bugün

Yalçın Doğan'ın kaleminden...

iŞGAL kuvvetleri komutanına başvurmasının ardından bir ingiliz muhribi ile yurt dışına kaçan son padişah Vahdettin i aklama çabaları eksik değil.
Atatürk ün aramızdan ayrılışının üzerinden 73 yıl geçiyor. Böyle bir günde Vahdettin in ihanet belgesini yayınlamak farz oluyor.
Vahdettin te dönemin ABD Başkanı Coolidge e bir mektup yazıyor. Mektup Paris teki ABD Büyükelçiliğine teslim ediliyor, oradan Washington a gönderiliyor. işte, o ibret belgesi:

Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mr. Coolidge Cenablarına,

Siyasi olayların ve gelişmelerin bütün iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici süre terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz.
Bu süresiz uzaklaşmanın babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara Meclisi gibi isyancı bir fitnenin alacağı tüm kararların geçersiz olduğunu bildiririm. islam Hilafetinin Osmanlı Saltanatından ayrılması, Hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş, altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir. Bu ancak tüm islam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararıyla çözülecek evrensel bir sorundur. Şeriata aykırı kararlar hangi makamdan olursa olsun, sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara Meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanımın bireylerini insan haklarından soyutlar niteliktedir. Bu konuda yüce kişiliğiniz ve Cumhuriyet Hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağı açıklamaya gerek yoktur.

13 Mart 1924
Mehmet Vahidettin

Uzun uzun şeriat ve hilafet övgüsü, saltanat aşkı. Yetmiyor padişah Kurtuluş Savaşı sonucu yeni ülkeyi kuranları vatanı, kökeni, dini belli olmayan isyancı kişiler, şer zümresi olarak tanımlıyor. Kurulan devletin ulus egemenliğine dayandığını kabul etmiyor. Babadan kalma saltanatı korumak için başta Amerika, yabancı ülkelerin Türkiye ye müdahaleye çağırıyor.
Eminim, bugün olsa, son tahlilde Vahdettin in de Atatürkçü olduğuna kuşku duyulmaz.
vahdettin kısaca hain gibi bakabilen öyle hissettirebilen fakat asla hain olmayan imparatorluğunun menfaatlerini hep düşünen profesyonel bir devlet adamı idi.

(bkz: http://www.uludagsozluk.c...-in-kurtlarla-dans%C4%B1/)
fazla ağır bir ifade. başarılı bir yönetim dönemi geçirmediği ve anadolu'daki kurtuluş hareketine karşı olumlu tavır alamadığı bellidir, neticede de beklenen bir sonuç olarak artık yönetimde kalamayıp ülkeyi terk etmiş ve tahtını kaybetmiştir. ülkesini kurtarma yönünde yeterli ve başarılı bir çaba gösterdiğini söylemek çok zordur. ama hain ifadesi ağır kaçmaktadır. konuyu dönemin şartları içinde değerlendirmek gerekir.

(bkz: tahta değil kubura oturdum)
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaktır bu ifade.
sıcacık evinde oturursun, en ufak bir savaş siyaset idare diplomasi hukuk protokol tecrüben yoktur, sonra göt kadar bacağınla ona buna laf atarsın. böyle diyen adamı oturtsan o tahta kendisi ne aşağılık şeyleri yapardı kimlerin kucağına otururdu allah bilir.
Ülkesinin başına geçtiği zaman ülke şartlarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Örneğin tahta çıktığı 3 Temmuz 1918 yılında ülke Balkan savaşlarında hırpalanmış, topraklarını kaybetmiş ve 1. Dünya Savaşı'ndan da mağlup ayrılmıştır. Kimse böyle bir durumdaki ülkenin başına geçip harikalar yaratamaz. Birisi hariç, o da Vahdettin Değil. Vahdettin hain değil de ürkek gelmiştir bana hep, korkak hatta. Eğer cesaret edip Anadolu'ya geçip de Kurtuluş Savaşı mücadelesine katılabilseydi öncelikle Mustafa Kemal bir çok sorunla uğraşmayacaktı. Ama kesinlikle başkomutan da olmayacaktı. Vahdettin'in ürkekliği her bakımdan bugünkü Türkiye'nin kurulmasında etkin rol oynamıştır. Cesur olsa bugünkü biz olmazdık. Herşeyde bir hayır var derler ya, o hesap... Bize anlatılan resmi tarihe kimi alanlarda çok itibar etmemek lazım. Ama Mustafa Kemal hakkında ölüm fetvası veren, Kuvayi Milliye güçlerini ortadan kaldırmak amacıyla Kuvayi inzibatiye'yi kurduran bir padişahtan da halk kahramanı olarak bahsetmek sadece cahil ve araştırmaktan yoksun kişilerin yakıştırması olabilir. Vahdettin eminim, ingiliz zırhlıları sarayın önünde boğazda seyrederken üzüntü içindeydi... Ama bu üzüntüsü panik olarak devam etti. Emrindekileri idare etmek, cesaretlendirmek, motive etmekten yoksundu. Tahtını ve ailesini korumayı öncelik olarak gördü. Sadece o değil, tüm dünya Mustafa Kemal'in başarılı olacağını varsaymıyordu. Ama o sıradan biri değildi ve sonuç ortada. O durumda bir orduyu, bir milleti, bir ülkeyi yeniden varetmek herkesin harcı değildir. Çok sıradışı bir başarıdır. Kısacası Vahdettin'in de aynı şeyi yapabileceğini düşünmek şahsına haksızlık olur. Ama bunu başaramaması değil, istememiş hatta düşünmemiş olması onun sonunu hazırlamıştır.

Bugünkü iktidar her ne kadar Osmanlı küllerine üfleyerek bir kıvılcım arayadursun... Tarihi gerçekleri değiştirmeyeceklerdir. Yılmaz Özdil dünkü yazısında Abdülmecit'in bugünkü anma törenine atıfta bulunarak Abdülmecid'in 25 Nisan'da doğduğunu, 26 Haziran'da öldüğünü, 1 Temmuz tarihinde tahta çıktığını belirterek neden 17 Kasım'da Abdülmecid'in anıldığını sorgulamış. 17 Kasım'ın Mustafa Kemal hakkında idam fermanı yazan Vahdettin'in ülkeden defolup gittiği gün olduğu için bizzat seçildiğini bildirmiş. Fazla söze gerek yok bence de...
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar