bugün

(bkz: ulan halk/#2131138)
kendisiyle
çelişmekten
acayip
hallere
düşmüş
yazar.

birinci çelişkisi, o eleştirel ve gerçekten doğruları söylediği sivri yazıları yazmasına rağmen atv haber'i hazırlamasıdır. gazetede şehitlerden bahsederken atv haber'de bikini diyetinden bahsediyorsa, 'daha ne diyeyim ben sana'dır.

ikinci çelişkisi ise doğan grubu'na geçişiyle gerçekleşmiştir. daha önce pek çok kez laf attığı, iktidar şakşakçısı diye suçladığı gazete grubuna gitmesi, bizlere çok kötü bir deyimi hatırlatıyor. *
yeni çelişkilerini sabırla bekliyoruz.
"ben...

bu işin...

kolayını buldum arkadaş!

bundan böyle...

her kelime bir satır.

köşe doldu mu kaçarım, kralını tanımam.

bu piyasanın enayisi...

ben miyim laayn?

böyle yapıyorlar...

söyleyecek lafı olmayanlar...

bir de halk cahil ya,

kolay okusunlar diye.

halkın kapasitesini...

zorlamayalım arkadaşlar...

kapasite diye frenkçe bir laf ettim,

ulusalcı olmadı, özür dilerim...

fakat laga lugayla

yazı şişirmek ne kadar zormuş yahu...

kolay olsun dedik

daha zor oldu!

içine de bir şey koymak şart,

hepten bomboş kalmasın.

fikire benzer bir şeyler lazım.

işte buldum:

akp ye oy verdin, susuz kaldın...

oh olsun sana,

göbeğini kaşıyan,

kısa bacaklı,

kıllı ayı!"

engin ardıç'dan aldığı bu ayarla, $uurunu yitirmesini umarak artık saçmalamayacagını tahmin ettiğim kö$e yazarı. harbiden köşe yani öyle böyle değil. hemde çemberin köşesi. bildiğin asena.
(bkz: yılmaz özdil in seri ilanlar sayfasında iş araması)
(bkz: borsa düşüyor dolar yükseliyor)
hürriyet'e geçmesi ile üslubunda aleni bir şekilde düşüş gözlemlediğimiz gazetecimiz.
ayşe arman'a verdiği röportajda "hürriyet, her gazetenin ulaşmak istediği noktadadır" gibisinden beyanlar veren, üstelik röportajı hürriyet gazetesi'nde yayınlanan ve de tazelerde hürriyet gazetesi yazarı olan kişi..

içim mi fesat yoksa cidden emin çölaşan olaylarını gündemden uzak tutmak için yapılan bir "hürriyet gazetesi yağlama ballama" olayından mı ibaret her şey?

ya da içim mi fesat da her türlü şeyi, yenilerde hürriyet gazetesi'nden kovulan ve bir yayın organındaki özgür çalışma ortamının karşılığını gözler önüne seren emin çölaşan olayıyla bağdaştırıyorum?

neyse ne..

-aslında- köşe yazarı olmak istemeyip de kazara köşe yazarı olan bir insan olarak kendini tanımlayan yılmaz özdil, yeni gazetesinin bu tür oyunlarına alet olmamıştır belki.. belki cidden benim içim fesattır.. belki basit bir işten atılma olayını -basit mi--- abartıyorumdur.. belki bu işten atılma hadisesi üzerinden pay almaya çalışan insanlar yoktur.. reklam yapanlar yoktur cidden.. belki.. belki..
yeni nesil rauf tamerdir. kısa zamanda kendini kabul ettirmiş,en çok okunan yazarlardan olmuştur. tabi canım, koca koca paragraf okumakla ne uğraşıcan,oku yılmaz'ı,al damardan duygu sömürüsünü, biraz de efelik külhanbeyliği karizma dedin mi tamam işte hazır...
yüzeyselin misalidir.
YOK BÖYLE BiR metafor kardeşim.. yazarı tabi ki yılmaz özdil.

