bugün

inançsızların çokça dile getirdikleri bir iddia vardır. Kur’an’ın aslında Tevrat, incil hatta Avesta gibi ondan önceki kitap ve kaynaklardan alıntı olduğunu söyleyip dururlar. Hatta işi daha da ileri götürüp neredeyse tüm semavi dinlerin kaynaklarını Sümer yazıtlarına dayandırırlar.[1]
inançsızlık gözlerini ve akıllarını o kadar köreltmiştir ki, aslında bu iddialarının onların niyetlerinin aksine Allah’ın varlığına ve dinin doğruluğuna çok sağlam ve koparılmayacak/red edilemeyecek kadar kuvvetli bir kanıt oluşturduğunu göremezler bile…
Kısacası yaklaşık bir yüzyıldır ele geçirilen tüm antropolojik ve arkeolojik bulgular, tarih boyunca toplumlarda önce tek Tanrı inancının var olduğunu, ancak bunun zamanla bozulduğunu göstermektedir. Başlangıçta herşeyi yoktan var eden, herşeyi gören ve bilen, tüm alemlerin sahibi olan Allah’a inanan toplumlar, zamanla Rabbimiz’in sıfatlarını ayrı ayrı ilahlar olarak düşünme yanılgısına düşmüş ve birden fazla batıl ilaha tapınmaya başlamışlardır. Hak ve gerçek olan din, bir ve tek ilah olan Allah’a ibadet edilen dindir. Çok tanrılı dinler ise, Rabbimiz’in Hz. Adem’den beri insanlara vahy ettiği hak dinin insan eliyle bozulması sonucunda ortaya çıkmışlardır.
Peygamberimizden önce de nice peygamberler geçti. Ve onların pek çoğu kavimlerinin anlayış seviyelerine göre evrenin bir ve tek yaratıcısı olan Allah’tan, ilk insanın cennetteki macerasından, meleklerden, cennetten- cehennemden, şeytandan, ahiretten bahs ettiler. ilk insanın topraktan yaratılışından tutun da, evrenin altı devrede yaratılmasına kadar, iblis’in, şeytanın kibrine yenik düşmesinden tutun da kıyamete kadar…
Onları dinleyen kavimleri bu anlatılanlara pek çok şey kattılar, tahrife uğrattılar, bozdular, kendilerine birtakım kutsallar, rabler edindiler… Tıpkı israiloğullarının daha Hz. Musa hayattayken buzağıyı kutsallaştırmaları gibi…
Bir ve tek olan Allah inancı saflığını koruyamadı… insanlar her seferinde kendilerine gelen mesajları çarpıttılar. Kendilerine başka başka rabler edindiler. Yunan mitolojisindeki gibi onlarca tanrılar, efendiler, rabler türettiler…
Fakat Allah her seferinde, her peygamber gönderişinde mesajını yeniledi. Onun şüphesiz ki en büyük ve en temel mesajı “Bir ve tek olan Allah’tan başka ilah yoktur” mesajı yani tevhid mesajıdır.
Bu mesajın en parlak olduğu kitap hiç şüphesiz Kur’andır. Bu mesajın ya da Kur’an’daki diğer bazı bilgilerin eski semavi kitaplarda ya da eski medeniyetlerin yazıtlarında da geçmesi inançsızların iddia ettiği gibi Kur’an’ın onlardan alıntı yaptığının değil aksine bir ve tek olan Allah’ın ilk insandan bu yana mesajının/vahyinin peygamberleri vasıtasıyla insanlara sürekli olarak tekrar tekrar gönderildiğinin en keskin kanıtıdır.
Tüm âlemleri yaratan bir ve tek olan Allah olduğuna göre; Allah’ın M.Ö binlerce yıl öncesine ait olduğu iddia edilen Naacal tabletlerinde bahs edilen yazılardan tutun da Sümer yazıtlarına, bazı âlimlerin Kur’an’a dayandırdığı görüşe göre ehl-i kitap sayılan Mecusilerin kitabı Avesta’dan[16] tutun da, Tevrat ve incil’e ve Kur’an’a varıncaya kadar aynı mesajı göndermesinden ve insanlara salât, namaz, oruç, sadaka, zekât, iyilik, kötülük, şer, cennet, cehennem, ahlaki kurallar vb. gibi birbirine benzer uygulamaları, bilgileri öğretmesinden daha doğal ne olabilir?
Eğer insanlar kendi düşünceleri, menfaatleri uğruna Allah’dan gelen vahyi, bilgiyi, dini, mesajı tahrif etmeselerdi dünyanın her yerinde ilk insandan bu güne kadar tüm insanlara aynı mesajın iletildiğini çok daha net olarak görebileceklerdi…

