bugün

Bildiğiniz gibi, Türkiye'de gazetelerin arka sayfa güzelleri vardır... Adını sanını kimsenin duymamış olduğu birtakım kızların yarı çıplak resimleri, erkek okuyucuyu gıdıklamak amacıyla bu sayfalarda yayınlanır.

Hürriyet Gazetesi daha sonra bunun suyunu çıkarıp kızları birinci sayfanın en üstüne, sürmanşete de almıştır.

Bu geleneği asıl Vatan Gazetesi bozmuş, arka sayfa unsuru olarak önce erkek güzeli Reha Muhtar'ı denemiş, o tutmayınca yerine kendi güzel köşe yazarlarından birinin yakışıklı kocasını getirmiştir.

Yazılı basın tarihe karışacak, yerini Internet gazeteciliği, yani medyadan ve birbirinden haber ve yazı araklama ve de lumpen veletlerine gaz verip ona buna küfür ettirme siteleri alacak ya, bu güzel unsuru oralarda da boy göstermeye başladı. Sitenin arkası önü olmadığı için dibine koyuyorlar çıplak kızları.

Bu kızlar genellikle hiçbir şey söylemezler ama onların ağzından birtakım abuk sabuk laflar uydurulur, çünkü hiç resimaltı kullanılmasa, bu işin yalnızca cinsellik sömürüsü amacıyla yapıldığı kabak gibi anlaşılacaktır.

Dolayısıyla, kızın ağzından ''Türk erkekleri çok etkileyici'' falan gibi zırvalar yazılınca hiç anlaşılmamış olur!

Molly Sims derler bir kız bulmuşlar da, diyesiymiş ki ''Amerikan erkekleri çok utangaçtır, bence bütün erkekler Türkler gibi olmalı'', oradan aklıma geldi.

Tövbe, bütün erkekler dememiş tabii, Babıali'nin alt kadrolarının yarım eğitimli yarı-aydın ağzıyla tüm erkekler demiş!

Molly elbette Ayasofya ve Kapalıçarşı’yı da gezmiş, ''istanbul'un mimari ve kültürel yapısına âşık olmuş''...

''Tarihin en eski uygarlıklarına bile başkentlik yapmış olan istanbul'da olmak ve hâlâ o kültürlerden izler görmek inanılmaz güzel''miş. Sanırım eski Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları ve bunların istanbul’daki kalıntıları kastediliyor. Belki Maya ve Aztek uygarlıkları da sözkonusudur. Belki Fransa kralı Napoleon da bunları ele geçirebilmek amacıyla gizlice Haydarpaşa'ya gelip oradan Sarayburnu'nu uzun uzun kesmişti... (Bu Molly haberi gene Hürriyet'in haberi tabii, site oradan araklamış.)

Eski Babıali geleneklerinin en ahmakça olanlarından biri, söyleşi yapılan keferenin eline gazeteyi tutuşturup resmini çekmekti. Adam ya da kadın hiç mi hiç anlamadığı tuhaf bir dilde yayınlanmış alacalı bulacalı varakpareye aval aval bakarken, altına yazılırdı: Resimde dilber yıldız bilmemkim, gazetemizi incelerken görülüyor...

Bunların erkekleri mutlaka Türk kadınlarını beğenirler, kadınları da mutlaka Türk erkeklerine hayran kalırlar. Erkeğin ismi değişir ama kadının adı genellikle Helga olur.

Aslında herifin Türk kadınlarına yan bakması azıcık sinirimizi de bozmaz değil, fakat bir denge de sağlanmak zorundadır.

Çünkü Türk erkeği istediği kefere karısını düdükleyebilir ama Türk kadını sünnetsiz adama değil vermek, elini bile tutturamaz! Altmışlı yılların ortalarında Porfirio Rubirosa derler bir uluslararası zampara vardı, kısa boylu, ince bıyıklı, gözleri fıldır fıldır, Doktor Haydar Dümen'in gençliğini hatırlatan bir muamele uzmanı... Buraya gelip Türk kadınlarını çok beğenmişti de basbayağı ciddi bir allerji yaratmıştı...

Fakat istanbul'a gelen kefere karısına mutlaka sorulur: Türk erkeklerini nasıl buldunuz?

O da kibarlık eder, 'vallahi henüz bulamadım, orasını burasını karıştırıyorum bakalım' demez.

Böylece, bütün turistlerin kendisiyle yatmak için yanıp tutuştuklarını sanan kasaba çemişine de, kadının önce ırzına geçip sonra da boğazını kesmesi için mükemmel bir zemin hazırlanmış olur.

Bir tarihte ünlü şarkıcı Julio Iglesias gelmişti (Enrique'nin babası)... Hilton Oteli'nde kaldı (o zamanlar en fiyakalı otelimiz oydu), o gece iki Türk yüksek sosyete hatunu, isimlerini unuttum, kendisini birlikte beğendiler...

istanbul hatırası olarak buradan memleketine ne götürdü, biliyor musunuz? Halı, kilim, oniks ve lokumun yanısıra, uyuz hastalığı!

'Sosyete uyuzu' derler, fazla beğenmekten bulaşır.

engin ardıç
güncel Önemli Başlıklar