bugün

hani derler ya, ben doğarken ölmüşüm veya yaşayan ölü ifadesi aynen öyle.

yaradan tarafından yaşam ile cezalandırılmak... yeme, içme, oksijen tüketmek zoraki. veya bunları yapmamanın bir seyi değiştirmeme hali... kalp atışı, kan akışı, soluk alışverişi her şey batıyor. her gün hayatın kötü yüzünü gördükçe kusuyorum. fiziksel olarak pek iyi durumda değilim. çeşit çeşit hastalığım var. ve bunlarla eklenerek, yaş neredeyse 30 olacakken dünyayı anlamsız bulmak. daha ötesinde ne olacak? eşim, çocuğum, torunum, emeklilik ikramiyem, daha fazla borçlarım, taksitler, kalp hastalığım, şeker, prostat vs çok mu lazım bunlar ? veya yeni bir deneyim mi olacak bana. hem kahraman-idol belediklerimiz ya bu yaşta öldüler ya bu kadar daha yaşayıp ikinci devreyi de gördüler. elden ayaktan düşmeden bir an evvel gitmeli.

dünyaya, çevreye, kendisine faydası olmayan bir insan neden yaşar? kader mi diyelim yoksa bir başka bilinmezlik mi bulalım? maddiyat desek mesela para, para için yaşayan insanlar cennete yine de ulaşacaklarsa bu dünyada üç kuruş için ölenlerin suçu ne? bilmiyorum. bir şey bilmek değil siktir olup gitmek isterken yerimde saymam veya gerilememden dolayı sadece düşünüyorum. hem de birçok insana saçma gelecek her şeyi.

imkanım olsa azrail i satın alırdım.
her şey benim kontrolümde olacak. ve o, emrimi uygulayıp azad olacak.

ceza veya hediye olan bahşedilmiş bu hayat çok fazla. üstü kalsın.
yaşamanın vermediği olan ızdıraptır.
yaşarken karşımıza çıkan Olayların ya da olguların ÇOĞU zaman alışması zor insanların kattığı iyi köyü olgunlukla yürüyebilmek adına Çekilen ya da Oluşan ızdıraptır. gitmesi, kalması zor olan durumdur. karar vermesi güç, sindirmesi bir hayli zordur. insanın duyguları ile hareket ettiğinin en büyük kanıtı ya da habercisidir. ki iş böyle olunca elden değil gönülden geçeni yapmak yine bizim Başarımız ve/veya hatamızdır. anlamak, algılamak ve durumu düzeltmek ya da olduğu gibi bırakmak yine bize kalmış bir durumdur. bu durumu iyi değerlendirmeyi bilmeli ki ileri de anlatmaya gönlümüz er versin. işte bu da duygusal bir harekettir.
Insanlar binlerce yıl bu ızdırabı yenmek için inançlar, düşünceler, anlamlar , duygular üretmiş durmuştur. Yine de üstesinden tam olarak gelememiştir. Çünkü anlamsızlık her kişinin bilincindeki derin uykudadır. O uyanırsa hayat ızdıraba dönüşür. Yani denebilir ki "düşünce gücü " hariç bizi bir hayvandan farklı kılan her olgu bir nevi uyuşturucudur. Bize sahtelikler yaratır ve o sahtelikleri zamanla gerçek zannedip yaşama gücü buluruz. Oysa düşüncesine sınır koymayan insan boşluğun ta kendisi olur. Bu yok oluş zincirinin, zamanın ve vicdani sıkıntıların azabını derinden hisseder. O seviyedeki bir insan farkında olmasa dahi arayıştadır kendini kandıracak yüzde doksan dokuz doğruluklu bir yalanın peşinde. Yada her şeye çizgi çekip "ölmek " yada "yaşayabildiği kadar yaşamak " arzusundadır.
her daim insanın içinde tutması, unutmaması gerekendir. insan vücudunda sürekli takıldığım noktadır gözler, olmasaydı. ne vardı bunca şeyi görmeye bunca rezilliği iğrençliği görmeye.
aslında hayatın acılarından doğmuş tecrübedir.
genellikle bir arkadaşının ölümüne sebep olan veya yakınını kaybeden bir kişinin yaşadığı içsel duygudur.