bugün

can sıkılmasını giderecek düşüncelerdir. (bkz: oyun)
birinin yüzüne doğru bakıp işaret parmağımı iki hareketle sallayarak "sen koca bir çılgınsın dostuuum!" diye haykırasım var. ama böyle bir çılgınla henüz karşılaşamadım bu aralar.
Bi fırt çekmek.
arabaya atlayıp gidip deniz kenarında içki içip sarhoş olup kapısına dayanıp seni lanet olası pislik demek istiyorum ama tabi böyle bir şey yapmayacam.
bu başlığa ne yazayım lan.
herkes doktor olmuş amk ama göreceğim ben sizi dört beş aya.
Su içiyorum. Öhöhöhh. Bogazımda kalıyordu. Tabiki su geçti.
uyusam mi uyumasam mi.
Bira. Yerçekimine aşık bu bira bence.
Bağırsaklarımdan gelen sese kulak verecek olursak ...tur efenim. Geçip duruyor anüse doğru.
insan olmayı unutup gereksiz kahramanlıklar yaptığını düşünen amerikan yaşamak için kendini satacak arkadaşlar aynaya bir saat bakmanızı öneririm iyi geceler insanlık.
Doğum günümde külliyen yalnız kalacam ya la.
Içim bi garip oldu sözlük.
arsız güneş ışığı perdesiz penceremin ardından bacaklarıma vururken eski bir alışkanlıkla parmaklarımı kıvırıp yılın beşinci ayından beri benimle olan fakat değerini daha dün fark ettiğim sevgilime biraz daha sokuluyorum. "büyük bir israfa yol açıyor tutumluluğun; çünkü senin zulmünden aç kalan güzellik, erişemez oluyor gelecek kuşaklara..." diye üç dizeye sığan acıyı tek seferde söyleyiveriyor. sıkıldım.

içimdeki kadın ayaklanıyor önce. dudaklarını, göz kapaklarından daha koyu bir renge boyuyor. dudaklarımı kendime saklamalıyım diye düşünmeden bir bar taburesine yerleşiyor. insanlık için en zor kabullenişi yapıyor belki de, çıplaklığıyla barışıyor, günahlarına sahip çıkıyor. bir nedeni yok, sadece hiçbir şeyin mükemmel olmayışı hoşuna gidiyor.

pencereye yaklaştım. kuşlar sanki uyuyakalmış gökyüzünde, yarım saatten çok olmuş aynı noktaya bakıp içimdeki hayata kaydığımdan beri. bana kırılmış, sorusuna cevap vermeyi bırak, duymamışım bile. "hı?" diyorum, "paris," diyor "bırak şu dinsizce işi." en sevdiğim dinleri düşünüyorum. içimdeki kadın kahkaha atıyor düşüncelerime. "en çok kimin ölümüne üzülürsün? romeo? ivan?" diyor, dudaklarını alay ederken yaptığı gibi kıvırmış, yeni bir soru ekliyor "hiç gerçekten var olan birinin ölümüne üzüldüğün oldu mu?"

olmadı. kırılmış bir çemberde dolaşan ve bir cama çarpınca kanadı kırılan kuşlar olarak dünyaya geri geldiğini düşündüm hep ölülerin. zaten burada olanların ölümüne neden üzüleyim? hem de kuş olup özgürlüğe kavuştularsa? ölümden daha lezzetsiz şeyler var, sonsuzluk mesela. yağmurlu bir havada evde ne yapacağını bilemeyen insanoğlu, niçin bu kadar sonsuzluk meraklısı?* yok olmak, kötü bir şeymiş gibi, neden korkuyoruz bu kadar? neden korkutuyoruz? dünyanın bütün vaktine sahibiz. buna rağmen sonsuzluğun içinde gerçek anlamda bulunmak istediğinizde, irlanda'ya gidin. hiçliğin ortası. zamanın durduğu, hayatın devam ettiği yer.

"anna diye seslen bana, söyle hiçbir okyanusu dudaklarından öptün mü?" bir sanatçının yüreğine sahip ama sanat da değil kadın, sanatçı da. fırtına gibi davranıyor. önce darmadağın, sonra da darmadağın. bir okyanusu dudaklarından öpmedim hiç, dudaklarını ararken deniz atları beni kovaladı. "anna" diyorum "saçlarımda dolaşan Tanrı'nın elleri mi?" saçlarında dolaşan, omzunda yattığın ölüme uzanmış eski bir arzunun elleri. "malta'da bir barda, ah hep yalnız başıma..." kadın susmak bilmiyor. ama zaten sussa ben bir çiçekçi dükkanının demir kepenklerini kapatırdım sanırım, bir şehri tam 17 yerinden terk ederdim.* bir seveyim dedim, elime yüzüme bulaştırdım. zor oluyor böyle gecenin ortasında güneş açmak da. günaydın gece.
Umut ben senin amk...
içinden geçicem.

(bkz: sabit kanca)
ne yapsam bilemiyorum ki,, 24 yıllık hayatımda ilk defa kendime bi hedef koydum ona mı yanayım, yoksa o kadar çalışıp hiç bişey elde edemediğime mi, iyice bıraktım kendimi ama bir yandan da hala tutunmaya çalışıyorum, kendime sövüyorum her gün tembelleştiğim için ama o kadar umursamaz olmuşum ki faydası olmuyor, arada bi gaza geliyorum ama hemen sönüyor o da, adını çaresizlik koyamıyorum çareside var, dünyada benden daha kötü durumda olanları düşünüyorum, yerimi hak etmiyorum diyorum sürekli, ne yaptım sanki bugüne kadar, neye katkı sağladım, basit geldim basit gidiyorum, hayırlısı diyip yatıyorum hergün , hayırlısı.
(bkz: Bok afedersin)
ne yapayım tuvaletteyken açmayın şu başlığı sizde.
Hıamuğa goyim. Seviyorum ulan!
Ona sarılıp başını göğüsüme koyup sozsuza kadar yatmak.
Hayırlısı
o kadar güzel bir söz ki kötü olay da, güzel olay da, şüphelendiğim de hep derim.
Günde iki dal içsem noolcak sanki, yok yok boku çıkıyor hep iki üç derken... Sigara içmezken ne yapardım bu saatlerde.. keşke hatırlasam... yalnız ve sigara içmeyen insanlara saygı duyuyorum, hayatta bir köşeye atıldıkları halde efkarlanıp bir sigara yakmayan insanlar, tanrının uslu evlatları...
Uyumamalıyım... Eğer uyursan sınıfta kalırsın.. Uyuma.. Uykuu
Space tuşu gibi, boşluktan başka bir şey geçmiyor.
Duygusal patlamanın zamanı değil bugün.Bunun için zaman çok erken ... ya da çok geç.

Ebedi gerçeklerle gelmiyorum .

Bilincimin mucizevi ışımalarla aydınlandığını söyleyemem.

yine de , tam bir huzur içinde düşünüyor ve diyorum ki bazı gerçekleri dile getirmek iyi olacak .

Sanırım büte kaldım .
kaderimi yazan melek space tuşunda basılı kalmış galiba. hep bir boşluktayım.