bugün

Benim benim benim sendromudur, çirkinse bahtı güzel olsun olayıdır.
bu durumda diğer tüm erkekler onunla ilgilenirken siz ona bakmazsanız o kadar kişinin arasında sizin dikkat çekmenize neden olur..
oltaya düşmüş balık kadar sevidiren durum.
kız için çirkin durumdur. hiç unutmam bizim sınıfa gelmişti bir dersin ortasında, kahverengi saçlı güzel bir kızdı bizim sınıftaki abazalar hep bir agızdan ''oeeğğeeooooo uuuooeğğeooo'' gibi çifleşme naraları atınca ertesi gün gitti.
ilk aylar bilemedin bir sene içerisinde sınıfın gözdesidir. ulan kimle çıkacak ben olurmuyum ümitlenmesi geçti mi, hele de kimseyle sevgili olmamışsa, zamanla kanka, bacı haline gelir.
bana kalırsa o gözde olduğu aralıkta birini buldu buldu, bulamadı mı o sınıftaki kısmeti kapanır.
erkek ogrencilerin ciftlesme arzusu ceken davarlar gibi ses cikartip , gozu donmus abaza esekler gibi anirmasi ve kuduz kopekler gibi agizlarindan salya akitmalari suretiyle kizi o sinifa girdigine pisman etmesi ile sonuclanacak durumdur.
kendisi gelmeden haberi gelir ve erkekler arasında fısıldaşmalar başlar.
ister ilköğretim, ister lise, ister üniversite olsun, tüm okul çağlarında merak uyandırır. erkekler, kız güzelse kendi çaplarında tavlama yarışına girer, kızlar ise kendilerinden güzel olduğunu görüp anında bok atmaya başlarlar. ha çirkinse şayet, koşarak uzaklaşırlar. etmeyin, eylemeyin lan! ayıb oluyor valla.
zaman odur ki yıllardan 97-98. ortaokul bir ya da ikinci sınıf işte. her olağan durum gibi derste makara, kakara, kikiri. sınıfta 11 erkek 21 kız var. kızların erkeklerle olan diyaloğu da baya rahat. sıkıntı yok anlayacağınız. herkes dilediğinin yanında oturuyor. ee kızlarda bu kadar az erkeğin içinde birinin yanına otursam diye hevesleniyorlar. boyu kısa olanlar önlerde, irili ufaklı olanlar da arka mekanlarda sırasına isimlerini kazıyorlar. o zamanlar hügo var tabi, resim defterlerinde iki sayfada bir bunun tek dişi var. şu kokulu silgiler ve arkası tüylü kalemler var ya artık erkekler onlardan kullanıyor. ortaokula geçmiş kızların alışkanlıları geçmemiş işte. sayıca oldukça az olan bizlerde faydalanıyoruz elbet. ikinci döneme geçilmiş yaz havasına girilmiş, artık okuldan kaçma niyetleri zihinlerde vuku bulmuş. almış başını lay lay lom bana göre sevmeler. o zamanlar murat kekilli çıkmıştı. bu akşam ölürüm diyordu ve her akşam herkes biri ölüyordu. valla lan, televizyonlar saatlerce bu şarkıyı çalıp intihar edenleri gösteriyordu. bir de sınıfımızın tabiri caiz ise piç eren'i herkese bunu zorla ezberletiyordu. nerde kaldık? haa yaz gelmişti neredeyse. dersler boşlanmış kimse takmıyordu. hatta tahtaya yazılan konuşanlar listesinin kabarıklığı bile fayda etmiyordu. yazık o sınıf başkanına yahu, herkes eğlenirken o herkese susun demeye çalışıyordu. bir de elleri hep tebeşir tozu. vah garibim.

inkilap dersiydi, kambur hoca oturduğu yerden sen sen diye soru soruyordu. gülmeyi beceremiyordu bu kadın ve rol bile yapamıyordu. hakkını vereyim kimseye de bağırmazdı. orta yollu, emekli olsam da bitsin havasında. derken malum kel müdür sınıfa girdi ansızın. yanında bir kız. yok yok kız değil melek. yok ya melek de değil, rüya bu. tüm bakışlar kilitlenmiş onun parlayan gözleri ve dolgun yanaklarına. yanakları dedim dudakları değil. o nasıl bir utangaçlık tebessümüdür yarabbim. biz erkekler sustuk, kızlar size n'oluyor? hayran hayran izlerken müdür bu sizin yeni arkadaşınız dedi. kim dinler onu, biz kızı izliyorduk. 'geç otur şöyle boş bir yere' sözünün ardından geldi önüme oturdu. ben ben değildim artık. ellerim heyecandan titriyor, arkasını döndükçe yüzüm kızarıyor bende gözlerimi kaçırıyordum. bir ara yanımdaki kız sordu, 'hoşgeldin adın ne ?'
'hoş buldum,ayşen...' dedi o, bende ayşem dedim. yok yok, ayşenim olmalıydı aslında ama kalpteki heyecanla beyine giden kanın basıncını ayarlayamıyoruz işte. döndü ve 'merhaba' dedi. nefesim kaldı boğazımda. ne diyecektim şimdi ben, nasıl bakacaktım o koyun gözlerine, nasıl el uzatacaktım peki ? bilemedim. hoşgeldin aramıza deyiverdim. aslında hoşgeldin kalbime diyecektim. o an herşeyi söyleyebilme kapasitem olmasına rağmen bu nasıl bir duyguydu ki susturuyordu adamı. önden cılız bir ses yükseldi, 'hemen kaynatmayın bakalım teneffüste tanışırsınız.' hay dedim, iki kelimeyi zor ettik onu da boğazıma düğümle. teneffüs oldu ama kim bulur ki ayşen'i. kızlar toplanmış etrafına daha o yaşta dedikodu kazanı. bırakmıyorlar kızı. bıraksalarda bende yanına gitme cesareti yok. daha üçüncü kelimeyi edemedim ki kıza. aradan günler geçer, haftalar geçer karne zamanı. inanmazsınız, toplasan bir derslik zaman dilimi kadar konuşmuşluğumuz yok. dahası konuştuklarımız da hep onun benim yanıma gelmesi dolayısıyla, bana kalsa çöp başında kalem açana kadar bile konuşamazdık. ayrıldık. tatilde diğer kızların aracılığı ile evini öğrendim. gittim. gidiyordum. neredeyse hergün. sokak başında dolanıp oranın erkekleri ile kanka oldum. mahalle maçlarına katılıyordum bir kız uğruna başka mahallenin takımında. gözlerimi açıp aklıma gelen ilk 'şey'in yanına onu görmeye gitmeliydim. atlıyordum 3 vitesli bmx bisikletime, doğru hanım köye. pardon sevgilinin mahallesine. peki üç aylık sürede konuştuk mu hiç ? yine okul zamanında olduğu gibi, yani çok az. o beni gördüğünde napıyosun deyince arkadaşlarımla maç yapmaya geldim diyordum, diyordum da ortada adam yok kimi kandırıyorum. hızla oradan uzaklaşmak için yani sevgimden kaçmak için belki üst mahalleye gitmişlerdir ben oraya bakayım diyordum ve arkama bile bakmadan bmx i 21. vitese atıyordum.

