bugün

kağıt havlu bugüne kadar eve hiç girmedi. evet... hiç kağıt havlu kullanmadım ben evde. her zaman normal bildiğimiz havlu kullandım. kağıt havluyu ise umuma açık mekanlarda kullanmışımdır sadece. bugüne kadar hep çeşme suyu içtim. artık hazır su içiyorum. tabiri caizse doğal kaynak suyu... anladım ki bugüne kadar çeşme suyu içerek eziyet etmişim kendime. meğerse çok uygun bir fiyata adamlar kapının önüne kadar bırakıyor içilebilir suyu. bu yeşil şişedeki doğal maden suları var ya... bugüne kadar onları içen insanları hiç anlamazdım. hele aromasız yani sade içenlerini hiç anlamazdım. şimdi günde en az 3 tane doğal maden suyu içiyorum. hem de sade. marka vermeyeyim reklam olur. evde muhabbet kuşu besliyorum. mavi renkli bir kuş. yaklaşık 4 aylık. bana alışamadı. dedim biraz zaman geçsin. 4 ay geçti hala alışamadı. beni öcü olarak görüyor. fakat ben onu seviyorum. kafesin kapağını devamlı açık bırakıyorum. istediği zaman giriyor istediği zaman çıkıp pır pır dolaşıyor evin her tarafını. tabii dolaşırken etrafı batırıyor biraz... pek de önemli değil...
bugün uyuyana kadar bemikse sövücem. orospu çocuğu bemiks. boğazıma nası oturdu öyle amk. gerizekalı bemiks ya!
hayatımda hiç boşa kürek sallamadım. nasıl bir duygu çok merak ediyorum.
canı sağ olsun dediklerimin çoğu ölebilir.
O kadar sıkıldım ki hayattan. Arkadaşlarımın bir Çoğu ilişki adına ya da herhangi bir erkek adına herşeyi yapabilecek türde kadınlar. Neden diye sormadan edemiyorum. iğrenÇ ilişkiler ,iğrenÇ Çelişkiler yüzünden yakın arkadaşlarım artın yakın değiller. Erkek arkadaşımla hiÇbir sorun yok gibi aslında Çok sorun var gibi. Özgürlük değil istediğim . Hergüne her dakika aradığın zaman beni daha Çok sevdiğini hissetmiyorum.
bazen kendimle yalnız kalmaktan öylesine çok korkuyorum ki kendimi olur olmaz kalabalıkların içine atıyorum.
aşk belki de keçiören sokaklarında seni aramaktı.
SENE 2000 ash, brock, misty ve ben ormanlarda gezinip pokemon avlıyoruz. iyi bi sinerji yakalamışız. o mutlu günlerden bir kare: görsel

ash biraz tırsak bir bebe. siz bakmayın öyle saça jöleyi vurup merada koşturduğuna. bi gün misty'ye kahve yapmışım, tenhada muhabbet ediyoruz. bu geldi "abi" dedi, "müsaitsen az konuşalım mı?". dedim "canım bak misty ile oturduk konuşuyoruz sonra gel müsait değilim". yok abi illa gel konuşalım çok önemli hayat memat meselesi. dedim acaba brock buna iddiadan bi 600 lira kaldırmıştık orta kuponla, hakkını vermedi mi çocuğun.

neyse gittim tenhaya dedim "hayırdır kardeş?".

abi dedi ben misty'den hoşlanıyorum sen de ona yakınlaşıyorsun yani ciddi değilsen kızı üzme falan. lan dedim sen kimsin dürrük? ben belki evlenicem kızla ne biliyosun? kaderde varsa, olur yani. tamam dost hayatına daha yatkın bir yapım var ama; sonuçta evlenmeye karşı bir insan değilim.

dedim 2 pokemona getir götür işi yaptırdın da adam mı oldun gelip bana racon kesiyosun. misty geldi o sırada yapma etme falan diyor. dedim çekil kenara misty sen karışma. neyse ash'in gözleri doldu gitti öteye ağlıyor. brock geldi teselli ediyor falan.

o sırada ormanın içinden bir ses geldi böyle tuzağa basmış ayı böğürmesi gibi. hemen döndüm o tarafa. koşarak daldım ormanın içine, misty "dur gitme öyle tek başına" falan diyor. dinler miyim? serde gençlik var.

