bugün

6 ekim 1923 beşiktaş doğumlu sanatçı ve doktordur.

1986 yılında türk musikisi devlet konservatuvarı nın istanbul teknik üniversitesi ne bağlanması sonucu, ' profesör ' unvanı alıp itü kompozisyon bölümü başkanlığına atanmıştır.

400 ün üzerinde yazısı yayınlanmış olan üretken sanatçı, 1998 yılında kültür bakanlığından ' devlet sanatçı ' unvanını almıştır.

" ne zaman başlar bilinmez " , " zeytin gözlüm " , " bir seni bir gülü " , " bahara indi melekler " gibi eserlerin altında imzası vardır.

http://tr.wikipedia.org/w...Selahattin_%C4%B0%C3%A7li

http://www.youtube.com/watch?v=qxbbKmbpLsY
ilk şarkısını 17 yaşında besteledi. Selahattin içli’nin 400’ün üzerinde yazısı yayınlanmıştır Devlet Sanatçısıydı.(d.1923,, istanbul – ö. 14 Ekim 2006)
1994 sonuydu kendisini tanıdığımda… Üniversitede öğrenciydim.

Bursa Belediye Konservatuarının periyodik konserlerinde her ay bir misafir bestekâr ve ses sanatkârı olur; konserde ilk bölümde koro, bestekârın bestelerini icra eder, ikinci bölümde ise konuk icracı sahne alırdı.

O ayki bestekârın Selahattin içli, ses sanatkârının ise Esma Başbuğ olduğunu öğrendiğimde nasıl sevinmiştim; bilemezsiniz. Biri besteleriyle, diğeri sesi ile ilk gençlik yıllarımın bu iki “gönül kahramanını” bir arada görüp dinlemenin heyecanı ile yanıyordum.

Konserin ilk bölümünün ardından ürkek adımlarla babam ve ben, Selahaddin Bey'in yanına yaklaştık. Benimle o kendine has “istanbul beyefendisi” üslubuyla sanki yıllardır tanıdığı bir sanatsever dostunu görmüş gibi ilgilenmişti. Hatta benim onun bu üslubunun verdiği rahatlıkla “Efendim ben Esma hanımla da tanışmayı arzu ediyorum, yıllardır radyodan onun kayıtlarını biriktiriyorum.” şeklindeki ifademin ardından adeta kırk yıllık arkadaşı ile konuşurcasına bana “çok iyi okuyor değil mi ama Alper…” deyişi hâlâ kulaklarımdandır.

Büyük bestekâr, büyük bir tevazu ile bu genç ve heyecanlı hayranına “hayır” dememiş, sohbetimizin sonunda, “Konser bitince bekle! Sana onu getireceğim!” demiş ve konser sonunda Esma hanımla beni tanıştırmıştı.

Selahaddin içli hakkında çok şey söylenebilir ama o benim için, ilk gençlik yıllarımda kalbime o “zeytin gözlüden” haberler getiren bir gönül adamıydı. Kâh “Ver kendini bir gün deli bir rüzgâra çık gel/ Mani olacak her şeyi yık, her şeyi yık gel!” diye coşkun bir sevdayla onu çağırıyor, kâh “Çek bir istanbullu nefes,/ Dolsun sana rüya…/ Çek bir istanbullu nefes,/ Sarsın seni sevda…” diyerek her bahar yüreğimi aşkla dolduruyordu. Ne var ki, meylettiğim o zeytin gözlü hiç gelmedi, çünkü “ayrılık vardı çıkan falda”…

“Gül açılsın dudağında gülüver!/ Bana n`olur açılan her gülü ver!” dedik hep sevdiğimize biz, onun yüreğinden geçen nağmelerle… “Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelip gönlümüzün kıyısına vursa da”, direndik daima “sonbahar vurgunlarına…”

Selahaddin içli, geride bıraktığı sayısız beste ve yüreğimize vurduğu sevgi mührüyle bir “sonbahar vurgunu” ile aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin!

Onun vefatının ardından, şahsında hayat bulan o nazik ve beyefendi üslubu yeni yetişen gençlere her fırsatta, her vesile ile ve birbirinden kıymetli o enfes eserleri ile anlatmalıyız diye düşünüyorum.

“Bir sabah bakacaksın ki, bir tanem ben yokum;/ Dünyayı sana bırakıyorum, bir tanem!” demişti ya… Tıpkı dediği gibi bir sabah uyandık ve o yoktu ama biz “şarkılarından söz aldık” onun:

“Hatırlatacaklar!”

Hem onu, hem de o benzersiz üslubunu…

Alper Şirvan