bugün

gel bu akşam da ser-be-ser güzelim
levha-i kâinatı seyredelim:

gölge, hep gölge, her taraf gölge,
gölgelerle bütün zemin mestûr;
asman yalınızca nîm manzûr.

görülen başlıyor görülmemeğe;
bir dumandan kefenle cism-i cihan
kalıyor ka'r-ı leyl içinde nihan...

şimdi her gûşe ebkem ü câmid:
ne ağaçlarda zemzemât-ı riyâh,
ne hadâyikte ihtizâz-ı cenâh...

her taraf hufte, her taraf râkid;
sanki engüşt ber-dehan, melekût
bütün eşyâya der: sükût, sükût!

bu hiyâbân-ı târ ü nâimde
camlar üstünde resmeder ancak
dest-i şeb şu'leden birer zambak...

gelir ancak bu bâğ-ı muzlimde
gelir enfâs-ı zâr uzaklardan,
tâ uzaklardaki dudaklardan...

bu temâşâya karşı göz yorulur:
hisseder, seyredenlerin nazarı
en kavî dalda bir elem tavrı!

herşey artık bu dem tanışılmaz olur:
rûy-i eşyâya gölgeler, sisler
bir tecahül nikaabı ferşeyler.

gecenin tûde-i bahârından
süzülen bir sükût-i tenhâyî
doldurur hep hâyat-ı eşyâyı.

seyreder bir bulut kenarından
bir hilâlin nigâh-ı tannâzı
kalb-i zulmette titreyen râzı.

ah, bak sevgilim bu zulmette
ne kadar cüssesiz kalır insan,
bizi güyâ ezer bu leyl-i giran.

bu karanlık leyâl-i hasrette
öyle hisseyleriz ki güyâ biz
ebediyyetle rû-be-rû geliriz.

bu zalâm-ı hamûş içinde hayal
mütekallis, melûl ü ducret-ver
varlığından da iştibâh eyler.

bu rükûbet, bu samt ü cevf-i leyâl
rûhu bir sekte-i tereddütle
habseder bir azâb-ı seyyâle...

sevgilim...gölge, her taraf gölge;
sana da düştü reng-i ye'si şebin,
gölgelendi senin de reng-i lebin;

sen bile başladın görülmemeğe...

Cenap Şahabettin