Hâlâ akıl etmez misiniz? Enbiya-66-67.
Şöyle ifade edeyim siz kuran incil dini kitapların hepsinin birbirinden alıntı olduğunu söylüyorsunuz buna inaniyorsunuz birbirlerinden 1000lerce yıl önce yaşamış insanların biribirin hikayelerini anladığına inaniyorsunuz uyarlama olduguna inaniyorsunuz ama hepsinin tek kaynaktan geldigine inanamiyorsunuz o kadar zor ihtimallere evet evet diyen sizler boyle Küçük bir cevabi reddedince entelektüel oldugunuzu düşünüyorsnz Ortadoğu kötü halde ama avrupada din yok mu ? Dinin değilde insanların kusurlu olduğunu kabul edemiyorsunuz koskoca bir evren var ve amacı ne diye sorunca dinin verdiği mantıklı bir cevap var ya sizin cevabiniz kendi kendine oldu çalışmadan hiç başarılı oldunuz mu evet belki din yobazlastiriyor ama dinsizligin aptallastirdigi korlestirdigi Gerçeği de vardir.Siz peygamberimizin filozof bir bilim adami olduğunu söylüyorsunuz peki meraktan soruyorum evren galaksi hakkında dünya hakkında yiyecekler hakkında yeni kesfedilen şeylerin 1400 yıl önce nasil bilindigine akliniz nasıl eriyor ya bütün dinlerde nuh var günümüzdrn yıllar önce böyle bir tufan olduğu kabul edildi bilim kabul etti ama kalp bu kör işte kendi oldu (!).
Yalancinin mumu yatsiya kadar yanar derler.. 1400 yildir nurunu sonduremediler..
Kafirler istemese de allah (c.c) nurunu tamamlayacaktir..
Hep beraber bulusmak dilegi ile...
Deist denilen kişilerin düşünce biçimidir.
ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman,''öncekilerin masalları!'' der.(kalem suresi 15.ayet)
HZ. MUHAMMED’E EL-EMiN LAKABI, NASIL VERiLMiŞTiR?

Güzel ahlâkı, ticaretteki dürüstlüğü, zekiliği ve iş bilirliği, insanlara karşı tutumu, adaletli olması ve hakkı gözetmesi, hoşgörülü ve güler yüzlü oluşu ,merhametli ve şefkatli olması Hz. Muhammed’in (SAV) kısa zamanda herkes tarafından tanınmasını ve sevilmesini sağladı. Bu nedenle henüz peygamber olmadan kendisine Mekke halkı tarafından "Muhammedül Emin” (Güvenilir Muhammed) lâkabı verilmişti. O doğruluğu ve dürüstlüğü ile toplumda herkes için örnekti. Nitekim, kendisine peygamberlik verildiğinde zaman bile hiç kimse ona "yalancı" dememiş, ama farklı bahanelerden dolayı inanmamışlardı. Onun güve­nilir olduğunu şu iki örnek bizlere açıkça göstermektedir:

Hz. Muhammed (SAV) , peygam­berliğinin ilk üç yılında gizli davet yapmıştı. Hicr Suresi 94. ayetindeki emir doğrultusunda davet gizlilikten açık bir hâle dönüştü: "Şimdi sen ne ile emrolunu- yorsan apaçık bildir. Müşriklerden yüz çevir". Bu ayetten sonra Hz. Muhammed, davetini genişletmek amacıyla Mekke’de bulunan Safa Tepesi’ne çıktı. Buradan bütün Mekke halkına seslenmek istiyordu. Peygamberimiz, orada toplananlara, "Size şu tepenin arkasında bir düşman ordusunun bulunduğunu haber versem bana inanır mısınız?" diye sordu. Tepenin etrafında bulunan halk hep bir ağızdan, "Evet inanırız. Çünkü senin yalan söylediğini hiç duymadık." dediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed şöyle seslendi: "Öyleyse biliniz ki Allah beni peygamber olarak seçip size gönderdi. insanları hak din olan islâm’a davet etmemi emretti. Allah birdir. Ondan başka tanrı yoktur. Ben de size ve bütün insanlara onun peygamberi olarak gönderildim."
hz. peygamber muhammed (s.a.s.) ümmi idi. okuması yazması yoktu.

peki birtakım hristiyanların sakladığı tahrif edilmiş incilde geçen, efendimizi müjdeleyen aşağıdaki ayetlere, ne cavap vereceksiniz ?