baktım ağaçların içinde mightyena http://i.hizliresim.com/exok23.png var bi tane. bana bakıyor, atlayacak üzerime imansız. çektim kemerden poketopu, yaradana sığınıp fırlattım iblisin üzerine. "ciyaak" diye bir ses geldi. bir patırtı falan. gittim hemen musibetin yanına. lan o poketop, sen git garibanı boynundan vur öldür görsel . ben bir üzüldüm bir üzüldüm. misty geldi ağlıyor ne yaptın hayvana diye. ash karaktersizi de gazlıyor "kıyılır mı öyle güzel pokemona katilsin sen" falan diye. allah belanızı versin dedim terk ettim grubu. bıraktım pokemon eğitmenliğini de. ayvalık'a taşındım, zeytinlik aldım 2 dönüm. ama özlemiyor da değilim o günleri.
Okulumun en basarili ogrencilerinden biriyim ama bugune jadar oturup adam gibi test cozdugumu hicgatirlamiyorum. Bu ne bicim itirat vb. diyebilirsiniz ama hocakrimin hepsi - hani o tas gibi sert hocalarimiz var ya bizim - hepamsi ayakta uyuyor.
(#22609988)
bundan sonra bemix yapılırken hiç ses çıkarmamaya çalışcam şoktan gitcem hıg diye ama kızarıyoz ya amk. anlıyolar.
ağlayamadım çok yorgunum. mesajına uyanmıştım. tiksin.
itiraf ediyorum, bugün o filme gelmeseydim seni hep iyi hatırlatacaktım. o filme geldim çünkü sen iyi kalmayı hak etmiyorsun. neyse ya bu iş fazla uzadı.
bi birayla flash back olunuyomus demek ki.. ilac hala patliyo amk.
saçlarımı kahkül kestirdiğimde, kuzenim yüzüme bakıp : '' midilliye benzemişsin '' demişti.
bir daha saçlarımı kahkül kestirmedim.**
sözlük nerde nasıl konuşulacağını öğretecek birini arıyorum var mı tanıdığın? konuşmayı bilmiyorum da.
teoman gibi bağırmak istiyorum....halil sezai gibi isyan etmek... cem adrian gibi şarkılar söylemek...kanala düşen adamın kafasını yaşamak istiyorum. gafası yanan çocuğun acısını yaşamak istiyorum. arsız bela dinleyen ergenlerin duygularını paylaşmak istiyorum. amerikan partilerindeki kırmızı pet bardaklardan jack daniels içip çırıl çıplak sokakta koşmak istiyorum. telefonumu kırıp aman yenisini alırım kelimesinin rahatlığı tatmak istiyorum... tüm sevdiklerimi bir araya toplayıp coşku dolu bir bahçede party of rock dinleyip zırıl zırıl bağırmak istiyorum. itiraf ediyorum böyle şeyler düşünüyorum.
eski sevgilime torrent kullanmayı ben öğrettim.
öyle de mal birine aşıkmışım meğer.
Fala inanmıyorum yine de bazen eğlence olsun diye baktırıyorum ve güzel şeyler duyunca mutlu oluyorum.
aşk lazım, şöyle sarah rafferty gibi bi kadın lazım. türk kızları ter kokuyor aw.
zordur halı sahada kaleci olmak. hele sizin takımınız güzel oynuyor ise daha bir zordur. çok güzel oynayan, karşı takıma adeta top oynatmayan bir takım düşünün. ardı ardına ataklarla rakip kaleyi zorlayan takım arkadaşlarım...

ara tatilden istifaden eski lise arkadaşlarıyla bir kafede oturup muhabbet ediyorduk. eski günleri yad ettik. neler yapıldığından konuştuk. muhabbet boka sarmaya başladı hamsinin buzluk olduğundan falan konuşulurken. neden halı saha muhabbeti açıldı ki. bana da sordular. neden bilmiyorum tamam dedim. neden dedim?

