bugün

canıtın da zaten kendini kıyıya çekecek bir şey arıyordu. damağına geçmiş çelik kancayı çıkarttı ve adama teşekkür edip ilk aşkının yaşadığı eve doğru yola çıktı. evin içinde başına geleceklerden haberi yoktu.
eve vardığında bahçe kapısının rüzgardan sallandığını gördü. sokak lambaları dahil, hiç ışık yanmıyordu. canıtın bahçeye girdi, ilerlemeye başladı...
bir mezar gördü bahçede, ve ensesinde birinin nefes alıp verdiğini hissediyordu ani bir hareket ile arkasına döndü...
kimseyi göremedi.... "canııııttııınnn" diye fısıltılar geliyordu her yerden. kendi etrafında deli gibi dönmeye başladı.

kim var orada, diye bağırmak istiyordu ama korkudan sesi çıkmıyordu.
içindeki korku git gide büyüyordu. derken toprak zemin hareketlenmeye başladı. canıtın'ın ne olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu.

canıtın'ın bahçe sandığı bu mekan aslında bir mezarlıktı ve birilerini rahatsız etmişti.
ayağının altındaki toprak onu aşağı doğru çekiyordu inanamadı canıtın ve help mee diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı boşuna çabalıyordu canıtın çırpınışları hiç işe yaramıyordu bataklığa düşmüştü ve bir bataklıktan sadece sırt üstü yatarsanız kurtulursunuz dersini kaçırmıştı. derste sözlükte takıldığı için kendisine sövüyordu son bir umut elini aldırdı etrafta tutunabileceği bir şey olup olmadığını kontrol etti bulmuştu evet bulmuştu...
bataklığın kenarında bulduğu "şeye" tutunarak kendini yukarıya doğru çekti.

bataklıktan kurtulduğunda nefes nefeseydi. tutunduğu şeye dönüp baktığında nefesi kesildi; çürümeye başlamış bir cesetti bu.

korkuyla çığlık attı; ciğerlerindeki hava boşalana kadar bağırdı. az daha yeniden yuvarlanıyordu bataklığa.
kendini biraz toparladıktan sonra yaklaştı, ceset hiç yabancı gelmiyordu. canıtın yerdeki çürümüş cesede yakından baktı. bir nefes sonra kafasında şimşekler çaktı. çürümüş ceset şerın'a aitti.
büyük bir gölge üzerinden geçti. kulak tırmalayıcı bir ses duydu. ileride biri bağırdı.
ses yakindan geliyordu. canıtın kosarak sesin geldiği yöne depar atti. gordukleri karşisinda şoktaydi.
az önce çürümüş cesedine baktığı şerın, elinde balta ile ona doğru koşuyordu.

yalpaladı, geriye doğru kaçmaya çalışırken düştü.
Etrafta zenci ölüleri vardı.
çorapla bastığı tuvalet terliğinin ıslak olduğunu farketti. beyninden vurulmuşa döndü.
ama canıtın cesaret hapı almıştı ve cesurdu...
gözlerini kapatıp ona kadar saydı ve tekrar açtı... tuvalet terlikleri gitmişti, bu sadece bir hayaldi. ama şerın oradaydı işte. tekrar koşmaya, kaçmaya başladı.
kasları ağrıyana kadar koştu. artık neyin hayal neyin gerçek olduğunu bilmiyordu. bildiği tek şey saatler öncesi yatağındaki kadın onu bir baltayla öldürmeye çalışmıştı.
elinde balta şişe ve ip, vardı, katilin yanına yönelmişti, katil onu fark etmemişti henüz, fark ettirmeden öldürmek için bir adım kadar yakınındaydı ama haber vererek, adil olmasını sağlamak istemişti savaşın, balta ile kafasına doğru 2 tane salladı, ipi de boynuna geçirdi gibi, şişenin içindeki benzini, zippo çakmağıyla ateşledi ve katilin üstüne attı.
fakat katil çakmağı havada yakaladı ve söndürdü. ve satırı çıkarıp onu kovalamaya başladı.
o da ne? satır aslında uçuyordu * önce katili kesti tek tek tüm hücrelerini kanatmıştı katilin resmen ağzına sçmıştı.
sonra dam kafalarına düşmüştü. ayvayı yemişlerdi.. derken gözsüz mayk yaklastı usulca..

http://galeri.uludagsozlu...om/g/ulu-korkunçlu-roman/
Gözsüz maykı görünce çığlığı bastı ve can havliyle kaçmaya başladı. Bir yerlerden vhuuuuş diye bir ses geldi: satır kulağını yalayarak aşağı inmiş, havayı ikiye bölmüştü. hani satır uçmuştu, yazarlar bir karar versin artık diye haykırdı.* Sonra var gücüyle bir çığlık daha attı, aklında ise tek bir düşünce bozuk neon lambaları gibi yanıp yanıp sönüyordu: beni tavuk gibi kesecek, tavuk gibi kesecek.
mayk yaklaştıktan sonra damın kırılan parçalarından birini katilin kafasında parçalamak istedi. ancak katil ona son anda müdahale edince kavga etmeye başladılar.
sonra rıza baba ve ekibi geldi.
mesut verdi odunu, verdi odunu, konuşturdu.
mesut yoktu, rıza baba yoktu... bunların hepsi, pazartesi akşamları koltukta uyuyakalmayı adet edinen canıtının bilinç altıydı.

canıtın, yeni bir hayalin peçesine düşmüştü."kendine gel canıtın, yine hayal görüyorsun" diye uyardı onu bir ses... ses, canıtın'ın hayali arkadaşı galadrielin aynası'na aitti.