bugün

bir yıldır hayatımda olup 3 aydır dolu dizgin aşk yaşadığım canım sevgilim...seni sevmek huzur demek benim için..her nefesimde biraz daha mutlu olmak demek..sana her dokunduğumdaki heyecanım ilk dokunduğumdaki heyecanımla hala aynı. ve bir ömür böyle olacağına eminim..yanımdayken bile seni deliler gibi özlüyorum...koynunda uyuduğum geceler, hayatımın en mutlu geceleriydi ve bundan sonra da öyle olmaya devam edecek. yaşadığımız her ne varsa ömürlük olsun diye her gün dua ediyorum.. tanrım bana senin yokluğunu göstermesin..yüzüne, gözlerine baktığımda,ellerini tuttuğumda ayaklarım resmen yerden kesiliyor..kalp atışlarım hızlanıyor..her gece senle uyuyup ve sabah seninle uyanmak için feda edemeyeceğim şey yok. seni deliler gibi seviyorum aşkım..ve bu aşk benim ömrüm son bulana kadar devam edecek...
nihayet sadece benim. ve mutlu son..seni çok seviyorum sevgilim..
okuldaki beden hocasına aşık olmaktır. evet bok gibidir. insanın ağzına sıçar.
sevmek de yetmiyormuş,çok eskiden rastlaşacaktık..
görmedim. ama çok sevdim.
üniversite yılları. zıpır gençlik edasıyla takılmacalar falan... biraz da can sıkıntısından hatun aramaya çıkıldı ev arkadaşı ve kardeş diye tabir edilen kişiyle beraber... gençlerin bol olduğu bir mekana gidildi. güzel bir yer seçildi ve oturuldu. avcı pozisyonunda ortalığa göz gezdiriliyor. derken içeriye bir kız girdi, tek başına ama çok kalabalık. öyle bir güzelliğin tek bir kişide birleşip bir araya geldiğine inanamaz kimse, o yüzden çok kalabalık... saçları uzun, dalgalı, siyah. gözleri simsiyah, insanı içine çeken karanlık gibi, en dibe...

içeriye girip masaya, arkadaşlarının yanına oturması en fazla 10 saniyelik andı ama o adımları, o saçların savruluşu ömürden geçen 3 sene gibiydi... çok güzeldi.

derken arkadaş birini gözüne kestirmiş olacak ki bacağıma vurup "şuradaki, nasıl?" dedi, "iyidir git konuş" bakalım dedim. gitti 2 dakika içerisinde aynen geri geldi. "nişanlısı varmış..." gülümsedim. sıra bana gelmişti. bir o bir ben şansımızı deniyorduk işte, zıpırlık değil mi? "hadi sen kimi kestirdin gözüne" diye sordu arkadaş, gözlerimi ayırmadım karşımdaki güzellikten. arkadaşım anladı, "e hadi olum ne duruyosun git konuş? hatun da taşmış ama he kaçırma bunu hadi??" o sırada 1-2 kere de göz göze geldik güzellikle. üçüncüsünde gülümsedim utanarak, o da başını öne eğdi hafif gülümseyerek... dudakları, çok güzeldi.

"tamam" dedim, "gidiyorum". kalktım yerimden, masaya doğru yaklaştım, beni görmedi bile, okey oynuyordu arkadaşları, o da izliyordu tek başına, yancı diye tabir ettiğimiz bir şekilde. yanına gittim;

-bir saniye rahatsız edebilir miyim?

masadaki herkes başını masadan kaldırıp bana baktı, o da... gözlerinin içine bakarak;

-benimle dışarı gelebilir misin çok kısa? çok kısa...

durdu önce, yanındaki arkadaşına baktı, masadakiler birbirlerine baktılar derken birisi atladı;

% ama oyun oynuyoruz sıra ona gelicek şimdi!

bir şey diyemedim, "özür dilerim" demek geldi içimden diyemedim, gözlerine baktım son bir defa, o da baktı.