Türkiye'nin "aile" olduğuna inanıyorsak gerçekten... Gazetelerin iç sayfalarında çok küçük yer alan, alakasız gibi görünen ama, hadiseyi maalesef çok iyi özetleyen şu haberi okumanızı rica ediyorum.

*

Urfa.

Dün.

iki otomobil çarpıştı.

Kafa kafaya...

iki kişi hayatını kaybetti; biri bir otomobili kullanıyordu, öbürü öbür otomobili.

Bir de baktılar ki...

Biri dede.

Öbürü torun.

Kurallarına riayet edilmeyen...

Eğitim vermeyen...

Ehliyetsizlere direksiyon teslim eden başıboş bir sistem, neticede, -aynı aile"nin fertlerini, -aynı yol-da -karşı karşıya- getirmiş, *tokuşturmuş*, ikisinin de mahvına sebep olmuştu.

Aile ağlıyor şimdi.
bingöl'de linç edilen ayı hakkında da yazmasını beklediğim yazar. zira bu yazarın kayıp pitonla alkalaı çok hoş yazısı vardır. (#368887)
25.08.2007 tarihinde yazdigi yaziyla yazarlik dersi vermi$ adam.
belki senin benim gibi bir kac ki$i ne yapti sezer dese konu$amaz iki üc $ey anlatir susmak zorunda kalir.
cümle kurmak, anlatilmak isteneni kısa ve öz anlatmak bu i$te.
bunu ba$arabilen yazar.
o

nasıl

yazarcılıktır

öyle.

demek

ki

adamın

yıllardır

yazdıklarını

bir

araya

getirsek

bir

paragraf

etmeyecek..

helal

olsun..

az

laf

çok

satır.

helal..
"tek tek baktım gazetelere...

Hürriyet'te yok. Milliyet'te yok.

Sabah'ta yok. Zaman'da yok.

Cumhuriyet'te yok. Vatan'da yok.

Yeni Şafak'ta yok. Star'da yok.

Radikal'de yok. Bugün'de yok.

Vakit'te yok. Milli Gazete'de yok.

Posta'da yok. Takvim'de yok.

Referans'ta yok. Birgün'de yok.

Tercüman'da yok. Türkiye'de yok.

Ortadoğu'da yok. Dünya'da yok.

Turkish Daily News'te yok.

*

Ne yok?

Başbakan Erdoğan.

Görülmemiş şey bu!

4 yıl 10 aydır, birinde olmasa, öbüründe mutlaka olurdu... ilk kez dün, hiçbirinin birinci sayfasında yok Erdoğan... Çoğunun, iç sayfalarında bile yok... Hem de, ülkeyi sarsan bomba olayının olduğu gün!"

aksam'i yukaridaki listeye almamis sayin ozdil. neden? cunku aksam'da var. oyle onda yok, sunda yok, bunda yok diyerek laf kalabaligi yapmakla olmuyor. birinde olmasa birinde oluyor yani.

--spoiler--
http://www.aksam.com.tr/e...ndex.asp?tarih=12.09.2007
--spoiler--
--spoiler--
http://www.hurriyet.com.t...9&gid=61&sz=80625
--spoiler--

bir ülkenin durumu güncel olarak ancak bu kadar güzel anlatılır.
görüşlerine katılmayan insanlara bile kendisini okutabilen köşe yazarı. üslubunun ilgi çekici olduğu yadsınamaz ama çoğu konuda kahvedeki adam tadında yazması körlemesine fanatikleri dışında herkesi rahatsız ediyor. mesela küresel ısınma hakkında "millet açlıktan kırılıyor, hazret kutup ayısıyla uğraşıyor" tarzı yorumları inandığı için yazdığına inanmıyorum/inanmak istemiyorum.
kısa yazıları ve kahvehane uslubuyla insanı sabah sabah gereksiz yere geren yazar. hani taksiye binersiniz, şoför ülke yönetimi, politika, uluslararası siyaset konusunda atıp tutmaya başlar ya hani "evet" diyebilirsiniz sadece, "evet haklısınız" *. öyle bir his uyandırıyor insanda, yeni emin çölaşan mübarek.
28.09.2007 tarihli yazısı ile okurken bir kez daha hayran olduğum yazar. yazı muhteşem, ellerine sağlık.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7377697.asp

Takım...

