bugün

arap ülkesindeki seyyar satıcının bile kendini ifade edecek kadar ingilizce bildiği bir ortamda utanılması gereken bir durumdur.
(bkz: so what) *
mısır çarşısı, kapalı çarşı, bir sultanahmet görmemiş insan tespiti.
ilkokul 4 ten üniversite birinci sınıfa kadar zorunlu olan ingilizcenin öğrenilmeyip bi yaz komi olarak çalışan işçi kardeşimizin öğrendiği eğitim sistemini ti ye alan alaylı durum. belki de dil öğrenmek için dilin dile değmesi gerekiyordur ya da herhangi bir sistem bize göre değildir.
bu konuda korkarım ki fransa'dan bile kötüdür türkiye; yani adam haklı beyler. Türkiye'de kendini rahatça ifade edebilecek kadar ingilizce konuşabilen insan azdır. Bilirler belki; ama konuşamazlar.
ülkedekilerin çok azının yurt dışı ile bağlantısı olduğunu gösteren durum. ha bir de yurt dışı bağlantısına sahip olup da bilmeyenler var.

veya çok iyi bilenler mi deseydim.
(bkz: one minute)

tamamen entry dışı edit: aklıma geldi. (bkz: işten çıkarken adama ingilizce am günü yağ)
arap ülkelerinin yıllarca sömürülmesi sonucu ingilizce bildiklerini ve bundan biz türkiye halkının geri kaldığımızı düşünmektir. onlar bizim dilimizi öğrensinler. zira dünyanın en eski, en köklü ve en çok konuşulan dillerinden biri türkçedir.

ama bilinmesi de fena olmaz. kültürdür. ne demişler bir dil bir insan iki dil iki insan.

bilinmemesi bir eksiklik değil, bilinmesi fazlalıktır. zira yeterince dil zenginliğine sahibiz zaten.
(bkz: türkçe)
(bkz: kürtçe)
(bkz: ingilizce bilmeden ingilizce bölümden mezun olmak)
belki öğretmenlerimizden, belki ilgisizlikten, ya da her ikisinin birleşiminden kaynaklanan durum. ilkokullarda ingilizce eğitimi öğretmenlere bakıyor. genellikle öğretmenler herkese 100 verip notlarını şişiriyorlar. sonra bu çocuklar liseye gelince her şeyi bildiklerini sanıyorlar ama sınavlarda apışıp kalıyorlar. niye? çünkü temel yok. olduğunu sanıyorlar ama yok. ama bir insan gerçekten isterse kendi çabasıyla bile öğrenebiliyor. sonuç olarak gerçekten türkiye'de çok az insan gerçekten iyi ingilizce biliyor.
ülkemizde ingilizceye bu kadar önem verilmesine karşın bariz ortada olan durumdur. öğrencilik hayatımızın nerdeyse her yılında zorunlu ders olarak gösterilen yabancı dilimize hep yabancı kaldığımız gerçeği.
eğer ki bu sorunu hepimiz yaşıyorsak yöntemde hata olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. zaten ülkemizde verilen yabancı dil eğitiminin kalitesini incelemek isterseniz, direk size, öğreten bilgi dağarcığı sadece "fill in the blanks" olan eğitmenlerinize bakabilirsiniz. orta okul ve lise yıllarımı yabancı dil ağırlıklı bir lisede tamamladım. birçok ingilizce eğitmeninden ders almama rağmen şu an dönüp baktığımda yalnızca birinin ingilizce konuşabildiğini hatırlıyorum. diğerlerinin ingilizceden anladığı ise ezberlenmesi gereken kurallar, mantık aranmaması gereken gramerler, yanlış telaffuz edilen kelimeler.
tıkanmış eğitim sisteminin , tıkanmış ve geçmişten günümüze tıkandırılmış siyasi iktidarların sayesinde oluşan durumdur...çok küçük yaşlarda başlayıp tahsil hayatı boyunca adam gibi öğretilseydi belki bugün ülkenin yarısından fazlası ingilizceyi yetinecek kadar konuşabilirdi...

hee kalın kafalı her yerde kalın kafalıdır yapacak bişey yoktur.
liseye kadar insanlarımız,zorunlu gramer ingilizce görmekte,zar zor bir şeyleri anlayıp israk etmekte,daha ileriki yıllarda ise kendini geliştirmek isteyen kişiler,kurslara gider ya da imaknı olan yurt dışına gider.ama kimse kimseyi bu konuda eleştiremez,önce ülkedeki okullara bir gidilsin nasıl ingilizce öğretiliyor bir görülsün,ilk okul 3. sınıftan lise sona kadar ingilizce gören yurdum insanı ne yazıkki hala 2 cümleyi bir araya getirmekte zorlanıyor,bunun tek bir sebebi var aslında; yanlış eğitim,yanlış düzenleme.
(bkz: yes)

(bkz: no)

(bkz: kendi adına konuş)*
eğer fransızlarla bir karşılaştırma yapılacak olursa, türkiye'nin sikip atacağı bir karşılaştırma olur. hangi fransız ingilizce konuşmayı kabul etmiş ki?