Başlığımızda, incil’i “muharref” olmak ile vasfetmemizin önemli bir sebebi vardır. Muharref, tahrif edilmiş ve değiştirilmiş demektir. Bu makamda göstereceğimiz bütün deliller, tahrif edilmiş ve Peygamber Efendimiz (asm)’dan bahseden delillerin titiz bir planla yok edilmiş olduğu incil’den çıkartılmış delillerdir. Bu kadar titiz ve dikkatli tahrif çalışmalarına ve Efendimiz (asm)’dan haber veren her ayeti kitaplarından çıkarmalarına rağmen, yine de ortada büyük bir yekûn vardır. Acaba tahrif edilmiş incil’de Efendimiz (asm)’a bu kadar işaret varsa, Hz. isa (as)’a inen incil’in asılında ne kadar işaret olur, bunu kıyas edelim!

Hristiyan ve Yahudilerin, kitaplarında yaptıkları tahrifler, bilhassa Efendimiz (asm)’ın haber verildiği ayetleri kitaplarından çıkarmaları, Kur’an’da şöyle anlatılır:

“Kitabı elleriyle yazanların vay haline, onlar kitabı elleriyle yazarlar da, o yazdıkları şeyi az bir para karşılığında satmak için ‘Bu Allah’ın katındandır’ derler. Elleriyle yazdıklarından ötürü vay onların haline, yine kazandıklarından ötürü vay onların haline.”(Bakara, 2/79)

“Ey Kitap ehli! Kitaptan gizlediğinizin birçok bölümünü size açıklayan ve birçoğunu açıklamadan geçiveren elçimiz size geldi! Gerçekten size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir kitap geldi.”(Maide, 5/15)

Kur’an-ı Kerim, Hristiyanların incil'de açıklanan birçok bilgiyi örtbas ettiğini söylemektedir. Bu bilgilerden bir kısmı, Peygamber Efendimiz (asm)’ın geleceğine işaret eden incil’deki ifadelerdir. Bu bölümde Peygamber Efendimiz (asm)’ın geleceğine işaret eden incil’deki ifadeleri inceleyeceğiz.

1. Hz. isa dedi; “Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutun. Ben de Rab’den dileyeceğim ve O size başka bir Faraklit verecektir; ta ki, daima sizinle beraber olsun.” (Yuhanna, Bâb 14, Âyet: 15-16)

2. Hz. isa dedi;“Benim adımla Rabbin göndereceği Faraklit size her şeyi öğretecek ve size söylediğim her şeyi hatırınıza getirecektir.” (Yuhanna, Bâb 14, Âyet: 26)

3. Hz. isa dedi; “Faraklit geldiği zaman iman edesiniz diye, gelmeden önce size şimdi söyledim.”(Yuhanna, Bâb 14, Âyet: 29)

4. Hz. isa dedi; “Rab’den size göndereceğim Faraklit geldiği zaman, O benim hakkımda tanıklık edecektir...”(Yuhanna, Bâb 15, Âyet: 26)

5. Hz. isa dedi; “Ama size gerçeği söylüyorum, benim gitmem sizin için yararlıdır. Çünkü gitmezsem, Faraklit gelmez... Ama gidersem onu size gönderirim.” (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 7)

6. Hz. isa dedi; “...Ama Faraklit gelince sizi tüm gerçeğe yöneltecektir. Çünkü kendiliğinden konuşmayacaktır. Ne işitirse onu söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir.” (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 13)

7. Hz. isa dedi; “...O Faraklit beni yüceltecek, çünkü benimkinden alacak ve size bildirecek.” (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 14)
incil’in yukarıdaki ifadelerinde hz. isa (as) tarafından gelmesi müjdelenen ve “faraklit” olarak geçen kelimenin aslı; süryanice’de “münhamenna“ yunanca’da “piriklitos”tur. bu kelimenin birebir arapça karşılığı ise “ahmed”dir.

incil ayetlerinde grekçe priklitos yani “ahmed” ifadesi bazı kaynaklarda “briklitüs” olarak geçmektedir. “ahmed”, efendimiz (asm)’in bir ismi olduğu gibi, kur’ân-ı kerim’de de, o’nun incil’de“ahmed” olarak geçtiği açıkça ifade edilmektedir. (bk. saff, 61/6)

hem az önce bahsedilen bütün vasıflar sadece efendimiz (asm)’da mevcuttur. o halde incil’de gelmesi beklenen ve kendisi müjdelenen kişi, hz. muhammed (asv)’dır.

ayrıca “faraklit” kelimesi, incil tefsirlerinde “hak ve batılı birbirinden ayıracak hakperest zat” olarak izah edilmiştir ki, hz. isa (a.s)’dan sonra gelecek insanları hakka sevk edecek zatın ismidir. acaba hz. muhammed (asv)’dan daha fazla bu vazifeyi yapmış başka birisi alemde gösterilebilir mi?

