bugün

Bazen bir şeyleri sorgulayan, bazen sadece edebiyat için yazılmış metin parçacıklarıdır. En önemli özellikleri fazla uzun olmamalarıdır.

örnek:

Bul ve kaybet. içinde ara binlercesinin ve düşün dur istediğimiz nedir diye? Beğenme kendi kurduklarından başka cümleleri. Açıklayıcı olmasına pek gerek yok. Aradığını bulduğun an bir ışık gönder gökyüzüne, bil ki çok fazla uzaklaşmış değillerdir. Bir edebiyat ekolü yarat, bir ev inşa et. Bir insan kazan. Kolay mı? bilmem. Ayrıldıktan sonra da ''arkadaş'' kal, verebileceğin her şeyi sun, o lanet orospu mesafeden bahsetsin.
Akdeniz ikliminde büyümüş herhangi bir sıradan insan, her şeyi aceleye getirir. Taban aramaz, mesafe dinlemez. Dokunmak inanmaktır ona göre. Parmaklarının yanması pahasına dokunur o soktuğumun güneşine. inanmak için. inan bana sadece inanabilmek için.
Akdenizliyiz. Yeniden sevebiliriz. Kolay unuturuz. Kolay vazgeçeriz. Kolay insanlarızdır. Ciddiye almayız. Genelleme mi yapıyorum?
Bir bakarsın, ''seni seviyorum'' larla dikiliverir karşına. Ben değil, bir arkadaş.
Bir sikime yaramayan cümleler kurarsın. Kurmak zorundasın, yazmak zorundasın, okumak zorundasın, anlatmak zorundasın. Ve lanet edersin, okul kütüphanesinden bir Dostoyevski kitabı çaldığın o güne. Kucağında bir Orhan Kemal kitabıyla uyuya kaldığın o gecelere. içten bir küfür savurursun tanıdığın herkese. Çözüm olmayan yüzlerce çabayla geçmiş sayısız güne.
Kafanı siken düşüncelerden kendini arındırıp uzandığında yatağına. Bir Metallica şarkısı aradığında gözlerin, müzik çaların ekranında, başlar bir şarkı,
''All that is ,was and will be
Universe much too big to see
Time and space never ending
Disturbing thoughts ,questions pending''
Bir daha olmayacak dersin. Güneş batmıştır, gelecek günler sana götüyle gülmektedir.
kahvenin kokusumuydu yoksa sigaranın göz yaşartan dumanı mı insanı kendine getiren. gece balkona çıkıp sessizliği ve huzuru bulabilir miyiz karanlık yansımalarda. kime sorsam hareketliliği, canlılığı ve güneşi sever. bilmezler ki siyahtaki asaleti.
Havaların ısındığını Ankara’da, halk otobüslerinin klimalarının açılmasından anlayabilirdiniz. Sıcak ve boğucu bir gündü, yani bugün. Elimdeki poşette yan yatmış bir halde bulunan ucuz kırmızı şarap şişesi, eve gidince başına geleceklerden habersiz öylece sallanıyordu. iki saat içinde içi boşalmış halde diğer şarap şişelerinin yanına, tozlanmaya bırakılacaktı. Cansız varlıkların konuşabildiklerini düşünsenize bir kez. Kim bilir ne muhabbetler geçerdi boş ve tozlu onlarca şarap şişesinin arasında;
‘’Beni içerken çok düşünceli duruyordu’’
‘’Bende de’’
‘’Bende biraz neşeli duruyordu. Kutlama yapıyordu sanırım’’
‘’Hey millet! Yalnız başına içmediği birisi var mı burada?’’ diye sorsa içlerinden biri, kesinlikle olumlu bir yanıt alamazdı. Belki üzülürlerdi halime. Zaten onlar ellerinden geleni yapmışlardı. Daha fazlasını istemek onlardan, işte bu saçma olurdu.
Bugün hemen eve gelmedim. Başka bir yere gitmeliydim. O yüzden birkaç hattın ortak kullandığı bir durakta bekliyordum. O, oradaydı. Kim mi o? Hayatımda gördüğüm en güzel kadın.
Her şeyiyle en güzeliydi. Adres sordum ona çünkü binmem gereken otobüsten emin olmalıydım. O, çok güzeldir. Yüzünde çilleri de vardı, sesi çok kadınsıydı. Onun otobüsü geldi ve bindi. Oturduğunda camdan bana bakıyordu. Otobüse binip binmemek konusunda kararsız kaldım. Sonuç olarak binmedim ve o otobüs ve o gittiler.
Orada durmuş; ‘’Acaba o otobüse binmeli miydim?’’ diye düşünürken buldum kendimi birkaç saniye sonra. Muhtemelen gitmek istediğim yerden epey uzakta ve saçma sapan bir yere gidiyordu o otobüs. Kesinlikle yanlış yere giden bir otobüse, doğru kadınla tanışma ihtimalimin olmasına rağmen binmemiştim.
Bu olaydaki espriyi görüp gülecek arkadaşlarım olmuştu. Bunun anlattığımda şen kahkahalarıyla bana karşılık verecek düzeyde beni anlayan, bana benzeyen bir kadın vardı önceleri hayatımda. Şimdi nerede o? Bilmiyorum.
Cep telefonumu çıkarıp numaraları karıştırmaya başladım. Bu olaya gülecek, benimle dalga geçecek bir tane dahi olsa birini aradı gözlerim. Ama yoktu öyle biri. Her numarada aklıma espri anlayışı olmayan, ciddiyeti erdem sanan insanlar geldi. Olmayacaktı belli ki. Kalbim kırık bir şekilde cep telefonumu cebime koydum.
Benimle dalga geçecek bir tane dahi arkadaşım yoktu. Zamanı sürekli tükettiğim doğrudur. Arkadaşlarımı da tüketmiştim belli ki. Bu bana garip bir hüzün verdi. Bir yandan da mutlu etti, şöyle ki; kalan ben olmuştum. Eriyen giden değil. En azından kendi açımdan.
tabakta tek kalan domates psikolojisi

