bugün

ilkokulda her zaman en zayıf dersim türkçe olmuştur. bundan dolayı her zaman bir arkadaşlarla yardımlaşma mı dersin soruları önceden temin etmek mi dersin kopyaları yazıp peçete, ceket ve gömlek manşetlerine saklamak mı dersin yapmadığım denemediğim kopya yolları kalmamamıştır ve hiç birinde yakalanmama rağmen her sınavdan sonra düşük puan almama asla anlam vermiş değilim. sorun bende değil kesinlikle.
birinci sinifta, yirmi uc nisan kutlamalarinda konusmaciydim. "susun lutfen, sessiz olabilir misiniz" diye cici cici sormama ragmen kimse susmayinca platformun ucuna oturup aglamaya baslamistim, sinifin dahisi de "aglama chelestis, sana gulmek yakisiyor" demisti. Cok aman aman bir sey degil evet ama o kadar sirindi ki.
arkadaşa attığım tekme yüzünden su içtiğimiz yere götüstü düşmesi o anı hiç unutmam.
ilkokul 2. sınıftayım. hoca ödev verdi, sırayla defterleri kontrol ediyor. sıra bana geldi. hoca defterime bakar bakmaz ne olduğunu unuttuğum bir kelimeyi yanlış yazdığımı gördü. başladı kahkaha atmaya. oğlum bu kelime başla bir anlama geliyor git düzelt. ama öyle bir gülüyor ki hırbo. tam sırama dönerken bir sessizlik oldu, " hayırdır örtmenim, hoşunuza mı gitti ?" tüm sınıf bu sefer hocayla birlikte gülmeye başladı. veli toplantısına kadar gitti olay amk.
(bkz: sıra dayağında unutulan öğrenci olmak/#7216389)
tuvalet deliği hariç her yere işemek.
dolandırıcılıktan müdür odasına gitmek.

dolandırıcılık dediysek sürpriz hediye oyunu oynatırdık. evden bulduğumuz gereksiz minik oyuncak, eşya, ot, çöp vb malzemelere numaralar verirdik. torbadan hangi numarayı çektiyse o eşyayı ona verirdik. tabi torbadaki çoğu kağıtlar boştu ve kağıt çekmenin fiyatı ikiyüzellibin lira yani günümüz parasıyla 25 kuruştu.
tuvalette, karşı duvarın en yüksek noktasına işeme yarışı yapardık. insan gibi tuvalete doğru işeyen arkadaşımı hatırlamıyorum. bazen sifonu çekme koluna falan işerdik. hademeden çok küfür yediğimize eminim.
Okuldan kaçıyorduk, ama nasıl koşmak ,o sırada iri yarı bir adamla çarpıştım ,kafamı kaldırıp yukarı baktığımda babamdı.hikayenin sonunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
benim en unutamadığım anılarım sözlük, öğretmenimin bana sürekli dayak atması bide okulda fakirlik çekmektir. o zamanlardan belliymiş insanların şimdi ne olacağı. *
-farklı bir okuldan gelmiştim 15 tatile 2 hafta kala. nasıl ağlamıştım, annem beni derste bırakıp gidince. bide aç kalmayım diye simit almıştı ben yemedim kardeşlerime getirdim. onlarsız yiyemedim.

-ilkokullarda beslenme saatleri olur babam o zamanları işe yeni girmiş ortadan da az biraz parası var. yani sadece temel ihtiyaçlarımızı alabiliyoruz. hatta annem evde ekmek yapardı. beslenme saattlerinde arkadaşlarım pastası, böreği her şeyi olurdu bide yanımda otururlardı(sanki pikniğe gelmişler gibi) benim ekmeğimde ise peynir. yanında suyum bile olmazdı. bunları görüp hemen katlardım yemeden çantama. sonra beslenme çantası getirmemeye başladım bu seferde arkadaşlardan öğretmenim yiyecek toplardı.(bilmezdi ki ekmeğim yok)

-bide ferziye öğretmenim sürekli beni döverdi. sınıfta aynı kitabı bilmeden alıp gelen bir ben vardım bide başka bir kız. o önce verdi listede benden önceydi, benide dövdü nasıl aynı hikaye kitabını alıp gelirsin diye.(lan ben nerden bileyim, aynı saatte vermişiz kitabı söyleseydin hangi kitabı alacağımızı).

-bide okuma yarışları olurdu sürekli bana eksik kelime yazarlarmış onun içinde hep dayak yerdim.