8. hz. isa dedi; “size gerçeği söylüyorum; benim gidişim size faydalıdır. zira ben gitmezsem, tesellici size gelmez.”(yuhanna bab 16, ayet 7)

acaba, şu âleme gelen ve insanlara hakiki teselli veren hz. muhammed (asm)’dan başka kim vardır. evet, o’dur, fani insanları ölümün ebedi idamından kurtarıp hakiki teselli veren.

9. hz. isa dedi; “artık sizinle konuşmayacağım: çünkü bu dünyanın reisi geliyor ve bende onun hiçbir şeyi yoktur.”(yuhanna, bâb 14, âyet: 30)

10. hz. isa dedi;“... ve o geldiği zaman günah, salâh ve hüküm için dünyayı ilzâm edecektir.”(yuhanna, bâb 16, âyet: 8)
KEHF-29,

De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.
Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve incil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

A'RAF-157
Hani, Meryem oğlu isa, “Ey israiloğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (isa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.

SAFF-6
Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.

Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir.

O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır.

Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.

Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. işte bu dosdoğru dindir.

Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. işte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.

Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.

Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. işte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.

BEYYiNE 1-8
masal, mit ve hikayeler aracılığı ile gerçeği anlatma çabası da insanoğluna hediye edilen nimetlerden olduğu içinpek şaşırılmaması gerekir.

ufak bir çocuğa "beni ne kadar seviyorsun?" sorusunu yönelttiğimizi düşünelim. eğer sevecen birisiyseniz, çocuk kollarını iki yana açabildiği kadar açar ve "bu kadar" der. mesafe ve sevgi arasında yanılgıya mı düşmüştür yoksa karşısındakini ikna etme yoluna kendi mitiyle mi gitmiştir?

vefat etmiş insanların ağızlarından yazılan mektuplar (bir annenin oğluna öğütleri vb.) okunurken, kurguyu mu alkışlayacağız yoksa bu masalın sunduğu bilgiyi mi?

hikayelerle örnek ve kıyasa gitmezse insanoğlu kim neye inanabilir ki?

fakat tüm bunlara rağmen masal, mit ve hikayelerden sıyrılmış olan bir dinden, deizmden, bahsetmek mümkün değil mi?

genel olarak yapılan bu önerme geçerlilik kazanmamaktadır.
Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.

KALEM-15
Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.

Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır.

Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.

Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.

O hâlde yalanlayanlara boyun eğme.

istediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.

Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.

Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.

işte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!

Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.

Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?

Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?)

Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?

Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”

Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!

el-kalem 1-43
Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

(Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.

Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?

Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?

Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı.

Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı.

(Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.

Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar.

Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.

el-kalem 44-52
Allah’a ve peygamberine düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar.

MUCADELE Suresi 20. ayet
kuran-ı kerim sizi nasıl tanıtıyor?