"peki" dedi ve kalktı. heyecandan öleceğimi sandım o an. sanırsın kenan ışık 1 milyonluk soruyu sormuş, cevap vermişim, yeşil yansın bekliyoruz o derece... o yerinden kalkmaya çalışırken masama, arkadaşıma baktım göz kırptı, cesaretim arttı bu hareketten sonra nedense... ve nedense benim için gayet sıradan olan bu "tanışma" aşaması bu kez çok heyecanlandırmıştı...

çıktık dışarı;

-kusura bakma, arkadaşlarının yanından almış gibi oldum ama...

+aldın zaten?

-evet, öyle oldu ama uzun sürmeyecek korkma, kavuşturcam sizi hemen...

+peki. ne oldu?

-çok güzel bir şey oldu ama sanırım şu an bunu sana anlatmaya zamanım yok. başlarsam bi kaç hafta gider çünkü sana anlatması, o yüzden ben senden numaranı istesem, sen bana numaranı versen... bu soğukta bu kadar üşümesek?

gülümsedi. gözlerinin içi parlayarak, o soğukta içimi ısıtarak gülümsedi...

+tamam yaz...

-yazıyım... nereye yazıyım? telefonuma, telefonum nerede? telefonum? cebimde yok. nereye koydum ya!

+yazıyo musun?

-ya şey ben... telefonumu unutmuşum da, masada kaldı herhalde... gidip alıyım mı hemen? olmadı dimi almıyım, e napıcaz?

+sen söyle ben yazıyım?

-ben mi söyliyim, evet söyliyim... neydi lan numaram benim? numaram neydi numaram... ya ben numaramı değiştirdim de, ezberleyemedim henüz, o yüzden... mektup mu yazsak acaba birbirimize? ben masada yazıyım sana mektubu, sana veriyim? sonra sen de bana yaz garsonla gönder falan? olur dimi öyle?

güldü önce, gözlerimin içine baktı...

+çocuksun sen daha... peki olur.

deyip içeri girdi... ben kendi içimde havai fişekleri patlatmaya başlamıştım bile... folklor ekibi bile hazırdı, davullar çalmaya başlamıştı o derece! girdim arkasından kasıla kasıla, gittim hemen kasadan kağıt kalem aldım. masama geçtim. arkadaş sordu numarasını aldın mı lan falan... "almadım" dedim. "salaksın olum salak naptın dışarıda 10 saattir?!"

-dur be olum karışma... yazıyoruz işte bir şeyler, rahat ol...

dedikten sonra yine ona gitti gözlerim. o da bana bakıyordu ve elimdeki kağıda ne yazacağımı merak ediyordu, anlamıştı. gülümseyip kağıda yazmaya başladım, heyecanla bekliyordu;

"bir insanın hayatını değiştirebilecek kadar güzelsin. ve ben değişmeyi hiç bu kadar istememiştim..."

notun altına da adımı, numaramı yazıp kalktım yerimden. masaya da hesabı bıraktım çünkü o akşama o kadar heyecan yeterdi. ellerine ilk o an dokundum, ilk o an yandım... çıktım kapıdan, yüzüme buz gibi hava çarptı. yürümeye başladık arkadaşımla, köşeyi dönmeden arkamdan bir ses, adımı söyleyen harika bir ses...

+dur bekle! dursana...

dönüp arkamı baktım, hızlı hızlı peşimden geliyordu... arkadaşıma baktım, "ben ilerideyim kanka bekliyorum" dedi ve ilerlemeye başladım, ben de ona doğru yürümeye...

+sen...

ne diyeceğinden çok gözleri önemliydi o anda... çok güzeldi!

+sen... sen?

-ben?

+sen şu bizim yurtta kalan tuğçe'nin sevgilisi değil misin?!

-tuğçe mi? tuğçe nereden çıktı ya!

+dün odasına girmiştim de senin fotoğrafını gördüm onunla beraber... sevgilisi misin?!

-ne sevgilisi misin ya? sevgilisi misin ne?

+şerefsiz!