-sonra resim dersleri olurdu; şu boyayı istiyorum ,bu kalemi istiyorum derler dururdu. işte benim bir boyam bile yoktu. annemin pazardan aldığı 6'lı boyaları kullanırdım. resimlerimde hep aynı renkler olurdu.(deniz mavi, çatı kırmızı, kızın elbisesi kırmızı, erkeğinki mavi)herkes boyalarını bi çıkarırdı 24'lü hepsi, pastel boyasına kadar. benim pastel boyam bile yoktu da dayımdan 3-4 tane istemişti. onlar vardı. o günler çok ağlamıştım da babamın parası olmadığı için küsmüştüm. ilk defa babama küsmüştüm arkadaşlarım dalga geçiyor diye ağlamıştım. sabahta babam para bırakmıştı 12'li fujika 'idi sanırım bir boya almıştı annem. sürekli resim yapmıştım, hepte panoya asılmıştı.*
-bide sözlük arkadaşlarımın montları, önlükleri, çantaları yeniydi benimkiler yırtıktı. babamın parası yok diye aldırmazdım. ama beden derslerinde üzülürdüm. herkes yırtığımı görmesin diye.

- okuma bayramını da unutamıyorum. hep bir kıskandığım bir kız vardı, öğretmenim en çok onu severdi. zaten böyle hocaya yalakalık yapar, hediye verir dururlardı.

niye yazdım bunları bilmiyorum. kim okuyacak? kimse, kime ne bunlardan? hiiiççç.
aklıma geliyorda ara sıra, ders kitabı alacak para bulamadığım falan, o zamanda kimsem yoktu şimdide. insanın en yakınındakiler görmezden geliyor bazen. bu entrymde yanlış anlaşılmak istemem. *

edit:imla
ayağıma çelme takan çocuğa sırayı fırlatmış idim. sokayım böyle anıya afedersiniz.
Babamın orospularının birinden peydahladığı piçi anneannesinin "bu senin kardeşin, baban anneni terketti benim kızımla al bu da senin kardeşin "diye önüme attığı zamanı unutamıyorum, 4. Sınıftayım hiç bir boktan haberim yok "bana ne getiriyorsun bunu, ben mi siktim kızını"diyemedim ya la.
aramızda üç yaş fark olan 7 yaşındaki erkek kardeşimin şemsiyesi, koşarken orta sondaki kızın eteğine takılmış ve sen kardeşimi döv. sen misin onu döven.. ondan yaşça küçük olmama rağmen bacak kadar boyumla benden haliyle uzuun olan kızın saçına tutup koşarak erkek kardeşimin yanına götürdüm
+özür dile!
-de git bacağım kadar boyunla ne diyosun akıllı ol bende senin saçlarını tek tek yolarım, bırak saçımııı!
+kolaysa yol burda yığarım seni!özür dile hemen hadii bekliyorum!
-yığsana hadi
kardeşimden öğrendiğim çermeyi taktım yere yığılarak özür dilemişti..

oh olsun yine olsun yine yaparım.
işemek. ama birinci ikinci sınıfta değil 5. sınıfta falandım sıra arkadaşım bile fark edemedi. öyle sakladım ya da herkes gördü beni üzmek istemediler.

şimdi yok mu bir sözlük kızı ağzına işeyeyim.
Öğretmenin resim dersinde yangın resmi çizmemizi istemesi üzerine bir apartmanın içindeki insanlarla birlikte yanarken çizilmesi, gelen itfaiye aracının ve itfaiyecilerin hatta gelen söndürme helikopterinin yandığı bir resim çizilmesi ve öğretmenin bunu görüp gülmesi.

