bugün

temel çok güzel bir rus kadınıyla evlenen dursun'un karısına kafayı takmış. ne yapsam da bu kadınla birlikte olsam? diye içi içini yiyormuş. bir gün temel dayanamayıp eva'nın yanına gitmiş:

temel: senden çok hoşlandım seninle birlikte olmak istiyorum.
eva: hay hay, neden olmasın ama 100 dolarını alırım müsait olunca ben seni ararım gelirsin.

ertesi gün eva, dursun işe gittikten sonra temeli aramış.

eva: 100 doların hazırsa hemen gel demiş:
temel: hazır hazır, hemen geliyorum.

temel 100 dolari eva'ya verdikten sonra işi bitirmişler ve temel evden çıkıp gitmiş. akşam dursun eve geldiğinde:

dursun: hanım temel bugün buraya geldi mi ?
eva: şeeeyyy geelldii...
dursun: peki sana 100 dolar verdimi
eva: şeyyy dursunnnn verdii ama dinlee beni biii
dursun: temel sabah koştur koştur yanıma geldi " dursun bana acil 100 dolar lazım öğleden sonra size uğrar yengeye bırakırım" dedi.

ulan bu temel çok dürüst adam ya
Mart ayı gelmiştir, kediler her akşam süslenip, püslenip,
mis gibi kokularını sürünüp dışarı çıkmaktadırlar.

Aralarında bir de küçük erkek kedicik vardır. Bir gün

"ben de gelmek istiyom" der.

Kediler sinirlenir.

"Hadi len, senin daha yaşın küçük, git misket oyna." derler.

Bir gün, iki gün, üç gün...

Bizimkini iyice merak sarar.

Son bir kez daha dener şansını bir akşam:

"Ya ne olur beni de götürün nereye gidiyorsanız?"

aralarından babacan bir kedi çıkar:

"Gel lan, sen de gel de öğren, ilerde lazım olacak.

Sevişmeye gidiyoruz. Mart ayı bizim ayımız."

Hepsi toplanır.

Aylardan mart dedik ya, hava soğuk, damda beklerler Aşağıdan dişi kedi geçer mi diye...

Aradan saatler geçer, ne gelen var, ne giden.

Bizim gariban kedicik iyice üşümüştür.

Babacan kediye yanaşır, kolunu hafifçe vurarak:

"Abi ya," der:

- Ben bu gece yeteri kadar seviştim, gideyim yavaş yavaş.
DOKTORUN biri yeni bir muayene açmış. Kapıya yazmış... "Vizite ücreti 100 Dolar. iyileştirmediğimiz hastaya beş mislini geri veriyoruz..." Vizite pahalı ama, doktor gerçekten doktor... Her gelen hasta iyileşip gidiyor... Doktorun ünü her geçen gün artıyormuş... Uyanığın biri doktora gidecek, iyileşmeyecek ve beş misli parayı geri alacak ya, kapıyı çalmış... ,
"Doktor! Ağzımın tadı hiç yok... Öyle kötüyüm ki, hiçbir şeyin tadını alamıyorum..." Doktor... Adama şöyle bir bakmış, hemşireye seslenmiş:
"Hemşire hanım! Sekiz numaralı kutuyu getirin" Hemşire adama uzatmış kutuyu, adam, bir kaşık içindekinden yemiş ve anında tükürmüş...
"Ama Bu bok!!!!!"
Doktor sakin, "Evet! iyileştiniz. Tad alıyorsunuz artık.." Adam, parayı ödemiş sinirleri tepesinde gitmiş...
Aradan birkaç ay geçmiş. Büyük bir hırsla yeniden kapısına dayanmış doktorun...
"Doktor bey, ben de hafıza
kaybı başladı... Her şeyi unutuyorum...!" Doktor, adama şöyle bir bakmış yine, hemşireye dönmüş,
"Kızım, sekiz numaralı kutuyu getirir misin?" demiş.
Adam, hemen itiraz etmiş, "Ama, o kutuda bok var!"...
Doktor, "Doğru! Bakın, hafızanız da yerine geldi!...." Adam, ağlamaklı, hırsla ödemiş parayı çıkmış dışarı...
Kurmuş da kurmuş intikam planlarını... Birkaç ay sonra..
"Doktor! Ben de iktidarsızlık başladı... Durumum kötü, hiçbir şey yapamıyorum..." Doktor adamı gözüyle şöyle bir inceleyip,
"Hemşire hanım sekiz numaralı kutuyu getirir misin" diye seslenince, adam, tüm hırsıyla,
"S.kecem, seni de sekiz numaralı kutunu da..." diye bağırmış..
Doktor gayet sakin, "Geçmiş olsun! Artık yapabiliyorsunuz!!!!!!!!!"
istanbul'un göbeğinde feci bir yangın; gazeteciler fotoğraflarını çekmek üzere meraklılarla birlikte 200-300'e yakın insan oluşturmuşlar. itfaiyeciler cayır cayır yanan apartmandan tüm kazazedeleri kurtardık sanırlarken, bir de ne görsünler, Bir kadın yanındaki bebeği ile 4. kattan imdat, imdat! Diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. itfaiyecilerin yapacakları hiç bir şey yok, zira ateş binayı öylesine sarmış ki, bırak 4. kata çıkmayı, artık binaya bile yaklaşılmıyor. O esnada insan topluluğunun arasından bizim Temel sıyrılır ve yukarıdaki kadına çocuğunu aşağıya attığı takdirde tutarak hayatını kurtaracağını söyler. Hiç 4. kattan çocuk aşağıya atılır mı? diye düşünen kadın çocuğunu atmamakta ısrar eder. Bunun üzerine Temel:
- "Ablacuğum, ha cen ataysun çocuğu aşağuya, pen oni iyi tutayrum, zira pen Rizespor'un kalecisuyum" der.
Kadın artık ne yapsın, hiç olmazsa çocuğum kurtulsun maksadıyla sallar bebeği aşağıya. Aşağıda çıt yok; çocuk aşağıya ağır çekimde düşerken fotoğrafçılar günün ve hatta yılın olayını görüntülemek üzere yerlerini almışlar. Temel yine ağır çekimde daha halen havada olan bebeğe doğru koşar, bir sıçrayışta bebeği tam 90'da avuçlarının içine alır ve yumuşak bir inişle gazetecilerin flaşları arasında yere yuvarlanır. Artık seyircileri yerinde tutmak imkânsız; alkışlar, tezahüratlar ardı ardına kesilmezken, Temel millete
döner, elini kaldırarak onları selamlar ve bebeği 2 kere yere vurduktan sonra degajını yapar...
Temel bir maskeli balonun yarışmasında kompozisyonuyla birinci gelmiş. Çırılçıplak, kafasında gaz maskesi, elinde bir demet çiçek ve orasında sallanan bir prezervatif. Jüriye göre:
Çıplaklık fakirliği; Gaz maskesi hava kirliliğini; Prezervatif de bedensel kirliliği simgeliyormuş. Bir demet çiçek ise doğayı simgeliyormuş.
- "Hayır" diye itiraz etmiş Temel.

- "Punu temek istemiştum; Kaput kullanmak, çiçeği gaz maskesiyle koklamaya penzer. "
papa bir gezi için new york'a gider, uçaktan inerken gazetecinin biri:
"efendim genelevleri ziyaret edecek misiniz?" diye sorar.
şaşıran papa, "new york'ta genelev mi var?" deyiverir.

ertesi günkü manşette şunlar yazar:
papa uçaktan iner inmez "genelev var mı?" diye sordu.
Komik kısa öykülerdir.
örn:
Camii hocası hanımlara vaaz veriyormuş. Kadınlardan biri sormuş -Hocam bir muhendisle beraber olursam onun cezası ne kadar hoca - 3 sene demiş

- avukatla olursam?
- 5 sene
-doktorla olursam?
- 4 sene
- peki hocam hocayla olursam?

Hoca :
- seni gidi seniii .. sen cennete gitmek istiyorsun galiba...
"günaydın hanımefendiler" demiş, şerlok holmes parkta oturan üç kadına..
ilerlemişler.. doktor watson "tanıyor muydun onları" demiş.. "hayır" demiş, holmes.. "bu evde kalmış kızı, fahişeyi ve yeni gelini tanımıyorum.."
"tanımıyorsun da, onların ne olduklarını nasıl biliyorsun" diye sormuş, doktor..
"mantık" demiş, dedektif.. "mantık..
dikkatle bak onlara, ellerindeki muzu nasıl yiyorlar?.."
"yani?.."
"evde kalmış kız, muzu sol elinde tutuyor, sağ eliyle hafif hafif soyuyor, küçük bir parça koparıyor ve ağzına atıyor."
"ne demek istediğini anladım. harikasın, ya fahişe?.."
"muzu iki eli ile kavramış, sonuna dek ağzına tıkıyor.."
"holmes, kendini de aştın bu defa..
peki ya yeni gelin?."
"çok basit.. muzu sol eli ile ağzının hizasında tutuyor. sağ eliyle başını arkadan muza doğru bastırıyor!..
elektrik supurgesi saticisi, bir apartman dairesinin
kapisini calmis,
kapiyi açan bayana:
- "hanimefendi, bu elimde gormus oldugunuz kovanin
icinde at pisligi
var!" demis ve bu bir kova pisligi evin icine dogru
savurarak dokuvermis. sonra da:
- "hanimefendi, elimdeki elektrik supurgesi ile 10
dakika icinde bunu
temizleyemezsem, bu boku yiyecegim..!"
kadin saticiya soyle bir bakmis
- "beyefendi, ustune domates sosu da ister misiniz?
- "neden sordunuz ?"
- "elektrikler kesik de.
Köylü oğlan ve babası büyük şehre ilk defa gelmişler. Alışveriş merkezinde zemin... kattaki iki gümüş... renkli parlak duvarın ağır ağır açılıp kapanması ilgilerini çekmiş. Bu ne baba?” diye sormuş oğlan. Hayatında hiç asansör görmemiş baba
Bilemiyorum oğul.. demiş.