herkesin birilerinden sürekli olarak birşeyler kaçırdığı, nezaketin-saygının neredeyse hiçe sayıldığı bir dönemde insanlar; tüm nazikliklerini, tüm bastırılmış duygularını yüzüstüne çıkarırcasına salata tabağında kalan tek domatesi yemeğin sonuna doğru birbirlerine sunarlar.

sofrada bulunan herkesin doyum sınırına yaklaştığı bir zamanda sanki yeniden iştah kabartırcasına büyük bir kayıtsızlıkla kurulur salata tabağının tam ortasında kalan tek domates.
bir ara nezaketi bir kenara bırakan ama çatalın masada bulunan başka bir ürünü seçmesiyle yine domatese ulaşamayan kişi, hemen yaptığına pişman olurcasına yanındakilere ikram eder, tabakta tek kalan domatesi...

kiminin sofradakilerle konuşurken gözü takılır domatese, kimi de 'yese biri de şu domatesi bitse bu işkence' diye aklından geçirir.
sofradan kalkma zamanının iyice yaklaştığı bir anda tüm cesaretini domatese doğru toplayan ve sonra vazgeçen kişi sayısı oldukça fazladır.

onca yemek, salata tabağındaki onca ürün yenmiştir ama ah o tek kalan domates! ...
işte herkesin bilincinde o domatesi yemek isteği yer almaktadır. yemek boyunca bu tür düşünce ve eylemler devam eder.

ve sonunda...
kimsenin yemeğe kıyamadığı, birbirine ikram ettiği, devamlı gözünün takıldığı o iştah kabartan domates herkesin aklında kalarak çöpe atılılır.
oysa ki biri çıkıp 'ben onu istiyorum' deme cesaretini gösterse hiç olmazsa bir kişi mutlu olacak; gözönünden kalktığı için de kimsenin aklına takılmayacaktır. ve sonuç olarak; tabakta tek kalan domatesten kimse ders almaz, her seferinde aynı olgu tekrarlanır.

ve her zaman, her koşulda devam eder
tabakta tek kalan domates psikolojisi...

edit:
94-95'li yıllarda gözlemlemek ve farklılıkları yakalamak üzerine yazdığım bir ödev yazısı.... şimdi bu yazıya daha çok şey ekleyebilirim ve düzeltmeler yapabilirim ama o zamanki ruhu yakalamak adına yazıya dokunmak istemedim... *
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar