bugün

Kokunu unutmuş olsam da hayatımın arka fonunda senin sesin yankılanmaya devam ediyor. Tunalı Hilmi’den koşar adım geçiyorum hep, anılarımız yıpranmasın diye. Sana söz verdiğim gibi herşeyim. Ciceklerle aram iyi; isim veriyorum onlara, aç karnına kahve içmiyorum. Şeker kullanmıyorum, spor yapıyorum ama sigarayı bırakmadım. Ve aşk’a hala inanıyorum, senin gibi. Adını 40 kez anarsam gelirsin diye kalan fotoğrafları saklıyorum.
itiraf ediyorum çok büyüttüm fazla tepki verdim. Fazla tepki vermemin sebebi de kısa süre içinde olsa da seni beimsememdi. Keşke böyle olmasaydı Einstein.
O son dubleyi içmeseydik iyiydi dediğimiz zaman dilimlerindeyiz.
bitirmem gereken bir makalem var ama ben mal mal sözlükte takılıyorum.
Allah'ım bugüne dek hiç yalnız bırakmadın.
Biliyorum.

Çok şükür bir kez olsun ciddi şekilde sağlıkla sınamadın. Hamd olsun.

Şer bildiğim her şeyde bir zaman sonra bir hayır buldum gördüm.

isyana giderse sözlerim affeyle.
Ama bu şer görünen de hayır yok sanki bu kez. Hem de hiç.

Üstelik de sözüm sen hariç en sevdiğimden darbe yemişken yok yere. Canım acıyor.

Sen yol göster, kapı aç.
Yoksa hal duman..
Şu hayatta sevdiğim birine öyle bir yalanım var ki anlatamam...
Lisedeyken annemin esrar mı kullanıyorsun? sorusuna hayır demiştim. inanmamıştı. Sonra okulda esrar ne diye millete soruyordum.Sonra şu çocuğa söyle sana söyler dediler.O çocukta ver bana 10 lira sana gösteriyim dedi.Okuldan kaçtık verdim 10 lirayı getirdi sonra içtim. Ondan sonra çok beğenmiştim hergün içmeye başladım. Genellikle bakkaldan bi winston box bir de ot alırdım. Poğaçanın,kahvenin,ekmeğin arasına bile koyardım. Çekirdeklerini ders dinlerken yerdim.Her sabah okula gittiğimde alırdım kahvemi,önceden hazırladığım otumu da yakar keyif yapar öğle arasına kadar hayallere dalar yada uyurdum.Hocalar bişey demezdi çünkü hepsi çok severdi,sevmeyen hocaları da diğerleri sevmezdi o yüzden sevmek zorunda kalırlardı.herkes almak isterdi ama satmazdım kimseye.sonra derste sürekli güldüğüm için bi tane hoca neden gülüp duruyorsun dedi. dedim hocam ben de gülme hastalığı var. sonra millete baktı aynen hocam onda gülme hastalığı var dedi sonra dedim ne kadar da yanımda olan bir arkadaş topluluğu tabi 18 yaşına kadar 4 yıl boyunca içtikten sonra bıraktım çünkü karşıma bi tane kumlardan geyik çıktı arkamda da bir palyaço el sallıyodu sonra gaipten bir ses duydum görevini tamamladın artık içmeyeceksin diye sonra tamam diyip o gün bıraktım. bidaha da içmedim zaten tam zamanında bırakmışım yeni gelen ot diye sattıkları tam bir zehir yani bildiğin zehir ne keyif veriyor ne de başka bir şey belli ki o yüzden türkiyede içmek büyük bir saçmalık git hollandada iç türkiyede uyuşturucu içilmez. Sonuç olarak annem yüzünden uyuşturucuya başladım. Tabi bu iş baya ilerledi ailemin yanında da içebiliyordum hiçbir şey demiyorlardı sağolsunlar çünkü kızsalar daha kötü olurdum.hatta annem bi gün sararken dedi ki ben de içicem tamam dedim dumanlı herşeyden nefret eder aslında neyse bi duman aldı bu bayıldı yatağına götürdüm çok iyisin dedi ben de dedim ki bak kafası geldi işte öyle bi gülüştük. evet bu itiraf edecek şeylerim arasında sadece bi tanesiydi bunun gibi bir dünya tuhaf şey geçti hayatımda şuan fark ediyorum da. öyle yani hayat işte napcan.
Her şeye rağmen hayatın güzel bir yer olduğuna inanıyorum.

