bugün
- albay kemal22
- nihavend longa8
- uludağ sözlük köpek avlama timi19
- maca sekiz9
- kıza iğne batıran türbanlı10
- tezgahtarlık yapan doktora mezunu8
- erkek sünnetine 18 yaş sınırı getirilmesi12
- aktroll yazarları donuzlayıp umursamamak10
- kızılcık şerbeti 2 nci sezon finali9
- evlendikten sonra çok daha iyisiyle karşılaşmak21
- kendini bir görsel ile anlat19
- xdearm10
- jose mourinho34
- herkesle iyi geçinmek18
- sözlükte kendinize yakın hissettiğiniz kişiler10
- sarılma ihtiyacı13
- zalbert ramstein8
- aşkım ben hiç osurmuyorum bizde genetik diyen kız16
- meral akşener17
- bursa9
- gizli samyelin moderatör olması13
- kuresel ikinma'nın sevgilisi19
- dünyanın en güzel kızını tarif et16
- gideon reid morgan jj9
- anın görüntüsü12
- icardi190552
- magicovento12
- sekse doymuş erkek12
- hafta içi avm kafelerinde oturan menopoz karılar12
- dem parti'nin tc kürdistan da işgalci açıklaması9
- en ilginç bilgiler11
- gizli samyel22
- küresel ıkınma9
- dinlilerin dinsizlere sürekli lakap takması12
- namaz kılmayan türk değildir12
- tatvan belediyesinde rte'nin resminin indirilmesi11
- dem parti'nin valiyi ölümle tehdit etmesi8
- dünyanın en güzel kızıyla karşılaşmak8
- kadir mısıroğlu mezarı18
- en sevmediğiniz sözlük yazarları10
- kemalistler 15 temmuzda ne yapıyordu20
- ankarayı sel aldı25
- haysenin1210
- ey müslümanlar inananlar haydi cumaya allah yoluna8
- eksi ruyalar için diktiğim tulum12
- kocasına kahvaltı hazırlamayan kadın kusurludur13
- uludağ sözlük aktrollerinin uçurulması9
- içinde hiç'a harfi geçmeyen bir cümle yazınü19
- güçlü kadınların ortak özellikleri8
- yazarların en sevdikleri diziler11
--spoiler--
basarsan alırsın'lı koşu yoluma at'lı klasik bir maçtı. terden saçlarım birbirine yapışmış, boynumdaki kir çizgileri, güneşin altında başım zonklaya zonklaya oynuyordum. takım olarak ise gerçekten rezil bir durumdaydık. o kadar kötü bi durumdaydık ki kalecimiz kendini bilmez bi şekilde sanki sol açık gibi topu alıp karşı takımın kalesine dogru artistik çalımlar eşliginde ilerledigi bi anda topu kaptırmıştı ve onların ceza alanına doluşmuş tam kadro olarak bittigimizi resmileştiren golü izlemiştik. karşı takımın oyuncusu bizim bomboş ceza alanımızı geçip boş kalemizin önünde topu ayağıyla sabitledi ve yere eğildi. sonra kafası ile topu yavaşça sürdü kalemize doğru. böyle bir gol, siz sevgili okurlarımın da bildigi gibi normal bir mahalle takımını dağıtmasına, golü yiyen takımın takımın kaptanının topu tutup havaya rastgele degaj çekip uzaylamasına sebebiyet vermesine, ardından dikilen topun sahibinin aşagıdaki bayırda topun peşinden küfür ederek koşmasına ve maçın bitmesini sağlamasına rağmen biz maçı bitirmedik.