-bi dakka dur ya sevgilisi değilim ben... dursana, ya dur...

elindeki notu yırtıp yere attı, olduğum yerde kaldım. gidişi bile güzeldi... eminim, adı da çok güzeldi ama öğrenemedim.

hee tuğçe mi? üniversitede kardeşim gibi gördüğüm tek kızdı, bana aşık olduğunu bu olaydan sonra öğrendim ve bir daha onu üzmemek adına görüşmedim...

sonuç olarak o gece içmek için bir sebep daha çıkmıştı bize. sanki başka sebebimiz yokmuş gibi...
y.... afedersin.
dede korkut hikayeleri kadar sayı bakımından fazla, adi sitelerdeki sex hikayeleri kadar önemi az olan aşk hikayelerim var benim. basit kızlar, battaniye- film- omuzda baş- akabinde sevişme döngüsü yaşadıklarım haricinde öyle bir sevdim ki birini, ferhat bok yemiş, mecnun benim yanımda taso oynayan çocuk kalmış.

geçen sene bu zamanlar üç aylık laşkalaşmış bir arkadaşlığımız vardı ki, artık sarılıp uyur olmuştuk bizimkiyle. söyleyemiyorduk içimizden geçenleri. salakça arkadaşçılık oynuyorduk. şimşek çakıyor bu arada burada. neyse bana çakmadığı sürece sıkıntı yok konuya dönelim. yine sarılıp uyuduğumuz bir gün artık burama gelmişti anasını satayım. bir yandan duygularım, bir yandan hormonlarım aciz kılmıştı beni. karanlık gecede öpüşüverdik, burayı atlıyorum size ne mına koyum onlardan. sabahında sevgiliydik. dünden bugüne, yani o güne o kadar çok şey değişmişti ki. birbirine anlatacak bir çok şeyi olan, eski lise arkadaşları gibi, bir şeyler itiraf edip durduk birbirimize. günler haftaları, haftalar ayları takip etti.

beş ay sonra beynimi skeyim başka bir kız girdi aklıma. şeytan gibi öyle bir etkiledi ki beni, beş aydır çamaşırımı yıkayan, bana kahvaltı hazırlamak için benden önce uyanan sevgilimi, ben üzülmeyim diye benden hastalığını gizleyen o meleği unutturdu bana. yada o zamanlar öyle düşünmüştüm. vel hasıl sogudum ondan, artık yanına uğramaz, evine gitmez oldum. bahaneler ürettim sürekli. ve en sonunda itiraf ettim el eleyken hemde. ben başka bir kızı seviyorum dedim utanmadan. hiç utanmadım. iflahımı skiyim.

öyle bir gözyaşı, öyle bir isyan, öyle bir acı görmedim ben daha önce. o boncuk gözlerden dökülenler meğer sonradan skecekmiş belamı benim. meğer karanlık gecelerde beynime teeek tek düşecekmiş civadan daha yüksek bir öz kütle ile. acıtacakmış ruhumu. uğruna o melekten ayrıldığım kızın üç ay peşinden koştum. kız nuh dedi peygamber demedi. ardından araya başka kızlar girdi. sadece hormonlarımla hareket ettim bir yıldır.

şimdi oturdum, son bir aydır onu düşünüp içiyorum. içip onu düşünüyorum. biliyorum pek iyi anlatamadım. zaten kimsenin okumayacağını bildiğim için biraz da rahat yazıyorum. şu mına kodumun bilgisayarı gözlerimi ağrıttı bu arada.

toparlayım artık, şimdi bi sevgilisi var ve çok mutlu. benim onu bu kadar aramamın sebebi belki de budur. yada son zamanlarda çok yalnız kalmamdır ama şu an ki hissettiklerim bunlar. inşallah mutlu olur o kitabını sktiğimin gergedanı ile birlikte.

edit: imla.
yine kafa ütüleyen bir biyokimya dersinin ardından eşyalarımı toparlamış, çantamı omzuma takmış amfiden çıkıp fakulte çıkışına doğru yürüyordum ki çıkıştan bir önceki köşeyi dönerken çarpıştık, neye uğradığıma şaşırmıştım, kitaplar yere düştü, ikimiz de eğildik kitapları yerden almak için. o sırada aynı kitaba uzanmış olacağız ki birbirimize bakarak göz göze geldik. önüne baksana lan hayvan herif dedi. bizim mahalleden kasap rıza abiymiş, o günden beri rıza abiye çok derin duygular besliyorum sözlük. geçen mesaj attım, seni kaçırıp hollandaya yerleşeceğiz az sabret dedi, mutluyum, şimdi onun o pala bıyıklarının süslediği derin hülyalarla yaşıyorum.. aaah ah..
öncelikle kendi hikayemden başlamak istiyorum
çağla vardı ilk aşkım
şimdiki çağla yı görünce içimde en ufak bişey olmuyor.
tam tersi ne kadar çirkin bi kız bununla cıkan varmı acaba diyorum
gözlerine bakamazdım daha 15 16 yaşındayım
ağlardım her akşam televizyonda
yanına gelince kalbim hızlanır gözlerim dolar ellerimin içi titrerdi
konuşamazdım yanında
uyumaz hep onu düşünürdüm
göçmendi çağla bulgar göçmeni
bağcılar ticaretin en güzel kızı çağla
çok sevmiştim öyle böyle değil
sonra yakın bi arkadaşım ile cıktılar
hemde gözlerimin içine baka baka
gizli gizli sigara içmeye baslamıstım
geceleri gizli gizli ağlıyo , intiharı düşünüyodum
öyle böyle değil be çok sevmiştim
gözlerine baktıgım zaman hemen kafamı çevirirdim
saftım ben biraz o uyanıktı
ah çağla ah
o güzelliğe yazık etmişsin
çağla şu anda 110 kilo
1 hafta önce feyste gördüm
iyiki evlenmemişiz çağla
az önce çağla'ya feysten '' çağla lise dönemlerime ait fotoları topluyorumda toplu foto varmı hiç elinde '' dedim
sadece lise fotosuna bakıp elimde biram arkada düşler sokağı dinleyerek fotoğrafa bakıcam
gözümden yaşlar gelecek
çocuklugumu özlüyorum biliyomusun her geçen gün
ah çağla ah
sen olmasaydın belki her şey şimdi çok daha güzel olacaktı
neyse ki neslihan'ı senin kadar sevemedim ama evlendim
olayın ilginç tarafı ben şimdi ki değil de liseli çağla yı seviyomusum
sana bakınca bişey hissetmiyorum ama eski fotoğrafını görünce sol yanım acıyor
bizimkisi bir aşk hikayesidi masal oldu demin destan olarak çocuklarıma anlatırım artık.
(bkz: sex hikayeleri)
bir varmış...bir yokmuş...
(bkz: ah çağla ah)
kursta gördüm onu. ilk gün kapıdan girince "oha" dedim, "havalara bak" hani ulaşılmaz görünür ya bazıları. öyleydi işte. dedim cezax -tabi gerçek ismimle- bu kız sana bakmaz. halbuki neden bakmasın? bazen bazıları böyle hissettiriyor. çok güzel, çok havalı gözüktü işte.

daha sonra har hangi bir girişimim ya da hissim olmadı. 3 gün sonra ne oldu bilmiyorum. hep benim yanımda otururdu zaten. otururken oluşan temaslar ve konuşmalardan bir fitil ateşlendi. ateşle cezax yan yana durmaz tabi. hocanın "siz ayrılın bakıyım, çok samimi duruyorsunuz" demesi ikimizi de utandırmıştı. e sen adam ders anlatırken yanındaki kızla muhabbet edersen lafı yersin böyle.

daha sonra kursla gidilen bir yerde ikimiz en arkadan yan yana yürürken iyice kaynaştık. bu kaynayıştan istifade pat diye telefonunu istedim. bana biraz güldü; ama olsun, bunu yapmak zorundaydım. allah bu mesaj paketlerini çıkartanlardan razı olsun. çok emekleri var benim üstümde.

en son olarak bir restoranda kırmızı gül ve üstüne tutuşturulmuş, ikimizi anlatan bir öykü ile -kendim yazdım- teklifte bulundum. akabinde gelişen olaylar sonucu sevdiceğimdir kendisi.