Onlar bu ilginç şeyi nefeslerini tutup izlerken tekerlekli sandalyeli yaşlı bir kadın sağa sola kayan gümüş renkli duvarlara doğru gitmiş ve bir düğmeye basmış. Duvarlar açılmış, yaşlı kadın yoğun ışıklı küçük bir odaya girmiş, duvarlar kapanmış.

Oğlan ve babası kapının üzerindeki küçükten büyüğe doğru yanıp sönen ışıklı rakamları izlemişler. Son rakamdan sonra aynı sırayla bu sefer geriye doğru ışıklar teker teker yanmış. Sonunda duvar iki yana kayarak açılmış, dışarı 24 yaşlarında incecik muhteşem bir fıstık çıkmış.

Oğlum demiş adam kızdan gözlerini ayıramayarak,

"Koş..
Koş ananı getir ''
Otobüs şöförünün omzuna dokunulunca adam hafifçe başını çevirmiş, bir bakmış ki elinde bir avuç badem, yaşlı bir kadın durmakta.

-Teşekkür ederek almış bademleri ve yemiş.
15 dakika sonra yaşlı kadın tekrar şöförün omuzuna dokunup bir avuç daha badem vermiş ve bu ikramı bir kaç defa daha yapınca "Zahmet ediyorsunuz efendim." demiş saygılı şöför, "Hep bana yedirdiniz. Biraz da kendiniz yesenize."

" Çiğniyemiyorum evladım." demiş yaşlı kadın," Dişlerim yok."

" Niye satın alıyorsunuz o zaman?."

" Evladım ben sadece üzerindeki çikolata kaplamasını emmesini seviyorum!."
boluda bir ilçeye bir kaymakam atanmış. kaymakam yanına başçavuşu alıp, köylülerle tanışmak üzere köy köy dolaşmaya başlamış. bakmışlar ki yolda bir adam kucağında bir eşek yavrusuyla gidiyor... kaymakam baş çavuşa demiş ki: "ben bu köylülye biraz sataşayım" başçavuş kaymakamı uyarmış: "aman efendim, bunlar lafta altta kalmazlar. dikkat edin"
kaymakam "bir şey olmaz. ben yillarca mektep okudum. kültürlüyüm. cahil bir köylü mü beni lafta yenecek?" demiş. arabayı durdurup köylüye yanaşmışlar kaymakam selam verip sormuş: "nereye böyle kucağında yavrunla?" köylü bir kaymakama bakmış, bir de başçavuşa. "mektebe" demiş.. "mektebe yazdirmaya gidiyorum, çok okursa kaymakam, az okursa başçavuş olsun diye"

(bkz: yaran ayarlar)
Karadenizde köyün birinde bir çukur varmış ve pek çok kişi içine düşüp yaralanıyormuş.
Köyün ileri gelenlerinden 3 kişi toplanmış ve çözüm aramaya başlamışlar.
Birincisi demiş ki:
- Çukurun yanında bir ambulans beklesin ve düşenleri hemen hastaneye yetiştirsin.;
ikincisi:
- Çukurun yanına hastane kuralım düşenleri yetiştirmesi vakit almaz; demiş.
Sıra Temele gelmiş.
- Ula kafanız hiç çalışmıyor demiş. Bunu kapatalım ve Gidelim hastanenin yanında bir çukur açalım
Temel ve dursun banka soymaya gitmişler. Odaları gezerken odanın birinde çok sayıda muhallebi görmüşler ve hepsini yemişler. ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber okumuşlar: dünyanın en büyük sperm bankası soyuldu.
(bkz: ohaa)
bayram namazı sonrasında varlıklı, zengin bir adam duasını etmeye başlar...