Evet hepimizin başına peş peşe kötü şeyler gelmiş olabilir. Benim de oldu, oluyor. Ancak şu anda kısa bir mesafe katedeceğim şehirler arası bir otobüsteyim ve kulaklığımı taktım, Şebnem Ferah'ın Değirmenler adlı şarkısını dinliyorum. Biraz önce hareket eden otobüsten dışarı bakarken gökyüzüne gitti gözüm. Fark ettim ki bulutlar güzel, yollar güzel, güneş güzel... Hayat; iğrenç, kötü kalpli insanlara ve tahlihsizliklere rağmen çok güzel.
Kendimi mesih ilan edip aydan geldiğimi öne sürmeme ramak kaldı. Çok temiz kafayı yemek üzereyim.
belki yıllar sonra bu başlığa yazıyorum bilmiyorum. yıllar çabuk geçiyor sadece bunu fark edebildim burda olduğum süre boyunca. geldiğimde 17 yaşındaydım şimdi 23 seneler çabuk geçti.

bir süre buraya da girmeyi düşünmüyorum. söyleyeceklerim evet bu kadar.
Çok sinirli bir şekilde araç kullanıyordum ve hatalı kullanıyordum.
Önümdeki araç haklıydı, sinyalini vermiş sağ şeride geçiyordu. Ben 240 ile giderken, sağ şeride geçmesini beklemeden, sağdan sollamaya çalıştım. 4'lüler yandı, beyefendi kenara çekti, aynı şekilde 4'lüleri yakıp bende kenara çektim.
indim o'da indi.

Sivil trafik çıktı. Söylenilene göre 340 lira borcum varmış. Tüm sinirim geçti o an. iyi günler dilerim, hatta teşekkür ettim.

Renault captur kullanan sivil polislerde varmış.
Ben hep megane ve fluence dikkat ederdim.
O cezadan sonra rahatlama geldi, babamı aradım hal hatır sordum.
Anneme akşam ne yemek yaptığını. Uzun zamandır konuşmadığım lise arkadaşımı aradım. 70 e sabitleyip, keyfe keder gideceğim yere gittim.
Çok hoşuma gitmişti sözlük..
Gene olsa, gene yaparım.
Ama itiraf bu haksızdım.
şu hayatta hiçbir şeyden korkmadım. babamı 11 yaşında kaybettim, "napıcam lan ben şimdi, ne bok yicem de aileme bakıcam?!" demedim. kimseye muhtaç olmadan, kimseden korkmadan yaşadım bu yaşıma kadar. yeri geldi geceleri mezarlığa babamın mezarını görmeye gittim, evime 5 dakika mesafede olduğu için. deli dediler bana, dalga geçtiler mahallede. imam geldi eve yapma böyle şeyler cinleri toplama başına dedi. umursamadım.

ve en önemlisi ölmekten de korkmadım hiçbir zaman. canı veren allah, geri de o alacak. bu duruma yapacak bir şey yok... ne güzel demiş atalarımız korkunun ecele faydası yok diye. aslında korkunun hiçbir şeye faydası yok. bir şeyin olacağı varsa oluyor, biz ne kadar korksak da korkmasak da.

ama şu hayatta korktuğum tek bir şey var sözlük, deprem...

99 depremini hayal meyal hatırlamamdan mıdır, depremden sonraki hikayeleri canlı canlı dinlememden midir bilmiyorum. zaten fazla da bir şey hatırlamıyorum. babamın beni kucaklaması. dışarı çıkmamız. gökyüzündeki muhteşem görüntü (ki hala rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu düşünürüm). depremden sonraki günlerde amcamın evinden tüm mahallenin televizyon izlemesi. kahvaltı yaparken artçı sarsıntıda annemin çaydanlığı düşürmesi, buna gülmem ve dedemin hala çınlamasını kulağında hissettiğim tokadı ve kocaeli devlet hastanesi bahçesinde kızına sarılıp hüngür hüngür ağlayan kadın...

bunlar sadece fotoğraf kareleri. ne ötesini ne de berisini hatırlıyorum. ama bilmiyorum sözlük. şu hayatta her doğal afetin bir çaresi var, ama deprem...

"deprem olur da ölürüm" de değil korkum. en çok korktuğum depremin sevdiklerimi elimden alması, ve benim hiçbir şey yapamamam. ya bir gün sevdiğimin haberini alırsam deprem yüzünden. o sarılmaya kıyamadığım vücudu yenik düşerse beton parçalarına?...

ya annem. bu yaşına kadar her türlü zorluğa, hayat arkadaşını kaybetmeye, evladını kaybetmeye göğüs geren vücudu çaresizce kalırsa beton yığınlarının altında?...

içten içe kendimi yememe sevk ediyor beni bu korku. beklenen büyük istanbul depremi de tuzu biberi oluyor bu korkunun. allah'ım, sen benim canımı al ama o insanların elimden hiçbir şey gelmeden hayattan göçüp gitmelerine beni şahit etme ya rabbim.

şüphesiz sen her şeye gücü yetensin.
Şu hayatta hiçbir şeyden korkmuyorum allahtan korktuğum kadar. Ey yüce yaradan bağışlayan ve affeden kudretinle bu kulunu bağışla.
Ev telefonunu açtığımda babam bazen beni kardeşim zannedip konuşuyor.
an itibariyle türkiye'ye geri dönmeme düşüncem kesin bir karara dönüşmüştür.
Vay badanasını,artık 00.00 için pusuya yatan yok.
Geçmişte kalıyorum,geleceği düşünüyorum ama anı yaşayamıyorum.
bu iş beni tüketti.

Müşteri o kadar sinirimi bozuyor ki sinirden ağladım bu akşam uzun zaman sonra.

