bugün

çocukluk bitip de hayatla yüzleşildiğinde, büyük şehirlerin küçük insanlarıyla cebelleşmeye başlayınca ruhun aldığı haldir. tüm o pislikleri atarsın içine. ruhun bir çöplüğe döner. yarım kalmış çikolatalar. gazı kaçmış kola pet şişeleri. içindeki keskin uçlu cisimler dolayısıyla yarılmış mavi çöp poşetleri.

-bir gece daha oldu. her saniyesinde vasat fakat dik durmaya çalışan hayatımı sorguladığım bitmez bir gece. zanlı benim, avukat benim, savcı benim.. hakim ben miyim onu düşünüyorum. hakim kim? bir insan kendini suçlar, kendini savunur, kendiyle yüzleşir ama kendi hakkında objektif karara varabilir mi ? neyse ki konu bu değildi. basit bir girizgah sadece beynimdeki katli vacip senfoniye..

sorunum mu var benim ? neymiş bunlar? birkaç aydır işsiz olmak? cinsel tatminsizlik? asosyallik? amaçsızlık? acaba biri diğerlerini kapsar mı ki, mesela işsizlik amaçsızlığın devamı gibi. peki işsiz olmak, kendine güvenin yitirilmesi ve sosyal çevrelerden uzaklaşma ile birlikte asosyalliği getirir mi? getirse ne olur? yine işsizim, yine yalnızım. sorunum çözülmedi ki. sorunumun çözülmesi için ne yapıyorum ki.

+kendine o kadar acımasız olma. sorunların sadece senden kaynaklanmıyor.

-öyle mi dersin? o halde çevreden kolay etkilenen zayıf karakterli biriyim. böyle mi doyursun?

+çok saçma bir sonuca vardın. kolay etkilendiğini kim söyledi. basit şeyler değil yaşadıkların. kolay etkilenmedin. hatta iyi dayandın.

-dayandım mı? şu halime bak neye dayandım. gayet te bitik bir haldeyim. ruhsuz bir ruh gibi dolanıyorum ortalıkta. içim boş. neyi seviyorum ben? en son ne zaman gerçekten memnuniyet hissettim? ben doyumsuz bir adamım. hiç bir zaman mutlu olamayacağım çünkü mutlu olduğum an o anın hiç bir değeri kalmıyor. daha büyük bir mutluluğu arıyorum.

+kendine hakaret etmeyi bırakır mısın? sen neden sadece şu birkaç ayına bakarak hayatını yargılıyorsun ki? bugüne kadar senden beklenmeyen bir çok şeyi başardın. biraz mola vermiş ol. bunda bir anormallik yok. mutsuzluğu kendin yaratıyorsun. sadece kafanda.

-yok dostum yok. bu defa başka. bu bir moladan çok sömestre tatiline benzemeye başladı. karnesi kötü gelmiş bir çocuğun sömestre tatili gibi.

+karnesi kötü gelmiş çocuk ne yapmalıdır? bir dahaki dönem daha iyi çalışmalıdır ki üç aylık yaz tatili ızdırap olmasın. sende aynısını yap o zaman. neden yapmıyorsun?

-aklım izin vermiyor. sen bana izin vermiyorsun. şimdi böyle konuşuyorsun ama kızdığında neler söylediğini benden iyi bilirsin. "sikt.r et" , "fani dünya", "tüm insanlar koyun", "doğruların için acı çekiyorsun".. bunlar senin sözlerin. beni buna inandırdın sen. benim için doğru olduğunu düşündüğün şeylerin sınırlarını çizdin. ve ben hep seni dinledim. şu an hiç bir manevi duygusu olmayan, ne yapacağını bilmeyen bir adam oldum. bu senin yüzünden.

+evet. benim yüzümden. binlerce kişinin arasından birinci geldiğinde benim yüzümden değildi ama? sanki ders mi çalıştın, çok büyük hazırlıklar mı yaptın? benim sayemde etkiledin insanları. benim sayemde girdin işlere. vay uyanık vay. sonrasında beni bir kenara atabileceğini mi sandın?

-seni bir kenara atamıyorum zaten sorun orda. senden kurtulmak istiyorum. şan, şöhret, para senin olsun. beni yalnız bırak. beni basit hayatımla başbaşa bırak. bırak senelerce asgari ücretle çalışayım. bırak sevgilim dünyanın en güzel kızı olmayıversin. bırak kitap yazmak istemiyorum. bırak farklı olmak istemiyorum. ben basit bir insanım. sadece beni bırak ve git. bana verdiklerini fazlasıyla aldın. ben artık bu fırtınalı denizi aşıp sakin bir limana demir atacağım. seni fırtınanın en azgın yerinde denizin dibine yollayıp, adını bile hatırlamak istemiyorum.

+hahahah. bu kaçıncı söylesene? peki şimdilik seni yalnız bırakıyorum. yarın uyandığında görüşürüz.