bugün

yüzyıllardan günümüze ta orta asyadan kalma adetlerdir. bir kısmı anadolu da finlandiya da bulgaristan da ya da macaristanda hala görülmektedir

örneğin kötü bir şeyden bahsedildiğinde tahtaya vurmak bu adetlerden en önemlisidir. orta asya da kötü ruhların ormanlarda ağaçlarda yaşadığına inanılırdı. ağaçlara ve tahtalara vuruldugunda bu ruhların kaçacağı düşünülürdü. bu yüzden olumsuz bir şeyden bahsedildiğinde kötü ruhların uzaklaştırılması amacıyla tahtaya vurulurdu . günümüzde bu anadoluda hala bu adete sıkça rastlanılmaktadır.
kulak memesini tutup yere üç kere vurmak.
kurşun döktürmek de şamanizm kökenlidir diye biliyorum.
kesilen kurbanın kanının ilgili yere sürülmesi. araba alındıysa tekerine, ev aldındıysa duvarına sürmek suretiyle uygulanır. kurban kesmek islam'da da vardır ancak böyle bir uygulama yoktur. ayrıca kurban bayramlarında kesilen kurbanın kanına parmak banıp alına dokundurulması da öğrendiğim kadarıyla hindu geleneğidir. kısaca bidat.
köpek ulumasının uğursuz kabul edilmesi. şamanizmde köpeklerin ruhu hissedebildiklerine inanılırdı bu yüzden köpeğin hangi evden ölü çıkacağını bildiği varsayılır . hala anadolu da köpek uluması bu yüzden uğursuz kabul edilir.
ölenin arkasından "toprağı bol olsun" demek.
Gidenin arkasından su dökmek.

Kurşun Dökmek. şamanlar bu ritüele Kut Dökme anlamına gelen Kut Kuyma adını vermişlerdi.

mezar taşı.
gece ıslık çalındığında şeytan ve türevlerinin üşüşeceğini düşünmek. bu kavram toplumumuzda islamiyet sonrasında da yer almıştır. hatta islamiyet içinde de mevcuttur. eski türklerde ise gece ıslık çalındığında kötü ruhların geleceğine inanılırmış.
ters duran terliği düzüne çevirmek. birinin üstünden atlayınca tekrar geri atlamak yoksa boyunun uzamayacağını düşünmek.
(bkz: dildo)
kara kedinin uğursuz sayılması.
şamanizmde ruhların öldükten sonra yeniden başka bi bedende yaşamına devam ettiğine inanılırdı. iyi ruhlar koyun gibi hayvanlarda devamlılığını sürdürürken, kötü ruhlar kedi bedeniyle dünyaya gelirler.
40 sayısı. Eski Türk inanışına göre ruh fiziki bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikayelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Hikayelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. işte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür. 40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavî dinler dahil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. islamiyet'te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur'an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa'nın Tanrı'nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır'da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar'ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.
(bkz: kırmızı halı geleneği)

önemli bir şahsiyetin ağırlanacağı yerin girişine kırmızı halı sermek bir şaman geleneğidir. bugün tüm dünya da görülür.
çok yaşa demek..

çok sev oldu şimdi değişti gerçi.
Nazar boncuğu kullanmak.
yeni gelin olmuş birinin başından pirinç serpmek.. bereketli bir evlilik temmenisi ile gerçekleştirilen şaman geleneği.
mum yakmak bir şaman geleneğidir.
tek entry de toplamak yerine, birden fazla entry de tanım belirtmek de şaman geleneğidir.
ve bir çok saçmalıklar...
hiç birisinin islam inancında yeri yoktur.
dolayısı ile gerek de yoktur.
anadolu'nun bazı yerlerinde kapı eşiğine basmamaya dikkat edilir. bu da eski türk geleneklerindendir. cengiz yasalarında kapı eşiğine basmanın cezası ölümdü.
cami avlularına mum yakılması,ağaçlara bez ve çaput bağlanması şamanizm kökenli adetler arasında yer alır.
kötü ruhların etkisinden korunmak amacıyla çocuğa Yaşar, Dursun, Tunç, Çelik gibi isimlerin verilmesidir.
yeni doğmuş bebeğin, 40 gün boyunca mezarının açık kaldığına dair inanç; hem 40 sayısı hem de, türk mistik motiflerinin günümüzdeki işlevselliğine ışık tutar.

bunla beraber, noel ağacının christmass kutlamalarında kullanılması, eski altaydaki ağaç kültüyle bağlantılıdır.
cami mimarisine kattığımız "kubbe", gök tanrı dini'nden taşıdığımız bir durumdur.
"Türkler'in Şamanizm'den islamiyete geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da günümüzde Şamanizm'den kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor. bunlardan birkaçı :

Su dökerek uğurlama:

Gidenin arkasından su dökmek eski Türkler'deki su kültünün doğurduğu bir adettir.

Mum :

Câmi avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

Tahtaya Vurmak :

Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır.

Bazısı Amerikan yerlilerine de geçmiş adetlerdir. Bering Boğazı yoluyla amerika kıtasıne geçen asya kökenli halklar, "knock on the wood" deyip 3 defa tahtaya vururlar.

Kurşun Dökme :

Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele 'Kut Dökme' anlamına gelen 'Kut Kuyma' adını vermişlerdi. insana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Kırmızı kurdela :

Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdela Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir. Bu kurdelanın anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı koruduğuna, özelikle Alevilik'de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelanın da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır.

AY :

Anadolu'da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türkler'in eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır.

40 Sayısı :

Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsânesinde de, Sağan Han'ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz'un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. işte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tâne kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.
40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. islâmiyet'te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur'an ve Mevlüt okutma âdetlerinin, Musa'nın Tanrı'nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır'da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar'ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.

Mezartaşı :

Şaman âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, âilenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar'ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman'a yardım ettiği kabûl edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman'a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman'a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.
Eski Türkler'de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.

Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi islam coğrafyasında sadece Anadolu'da görülmektedir.

Dilek tutma :

Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.

Ölüm :

Şamanizm'de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu'da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

içki :

Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Oysa islâm'da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.

Kubbe :

Ayrıca, cami mimarisine kattığımız "kubbe" gök tanrı dini'nden taşıdığımız bir durumdur.

Nazar :

Anadolu'da halk arasında "nazar" olgusu çok yaygın bir inançtır. Bâzı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için "nazar boncuğu", "deve boncuğu", "göz boncuğu" v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

Halı Kilim Desenleri :

Şaman'ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu'da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.

Müzik:

Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir âyin düşünülemez. Oysa islam dininde Kur'an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu'da Hz.Muhammed'in, Hz.Ali'nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlüt ve ilâhiler sâdece Anadolu'da uygulanan müzikli anlatımlardır".