allah anıldığında yürekleri ürperir.
ayetler okunduğu zaman imanları artar.
yalnız rablerine tevekkül ederler. (enfal; 2)
rablerinin azabından korkarlar. (mearic, 27)
müslüman olarak can verirler. (ali imran, 102)
allah'tan yaraşır şekilde korkarlar. (ali imran, 102)
allah'a karşı gelmekten sakınırlar. (enfal, 29)
kuran'a tabi olur, rahman'dan korkarlar. (yasin, 11)
iyiliklerde yarışırlar, umarak ve korkarak allah'a yalvarırlar. allah'a derin saygı duyarlar. (enbiya, 90)
düşmanlar geliyor dendiğinde imanları artar. (ali imran, 173)
allah bize yeter, ne güzel vekildir derler. (ali imran, 174)
ne ticaret ne de alışveriş onları allah'ı anmaktan, namazdan, zekât vermekten alıkoyamaz. (nur, 37)
onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. (nur, 37)
allah onları sever, onlar da allah'ı severler. (maide, 54)
müminlere yumuşak, kâfirlere karşı onurludur. hiç bir kınayıcının kınamasından korkmazlar. (maide, 54)
allah tek ilahtır, derler ve buna şahitlik ederler. (en'am, 19)
allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler, allah'tan korkarlar. allah'tan gayrisinden korkmazlar. (ahzab, 39)
hiçbir kuşkuya kapılmadan iman ederler, mallarıyla, canlarıyla mücadele ederler. (hucurat, 15)
ihtilafa düştüklerinde hüküm allah'ındır derler, yalnız allah'a güvenir ve yalnız ona yönelirler. (şura, 10)
kuran'ı dinlediklerinde gözleri yaşla dolar. (maide, 83)
gayba iman ederler. (bakara, 3)
namazı dosdoğru kılarlar. allah'ın rızkından yerler. (bakara, 3)
görmedikleri halde rablerinden korkarlar. (enbiya, 49)
kıyamet saatinden titrerler. (enbiya, 49)
her şeyin allah'tan olduğunu bilirler. allah'ın izni olmadan hiçbir musibetin ulaşmayacağını bilirler. (tegabun, 11)
allah bizim mevlamızdır, ancak ona tevekkül ederiz derler. (tevbe, 51)
allah dilemedikçe kendime yarar da zarar da veremem derler. (yunus, 49)
unuttuklarımızda allah'ı anar ve rabbim beni doğruya daha yakına ulaştır derler. (kehf, 23-24)
asıl hedefleri allah rızasıdır. sadece verir, iyilik yapar, insanların arasını düzeltirler. (nisa, 114)
azgın, nefsine uymuş, allah'ı anmayan kişiye uymazlar. (kehf, 28)
akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını verirler (rum, 38)
onlar yemek yedirirken, iyilik yaparken allah rızası için yapar ve teşekkür ve karşılık beklemezler. (insan, 9)
allah'ın ayetlerine gönülden boyun eğerler.
rablerine karşı edebli olurlar. (hud, 23)
allah'a güvenip, dayanırlar. yardımı sadece allah'tan beklerler. (ahzab, 48)
şeytandan bir vesvese, bir gıcık gelirse hemen allah'a sığınırlar. (a'raf, 200)
daima allah'ı anarlar.
ayakta, otururken ve yanları üzerine yatarken allah'ı anarlar. göklerin ve yerin yaradılışını düşünürler. (ali imran, 191)
allah'ım bizi ateşin alevinden koru derler. (ali imran, 191)
sabah, akşam, korkarak ve yalvararak, alçak sesle rablerini anarlar. (araf, 105)
kuran'a kuvvetle bağlanmışlardır.
allah'ın indirdiğiyle hükmederler. keyiflere uymazlar. (maide, 49)
allah'a asla nankörlük etmezler.
kıyamet gününe kesin inanırlar.
gelecek endişesi taşımazlar. fakirlikten korkmazlar. (bakara, 268)
kadere tam iman ederler, allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz derler. (tevbe, 51)
allah'ın gönderdiğini tebliğ ederler. (ahzab, 39)
gizli ya da açık infak ederler. çirkinliklerini güzellikle yok ederler. (ra'd, 22)
zekâtı verirler. (müminun, 4)
iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. (ali imran, 14)
namazı kılarlar, allah'a ve resulüne itaat ederler. (tevbe, 71)
iktidara geldiklerinde namaz kılarlar, zekât verirler, iyiliği emreder ve fenalığı yasaklarlar. (hac, 41)
hayır işlerinde yarışırlar. (ali imran, 14)
tövbekârdırlar. hamd ederler. oruç tutarlar, rukua varırlar, secdeye kapanır, iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar. allah'ın hududunu korurlar. (tevbe, 12)
cahillerden yüz çevirirler. (a'raf, 199)
affa sarılırlar. (araf,199)
tatlı dilli ve kusur bağışlayıcıdırlar. (bakara, 263)
adaletlidirler. baba-annelerinin, yakın akrabanın aleyhinde de olsa adaletle davranırlar. (nisa, 135)
onları nefis adaletten uzaklaştırmaz. dillerini bükmezler ve çekinmezler. (nisa, 135)
müminlerden iki grup savaşırsa aralarını düzeltirler. (hucurat, 9)
azgın ve saldırgan olan taraf yola gelmezse; adalet için ve kanı durdurmak için o tarafla savaşırlar. kuran'a dönünceye kadar. (hucurat, 9)
kin onları adaletten alıkoymaz. adaletli olurlar. (maide, 8)
müslüman etmek için kimseye baskı yapmazlar. (yunus, 99)
sabırlıdırlar. (furkan, 75)
rablerine güvenip dayanırlar. (nahl, 42)
kibirden uzaktırlar. yürürken tevazuyla yürürler. (isra, 37)
öğüt verilince secdeye kapanırlar. rabbi anarlar. (secde, 15)
anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, komşulara, arkadaşa, yolda kalanlara, hizmetçilere iyilik ederler. (nisa, 36)
kibirli ve övüngen kişiyi sevmezler. (nisa, 36)
yapmayacakları şeyleri söylemezler. (saffa, 2-3)
yoksulları korurlar. yetime, düşküne iyilik ederler. (insan, 8)
asla ümitsizliğe kapılmazlar. (yusuf, 87)
haddi aşmaz, israf etmezler. (zümer, 53)
suçlulara arka çıkmazlar. allah düşmanına arka çıkmazlar. (müntehine, 1)
insanların arasını ıslah ederler. uzlaştırırlar. (bakara, 224)
dağılmış ve bozulmuş aileleri toparlarlar. aracı olurlar. (nisa, 35)
arkadan konuşmazlar ve insanların kusurlarını araştırmazlar.
alay etmezler. ayıplamazlar. (hucurat, 11-12)
kadınları korurlar. iftira atmazlar. kadınların namusunu lekelemezler. (nur, 23)
sözün en güzel ve doğrusunu söylerler. (ibrahim, 24)
en güzel kimlik en üstün insan

