okulun kooperatif kolundaydım. okulun kantininde öğrenciler çalışıyordu. vardiya gibi günlerimiz belliydi. salı günleri sıra benim de içinde olduğum gruptaydı. 2002 yılıydı sanırım. çünkü orta okula (7.sınıf) giden ablalar sertab erener ve eurovision'dan bahsediyorlardı. benim haberim yoktu öyle bir şeyden. ben de 4.sınıftayım. kuzenlerimden para almıyordum sattığım ürünlerden, yani parayı alıyor gibi yapıp para kutusuna atıyordum ardından ürünü verip, para üstü olarak verdiği parayı geri veriyordum. okul batmadı tabi. 3 yıl devam etti sonra ihaleye çıkardılar kantini.
Christmas dönemi bitti ve işler artık yoğunlaşmaya başlar. Özledim yoğunluğu ve stresli günleri.
Nezaketsizlikten nefret ediyorum.
ilişkimiz ardı ardına yakılan sigara gibiydi güzeldi fakat, çabuk bitti.
ekmek arası çikolata yiyesim var ama onu yersem sıcak bir şeyler içesim gelecek. bu vakitte çayla hiç uğraşamam siktir et.
bireysel adaletimle hayatımı idame ettiriyorum.
Ayak tırnaklarımın en küçüğü tırnak kesme işleminden sonra neredeyse görünmeyecek kadar küçülüyor. Bi çizgi falan kalıyor. Herkesinki böyle mi merak ediyorum.

Evet gece yarısı tırnak kesiyorum.
Tek de yaşıyorum. Mis.
Günde 12-15 saat arasi bilgisayar kullaniyorum. Evet, no-lifer bir oyuncuyum.
insanların bilmediği ama onları ilgilendiren çok şey biliyorum.
O değil de sözlük geçen onedio da bir video gördüm. Köpeği hırpalamışlar, hayvan barınakta bu arada, yardımseverin biri, yanılmıyorsam, hayvanı sahiplenecek. Yavruma dokunur dokunmaz bir bağırmaya başladı ama görmen lazım tüylerin diken diken olur. O kadar ürkekti, öyle ağlıyordu ki yemin ediyorum ağladım. Hangi vicdansız dili bile olmayan masuma bunu yapar? Dilerim ki allah hesabını sorsun.
bilgisayarımda 236 gb boyutunda "solidworks2013" adında bir dosya var.

görsel

anlayan beğendi bile.
karanlık bir oda, rahatça duyulan köpek sesleri ve tenimi donduran rüzgar. odanın kapısı yok. ne zaman donarım soğuktan, ne zaman kaybederim bilincimi, ya da ne zaman ölü taklidi yapıp acındırırım kendimi bilmiyorum. galiba yine ölmeyeceğim, oysa hala nefes alıyor olmam bile mucize
parmaklarımın ucu dondu, gözlerim zorla bakıyor ekrana, ağzımın tadı yok. zaten sabahtan beri yemedim bir şey, o yüzden yutkunmak bu kadar acı veriyor boğazıma. yoksa vücudum tüm suyu tüketti de benden mi saklıyor?
kapşonumu geçirdim kafama, ölüyor olsam da seyircileri hayalkırıklığına uğratamam. dağınık pis saçlarım kirletmesin dedikodusu ile dudaklarını, ben böyle de ölürüm. varsın kimse görmesin yüzümü ..
9da sınavım var. Saat dört. Sevgilimin iğrenç pornografik zevklerini keşfettim. Keşfetmeden tam bir saat önce isvec diyetine girmeye karar verdim. Midem bulanıyor. Hiç çalışmadım finale. Midem bulanıyor.
mutfağın kapısı gece kaç kez gıcırdarsa o kadar sigara içiyorum demek. ve karşı binada her sigara içişimde hareket eden perdenin arkasında kim var çok merak ediyorum.
-sanırım bu başlığa yazmayı ayrı seviyorum. dert yanmayı seven birisi pek değilimdir. en yakınlarıma dert yanarım genelde. burası tek taraflı bir alan olduğu için sanırım, ayrı seviyorum. sözlük içinden tanıdığım kişiler de gelip sormaz zaten. rahatım o yüzden.

