu gibi bir zamandı.
"O tarihlerde Denizli'nin Güvençli köyüne gitmiştim. Bir akşam beni bir eve misafireten çağırdılar. Gittim. Gece dama çıktık, lüküsü yaktılar. Bediüzzaman'ın yeni bir risalesi çıkmıştı. Köylülere onu okuyacaktım. Tam ben okuyacağım esnada, onlar benden evvel davranıp başka bir risalesini çıkarıp okumasınlar mı? Hayret içerisinde kaldım.
"Her evde onun eseri yazılıyordu"
"Her evde, her köyde onun eserleri yazılırdı.... Onbinler sahife çoğaltılırdı... Böyle bir şevk vardıı. O akşam da şevkle okudular, biz de tatlı bir sevinç ve haz içinde dinledik.
"Kerametler, fevkalâdelikler, hep Allah'tan gelir. Veli insanlara Allah'tan ne gelirse, kalblerine ne doğansa onu bilirler. Bu haller Allah'tan gelir onlara, Allah'a teslimiyetin meyvesidir bu haller, veliler için.
"Güveçli'de bir ay kadar kaldım. Döndüğümde Bediüzzaman da Denizli'den ayrılmıştı. O zaman da talebelerinden Hasan Feyzi ile tanıştım ve görüştük. Âşıktı o, muallimdi. Ona da Muslihiddin Bey götürdü beni. Sevimli bir insandı. Temiz ruhlu bir insan. Sevgi ile yaşayan bir adamdı. Bediüzzaman'ın aşk ve muhabbetinden vefat etti. Ondan ayrılığa dayanamadı. Bilmiyorum, insan böyle vefat eder mi?
"Bediüzzaman Denizli'de iken yanına gelen polis müdürüne hiddet etmiş: 'Git, temizlen de gel' dmiş. Adam hakikaten temiz değilmiş.
"Çok mert ve cesurdu"
"Çok mert ve cesur bir hali vardı. Cesareti, kerameti pek çoktur, saymakla bitmez. Sonra zekâsının buluşları fevkalâdedir. Musibetlere sabırla razı olmuştu... Kendini vermişti Allah'a... Zaten o eserler hep o hallerin mahsulüdür. Bütün Denizli'de onun zevki ve şevki vardı. Dost-düşman ona hayrandı. Denizli'nin gecesi, gündüz olmuştu... Fethetmişti o Denizli'yi, Onun ruh ve aşk tarafına ulaşılamaz. Onun Allah'a yakınlığı bambaşkadır. O yakınlık bir lütf-u ilâhidir.
"Sabrı, inzivası, şükrü bam başkadır. para nedir bilmez, dünya gözüne görümmezdi. Böyle zatlara pratik bir maksat gözeterek gitmek, onları rahatsız eder. Ruh ve gönül sultanlarına dünyevî basit çıkarlar için müracaat etmek cinayettir, müthiş bir haksızlık ve anlayısızlıktır.
"Bana dua etti. inşaallah duası kabul olur. Kelimeler tam hatırımda değil. Ruhî feyzim için dua etti. Zaten umumiyetle hep böyle mânevî şeyler için dua ederdi.
"l952'de istanbul'a Akşehir Palas Otelinde de ziyaret ettim. Sonra bugünkü Büyük Postahanenin üstündeki ağır cezadaki son mahkemesine gittim. ikindi namazının vakti girmişti, kalktı: 'Siz kararınızı verin, ben namaza gidiyorum' dedi ve yürüdü. Hiç umurunda değil. Belki mahkûmiyet kararı verecekler, idam bile verecek olsalar hiç aldırdığı yok.
"Allah'ın lütfuna mazhar olmuştu, herkese vermez Allah bunu..."
--alıntı--
resmi olmasa da askerliği silah altında bugün itibariyle biten arkadaş.
edit: yazdıktan sonra aklıma geldi de "resmi olmasa da" ne la! bitti işte.
edit: yazdıktan sonra aklıma geldi de "resmi olmasa da" ne la! bitti işte.
üç dilde yayın yapan, gün geçtikçe içeriği zenginleşen, sorularıza güzel güzel cevaplar veren hoş site.
bugün itibariyle de tamamen osmanlıca ile hazırladıkları siteyi yayın hayatına geçirmişlerdir. ve bununla birlikte türkiye'de -sanırım dünyada da- web yayıncılığı adına ilk ve tek olma özelliğini de hanelerine artı puan olarak yazdırmışlardır.
http://www.xn--mgbcanya0ab4l6abbcd.com/
(bkz: osmanlıca)
(bkz: osmanlı türkçesi)
bugün itibariyle de tamamen osmanlıca ile hazırladıkları siteyi yayın hayatına geçirmişlerdir. ve bununla birlikte türkiye'de -sanırım dünyada da- web yayıncılığı adına ilk ve tek olma özelliğini de hanelerine artı puan olarak yazdırmışlardır.
http://www.xn--mgbcanya0ab4l6abbcd.com/
(bkz: osmanlıca)
(bkz: osmanlı türkçesi)
ismail güneş'in bir öfkenin hikayesini anlattığı son filmi.
http://www.sinemazingo.co...ugu-yer-ismail-gunes-2012
http://www.sinemazingo.co...ugu-yer-ismail-gunes-2012
(bkz: ibn battuta seyahatnamesi)
yapımı 4 yıl süren ve temel olarak ibn battuta seyahatnamesi ilk bölümünü kısa ve ana hatlarıyla anlatan belgesel film.
Belgeselde ibn Battûtayı canlandıran Faslı aktör Chems-Eddine Zinoune film yayınlanmadan bir yıl önce, 2008 yılının Kasım ayında bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir.
http://www.sinemazingo.co...uta-mekkeye-yolculuk-2009
Belgeselde ibn Battûtayı canlandıran Faslı aktör Chems-Eddine Zinoune film yayınlanmadan bir yıl önce, 2008 yılının Kasım ayında bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir.
http://www.sinemazingo.co...uta-mekkeye-yolculuk-2009
yazarı ibn battuta tarafından Tuhfetün-Nuzzâr fî Garâibil-Emsâr ve Acâibl-Esfâr diye adlandırılan, yaygın olarak Rıhle diye bilinen eserdir.
14. yüzyılda fasın tanca şehrinde dünyaya gelen gezgin.
Tam ismi Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin ibrahim Levâtî Tancîdir. Tanca şehrinden çıktığı günden itibaren 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, iran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans (istanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüsü gezen ibn Battûta devlet ve toplum yapıları, inanç ve âdetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerden 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır. ibn Battûta Seyahatnamesi, yazarı tarafından Tuhfetün-Nuzzâr fî Garâibil-Emsâr ve Acâibl-Esfâr diye adlandırılan, yaygın olarak Rıhle diye bilinen eserdir.
Tam ismi Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin ibrahim Levâtî Tancîdir. Tanca şehrinden çıktığı günden itibaren 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, iran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans (istanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüsü gezen ibn Battûta devlet ve toplum yapıları, inanç ve âdetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerden 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır. ibn Battûta Seyahatnamesi, yazarı tarafından Tuhfetün-Nuzzâr fî Garâibil-Emsâr ve Acâibl-Esfâr diye adlandırılan, yaygın olarak Rıhle diye bilinen eserdir.
bana göre suzan suzi türküsünü en güzel söyleyen hoş insan. güzel ablamız.
http://www.youtube.com/watch?v=c1f2iEcZPoI
http://www.youtube.com/watch?v=c1f2iEcZPoI