kaleye doğru gidip ''ver lan eldivenleri ben geçicem kaleye. sen bas! kıran kırana oynuycaz'' diyerek ittim denyo kalecimizi. tecrubeli bir file bekçisi gibi direge yaslanarak taktikler veriyordum takımıma . ama kimse beni dinlemiyordu. umursamadım bagırmaya devam ettim. yavaş gelen bir aşırtmayı çift yumrukla bertaraf etmek isterken yanlışlıkla içeri aldım. eski kalecimizle göz göze geldik. çabuk hareket edip topu alıp sanki daha deminki salak ben degilmişim gibi millete ileri gitmesi için bagırarak degaj çektim ama ileri dogru gitmesi gereken top, ayagımın dışına gelerek sağ yanıma düştü. zalim top, rakip takımın sanraforunun önce göğsünde yumuşamış sonra da ayagının içinde yerini bulmuştu. üzerime doğru şut çekmek için geliyordu. her şey boka sarmıştı, belli ki bir mermi kıvamında gelecekti şut. tırstım... top resmen tsubasanın yamuk topu gibi geliyordu üzerime zıplayarak kaçılmaya çalışırken götümün yanı ile baldırım arasına çarparak zıbarttı beni. sanki topu tutmuş gibi oldum. ama ceza sahamızdaki tehlike bitmemişti. biraz zıbardıgımdan reflesksel olrak hareket ettigim için, biraz da benden başka kimse olmadıgı için topu ayagıma alarak şık hareketlerle ilerledim. orta sahayı geçince ''oluyo lan'' diye düşünüp iyiden iyiye gaza geldim. diziyordum resmen lavukları. ama birden iki kişi girince dengemi kaybettim yan taraftaki tellere tutunup çalıma öyle devam ettim. mücadele uzayınca yere düştümyerde oturarak çalıma giriştim. yine siz sevgili okurlarımın bildigi üzre yere oturarak yapılan mücadele , mücadelelerin en rezilidir, futbol tarihinin yüz karasıdır.
tam o sırada çocukluk arkadaşım, canyoldaşım, hemşerim, biricik dostum namık'ı gördüm. ben ağzım açık oturdugum yerden namık'a bakarken top ayagımdan alındı ve yine golü yedik. gol tanıdık, rezillik tanıdık ama namık farklıydı. adam çıkarıp hemen oyuna dahil olması ve takıma dahil olması ve takımıkurtarması gerekirdi normal şartlarda ama öyle yapmadı. elleri cebinde öylece bizi büyük bi ciddiyetle izledi. oyun en sonunda havaya dikilen degajla bitti, top bayıra gitti. top sahibi bayıra ben namık'ın yanına koştum. yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. ne güzel kir pas içinde, itişe kakışa oynuyorduk, neydi bu temizlik, neydi bu mesafe tam anlayamamıştım. garip bir şeyler oluyordu. bana cebindeki kutudan bi sakız verdi. karşılıklı konuşmadan çignedik bi müddet. ''biz bugün köye gidiyoruz. üç ay yokuz'' dedi. sevgili dostlarım şimdi tam anlatabilir miyim bilmiyorum ama o gün ilk defa bişeylerin değişmesinin beni ne kadar korkuttugunu anladım. sanki hep öyle devam edecek sanarken, insanların bir takım kararlar alması, birden ciddi bir mesafe takınması çok koydu bana. en yakın arkadaşım çok yabancı geliyordu lan! iyiydik lan. nereden çıktı bu köy'' demek istedim. sonra anne baba ve kardeşi geldi. bavulun bir ucundan tutup bayırdan aşşagıya doğru yürüdü gitti tertemiz yeni yıkanmış namık. arkasından bakakaldım. boğazıma bir şeyler düğümlendi. ağzımdaki sakızı biraz önüme tükürüp sakıza bir şut çektim sonra geriye doğru koşarak top sahibinin elindeki topa vurup düşürüp elime aldım, uzayladım. top bayıra doğru gitsin istedim ama namıkların terk edilmiş balkonuna düştü. bayıra son bi kez baktım, arkasına bakmadan gidiyordu. s.keyim böyle hayatı dedim.
