bugün

reyhanlıdaki patlanın hemen saniyeler sonrasında adamın birinin olay yerini cep telefonuyla kaydettiği görüntüleri izledikten sonra hissettiğim duygulardır. insanca yaşamayı bilmeyen bir topluluğuz. Kavga ve şiddet o kadar hayatımızın parçası ki, gündem değiştirmek için birebir olarak kullanılan sporda bile şiddet var. insanın insana değeri yok. misafirperverliğimizle övünürüz, daha bir birimize tahammülümüz yok. trafikte sarıda korna calan aracın şöförüyle kavga ederiz, eli hafif olmayan hemşireyi döveriz, gürültü yapan üst komşuyu kaloriferine vurarak uyarırız, öğretmene şiddet uygularız, kadını ezeriz. evlendirme programında bile kavga ederiz amına koyim. hatta düğünde havaya ateş eder, çocukları öldürürüz. yaşanılacak topraklar değil buralar, birkaç milyonluk avrupa ülkelerini kıskanmamak o kadar zor ki. ama atıp tutmaya gelince ülkemiz cennet deriz. babasını kaybeden, karamaşada yaşayıp yaşamadıgını bile bilmeyen 17 18 yaşındaki delikanlının serzenişlerini gördükten sonra daha da cenneti sorguluyorum artık.
alışamazsın demedim.
bu ülkede doğmayı istemedin, bu ülkede üzülmeyi, bu ülkede ölmeyi de. sen hayatta hiçbir şey istemedin ki. zamanında yaşadıkların sürüklüyor seni o kadar. çok gitmek istediğin bir şehir, sıkıca sarılmak istediğin bir insan, içinde kaybolmak istediğin bir kitap yok. bir zamanlar olur sanıyordun. öyle anlar geliyor şaşırmıyorsun bile. her şey olur deyip geçeceksin deseler inanmazdın. gözlerini açmanla alakası yok. istersen kapat. insan gözünün göremeyeceği hiçbir mutluluk yok. göremiyorsan gözlerinden kaynaklanmıyor. mutluluk yok. söyleyemediklerini de saklıyorsun ya bir köşede, yanlış yapıyorsun. alıp karşına söylemediğin için değil. unutmadığın için, çok büyük yanlış yapıyorsun. onlar zaten söylenmemesi gerekenler hala tereddüt mü ediyorsun? söyleme. olsun. bazı insanlar bazı cümlelerini duymak istemiyor işte. isteseler de boş ver, söyleme. başarısızlık diyebilirler adına. cesaretsizlik, salaklık ve bir sürü şey. adaletsiz olunca her şey, hiç olmadığı kadar yerli yerinde ve adaletsiz olunca, her şey manasız geliyor işte sana. suyla adam öldürülebiliyor, aklın alıyor mu? neden var olduğunu dahi bilmeyenler de davası olan insanları kutsayabilir. elini eteğini her şeyden çekmiş, sadece zamanın yağıp tükenmesini bekleyen insanlar bile. ve uykulu, ve beş dakika dahalarla her güne gözünü açan, gözünü kapayan, gözünü sımsıkı açamayan. yaşamaktan bir anda vazgeçmek çok daha güzel. iradeyi ortadan kaldırıyor bir kere. böylesi bir inkar, bir kabul. bekleye bekleye. hayatta kalmak değil de hayatın içinde erimek. tadı tuzu da yokken üstelik. yaşın kaç daha, ne anlatıyorsun diyorsun değil mi. öyle deme. üç yaşında bir çocuk da hayattan sıkılabilir. sen görmezsin o ayrı. ben görebiliyorum bazı mutluluklar yok. üstüne bir de toprak kokuyor, öyle deme diyorlar ama toprak kokuyor.
genç insanların hayatta birseyler başarmasınin önündeki en büyük engellerden biridir yaşadıkları ülkeden nefret etmekleri. ülkemizde yaygın görülen bir çeşit hastalıktır bu aynı zamanda.
Nefret etmek değil belki ama uzun bir süredir sanki büyük bir toplama kampında yaşıyormuş gibi hissediyorum ve bu his her geçen gün daha katlanılmaz oluyor. Yaşayanları yadırgadığımdan değil elbette Ama düşününce, başka bir ülkede göçmen olarak yaşamak da dayananileceğim bir durum değil açıkçası.

insanın yaşadığı çevreye veya topluma yabancılaşması söylemek ve yapmak istediklerini en anlamsız kılan şey öyle sanıyorum ki. Göçmenliğin en kötüsü de insanın kendi ülkesinde kendini göçmen gibi hissetmesi.
ülkem iyi hoş da yönetenlerden nefret ediyorum.
bu benim sikeyim böyle ülke düzenini .
Şu günlerde hepimizin yaşadığı durumdur. Ülke soylular ve köleler olarak ayrılmış durumda. Biz köleler olarak soyluları mutlu etmek için karın tokluğuna çalışıyoruz.
Az önce tekrar yaşadığım durumdur.