bugün

Kendisi aslen vanlidir. Fakat osmaniye kadirlide buyumustur. Kendi koylerindeki tek kürttür. Ama hicbir zaman irkciliga ayrimciliga ugramamistir.
zamanında dedem ile aynı kızı sevmişler. dedemin kendisinden duyamadım ancak halamdan duyduğum kadarıyla şu tarz bir olay olmuştur.

yaşar kemal aslı vanlı olmak üzere osmaniye'nin hemite köyündendir. dedem ile gençlik yıllarında aynı kıza sevdalanmışlar. fakat kendisi ikisine de yüz vermemiş ve şöyle bir cümle kurmuş:

"Ne sana varırım zedeli ahmet, ne de sana kör yaşar".
kendi görüşlerim dahilinde bu güne kadar analiz ettiğim en muhteşem tasvircidir kendisi. öyle bir anlatıyor ki olayı dışarıdan izleyen 3. bir kişi asla olamıyorsunuz. kesinlikle 1. kişisiniz, başka bir yolu yok mümkün değil. hani üzücü bir olay anlatılır ve 1 dakika üzülüp hayatınıza geri dönersiniz ya öyle bir olay yok yaşar kemal'de. olayı siz yaşıyor ve siz tedirgin oluyorsunuz ve bence yeryüzündeki insanların uzlaşamayıp savaşılmasının, kavga edilmesinin, nefret edilmesinin temel sebebi empati eksikliğidir ve yine eğer yaşar kemal gibi insanların sayısı ile doğru orantılı olarak okuyan kitle de artarsa aristocu güzel, huzurlu bir dünya var olur.
bu ülkenin hem 'zilli kurdu' hemde destancısı olan yazar ve aydın...
Şu koskocaman şehrin sokaklarında dolaşanların yüzlerine bakın… Yüz mü bunlar! Sararmış, uzamış… Gülmeyi unutmuş… Bu yüzler sevinci unutmuş. Sevmeyi unutmuş. Şöyle yürek dolusu, can dolusu, kucak dolusu sevmeyi unutmuş. Ağız dolusu öpmeyi unutmuş bunlar. Şöyle sağlıklı, kütür kütür öpmeyi unutmuşlar. Gözleri kırgın, yılgın, paslı… Kuşkulu, korkulu, düşmanca… Ben bu şehirden korkuyorum, bu şehirde hasta oluyorum, deliriyorum… içimden her şeyi bırakıp kaçmak geliyor. Kirlenmiş, bitlenmiş, çamur içinde bir şehir. Dedikodu hastalığında, merhametsiz, sevgisiz, kazıkçı… Bu şehir karaborsacıların şehri… Bire bin kazananların, lüksün şehri… Ve bu şehrin dört bir yanını çamur deryası içindeki çerden çöpten gecekondulu, yüz binlerce insanın yaşadığı umutsuz insanların mahalleleri çevirmiş. Ağzını açmış, bir ejderha gibi duruyor.

Ben güzellikten söz açmayı istemez miyim. Ben karnı tok, sıklı peklikten söz açmayı istemez miyim… Ben insanların önüne güzel sözcüklerle, güzel bir dünya açmayı öylesine bir isterim ki, can atarım…

Sonra ben yazar olarak, capcanlı bir güneş altında sevişenlerden de söz açmayı isterim. iki genç, daha çiçeği burnunda. Kol kola yumulmuşlar… Bunu yazmayı nasıl, nasıl isterim… Ve bir yazar bunu ne güzel anlatır. Böyle şeyleri çok anlatmışlar, diyeceksiniz. Ama sağlıklı bir dünyada, bu sevginin anlatacak çok yeni, pırıl pırıl yönü de bulunur.