çok sonraları, dört yıl önce, yine böyle bi yaz, mühendisligi anlamsız bir şekilde, ortada hiçbir neden yokken bırakıp zağar gibi sokaklarda gezdigim sıralarda aynı duyguyu yeniden hissettim. kız arkadaşımla beşiktaştaki çay bahçesinde oturuyorduk. namık ciddiyeti vardı suratında. ben '' bi çay daha içer misin'' diyecekken söz girdi ve ''ben gelecegimi düşünmek zorundayım umut. kusura bakma'' dedi. iyiydik lan demek istedim diyemedim. gidişini izledim. ''artık kaşar oldum, bi daha hissetmem'' derken bu sefer asker ocagına sigarayı bırakmaya çalıştıgım sıralarda yakaladı beni duygu.telefondaki ses çok ciddiydi bu sefer. iyiydik lan diyebildim bu sefer. telefonu kapattım. ağladım, çok ağladım. ağlarken sakızım ağzımdan düştü. ben hiç çok ciddi kararlar alamadım, karar alanlara arkadan baktım.''
--spoiler--
basarsan alırsın'lı koşu yoluma at'lı klasik bir maçtı. terden saçlarım birbirine yapışmış, boynumdaki kir çizgileri, güneşin altında başım zonklaya zonklaya oynuyordum. takım olarak ise gerçekten rezil bir durumdaydık. o kadar kötü bi durumdaydık ki kalecimiz kendini bilmez bi şekilde sanki sol açık gibi topu alıp karşı takımın kalesine dogru artistik çalımlar eşliginde ilerledigi bi anda topu kaptırmıştı ve onların ceza alanına doluşmuş tam kadro olarak bittigimizi resmileştiren golü izlemiştik. karşı takımın oyuncusu bizim bomboş ceza alanımızı geçip boş kalemizin önünde topu ayağıyla sabitledi ve yere eğildi. sonra kafası ile topu yavaşça sürdü kalemize doğru. böyle bir gol, siz sevgili okurlarımın da bildigi gibi normal bir mahalle takımını dağıtmasına, golü yiyen takımın takımın kaptanının topu tutup havaya rastgele degaj çekip uzaylamasına sebebiyet vermesine, ardından dikilen topun sahibinin aşagıdaki bayırda topun peşinden küfür ederek koşmasına ve maçın bitmesini sağlamasına rağmen biz maçı bitirmedik.
kaleye doğru gidip ''ver lan eldivenleri ben geçicem kaleye. sen bas! kıran kırana oynuycaz'' diyerek ittim denyo kalecimizi. tecrubeli bir file bekçisi gibi direge yaslanarak taktikler veriyordum takımıma . ama kimse beni dinlemiyordu. umursamadım bagırmaya devam ettim. yavaş gelen bir aşırtmayı çift yumrukla bertaraf etmek isterken yanlışlıkla içeri aldım. eski kalecimizle göz göze geldik. çabuk hareket edip topu alıp sanki daha deminki salak ben degilmişim gibi millete ileri gitmesi için bagırarak degaj çektim ama ileri dogru gitmesi gereken top, ayagımın dışına gelerek sağ yanıma düştü. zalim top, rakip takımın sanraforunun önce göğsünde yumuşamış sonra da ayagının içinde yerini bulmuştu. üzerime doğru şut çekmek için geliyordu. her şey boka sarmıştı, belli ki bir mermi kıvamında gelecekti şut. tırstım... top resmen tsubasanın yamuk topu gibi geliyordu üzerime zıplayarak kaçılmaya çalışırken götümün yanı ile baldırım arasına çarparak zıbarttı beni. sanki topu tutmuş gibi oldum. ama ceza sahamızdaki tehlike bitmemişti. biraz zıbardıgımdan reflesksel olrak hareket ettigim için, biraz da benden başka kimse olmadıgı için topu ayagıma alarak şık hareketlerle ilerledim. orta sahayı geçince ''oluyo lan'' diye düşünüp iyiden iyiye gaza geldim. diziyordum resmen lavukları. ama birden iki kişi girince dengemi kaybettim yan taraftaki tellere tutunup çalıma öyle devam ettim. mücadele uzayınca yere düştümyerde oturarak çalıma giriştim. yine siz sevgili okurlarımın bildigi üzre yere oturarak yapılan mücadele , mücadelelerin en rezilidir, futbol tarihinin yüz karasıdır.