FUTBOLCU değil aslında bunlar... Amigo.

*

Lisansları sahte.

Onun için, dikkat ederseniz, sadece ayakları oynamaz...

Başları kıçları da oynar.

*

Forma aşkları yoktur.

Siz bakmayın Takkespor' da oynadıklarına... Eskiden Liboşspor' da oynuyorlardı.

Sülü' nün kulüp başkanlığı döneminde, Çobanidmanyurdu için ter döktüler. Rahmetli, ahirete transfer olmadan önce de, Papatyagençlik' de.

Çoğu kiralıktır...

Parayı kim bastırırsa, onun soyunma odasına girerler, onun renklerinde idmana çıkarlar.

Bir ara Takunyaspor' da da oynadılar; ancak, krampon yerine illa takunya giymek istedikleri için, 100 bin maç saha kapatma cezası aldılar.

Kıvraktırlar.

Zarif bilek hareketleri vardır.

Küme düşseler bile, bir de bakarsın ki, öbür sezonda, şampiyon takımın otobüsüne binivermişler.

Şike yaparlar...

Yenilseler de, hezimet üstüne hezimet alsalar da, kömür-bulgur falan dağıtarak, alkış toplarlar.

Rakibe kırmızı...

Taraftara yeşil kart verirler.

Şahsi oynarlar.

Kendi ortalarına, kendileri vururlar.

Verkaç bilmezler... Kaleyi boş bulurlarsa, vurkaçı iyi bilirler.

Kendilerine pas verirler.

"Duvar" pası.

Fikstürü kendileri çeker.

Deplasmana gitmezler!

Kendi sahalarındaki maçlara çıkarlar, kendi pozisyonlarını ballandıra ballandıra yorumlarlar, kendi kendilerini omuzlara alırlar.

Bunların oynadığı futboldan medet umanlar çöpten marul toplarken, onlar, dolgun primleriyle aldıkları ciplerle çalım atarlar.

Köşe oldukları için köşe vuruşlarını severler; oralardan iyi vururlar.

Baraj... işlerine gelirse severler, "yüzde 1o luk baraj iyi" derler; işlerine gelmezse sevmezler, "yüzde 10 luk baraj çok" derler.

Karambolden ürkerler.

Ceza sahasının içi karışırsa, "yan bağlarım çekti" filan deyip, yurtdışına tedaviye kaçarlar!

Tekmeye kafa uzatmazlar.

Kıstırırlarsa...

Kafaya tekme atmaya bayılırlar.

Maçın başında "kale mi, top mu" diye yazı tura atılırken, para yanlışlıkla yere düşsün...

Üstüne plonjon yaparlar.

Sıkışınca, taca atarlar.

"Senden çıktı" derler.

9 kusurlu hareketin 9’unu da yaparlar.

Elle oynarlar...

Tabanla girerler...

Ofsaytta yakalanırlar...

Avantaja bırakılır!

Bi dokun...

Anında yere atarlar kendilerini.

Penaltı!

Hakem onlardan nasıl olsa.

Bileklerini kessen...

"AB" rh negatif akar!

Bonservis bedellerini AB öder ama, AB liglerinde değil, bizim ligde top koştururlar.

Hatırlarsınız AB ye attıkları golü...

"Ters köşe" dediler.

"90 a taktık" dediler.

Havaifişek attılar.

Neticede, top bizim ağlarımızda!

Asla jübile yapmazlar.

