bugün

Allahın cezası bir şizofreni vakası bu aşk dedikleri ki bizimkide tedavisi zaman alacak türden şizofreni aşk. Bizim aşk dediğimiz yaşanılası bir tutku kendi cehennemimizde sürdürdüğümüz belkide, kimbilir...

Ağustos ortasıdır, günü güneşin kavurduğu türden, şehrin göbeğinde dolaşırken aslında çoktan tanıdığın bir adam çeker seni uzaktan kendine kendine. Gidersin ona, hiçbir gidiş ona gidiş gibi titrek değildir. Sarılır sana o adam- hiçbir sarılış gibi değildir- dağıtır. O an anlarsın çekeceğini seni kendi yanlışının içine ve o arada başlar kendinle savaşın, başlar çırpınışların. Hayır dersin-mantıklısındır ya- ben bu adamın yanlışlarla dolu hareminde, dört yanlışın bir doğruyu tamamen sildiği bir hayata girmemeliyim, Yapmamalıyım. Nafiledir çırpınışların, kendini teslim olmuş bulursun tam da olmaz diye çırpındığın sırada, kan ter içinde. Belki sen girmezsin onun hayatına ama o girmiştir seninkine çoktan, oyun niyetine. Şizofreni, hastalıklı, kanamalı bir aşka oyuncak olursun o an, bile bile. Oyuncaklıktan mutlu olur hale gelirsin. Ne kadar istemiyorum desende görmek, dokunmak istersin, özlersin. Öyle hızlı öyle zamansız ilerler ki , muhteşem bir tutku içinde acıyı yaşar hale gelirsin. Güven duymak istediğin o adam yani fırtına halinde sığındığın o liman, sana dokunduğu sırada yani en huzur bulduğun anda gözlerine baka baka, o saf, masum ve çocuk halleriyle acıtmaya başlar seni. Bu acı kaçmak isterken kalıp ona alışmaya başladığının işaretidir.

Geçip karşısına ben senden gidiyorum dersin ; omzuna dayar başını, gitme der, gidemezsin...

Ben, senin beni üzmene izin vermeyeceğim dersin ; seni üzer ve bu izni sen verirsin...

Ben seni istemiyorum dersin ; seni istemiyorum dediğin anda çıkar ateşi öpüşünün...

Kıskanmıyorum seni yapma dersin ; derken sıkarsın dişlerini, yumruğunu, gene sana dokunur, bilmezsin...

En acımasız halinde gözlerin dolar ; silemezsin...

Gecenin bir vakti uykundan uyandırıp, yazdırır sayfalarca, hiçbir şeyin olmayan adam.

Sonbahar gelmişken, tam da hüznün doruğunda yağmur yerle bir ediyor şehri şimdi. Şehir üzgün, şehir hasta, şehir çaresiz, şehir korkak, şehir ne yaptığını bilmez halde bekliyor, bekliyoruz.

Şehir üzgün, çevirdiği telefon karşılık vermiyor. -Halbuki bu hale bizi o getirdi, şimdi ne sebeple açmıyor telefonu sorusu yer beynini-

Şehir hasta; yaşadığı şey klinik vaka. -Mantıksız, anlamsız, macera-

Şehir çaresiz; debeleniyor bu hastalıklı aşkı yaşamamak, aşık olmamak için. -çaresiz-

Şehir korkak; ya beni pişman ederse. -Keşke etmese-

Şehir ne yaptığını bilmez; aşkın sarhoş halini yaşıyor, düşünemiyor. -Güçlü durma çabasında-

Allahın cezası bir şizofreni vakası bu aşk dedikleri ki bizimkide tedavisi zaman alacak türden şizofreni aşk.

Sen bana hiç gelmemeli, dört yanlıştan biri haline getirmemeliydin beni. Sana söylemiştim yapma diye. Var olanı da bozar bu tutku, yapma! Anlamadın. Geçerken uğradım, sana dokundum ve gideceğime dair sinyaller veriyorum derdindesin şimdi. Git!

Git ama yanlış durakta indiğini bil!

Yolu bulman için yardım etmeyeceğim sana ben şimdi!

Bu kandırışların içinde gerçek sanmamalıyım seni!

Ya da kal!

Bence kal!

Söylemeye zorlandığım seviyorum-u birdenbire, en içten halde söyletmeyi başaran adam.

Unutmaya yüz tuttuğumuz huzurla kal! Ay şehvetiyle yalasın bizi, içimizde sürdürdüğümüz tüm ruhsal tepişmelere inat.

Geçmişe, geleceğe ve yaşanılmış tüm acılara inat.

Bütün kurallara aykırı, bütün tehlikeleri göze alacak çekicilikte ve bir o kadar bencil ve çetrefil ama hep bir parça eksik.

Sen, kal dediğim gitmeni beklediğim adam.

Öncesiz ve sonrasızsın.

Büyümüş yaşım, büyümemiş çocuk yanımla olgunlaşmaya çalışıyorum şimdi seninle, seni hiç büyütemeyeceğimi bilerek...

Bir meçhule doğru akışındayız zamanın ve ağırlaşmasında günahların.

Allahın cezası bir şizofreni vakası bu aşk dedikleri ki bizimkide tedavisi zaman alacak türden şizofreni aşk. Bizim aşk dediğimiz yaşanılası bir tutku kendi cehennemimizde sürdürdüğümüz belkide, kimbilir...

Şairin (ALPHONSO DE LAMARTINE) dediği gibi;

Alıp götürdüğünüz derin hazları artık

Vermez misiniz geri?

Ey göl! Dilsiz kayalar! Mağaralar! Kuytu orman!

Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,

Ne olur ey tabiat, o günlerin saklasan

Bari hatırasını!

Sakin demler de olsun, deli rüzgar da olsun

Güzel göl etrafını süsleyen oyalarda,

O kapkara camlarda, sularına upuzun

Dökülen kayalarda!

ister meltemlerinde, ister ürperişle esen

Seslerde, ister uzak ister yakında olsun,

Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen

Ay ışığında olsun!

Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,

Meltemini dolduran kokular, hep beraber,

Ne varsa işitilen, duyulan ve koklanan,

Desin ki: "Seviştiler" .

*Uzaklardan bir yerden kulağıma çalınıyor şimdi yanık sesli kadının şarkısı;

Ödenir bedeli aşkın
Kal yanımda,küçücüğüm kal...

(bkz: different)
''şizofren aşka mektup'' adlı kitapta bir örneğini gördüğümüz sapıtık ruh hali.
"Şizofren aşık"olmak
zordur. iki taraf için de.
(bkz: şizofren aşka mektup)