tatil bitti, okul başladı. bizim hesap yine aynı. tık yok. sınıfın tüm mevcudu ayşen ile gülüşüyorken ben uzaktım hep ama deli gibi seviyordum da. sonraki sene oturduğum yer bile tersindeydi yani otururken bile uzaktım artık. kalbimse çok yakın. artık açılmam gerekiyordu ve zaman geçiyordu. şimdi hatırladım, bu kız bize 7.sınıfta geldi ve bu sene sondu. tüm sene böyle geçip en büyük aşkımı bir daha görmemek üzere kaybedecektim. yine günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. ben bir aşk masalının içinde yerdeki kurumuş sonbahar yaprakları kadar hareketsizdim dışardan bakınca. rüzgar da olmasa öylece kalacaktım. bu kız gittikçe gözüme sevimli görünüyordu. ya aldığı kilolar onu daha tombiş yapıyordu ya da ben kışa girince soğuklarda onu düşünerek ısınıyordum. yılbaşına bir hafta vardı. beden eğitimi öğretmeni artık dışarıda ders yapamadığımızdan içerde muhabbet ediyordu bizimle. en sevdiğim öğretmenim, dahiyene bir fikir sundu. herkes birbirine yılbaşı hediyesi alacaktı. nasıl ya, ya o çıkarsa bana dedim içimden. daha da önemlisi ya ona da ben çıkarsam! heyecanlandı garip gönlüm bunları düşününce. yok artık dedim. isimler kağıtlara yazıldı, döküldü öğretmen masasına. liste sırasına göre gelip bir kağıt alacaktı herkes. aldım. mehmet çıktı. vay anasını dedim. bir paket maltepe alırdım en kötü. sigarayı babası gibi severdi o. kural koydu öğretmen, kimse hangi isim çıktı diye söylemeyecek. bana da mehmet çıkmış söyler miyim hiç. aramın iyi olduğu bir kız yanına çağırdı beni. ayşen'e sen çıkmışsın haberin olsun. nee? vallaha mı ? sevinsem mi üzülsem mi şimdi. sevdiğim bana hediye alacak bende adamın birine iki paket maltepe. işin ilginç yanı ben bu kıza bir kere bile seni seviyorum demeyi bırak yanına gidip doğru düzdün nasılsın bile diyemiyordum. anlamış zamanla ona olan duygularımı. hep utangaçlığıma vermiş. halbusi ne utanır ne sıkılırım ama farklı bişey bu. dedektif gadget vardı bilen bilir, kafamdan pervane çıkmıyordu ama araştırdım buldum kimin ona hediye alacağını. güç bela değiştirmeye ikna ettim. yanlış hatırlamıyorsam o zamanların rotringi meşhurdu. set olarak aldım. tüm harçlığım ve annemin desteği ile. güzelce de paketledim. süslü püslü işte. bir sonraki beden eğitimi dersinde hediyeleri verecektik. ilk o zaman beşiktaşlı atkım oldu. şimdi nerde bilmem. ama oradaki al gülüm ver gülüm hikayesini anlatmaya kalksam bir entry daha olur.

derken sene bitti. tabi benim sevgimde. gözden ırak olan gönülden de ırak oluyormuş onu anladım. ve hayatta ne zaman ne yapmak istiyorsam onu o anda yapmam gerektiğini. çok geçti. görmeyecektim bir daha ve göremedim. o da beni görmedi. lisede kim bilir hangi okulun bir sınıfına yine öylece girdi ve kimin kalbini mutlu etti yine bilinmez. facebook mu ? eklemiştim bir kez. evlenmişti. sıra sıra küpeleri vardı kulağında. kocası ile çok mutluydu. zayıflamış ama o yanakları yine aynıydı. koyun gözleri ise her zamankinden daha güzel gülüyordu. geçti gitti hepsi.
inşaat mühendisliği okuyan ben ve arkadaşlarım için bayram gibi kutlanması gereken vakittir.
ayrıca sınıf mevcudu 34 kişi ve karşı sınıfla yapılacak olan halı saha maçına yedeksiz bir takım çıkarma güçlüğü çekilen sınıf için (bkz: yine mi pilav)durumudur..