vesselam...
acının tarifi mi olurmuş hiç. yaşandı.
kelebekler öldü.
Betülle 1 sene 4 ay çıktık. Ilk çıktığımdı. Bir kere olsun omurluk olsun derdim hep kendi kendime. Rüya gibiydi Aq hic kimse umrunda degil sadece sen ve o var yeryüzünde sanki. Kolunun altına alırken başını omuzuna koymasi, saatlerce yürümek, sacmalamak aklıniza gelebilecek herşey. Sonra bazı şeyler oldu ayrıldık. Ben istememiştim ayrılmayı ama yüzüm yok dedi gitti. Ayrildiktan 2 ay sonra tekrar dönmek istedi yolunu gözleyen ben hemen kabul ettim ama eder etmez başka birisi oldu mesaj atmadı, soğuk davrandı anlayamamistim. Beyler bayanlar her gece dusunursunuz, anlam veremediğiniz şeylere anlam yuklersiniz çeşit çeşit. Sorun ne? Dersiniz. Bir süre sonra uzun süredir kapalı olan Facebook hesabının acildigini gördüm. Betül Akel artık Betül Memiş ti. Soyadı değişmiş. Iyi,kötü yaşadığın her şey gözünün önünden geçer. Sonra yutkunursun eyvallah dersin. Yeni soyadinda mutluluklar.
Bundan yaklaşık 3 sene önceydi.Üniversiyi yeni kazanmıştım.Lisedeki kuralcı,aşka bile mantıklı bakmaya çalışan büyük konuşmalarım yüzünden oldu her şey diyebilirim.
Sevgili mi , hele de ilk yıl mı ..çok uzak şeylerdi bunlar bana.
Okulun ilk haftalarıydı,belki de 3 senedir derslere gittiğim tek haftaydı.Koca amfide herkes birbirine bir o kadar yabancıydı ve herkes bir o kadar liseden kalmaydı.

ilkokul arkadaşımla aynı sınıfta olunca,birini tanıyor olmak hiç tanımamaktan iyidir mantığıyla yan yana oturduk.Tam ders bitimi herkes ayaklandığı bir anda,arkadaşım Cemre birilerini gösterdi.

C:Şunlara bak,ne kadar çok yakışmılar
N:Şu salaş görünümlü sevgililer mi?
C:hı hı ,evet .
N:Evet,ne sevimliler,diye cevapladıktan sonra gözlerim bi süre çocukta takılı kaldı.

Ve yanındaki kızın sevgilisi olduğunu düşünmeme rağmen,garip bir şekilde onunla bir şeyler yaşayacağımı hissettim o an.Gelecekteki sevgilim olacaktı o benim,bunu hissetmiştim ve kendine güvenen aptal gülümsememle yeniden tekrarladım o cümleyi "Ne sevimliler" .

Bir hafta daha geride kalmıştı.Okulun 2.haftasına girmiştik.Düzensiz bir insan olduğum için,yemek saatim normal insanların yemek saatiyle aynı değildi.Öğle arasında arkadaşlarım yemekhaneye giderken, o ucube kantinimizde oturmayı tercih ettim.Kantinde kimse yoktu.5 dk ya geçti ya geçmedi.O malum deyimimle "sevimli çiftler"kantine geldi.

Gülüşmeler,ufak aralarında bir şey konuşmalar,,derken kız masama geldi.

-Gelsene ,niye yalnız oturuyosun,dedi

O an bu soruya cevap vermemle kafamdaki yıldızların uçuşması arasında kaç saniye vardı bilmiyorum ama sevgili olmadıklarını kızın beni masaya çağırmasıyla anladım.

Oturdum yanlarına.Kızla muhabbet etmeye başladık.O ilk gördüğümde bir şey yaşayacağımı hissettiğim çocuksa tüm burnu havadalıklarını sergiliyordu masada.Nasıl kalkıp gitmek istedim bilemezsiniz.Meğersem bu kızcağız bunun liseden arkadaşıymış,bizim fakültede bile değilmiş.Yanında geliyormuş.

ismimi söyledim,ismini söyledi.Umutmuş ismi.

-Umut,anayasacı hangi kitapları almamızı istedi ,diye sorduğumda
-Anayasa dersinde konuşulacak çok şey var,siyasi söylemlerimizi esirgemememiz lazım diye cevap aldığımda bir artı daha ekliyordum kafama.