tam o sırada çocukluk arkadaşım, canyoldaşım, hemşerim, biricik dostum namık'ı gördüm. ben ağzım açık oturdugum yerden namık'a bakarken top ayagımdan alındı ve yine golü yedik. gol tanıdık, rezillik tanıdık ama namık farklıydı. adam çıkarıp hemen oyuna dahil olması ve takıma dahil olması ve takımıkurtarması gerekirdi normal şartlarda ama öyle yapmadı. elleri cebinde öylece bizi büyük bi ciddiyetle izledi. oyun en sonunda havaya dikilen degajla bitti, top bayıra gitti. top sahibi bayıra ben namık'ın yanına koştum. yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. ne güzel kir pas içinde, itişe kakışa oynuyorduk, neydi bu temizlik, neydi bu mesafe tam anlayamamıştım. garip bir şeyler oluyordu. bana cebindeki kutudan bi sakız verdi. karşılıklı konuşmadan çignedik bi müddet. ''biz bugün köye gidiyoruz. üç ay yokuz'' dedi. sevgili dostlarım şimdi tam anlatabilir miyim bilmiyorum ama o gün ilk defa bişeylerin değişmesinin beni ne kadar korkuttugunu anladım. sanki hep öyle devam edecek sanarken, insanların bir takım kararlar alması, birden ciddi bir mesafe takınması çok koydu bana. en yakın arkadaşım çok yabancı geliyordu lan! iyiydik lan. nereden çıktı bu köy'' demek istedim. sonra anne baba ve kardeşi geldi. bavulun bir ucundan tutup bayırdan aşşagıya doğru yürüdü gitti tertemiz yeni yıkanmış namık. arkasından bakakaldım. boğazıma bir şeyler düğümlendi. ağzımdaki sakızı biraz önüme tükürüp sakıza bir şut çektim sonra geriye doğru koşarak top sahibinin elindeki topa vurup düşürüp elime aldım, uzayladım. top bayıra doğru gitsin istedim ama namıkların terk edilmiş balkonuna düştü. bayıra son bi kez baktım, arkasına bakmadan gidiyordu. s.keyim böyle hayatı dedim.
çok sonraları, dört yıl önce, yine böyle bi yaz, mühendisligi anlamsız bir şekilde, ortada hiçbir neden yokken bırakıp zağar gibi sokaklarda gezdigim sıralarda aynı duyguyu yeniden hissettim. kız arkadaşımla beşiktaştaki çay bahçesinde oturuyorduk. namık ciddiyeti vardı suratında. ben '' bi çay daha içer misin'' diyecekken söz girdi ve ''ben gelecegimi düşünmek zorundayım umut. kusura bakma'' dedi. iyiydik lan demek istedim diyemedim. gidişini izledim. ''artık kaşar oldum, bi daha hissetmem'' derken bu sefer asker ocagına sigarayı bırakmaya çalıştıgım sıralarda yakaladı beni duygu.telefondaki ses çok ciddiydi bu sefer. iyiydik lan diyebildim bu sefer. telefonu kapattım. ağladım, çok ağladım. ağlarken sakızım ağzımdan düştü. ben hiç çok ciddi kararlar alamadım, karar alanlara arkadan baktım.''
--spoiler--
(bkz: iyiydik lan)
her okuduğumda hüzünlenmeme sebep olan, beni çocukluğuma götüren ve her defasında yüzde küçük bir tebessüm bırakan umut sarıkaya yazısı.
üniversiteye ilk başladığım ilk yıl çıktığım evde elbise dolabının kapağına yapıştırılık vaziyette bu yazı vardı. sakızım düştü. uzun zaman okumaya üşendim. sonra bir gün bi cesaret okudum. sonra başka evlere de çıktım yanımdan ayırmadım o dolabı da yazıyı da. sonra okul bitti... "ağladım, çok ağladım. ağlarken sakızım ağzımdan düştü..."
sakız ağızdan düşünce söylenir.
Sevdiğim çocuğun önünde bugün yaşadığım olay.
güncel Önemli Başlıklar