Hepsini birer ork olarak görmeye başladım. Seslere bile tahammül edemiyorum. insan sevgim bitti gitti. 40 yaş üstü teyzelerden nefret ediyorum. Bu histerik ruh hastalarının stres topu olmaktan yoruldum aq ya.

çalışanlarının görev tanımını bu kadar geniş tutan işyerimden de nefret ediyorum nefret. Vicdansızlar. Temizliği bile biz yapıyoruz insaf ya. Onca iş arasında kabin kirlendiğinde ve yetişemediğimizde müşteri fotoğrafını çekip genel merkeze atacağını söylüyor. insan mı bu allah aşkına.

Hepsi birer canavar canavar hepsi.
https://www.youtube.com/watch?v=Le9w2qYeWl4

ilk önce bunu bir arka plana bırakalım.

bu entryi okumasanız da olur sonunda niye okudum diyebilirsiniz. benden söylemesi.

4 yıl önceki ben ile şu anki beni interaktif kaynaklar sağolsun açık açık karşılaştırma şansına sahibim. farkettim ki pek bir şey değişmemiş yine mutsuzum. ama gittikçe daha da mutsuzlaştım. ne geleceğe dair sürekli kurulan büyük hayaller kaldı, ne geçmiş. bazen girdiğim geçmiş entrylerimi okuyorum, "mutsuzluk ve yalnızlık"la ilgili olanları. onlar bile artık bana mutlu geliyor. evet bunlar yüzünden belki "şu an"ı kaçırıyorum ama şu an da bir şey hissetmiyorum. çünkü benim için hiçbir şey değişmedi. benim için var olan tek şey yine kendim. yalnızlıktan dolayı söyleniyordum belki ama farkettim ki ben de kendimi yalnızlığa doğru itiyorum. inanmıyorum belki de gerçekten en sağlıklısı budur. doyumsuzlukla suçlanıyorum. ruhsuzlaştıkça insanları incitiyorum. temel ne? yazgı? kahrolası sikik insanlar?

açıkçası mutlu değilim. kumar oynarmışçasına son mutluluğumu yatırdığım insanlara da bu mutluluğu kaptırdım gibi. sonra elimdekilerin bitmesine rağmen bağımlı olduğum için kurtulamadım. onlar seni kapı dışına koyana dek tabi. her şeyi akışına bırakmayı falan da denedim ama o da bir an kendini karşında bulunca patlak veriyor. pek de kolay bir iş değil.

neyse, temel olarak artık ne yaparsam kendim için yapmaya çalışıyorum. ama insan yine de kendine bir rehber arıyor. bazıları kendine bir hedef seç demiş ama bu da bir sorun. hedef ne? insanın kimyası bir kere bozulduktan sonra kendi kendini sağlıklı bir şekilde toparlaması açıkçası pek kolay olmuyor. o kadar aciziz ki sığınacak bir varlık olmadan hiçbir sikim yapamıyoruz çok afedersiniz. maddi ya da manevi bir şey olmadan olmuyor. bu belki bir nefret, belki bir sevgi, belki tanrı, belki sevgili... kişiden kişiye değişiyor.

çocuk olmanın en güzel getirilerinden biri bu. insanın sürekli umutlu olmasını, güçlü kalabilmesini sağlayan otomatik bir gücün olması. büyüdükçe insan kalbinin gerçekten kirlendiğini hissedince bunun verdiği dert de bir başka oluyor.

bu benim kendimle ilgili silip yazdığım kaçıncı taslak bilmiyorum. açıkçası kendimi de bilmiyorum. bir kaç dakika sonra bunu silmeyeceğim garanti değil. bunları niye yazdığımı bile unuttuğum oluyor. belki de rastgele %1'i falan sanırım.

neyse.
3 gündür açım kimse yemek vermedi.
sabah işe gidecek olmama rağmen bu saatte sözlükte boş yapıyorum.
Sabah benim gibi işe gideceklerin de uyumadığını görünce anlamsız bir mutluluk oluyor bende.
bir süredir +45 menopoz teyze gibi yaşıyorum bu hayatı. hiç kimseye ve hiçbir şeye tahammülüm yok. her şeye ve herkese karşı nedensizce öfkelenip parlayabiliyorum, eşyalarla bile kavga ettiğim oluyor.

kendime dahi tahammül edemiyorum.
kendimi sikerim diye çok korkuyorum. çünkü döndürünce, cidden rahat yarısına yakını götüme girer gibi.
Geçen hafta eniştem vefat etti. Marmariste yaşayan çok sevdiğim bi abim var, duymuş bunu başsağlığı için aradı beni.

+başın sağ olsun katmerli.
-eyvallah abicim, sen sağ ol.
+nasıl oldu bu aniden?
-abi hiçbir şeyi yoktu eniştemin. Aniden zatürre oldu ve 1 hafta içinde vefat etti.
+neee zatürre mi? Ben de 1 haftadır zatürreyim, kapat katmerli kapat hastaneye gidiyorum ben.

Ulan güleyim mi üzüleyim mi bilemedim. Adam durduk yerde ölüm korkusuna bağladı tövbe tövbe.
Bu gizli bilgiyi bize verdiğin için çok minnettarız. Hayatımda duyduğum en şaşırtıcı itiraf.