Sonraki günlerde, hissettiğim şey olmazsa bile iyi arkadaş olabileceğimi sezdikçe daha çok gözlemledim.

Amfide oturduğu yer belliydi.Sol taraf ve arkalar.Bu yerden hiç şaşmıyordu.Bir kaç kez,o sıranın bir önüne ya da arkasına oturmaya çalıştım belki yeniden muhabbet ederiz diye ,ama Umut dersten çıkıp giden biriydi.Kalıp sohbet bile edemiyorduk ordaki oturuşlarım da bir anlam ifade etmemeye başlamıştı.

Bir gün,yine fakülte koridorlarında karşımda geliyordu,Hani tanışmışız ismini öğrenmişim,ismimi öğrenmiş.Ayaküstü muhabbet etmesen bile gülümsemez misin,Normal olan buyken o karşıdan gelirkenki gülümsemem karşılık bulmadı.

O an dedim ki ,bu sondu bi daha bu kendini beğenmişle konuşmaya çalışmıcam diye.

Bir kaç hafta geçti.Sahiden ben de onu görmemezlik geliyordum.

Bir gün ders bitiminde bir arkadaşımı beklemek üzere okulda kaldım.O sırada bankaya uğradım ve bankadan dönerken arkadaşım aradı.Onunla konuşurken fakültenin önüne yaklaşıyordum ve Umut'u tek başına orada sigara içerken gördüm.Hay aksi dedim belki de telefonla konuştuğumu görmese selam vericekti.Umut'u geçtim bir kaç metre ilerledim ve telefonu kapattıktan sona geri döndüm ve

-Merhaba,beni hatırladın mı ? dedim

O an farkında değildim bir merhaba kelimesinin hayatıma neleri getireceğini ve hayatımdan neleri götüreceğini.Onu ilk gördüğümdeki duyguyu,aşkı,cesareti sığdırmıştım belki de o kelimeye .

-Merhaba,ımm diye duraksarken adımı hatırlattım.Gülümsedik.

O anlarda da tam hatırlayamadığım gibi şimdi de tam hatırlayamıyorum ama ayaküstü siyaset muhabbetine girmiştik.Ve kahve içmeye zamanın var mı dediğinde ,gelecek arkadaşımı falan unutmuştum.

Fakültemizin oradaki kafeye oturduk ve ona lisede gittiğim partinin beni ne noktalarda tatmin etmediğini anlattım.Ve o da bana burda öyle değiliz diyerek konuşurken bir yandan da o sırada bizim ortamı da görmek istersen diyerek numaramı aldı.Sonra neden erteliyoruz ki diyerekten partiye gittik.

Bana birkaç dergi seçerken ,o sırada partide bulunan uzaklaştırma almış birisi yemekhanede olay çıktığını Umut'a hemen oraya gitmesini söyledi.

U:Benim gitmem lazım,sonra yine görüşürüz,dedi
N:Ben de geliyim,3te kulüp toplantım var,dedim ve onunla okula gittim.Yemekhanenin oraya yaklaşırken gözlüğünü çıkarıp verdi.Eğer sahiden olay çıkmışsa sende dursun kırılmasın dedi.Gözlüğü çantama koyarken gereksiz sahiplendiğimi hissettim o kısacık paylaşımları .Orada ben kendi arkadaşlarımın yanına gittim o kendi arkadaşlarının..Ve saat 3e geldiğinde uzaktan onu görebiliyordum ,gidip gözlüğünü verebilirdim ama ben direk kulübe gittim.

Sonra beni aradı,gözlüğümü almam lazım nerdeysen gelip alayım diye.Bense sanki onu hiç umursamıyormuş gibi,ben sana baktım göremedim hiç o yüzden gözlüğünü veremeden gelmek zorunda kaldım,kulüpteyim dedim.Ve oraya geldi.Aslında gelmedi getirttim bir nevi.

Biraz oturduk orada ve sonra ben gidiyorum diye ayaklandığında ,benim de çıkmam lazım bekle beraber çıkalım derken artık hem karşımdakiyle hem de kendimle oyun oynar hale gelmiştim.