-allahım benim tekne biraz eskidi, yenisini nasip et... allahım etilerdeki ev küçük gelmeye başladı, artık boğaz gören geniş bir eve geçmemiz lazım... allahım, şirketim geçen seneye göre daha iyi kar etsin...

derken kulağı yanındaki gariban, fukara bir adamın yaptığı duaya takılır... adam "allahım ayakkabımın altı yine delindi, artık yama tutmuyor, bana bir ayakkabı nasip et" diye dua etmektedir...

zenginin tepesi atar: "ulan al şu 100 lirayı, git kendine bir ayakkabı al... allahın işi başından aşkın, senle mi uğraşacak!"
yalnız kovboy kızılderili bölgesinden geçerken, bir ağacın gölgesinde oturmuş kızılderili bir bufalo çobanına rastlar.
aslında kovboy da yorgundur ve dinlenmek için, kızılderili çobana selam verip, atından iner, birer barış çubuğu tüttürürler.
biraz sohbetten sonra çobana sorar;
-şu bufalonla biraz konuşabilirmiyim ?der.
çoban; o hayvan. yok konuşma bilmek.
kovboy; ben bir deneyeyim der ve bufaloya, "sahibin sana iyi davranıyor mu" diye sorar.
bufalo; yeşil otların bol olduğu yerlere götürüyor ben memnunum.
bufalonun konuştuğunu gören çoban çok şaşırır, şok olur adeta.
kovboy; köpeğinle konuşabilirmiyim?
çoban; köpek yok konuşma bilmek .
kovboy; ben konuşurum onunla diyerek", sahibinden memnunmusun, sana nasıl davranıyor"
köpek; arada bir beni dövmese, iyi olur genelde memnunum deyince çobanın şaşırması bir kat daha artar. nasıl olur da hayvanlar konuşuyor.
kovboy; eşekle de konuşmak istiyorum.
çoban; o var konuşma bilmek, ama çok yalan söylemek.
Dünyanın en kısa fıkrası ; iki kadın sessizce oturuyomuş.
iki kadın sessizce uyuyorlarmış.
iki kadın sessizce osuruyorlarmış.
soguk bir kutup gecesi..
yavru kutup ayısı annesine yaklaşır :
- anneeeee, ben kutup ayısı mıyım ?
- evet oglu
- eee peki anneee sen de kutup ayısı mısın ?
- evet oglum ?!
- ee peki anne babam da kutup ayısı mı ?
- tabii ki oglum ?!
- ee peki anne dedem, dedemin dedeleri falan hepsi kutup ayısı mıydı ?
- evet oglum hepsi kutup ayısıydı ?!
- eee peki anne yani sulalemizde bi karisiklik falan yok di mi anne ?
- yok tabi oglum hepimiz kutup ayısıydık, niye soruyorsun ?
- üşüyom *mına koyyim yaa
iki kadın sessizce yiyişiyorlarmış.
baba ve oğul koala ağaçta keyif yaptıkları bir sırada oğul koala babasına sormuş: "biz neden bu kadar üşengeciz baba?"
baba koala hiç istifini bozmadan : "sonra anlatırım."
Askerliğini denizaltı personeli olarak yapan Temel kahvede denizaltını anlatıyormuş.
-Kocaman her tarafı kapalı demirden bir gemi. işte biz o geminin içine giriyorduk,denizin 100-200 metre altına girip 1 hafta 10 gün hiç çıkmadan gidiyorduk.

Herkesin ağzı açık Temeli dinlediğini gören Dursun birazda kıskanarak;
- Ula Temel demirden gemi denizin altına girerde nasıl su almaz
Temel,evelemiş gevelemiş bir türlü izah edememiş, sonra Dursuna dönerek;

- Ula dursun sen denize giriyor musun?
- Giriyorum.
- Peki denize dalmıyor musun?
- Dalıyorum.
- Denizin dibine dalınca kıçına su kaçıyo mu?
- Yooo.
- işte sistem aynu sistem.
temel fadimeye:
-gece bize gel evde kimse yok demiş.
fadime, gece temellerin kapısını çalmış, çalmış kimse açmamış.
ispanya'da maria adında bir kadının ilk evliliğinden 12 tane cocuğu olur.

gel zaman git zaman derken eşi vefat eder. belli bir süre geçtikten sonra maria yeniden evlenir ve bu evliliğinden 15 tane daha cocuğu olur.

aradan on yıl geçtikten sonra ikinci eşi de allah'in rahmetine kavuşur.
eşinin vefatının üstünden fazla bir zaman geçmeden maria da ölür.
cenazesinde rahip konuşmaya baslar:

- en sonunda tanrı ahiret'te onları bir araya getirdi.
maria'nın cocuklarından biri:
- peder hangi eşinden bahsediyorsunuz. birincisi mi, yoksa ikincisi mi?
peder:
- hayır, ben bacaklarından söz ediyorum !!!