-yine bir ayrılık sonrası (hemen hemen 1 ay olacak), yine götü başı yardığım dönemdeyim. ancak bir öncekine göre daha iyi olduğum aşikar. bunda aramızdaki ilişkinin samimiyeti, yaşadıklarımız vs. etkili ve bunların yanı sıra içinde bulunduğum ortamın kafamı toparlamak için destekliyor oluşu etkili.
-31 aralık günü çalıştığım kafede otururken bölümden bir hocam geldi. gezmeye çıkmış, orada oluruz diye bir uğrayayım demiş. oturduk yarım saat kadar. oturur oturmaz sorduğu soru "gönül işleri nasıl gidiyor?" oldu. ayrıldığımı söyledim. haber vermediğim için kızdı bana. "oğlum gelip söylesene, iki kadeh bir şeyler içer, dertleşiriz" dedi. öyle üstü körü konuştuk biraz ve akşam için 1 2 saat oturup bir şeyler içmek için sözleştik. sayesinde yılbaşı gecesi akşam 6'da içmeye başladım. yakınlardaki bir barda buluştuk, olayı tekila ile başlattı. başladım anlatmaya ben de. onun bende farklı bir yeri olduğunu, nedenlerini vs. anlatıyorum. ruhu genç derler ya, bu da öyle bir adam işte. prof. yaşı geldi gelecek yaşta. hala oturmuş benim aşk olaylarımı dinliyor. okuduğunu, düşündüğünü yaşayan olur ya, öyle birisi işte. albert camus'yü işlemiştik okulumun son döneminde. yaşadıklarımı, hissettiklerimi anlattıkça "oğlum anlattıklarım senin aklında kalmamış, sen onu yaşamaya başlamışsın" dedi. "uyumsuzdan sıvışmıyorsun, uyumsuzu yaşıyorsun" dedikçe tekila hepten kafama girmeye başlıyor o anda. başka konulardan konuşuyoruz. en yakın arkadaşlarım da orada, beraber öyle sohbet ediyoruz işte. konu eskilere geliyor, john lennon'a, yoko ono'ya geliyor ve hocam bombayı patlatıyor; "otuz, lennon olduğunu düşün, senin de bir yerlerde dolaşan, bir yerlerde gezen yoko'n var, ve o yoko'nun lennon'u var. önemli olan birbirinizi bulmanız değil, ona kendini nasıl hazırladığın." ve sonrasında günlerce kafamda bu cümle dönüp duruyor. ben ne yapıyorum? ben ne yapıyorum ulan sahi? hiçbir şey, armut gibi oturuyorum, çay içiyorum, sigara içiyorum, müzik dinliyorum da dinliyorum, oturuyorum. üzerine çalışacağım sanat felsefesi için yaklaşık 2 senedir düşünmeyi zaten bıraktım. kitap okumuyorum, müzik dinliyorum evet ama, şarkının değiştiğinin bile çoğu zaman farkında olmuyorum. neyse yine bok gibi bir duruma sokuyorum kendimi.

-sabah 6 7 olmadan yatamıyorum. yatsam bile o saatlere kadar uyuyamıyorum. öğlen de 12'den sonra uyuyamıyorum. aslında yataktan dinç kalkıyorum ama, aradan 1 2 saat geçtikten sonra üzerime bir ağırlık çöküyor.
-bedensel sıkıntılarımın olduğunu düşünüyorum. 70 kilo olup bir obezden daha fazla yememe rağmen mevcut kilomu koruyorum. 40'ımdan sonra bir bokluk kesin çıkacak.

neyse bu geceye şöyle bir şarkı bırakalım; https://www.youtube.com/watch?v=5-juDiDTYfw

her duyduğunda gözlerini yaşartıyordu onun. sayesinde artık benim de.
Kendi kendime konuşuyorum. Hemde öyle böyle değil baya bildiğin sanki biriyle konuşur gibi konuşuyorum.

Yalnızsam yüksek sesle, birileri varsa içimden. Sürekli konuşuyorum. Yakalanınca inanılmaz sinirleniyorum utancla karısık.

Ama engel olamıyorum, ne kadar konuşmamaya calışsamda olmuyor.
insanlarla konuşurken kendimi egolarımdan arındırırım ve karşımdakine değer veririm, tersini yapmam hoşuma gitmez çünkü empati yapınca. Fakat şunu farkettim yanlış yapıyormuşum.
yok be olum ne evliliği, salak mıyım ben, daha çok genciz, durduk yere başımı neden yakayım diye evli arkadaşlarıma veya evlilik soran arkadaşlarıma kullandığım cümlelerin hiçbiri samimi değil. aslında çok imreniyorum bu ibnetör çifte kumrulara.
her sabah evden çıkmama 10 dakika kala kalkıp zamandan tasarruf etmeye çalışıyorum.
istisnasız her sabah bununla uğraşıyorum.
işte size günün en çok yorulduğum dakikaları olan ilk 10 dakikası:

önce çorapları giyeyim de başıma iş çıkarmasın.
oha 2 dk da mı giydim çorapları?
dur tuvalet-yüz yıkama faslını yapayım hemen sonra işemeden çıkıyoz.
tuvalet yüz yıkama çorap giymekten kısa sürdü nasıl iş amk.
giyinmece.
4 dk kaldı mnıskim.
saçları yapalım. kurutma makinasını çalıştırırken aynı anda dişleri de fırçalayalım zamandan tasarruf.
kaldı 1 dk.
mont-bot giy oha 3 dk geçmiş koştur.
51 geçe parkın girişinde olmam lazım.
neticede durağa geliş tam zamanında.

10 dk servis bekle.
Kardeşime çok kızarım ama o kadar da severim sozluk.bi tane kardeşim var la benim sevecem tabi. Ama lanet bir okulla başı dertte.kendinin de hatası var ama cidden zorlayıcı bir dönemde.ne zaman biter allah bilir.yakında olsa gideceğim.keşke aynı şehirde olsak diyorum.yemeğini yaparım en azından.kimlerle uğraşıyor bilmiyorum. Bitse de gelse su okulu biran evvel.annem dün tuhaf bir rüya görmüş.kardesimle ilgili.bugün de ben gördüm.allah hayırlara getirsin. Korkuyorum birşey olacak diye.elimden gelse de birşey yapabilsem kardeşime. Duadan başka çare yok.
hiç ders çalışmak istemiyorum . keşke birer gün arayla sınav yapsalar ya da haftada bir gün . bence mantıklı .
birisi var. Deli deli sevmeye korkuyorum. icimdeki his oldukca uzulecegimi fisildiyor.
Zamanında Ismail YK dinleyip kederleniyordum (yaş 15 tabi). Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. Hata yaptım tanrı affetsin..
Bi kac hatun var bana yazip duruyor. Bildigin yuruyor. yahu bacim, hemcinsiz biz ! yazma yav bana.
bugün sakarlığım üstünde. sabah bir bardak bozayı klavyeme ve telefonuma boca ettim. şimdi de haşlanmış sulu kestane kabını devirdim klavye koltuk ve masanın üzerine.