--spoiler--
çocukken de top oynardık. çektiğim falsosuz şutlar, attığım saçma sapan şutlar, abanmaktan başka bir marifeti olmayan bir oyuncu ve sayısızca leş* bıraktım ardımda. ama güzel insanlardı mahallemin çocukları dışlamadılar beni kaleye geçirdiler. fena da sayılmazdım reflekslerim falan tutuyorduk yine de bir şeyler.
--spoiler--

ama dedim kaleye geçerim. çok iyi bizde kaleci bulamıyoruz zaten dediler. kafenin yanında ki halı sahaya gidip 12 1 arası randevu alındı. sonra en ideal halı saha saatinin 12 1 olduğu hakkında biraz muhabbet yaptık. nedenini bilmeden bende destekledim bu fikri. evet saat gelmişti. gittik giyindik derken uzaktan şutlarla beni ısıttılar sağ olsunlar.
maç başladı. tanımadığım iki çocuk vardı bizim takımda. siyah şortlu olan iyi oynuyordu. yada tanımadığım için iyi gelmişti bilmiyorum. bizim takımın başta güçsüz olduğunu düşünmüşken bizim takımın oynayışına hayran kaldım birden. ne güzel oynuyorlardı. oyunu en yakından izleyen ben uzaklardan bravo, çok güzel diyerek takımı motive ediyordum.

ardı ardına gelişen ataklarımız, rakip kaleyi döven şutlar, ve oyunu domine eden takımım. mutluydum. ama bizim takım bir türlü o istenen golu atamıyordu. ataklar sonuçsuz kalıyor. ya outa gidiyor ya kaleci kurtarıyordu. derken beklenen oldu. bir kontra atak ve hızla bizim yarı sahamızda beliren rakip oyuncular. liberomuz* çok iyidi. güzel kesti topu ve tehlikeyi uzaklaştırdı. maç seyrini koruyordu. rakip takım yine bir kontra girişimde bulundu ve ben ilk golumu yedim. tuttuğum köşeden yedim hemde. ve o ter kokan fosforlu formaları bizim takım giydi. ben kaleci olduğum için şanslıydım. giymedim.
maç seyrini yine bozmadı. ardı ardına gelişen bizim takım atakları ile kalesinde devleşen karşı kaleci ve her kontrada gol yiyen ben.

bitsin istiyordum maç. sıkılmıştım. üstüne üstlük garip bir nezaket vardı insanlarda. yapılan her hatadan sonra pardon diyorlardı. yediğim her golden sonra iyi iyi çok güzel diyerek bana moral veriyorlardı. bu daha da moralimi bozuyordu aslında. tutabileceğim goller yemek daha da moralimi bozuyordu. bizim takımda atıyordu artık. farkı kapatıyorduk. bu arada kurtardığım bir kaç şutla da özgüvenim yerine gelmeye başlamıştı. tabi sonradan yediğim uzaklardan gelen bir gol tekrar beni maçtan düşürse de. yenme ihtimalimizi göz önünde bulunduruyordum yinede. ama artık maç bitmeliydi. daha fazla gol yemek istemiyordum. oyuncular yorulmuşlardı. maçtan kopmalar, dalgasına vurmalar başladı. ama maç bitmiyordu. en son yediğim bacak arası golle diktiğim tüy sonrası gelen düdükle giyinmeye gittik. son maç olduğu için 1.30 saat oynatmıştı bizi sağ olsun halı saha sahibi. oynatmasaydı keşke. eve gittim. kas ağrılarımla birlikte girdim yatağıma. uyudum.

edit: imla.
Hiç unutamam dedim ya, iptal. unuttum bile. insanlar kendi değerlerini kendileri kaybediyor azizim. bir de şöyle bir söz geçmişti, bana değer veriyorsan iyiliğimi istiyorsan kalk git diye anlamışındır umarım sana değer vermediğimi. Ve iyiliğini de istemiyorum çünkü iyi biri değilsin.
üst kattaki öğrenci arkadaşlar, sizi polislere ihbar eden benim. aylardır haftada 2-3 kez amfi ile eğlence mi olur lan dingiller. eğlencenin de bi sınırı var anasını satayım. saat olmuş gecenin körü, işe gidecek olan var, çocuğu olan var, cart var curt var.
afedersiniz ama, siz ebenizin amını görmeyi hakettiniz.
ben böyle çok gülüyorum sırıtık sırıtık geziyorum herkes benim için ' yeea çok eğlenceli kız, wuhuu çok neşeli ' diyor. benim kafamın içinde hep çalan arabesk havalar var, ruhum mu acıdan hoşlanıyor ben anlamadım. ama böyle olmuyo valla, ne yapsak?
sözlükte yazdıklarımı anlamadıklarını verdikleri eksilerden anlıyorum. nato kafa nato mermer.