bugün

onlu geçmişe, onsuz şu ana, onsuz geleceğe, insanlığa lanettir.

kendini kandırmaya 3 sene önce başlamıştın. öyle de güzel bir oyuncuymuşsun ki... sosyolojik bir araştırma yapan öğretim görevlisi edasıyla tüm neden sonuçları elinde tutuyordun. bense, şu anda sövdüğüm halimden 180 derece tersi olarak karnındaki kelebeklerle dans ediyordum.

senden önceki öğretim görevlilerimden edindiğim en önemli sentez: "sakın! sakın ama sakın kendinden, değerlerinden ödün verme!" evet kendimden ödün vermeigimi düşündüğüm 3 sene nereden bilebilirdim ki hayatımın en büyük kazığına, yaşama sebebimin solmasına, yalnız kalacağıma, kendimden bile kaçmama sebep olacağına...

güzel hayaller biriktiriyordum senden once. sırf dünya daha güzel olsun diye. nereden bilebilirdim hayal koleksiyoncusu olduğunu? nereden bilebilirdim insanların umutlarını ruhunun gıdası yaptığını?

herkes şükranlarını sunuyordu sana "bunu daha iyi bir adam yaptın!" diyerek. şimdi onların da söyleyecek bir çift lafı yok. aslına bakarsan herkes aynı şeyi söylüyor: "kendini üzme, gececek, hayırlısı olsun. vardır bunda da bir hayır." o an kimsenin cevaplayamadigi bir soru geliyor aklıma: "neden hayırlısı onunla değilmiş?" bu soru üzerine: "şirke konuşuyorsun! ağzından çıkanı duy. yaratıcı en iyisini hazırlar.

oysa ben senin için şirke koşmak degil, seninle birlikte kızımızın elinden tutarak sirke koşmak istiyordum. gercisen öylesine temiz kalpli bir insansın ki sirke de gitmezsin şöyle derdin: "yazık o hayvanlara."

yüzüne karşı sordum tekrar kendime soruyorum: "bana yazık değil mi?"

bu soruma hep bencilce yanıtlar veriyorsun: "senin mutlu olmanı istiyorum, benimle mutlu olamazsın."
bu da ne diyorum? klişe bir siyah beyaz türk filmi gibisin sevgilim.

ben seninle mutlu olmak istiyordum. benim adıma yeteri kadar, iyi olan seyler için karar verdin. ama bu verdiğin kararı beraber almadık. benim için iyi olduğuna dair tek bir kanıtın bile yok.

yanımdayken yüzüne baktığımda gördüğüm sendeki huzuru belki 2 senedir görmüyordum. evet çok huzurluydun... haddinden fazla huzurlu. o an içindeki birşeylerin gerçekten bittiğini anladım.

o yüzündeki seni mutlu eden huzur, beni olume, hiçliğe itiyordu. hiçlik dediğim şeyi yukarıda bahsettiğim kaderciler duysa, "öbür tarafta hiçlik yok! öbür tarafta kurtuluş var!" derlerdi. oysa benim için o hiçliğe, veya kurtuluşa gitmem için cok erkendi.

benim kurtuluşum, benim hiçliğim sen ol istiyordum.
seninle birçok kere sessizce durup hiç olduk zaten.

huzurunu bırak, güçsüz ol ne olur? bendeki huzur, bendeki inanç, bendeki güç ikimizi de ihya eder.
hayatı siken insana yapılan hüzünlü isyandir.
çok sevilen aynı zamanda da nefretine mahsar olunan insana söylenecek sözdür. Insan sevenini neden üzer hiçbir zaman anlayamayacağım sanırım.
ben yanında değilken nasıl hala gülebilyor, nasıl mutlu olabiliyor,nasıl huzur duyabiliyor diye düşünür bazen insan.
meğer farketmeden nasıl da bencilleşiyoruz.
aslında can yücel'in dediği gibi hiçbir şeyi fazla sahiplenmeyeceksin,çünkü her zaman o daha az sever ,üzülürsün.
buna yüzündeki huzurun seni öldürmesi de diyebilirsin,süründürmesi de.
Huzur kimsesizken bir kişinin gelip her şeyin olmasıdır. Onun yanında hiç olmadığın kadar mutlu olmaktır huzur. Yüzüne baktığında kalan herkesi siktir etmektir. işte o 1 dakikalık huzura bir ömür verilir.
seni çoktan unutmuş, başkasına aşkla bakan şahısın arkasından kalan cümledir.
8 ay boyunca soyledigim ve beni delirtem cumledir.
Tanim: insana bi sure sonra kafayi yedirten cumledir.