Bu olay yüzünden öğle yemeklerimiz de kaynadı aç mısın dedi.Benim o an tok olsamda tokum demeye gönlüm yoktu zaten.
Nerde oturuyosun napıyosun muhabbetlerinden sonra istersen bizde bir şeyler atıştıralım dedi.Daha ilk gün ilk tanışmadan tamam dedim.Ve onlara gittik.

O masayı hazırlarken benim de ,kadın haklarıyla ilgili yazdığı yazımı okumasını istedi.Yazıda belki de eleştireceğim ya da katılacağım yerler varmıştır ,belki de bunu hiçbir zaman bilemicem.Çünkü yazıyı okumuyordum o sırada aşık olmakla meşguldüm.

Bir şeyler atıştırdıktan sonra film izleyelim mi dedi.O utangaçvari tavrı bana hayır dedirtmedi.Ve filmi (ayrı koltuklara) izlemeye başladık.

O sırada ne zaman yolunda giden bir şeyler olsa onu bozan kuzenim aradı ve acil ona para vermem gerektiğini söyledi.Filmi durdurup gitmem lazım,Umut dedim.

Ben de seninle gelsem parayı versek sonra devam etsek olur mu dedi.Sonra yeniden eve döndüğümüzde, film kalmıştı şarkılardan konuşmaya başladık.

Bi ara kalkıp gitti,ve geldiğinde elinde bir kadehte şarap vardı.Sormadım içer misin diye,ama içmek istemezsen kalsın dedi.

Gülümsedim ve birlikte müzik dinleyip şarap içmeye başladık.Ev arkadaşları geldi ve bize başka bir arkadaşlarında film iiçin toplacaklarını, ısrarla da bizimde gelmemizi söyleyip durdular.Umut'un sen bilirsin,benim hayır sen bilirsinlerimden sonra gitmek zorunda kaldık.

Gittiğimiz yerde yan yana film izledik.Bana o sırada ben bu filmi daha önce izledim ve sonunda ağlamıştım dedi.Filmin sonuna doğru o karanlıkta yüzümde bir el gezdiğini gördüm.Afalladı birden ve ağlamış mısın diye bakıyorum dedi.iç gülümseyişler yaşadım.Sanki orda oturup elini yüzümde bulmamın sebebi ben değilmişim gibiydi.

O zamanlar yurtta kalıyordum gitmem lazım dedim.Beni bırakacağını söyledi.Ve yol boyu hep suskundu.Neden konuşmuyorsun dedim.Düşünüyorum,genelde hep düşünürüm de derken bu cümlenin altında aslında onun kişiliğinin yattığının farkında değildim.

Yurdun oraya geldiğimizde giriş kaçtaydı dedi.11 ,daha 45 dk var dedim ve güldüm.Yüreyelim biraz dedi.Yürürken de sustuk ,oturduğumuz kaldırımda da sustuk bir süre..

Sessizliği bozan cümle buraya gelmeden önce geride bıraktığın bir şeyler var mı oldu.Yok,hayır dedim.Bu soruyu sorduğuna göre "senin" demem o sessizliğin an anlamsız cümlesi olacağı için yeniden sustum.

-Ben sana bir şey söylicem,bunu neden bugün söylemek istediğimi yol boyunca düşündüm.Kendimi biliyorum,hissettiğim an söyleyemezsem bir daha belki de söyleyemicektim,belki de arkadaş olucaktık hiç söyleyemicektim,ben senden çok hoşlandım,dedi.

O an o ilk defa bir insanın nasıl biri olduğunu bilmeden,tanımadan bana evet dedirtten şey ilk gördüğümde hissettiğim şeyden başka bir şey değildi.

Sarıldık ve 2 yıl hiç birbirimizin elini bırakmadık.Öyle sanıyorum ki, o Merhaba'nın geçirilecek bir iki yılın başlangıcı olduğunu ne o ne de ben farkında değildik.

Bu da hep gülücüklenerek anlatacağım bir aşk hikayesinin tanışma gününe dair bir yazıydı.Şimdi o iki yılın üzerinden 7 ay geçti.Ve en son onunla konuştuğumda onu gördüğümde ,hayatta hiçkimsenin beni unutmasını bu kadar çok isteyebileceğim aklıma gelmezdi.