allah'a çağıran, iyi şeyler yapan ve "ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim vardır? iyilikle kötülük bir olmaz. sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!" (fussılet: 41/33-34)
malumu ilam niteliğindeki sav. ya ne olacağıdı?
Kur’an haber verdiği bütün hadiselerden önce, Kuran olarak, Levh-i Mahfuz’da vardı. Yani Onun sebeblere/hadiselere önceliği vardır. O sonlu ve sınırlı bir aleme sonlu ve sınırlı yaratıklar için gönderilen ezeli hakikatin bilgisidir.

Kelamullah olan Kuran’ı esbab-ı nüzül çerçevesinde değerlendirirken Onun kültürel amillerin etkisi ile oluştuğunu, dolayısı ile tarihi değerler ihtiva ettiğini iddia etmek peşinen Onu hadis ( sonradan olan ) kabul etmek anlamına gelecektir. Kelam-ı ilahinin hudusuna hükmetmek, peşinen o kelamın sahibi olan Allah Teala’ya da hades isnat etmek demek olacaktır. Halbu ki O, hades dahil bütün noksanlıklardan münezzehtir. Ayrıca sonradan olan şeyler sonradan olan varlıklara aittirler.

Şu da bilinmelidir ki Cenab-ı Hakk’ın iradesinin, fiillerine önceliği vardır. Yani bir şey yaratılmadan önce bilgi olarak O’nun katında ezeli bir surette mevcuttur. Alem yaratılmadan, yani ‘kün’ (ol) emrinden önce alemin yaratılacağı Allah Teala katında malumdu. Buna göre, alemin yaratılmış olması, ona işaret eden ‘kün’ emrinin mana ve lafız itibarıyla yaratılmış olduğuna delalet etmez. Çünkü ilm-i ilahinin varlıklara önceliği vardır.[14] Bu yüzden, her şeyin yazıldığı varlık sahifesi olan Levh-i Mahfuzun, Kur’an’ı önceden ihtiva ettiğini anlamamak oryantalist ezberleri değişmez sabiteler olarak kabul etmekten başka türlü izah edilemez. Halbuki Kur’an’ın değişmez hakikat kabul edildiği islam irfan geleneğinde Levh-i Mahfuz her şeyin öncesinde mevcut kabul edilmektedir. Eğer tarihselciler değer yargılarını, anlayış usullerini şekillendirirken islam irfan geleneğini dikkate alsalardı, Levh-i Mahfuz’un her şeyin öncesinde var olduğunu kolayca kavrayacaklardı. Nitekim doğru duruşlarından dolayı hadiseyi kolayca kavrayan Sünnet ve Cemaat alimleri ‘Levh-i Mahfuz’u, her türlü bilginin ilk kaynağı kabul etmişlerdir. Bu yüzden tarih kitapları kronolojik soydan mahlukatın yaratılışını anlatmadan önce Levh-i Mahfuz’un hakikatinden bahsederler.[15]