ip baskısı ve patates baskısı yapmak. Divit, divit ucu ve mürekkeple yazı yazmak ve her seferinde önlüğe mürekkep bulaştırmak.
Hergün önlük düğmelerinin kopması.
bir keresinde hiç unutmam. beden dersine girecektik tenefüsteydik. soyunma odası bakımdaydı, erkekler sınıfta giyindikten sonra kızlar sınıfta giyiniyordu. biz giyindik kızlardaydı sıra, ama ben montu üstüme serdim ve saklandım kızlar soyunmaya başladı. sedef'in memelerini görmüştüm eheheh...
ilkokul 5 de haftasonu kurs veriyorlardı. sabah uykulu yanlış dolmuşa bindim ve bunu fark etmem uzun sürdü. 3 derslik kursun son 15 dakkasina girdim utanmadan.
iki arkadaş kavga ederken birinin diğerine tahta silgisi fırlatıp benim kafamın kırılması. Hayır, önceden de bahtsızmışım ben yahu.
öğrencilik hayatımın ilk kopyasını çekmiştim daha 1. sınıftayken. öğretmenimiz bir şeyler yazdırıyordu ezberden, henüz okumayı yeni sökmüşüz. yazdırdığı metin her öğrenciye önceden verilmişti çalışsın diye, neyse işte yazdım çoğunu ama son cümleyi miydi kelimeyi miydi neyse işte hatırlayamamıştım. arkama baktım hafiften, gördüm ki çantam hafiften açık ve yazdığımız metnin çalışma kağıdı direkt görünüyor, oradan göz kırpıyor. haliyle kaydırdım gözlerimi baktım. ve 100 aldım o çalışmadan... çok enteresan bir anı olmasa da ilk kopya çektiğim an olduğu için önemi var bende.
müzik dersinden önceydi bokum götüme dayanmıştı artık dayanamıyordum tam tuvalete koşarken donuma sıçmışım birazcık . Bende tuvalette donumu çıkarıp deliğe attım . Sınıfa girdiğimde ders başlamıştı hoca sınıftaydı sıra arkadaşım bana kıs kıs gülüyordu ne gülüyorsun lan dedim birde ne göreyim fermuarı kapatmayı unutmuşum benim malafat ortada hemen çektim çok şükür sadece ibne sıra arkadaşım görmüştü bu da böyle bir anımdır.
ben okula baslamadan önce okumayi ögrenenlerdendim. Evdeki herkes egitim hayatinin bir kösesinde olunca ister istemez ögreniyorsun. Yazi yazmayi da biliyordum ama böyle bir yazi yok hani. Kalemi nasil bastiriyorsam sayfayi delip geciyordu düsünün. Bir de kücük e yi ters yapiyordum. Ögretmen bir gün ödevleri kontrol ediyordu. Kadin benim deftere bakinca zaten bir cildirdi. Defter demeye bin sahit gerek. Bir de e leri ters görünce geri zekali kac defa söyledim sana diye beni bir dövmeye basladi akillara zarar. Ulan kulagimdan tutup tahtaya firlatti. Kafami tahtaya sürtüp kivilcim cikardi o derece. Ben korkudan agzimi acamiyorum. Neyse teneffüs oldu gittim bahceye oturdum titreye titreye agliyorum. Baska bir ögretmen geldi noldu diyor anlatamiyorum. Aldi götürdü müdürün yanina. Müdür beni aglar vaziyette görünce baya telaslandi. Babam o dönem baska bir okulun müdürü o yüzden bizim müdür beni iyi taniyor. Güc bela sakinlestirdiler beni. Ne dedilerse artik anneme babama anlatmadim olaylari. Ertesi gün müdür gidip konusmus herhalde ögretmenle. Kadin gelip benden özür falan diledi. Kadina seni bitirecem bakisi attim. 2 yila kalmadan aciga aldilar bunu. Sonra baska yere tayin.
ilk okulda yanımda oturan kıza kafa atmıştım fazla çanta getiriyor diyee.
Altıma işedim. net. 1. sınıftaydım o zaman ve hoca okuma yarışması yapıcam demişti bir gün önceden. ben kesin bunu kazanırım edasıyla acayip bir motivasyon sağlamıştım kendime ama acayip gergindim sınıftaki kızlardan biri beni geçerse diye. neyse hoca geldi sınıfa getirdi hikaye kitabını sırayla herkesi çağırmaya başladı. Bir kaç arkadaşım okuduktan sonra sıra tam bana gelicekken acayip derecede tuvaletim geldi.

Ancak bu yarışmayı kaybetme düşüncesi onu bastırır diye düşündüm ve hocanın yanına gittim. Okumaya başladım ancak heyecandan bacaklarım titriyordu ve o esnada ben salmışım ben ne var ne yok. tüm sınıf gülmeye başladı ve yarışma da benim birincilik de yalan oldu. üstüne bir de öğretmenimden azar işitmiştim baya bir.

Ancak daha sonrası daha önemli. Okuldan çıkarken benimle dalga geçmesinler diye tüm suluktaki suyu üzerime boşalttım ve sanki işememişim de su dökülmüş süsü vermiştim. Kafa zehirmiş o zamanlarda, coolluğa leke sürdürmemişim yine.
bari hazır işim yok, bir tane daha yazayım unutmadan;

bilirsiniz erkek çocuklarının okul hallerini. her tenefüste, her boş anda bir top bulunur bir yerden ve 5 dk.'lığına da olsa mutlaka maç kurulurdu. neyse işte ilkokul 2 mi 3 mü tam hatırlayamıyorum, yine öyle bir gün. boş ders miydi tenefüs müydü onu da hatırlamıyorum. maç kurduk oynuyoruz bahçede, oynadık bir süre. atak yapıyoruz karşı takıma, ben geçtim boşa arkadaş bana pas attı, baktım etrafta kimse yok, kaleciyle karşı karşıyayım, sert bir plase vurdum topa, top direğin iç tarafını yalayarak gol oldu. tam gol diye bağırıp sevinecektim ki bir baktım top yere düşen simit ve poğaça artıklarını yemek için bahçeye inen güvercinlere doğru gitmiş ve bir tanesine isabet etmiş. haliyle güvercin ölmüş. işte hayatımda hiç o denli bir "sevincin kursağında kalma" durumu yaşamadım. tam sevinecekken birden yüzüm düştü, içime çok kötü bir vicdan azabı çöktü, ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. o zavallı güvercini nasıl öldürmüştüm ? sonra öğretmenler geldi yatıştırmaya, teselli etmeye falan ama nafile tabi. olaydan sonra 2-3 gün boyunca konuşmamıştım okulda.

büyük bir hayvan severim, daha o günlerden belliymiş...
sevdiğim kızın sürekli beni izlediğini gördüğümde kalbim yerinden fırlayacaktı..
ama bu orta 1. sınıftı sanırım.