Stadyum satışına aracılık yapıp, komisyon kollarlar. Maça gitmek iste, "bilet bitti" derler. Boş tribünlere, eşlerini dostlarını doldururlar, kendilerine tezahürat yaptırırlar. Megafondan birbirlerinin isimlerini anons ederler. El ele tutuşup, Meksika dalgası yaparlar. Buz gibi gol at, saymazlar... Altı pastan dışarı vururlar, "goooool" diye bağırırlar.

*

Ama...

*

Kulak asmayın yaygaralarına.

Sağdan say 11...

Soldan say 11 kişi bunlar.

Öbür takımda en az 1111 kişi var.

Çünkü öbür takımda oynaman için, birinci, ikinci diye "numara" çevirmene gerek yok.

"Zeki, çevik ve ahlaklı" olman yeter.
bundan böyle fanatik gazetesinde futbol yorumlayacak olan köşe yazarı. fanatik gazetesinin internet sayfasında " bekleyin, çok yakında" olarak verilen haberden de anlaşılacağı gibi yılmaz özdil'in fanatik camiasına katılmasıyla birlikte gazetenin trajının artması bekleniyor!. yani bekleniyordur sanırım. yani biz sabırsızlıkla bekliyoruz!. zaten bu ülkede iki konu üzerinde konuşabiliyorsan kralsın. biri siyaset bir diğeri de futbol. gerisi hikaye.
bugünkü yazısını askerlik yan gelip yatma yeri değildir diyen tayyibin okumasını istediğim yazar.

30 Haziran, 3 şehit.
4-9 Temmuz, 2 şehit.
26-29 Temmuz, 2 şehit.
1 Ağustos, 3 şehit... 2 saat sonra, şehit sayısı arttı.
4-7 Ağustos, 4 şehit.
17-19-24-29 Ağustos, 6 şehit.
18-25-26 Eylül, 5 şehit.
6 Ekim, 1 şehit.
7 Ekim 13... 8 Ekim 2 şehit daha.

hepsinden sonra başbakanın genelkurmay başkanına telgrafı : "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allahtan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim"

yılmaz özdil 'e bir not: içiniz rahat olsun efendim. beyefendi geçen hafta abd de tatildeydi, önümüzdeki ay abd başkanı george war bush ile konuyu konuşacakmış.

biraz sabırlı olalım.
fikirlerini ve tarzını beğendiğim, laf sokmasına hayran olduğum gazeteci insan.
paragraf kültürü olamayan, sığ, tek satırcı yazar. tek satırlık istidat görmüyorum kendisinde.
selçuk yula'nın siyaset bilen versiyonu.

tribünlere oynamasını çok iyi biliyor. öyle dansözdür ki bu adam, ne kadar iğrenç bir kişiliğe sahip oldugunu yakından tanımadan anlayamazsınız. medya camiasında kimse sevmez bu adamı. kişiliksizin tekidir. kendisini ertuğrul özkök şaftına benzetiyorum. vitese bağlı olarak belirliyor dönme yönünü.

bakmayın akp aleyhine atıp tuttuğu, dadaizm kokan entel satırlarına. yarın birgün halk pkk'yı desteklemeye ba$lasın, o peşmergeleri "kahraman" diye nitelemezse bende adam değilim.
bugünkü yazısında şehitlerle ilgili daha içten, daha anlamlı şeyler yazabilmesini umut ettiğim, fakat yazarlığı bir kaç istatistiki veriden ve tarihten, bir tutam da her zamanki başbakan eleştirisinden ibaret olup, şehitler üzerinden muhalefet yapmasıyla gözümde sıfırın altında seyreden yazar.

şu haliyle o şehitlerin analarının başı örtülüydü diyerek, şehitler üzerinden genelkurmaya çamur sıvamaya çalışan bazı gazetelerin mantalitesinden pek uzak olmadığı da anlaşılmıştır sonuç olarak.
(bkz: vatan hep 20 yaşında)