Bir adamın hayatına girmiştim ve iki yıl sonra o hala çok aşıkken sevgisi biten bir kadın olarak çıktım hayatından.Belki acımasızca belki tatlı hüzünlü,belki de sıradan bir şekilde.
Tanıştık, aşık olduk, sevdik, paylaştık, güldük-ağlaştık, anlaşamadık, bitti.
nutellanın dibine beraber kaşık atalım,son bir kaşık sana bir kaşık bana eşit paylaşalım dedim,''komunist piç'' der gibi baktı,''bencil orospu'' der gibi baktım.daha fazla yürütemedik bitti...
Ben ilk görüşte aşka inanırım çünkü yaşadım.Aşka inanmayanlar yaşamayanlardır. Aşk öyle ki acısı bile ayrı güzel. Biz aynı okullarda okuyan ama hiçbir arkadaşlığı bulunmayan iki zıt öğrenciydik. Birgün arkadaşlarımla doğruluk mu cesaret mi oynuyorduk. Malum soru soruldu sevdiğin biri var mı diye. Ben yok dedim başladılar sınıftan birilerini saymaya sonra okuldakilere sıra geldi. Tam o sırada zil çaldı dışarıya çıktık. Arkadaşım hala devam ediyo bu olur mu o olur mu diye. En son onun adını söyledi tam o sırada ben ona baktım oda döndü bana baktı. Sadece 5 saniye sadece ya. göz göze geldik o kadar. Sonra akşam oldu bir baktım onu düşünüyorum. Yok dedim ya o salağı mı sevcem ben. Neyse bir sonraki gün oldu tenefüslerde hep dışarı çıkmaya başladım onu göreyim diye. Zil çalardı kapıda beklerdim. Okuldan gelirdim bi akşam olsa da onu düşünsem hayal kursam derdim. Onu düşünmediğim bir gece hatırlamıyorum o aralar. Gerçekten de günlerin o kadar güzel geçiyo ki sabahlar senin için oluyo onu görmek en büyük mutluluk falan okula koşa koşa gitmeler. Sonra arkadaşlarım söylemişler ona kız senden hoşlanıyor ne dersin. Sallamamış bile hıhı demiş geçmiş gitmiş gerizekalı. Yıllar geçti liseli olduk okullar değişti. Tabi lise 1 tam hoppala dönem. O salağın kuzeni de benden hoşlanıyormuş bende ona inat olsun diye çıktım kuzeniyle. Çok pişman oldum sonra ama çok seviyormuş beni anladı tabi sonradan ona inat olsun diye onunla çıktığımı falan. Ahını aldım çocuğun. Yıllar yıllar geçti aradan tam 8 sene dile kolay. Ben hala unutmamışım onu hala seviyorum. Onda da belli var bi hoşlantı ama kuzeniyle bir şeyler yaşadığımız için bi b*k olmuyo. Mahvettim mutlu günlerimi elim kolum bağlı. Yani anlayacağınız bizimki tam bi Kuzey-Güney dizisi. Çok seviyorum ama bütün salaklıklarına rağmen o kadar çok seviyorum ki. O kalbimin ailem gibi bi parçası. Bu bambaşka bi duygu.
+çağlaaaaaaaaaaaaaa
-efendiiiiiim
+ananı ağaca bağla ben sikiyim sen ağlaaaa *
-üühüühühühü :'(
biri güzel bir hikaye anlatsın, güzel bir düş gibi, sonra kalkıp gidip yatalım, tekrar o düşü görelim, ama birisi güzel bir hikaye anlatsın... ne olduğu önemsiz, sonu mutlu bitenlerden, öyle bir hikaye olsun ki sonunu bilerek dinleyelim... biri güzel bir hikaye anlatsın ama... yalan olsun, uydurma olsun önemi yok, inanacağız söz... biri güzel bir hikaye anlatsın yalnızca, sonu mutlu bitenlerden...
Geldim gördüm bezdim.
güncel Önemli Başlıklar