bugün

Turistlerin kendilerine yönelttikleri ilginç soruları "Turist Rehberleri Birliği"nin internet sitesine taşıyan rehberler, başlarından geçen ilginç anıları okuyucularla paylaşıyor.
Turist Rehberleri Birliğinin "http://www.tureb.net"; adlı internet sitesinde "Turistler tarafından sorulan ilginç sorular" başlığıyla yer alan bölümde, rehberlerinin yaşadıkları ilginç anılara yer veriliyor.
Sitede, turistlerin rehberlere yönelttiği ilginç sorulardan bazıları şöyle:
-Semazenlerin RPM"i (dakikadaki dönme hızı) kaç?
-izmir Kordonda yürürken bir soru gelir: "Rakım kaç?" -Şehirlerarası yolda otobüsle giderken etrafta koyun ve keçi sürüleri vardır. Bir soru yükselir arkadan: "Koyunlar mı yoksa keçiler mi önce otlatmaya götürülür?" -Otobüste askerlik hizmetlerini anlatıyorum. Subayları soruyorlar anlatıyorum. Bir başkası kadın subay olup olmadığını soruyor. Onları da anlatıyorum. Derken bir başka soru geliyor: "Kadın subaylar çocuk doğurunca ne oluyor?" Benim yanıt: "Anne oluyorlar" -Yolda giderken yığınlar halinde toplanmış soğanları ayrıştıran insanları görüp fotoğraflarını çekmek için durduğumuzda turist sorar: "Bunlar ağaçta mı yetişiyor?" -Yağmurlu bir havada Aspendos ziyaretinin ardından Köprüçay Nehrinin yanındaki restoranda yemek yerken nehrin diğer tarafında yağmur altında insanlar görürüz. Aynı masada yemek yediğimiz turistlerden biri şöyle der: "Aa! Nehrin öteki tarafında biri var. Oraya nasıl geçti acaba" -Turist saksağanı göstererek bir soru soruyor: "Siz bu kuşa ne diyorsunuz?" Türkçesinin turistin işine yaramayacağını düşünerek ingilizcesini söylüyorum: "Magpie" Turist çok şaşırıyor: "Gerçekten mi? Biz de ona magpie diyoruz" -Ege-Akdeniz turunda arkadaşımın grubundaki misafirlerden biri garsona, açık büfe kahvaltı esnasında "çay bitmiş ama" der, garsonun cevabı şudur: "O kadar içerseniz biter tabii kardeşim" -Tekne turumda sürekli sorun çıkarmaya programlanmış bir amcamız benden gazeteyi okuduktan sonra kendisine vermemi rica etti. Ben de kibar bir şekilde daha okumadan kendisine uzattım. 5 dakika sonra gelen tepki şuydu, "Bu ne kardeşim bu kadar ufak yazılı gazete mi olur?" -Beylerbeyi Sarayının rıhtımından boğaz içinin güzelliklerine bakıp fotoğraflarken gruptan bir amcam düşünceli yanıma geldi, "Burasının rakımı kaç acaba?" Bir saniye müsaade deyip eğilip elimle rıhtımı ölçüp adama dönüp, "2 karış" dedim.
-Kapadokya turumuz sırasında Amerikada yaşayan Çinlilerden biri gördüğümüz inek sürüleri için "bunlar at mı?" ve tarlalardaki buğdaylar içinse "bunlar ot mu?" diye sayısını hatırlayamayacağım kadar defalarca sordu. Herhalde o gün hayatımdaki en sabırlı olabileceğim günlerden biriydi.
-Japon misafirimiz Konyadaki düz ovayı buğday tarlalarını görünce der ki:
"Rehber bey bu tarlalar helikopterle mi ekiliyor yoksa uçakla mı ekiliyor?" Benim cevabım, "uzay gemisiyle ekiliyor" oluyor ve herkes gülecek diye beklerken kimseden çıt yok.
-Derinkuyuda en alt kattayız. Adam soruyor, "Bu yer altı şehri yukarıdan aşağıya doğru mu, aşağıdan yukarıya doğru mu kazılmış?" Grup kırıldı tabii gülmekten. Ben de şöyle cevap verdim, "Yarısı yukarıdan, yarısı aşağıdan başlamış, ortada buluşmuşlar."

--spoiler--
http://www.milliyet.com.t...07/05/01/son/sonyas07.asp
--spoiler--
birkaç sene evvel bir turiste istanbul'u gezdiriyordum. adam ısrarla adalara gitmek istedi, neyse bindik vapura adalara gidiyoruz. malumunuz ada vapurunda çaycılar, simitçiler şehir hatlarında olduğundan daha bir bol ve çığırtkandır. neyse, tespitleri bir yana bırakıp olaya dönelim. bir yer bulup oturduk lübnanlı turist abimizle. yanımızdan "çayiçeeeee çayiçeeeee" diyerek bir çaycı geçti. çaycıya büyük bir ilgiyle bakan abimiz "what does çayiçeee means" dedi. adamın süratına gülmekle ayıp mı ettim bilmiyorum ama cevabı nasıl vereceğim konusunda zaman kazanmıştım en azından. soruya cevaben "çayiçeeeee means would you like to drink tea" * dedim. çaycı bu kadar kibar bir soru öbeğini böyle böğründen gele gele söyleyebildiğini bilse kendi bile şaşırırdı herhalde.
neyse adamın sorusunu cevapsız bırakmamış olmanın verdiği onör(!) ve geri dönüş yolunu da kazasız belasız atlatmanın verdiği hisle rahat rahat adamı taksiye bindiriyim ben de evime gidiyim diye eminönü'nde vapurdan indim. karşıdan karşıya geçerken sirkeci üst geçitinin orda tavuk döner satan abilerimiz* "biyruuuuuuooonnn" diye bağırırlarken ikinci sorumuz geldi. "biyruuuuuuooonnn" ne demekti. ah be canım abim, sorsana bana yerebatan sarnıcı'nı bak nasıl şakıyacağım ya da bülent ersoy'un büyükada'daki evini sor, bak onu bile öğretti faytoncu. neyse canın sağolsun.