Yaşar Kemal
Yazarlığa , morluğu veren üstad.
Okuyun, okutun.
Okutun ki, menekşeler açılsın memlekette.
Devleşen öfkelerimiz , bu şehre fazla gelecek.
bugün ölüm yıldönümüdür.
ömrünü kürt- türk kardeşliği için harcamış , memleketinin otunu, böceğini, ağacını, insanını kitaplarında muhteşem şekilde tasvir ederek anlatmış büyük insan. iyi ki bu topraklarda doğmuş.
mezarının etrafında çakırdikenleri bitmis midir acaba? cukurovayi öyle bir tasvir etmiş ki okurken kendimi pamuk tarlalarında hissettim. zor gelir onun gibisi.
ülkü dergisinde 1943 yılında yazdığı sıralarda ümit kelimesini ilk defa adanadan duyduğu ve bildiği şekliyle umut olarak kullanan ve türkçeye kazandıran usta yazar.
"Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir."
Ayrica tasvirleriyle alıp götüren bir yazardir. bu adama sen hiç olay anlatma sen başla anlatmaya şu dağları taşları ovaları diyeceksin on ciltlik seri yazabilecek, olmasaydı türk edebiyatı nasıl olurdu diye sorulabilecek büyük yazar
memleketinin taşını, toprağını, böceğini, ağacını çok iyi tanıyıp tasvir edebilen, hayatını inandığı davaya adamış cesur yazar. neyse ki yazdıklarıyla aramızda. bu ülkede doğduğu için kendimi şanslı hissediyorum.
gömülürken başında, zülfü livanelinin türkü söylediği yazar.

yazık.
Türk edebiyatında neden bu kadar kabul gören bir isim olduğunu asla anlayamadığım yazar.
Onu bu kadar iyi yapan şey ne?
Adana'daki günlerinde bir iftiradan dolayı hapis yatmış, geçimini arzuhalcilik ile kazanmaya çalışmış, bu sıralarda ünlü romanı teneke'yi yazmıştır.

istanbul'a geldiği ilk günlerde ise gülhane parkı'nda yatıp kalkmış ve Eminönü camii'nin önünde arzuhalcilik yapmıştır. Cumhuriyet gazetesi'ne girip röportajlar yapıp biraz para kazanmaya başlayınca 1953 yılında ince memed'i yazmıştır.

Kendisinin de belirttiği gibi ince memed romanını para kazanma amacıyla yazdığını söyleyip çok da sevmezdi.
Kendisinin en sevdiği romanı "Demirciler çarşısı cinayeti"dir.
(bkz: beyaz pantolon)
--spoiler--

Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba

--spoiler--
bir büyük yazar. hem öyle büyük bir yazar ki tarif edemiyorum. orta sondan terk. ırgatlık mı etmemiş, mapus mu yatmamış... debdebeli bir hayat yaşamış. her satırını okuduğumda yeniden hayran oluyorum. bu kadar gercek, bu kadar güzel yazabilir mi bir insan? gözümle gördüğümden daha fazla işliyor kafama Yaşar Kemal'in yazdıkları. mekanı cennet olsun.
yüzünü hiç görmediğim ama çokça sohbet ettiğim abilerim var benim. Yaşar Kemal bunlardan biridir. Belki en büyüğü.
ortaokul mezunu olmasına rağmen doğduğu toprakların çiçeğini, böceğini, insanını, dilini bilen, tüm bunları muhteşem tasvirlerle süsleyerek hikayeleştiren, tüm ömrünü barışa adamış muhteşem bir yazardır. iyi ki bu topraklarda doğmuş.
Savaşı biliyorum evladım. Yalnız insanlar değil, atlar, cümle mahlukat,kurt, kuş, börtü, böcek hepsi kırıma uğruyor.

Karıncanın su içtiği.
Böyle dilsiz, böyle düşmanca, böyle bölük pörçük dolaşmayacağız bu dünyada.
dört yaşındayken babasının ölümüne şahit olup kekelemeye başlamış. ergenlik çağındayken kekemeliği kendi kendine geçmiş.

 
Dünyada yaşar kemal ve yaşar kemal gibi insanların olması insana yaşam umudu veriyor.