bugün

Kırmızı yapraklar açardı dalları
zakkumlar arasındaki gül ağacının
uzayan bakışlarıma bahar gelirdi
bir sigara içimi sererdim yüreğimi
haberci bulutların atlas ipine
duvar diplerinde üşümekti yaz

Uçuşurdu serçeleri avlunun
kovuğuna süzülürdü kertenkele
yüzünü yıkardı gül kuruları
uykusunda gezinen birinin
kerpiç duvarlı bir küçük evde

Limoni ışıklar altında dalgalanıyor
iç çekişleri güzel düşlerden uyananların
suskunun çoğalımı besliyor aşkı
yüzümü rüzgarıyla yıkıyor gece
saçlarını okşuyorum uzaklarda bir kızın
hazırolda kalbim buruk sevgiler anıtı
içimdeki gülistanda bin naz

Ayak sesleri büyüdü gecede
sabahı dem çekerek bekleyen kuşların
kanatlarında başladı yangın;
mevsimsiz bir sağanaktı yaşanan
sonbahar göğü altında
seslere vücut yakıştırıp
öyle düşündüm,
sınırsızlığı bilmiyordu
kapımı çalan demir eldivenli
belki kanayacaktı bir yerlerim
yüzüne baktım
yine güldüm

Beyazı aradıkça siyah bulaşıyor ellerime
karakalem resmini yapıyorum günlerin
duvarlardaki tarihimi okuyorum
aşkımı han eylemiş bezirgan kervanları
hani benim bulutum
suyum
sofram
gökyüzüm
ağır bir aydınlık içindeyim
ördükçe kırılıyor
aşkın son ilmeği

Bir serçeye kıyamazken
ölürken aşkın uğruna
adımız eşkiyaya çıktı
haramiler harmanında

Acı yürekte bukağıdır
yerimiz yaren yanıdır
sorulursa sevdalıdır
mavi göğe ak buluta

Dağ sözcüğü çağrıştırır
namlusu güle sevdalı
bir mavzeri kavrayan
bulut bakışlı kaçağı
şimdi kentte bir rüzgar
okşuyor ürkekliğini
secde ediyor dağlar

Gizi sesindedir suyun
ince kıvrımlarla akar
türkülenir büklerde
kıyıların gurbetini toplar
unutmaz öpüştüğü kumları
ayrıdır ezgisi her çakıltaşının

Bir görümlük gün ışığı
demir çubuklara çarpar önce
bölünür duvara düşen gölge
keklik gözü gibi yanar
dudakları arasında
hiç sönmeyen sigara
ray döşer bir emekçi
güneşin ışıklarına
uyanır içinde Ferhat
dağları sorar geceye

Daralan gökyüzü sisli gökülke
hangi anıda saklı engin mavileriniz
bir ömrü bir günde yitirebiliriz
yaşamanın hüner olduğu bu demde

Yüzüne yansıyor sabrın gülleri
sıkılmaktan renkleri yüreğin gibi
yaprağı dökülmüş çıplak bir selvi
üşür gömütlükte mavi gökülke

Mevsimler geçti özlemin ile
türküler gizlimizde dürülü kaldı
yuvalandı çevrene hüzün kuşları
başımızda dönen mavi gökülke

Mavisin özledim
güneşini gökyüzünün
kelebek kanadındaki ince nakışı
diyorlar ki ışığını
kelamını tarihin içinde taşı

Yakama iliştirdiğim
tül yapraklı gülün
toprağını özledim
karınca kervanlarını
nemli odalara
biraz toprak getirin

Hal hatır soramıyorum
erteye bıraktım
duygulanımları
sabahı bekliyorum
şimdilik söz gecenin

Aşkımızın kıblesinde sesten ırmaklar
yatağını zorlayarak akar gecede
can üzen zakkumun kurur kökleri
aydınlanır bozkır söz inceldikçe

Gecenin içinde mercan dalları
aranır rengini kırık sularda
bağrımıza doğar çoğul bir sevda
kaşına gözüne paha biçilmez

Aşkımızı zorluyor kanlı hançerler
direniyor inanç sevdadan yana
körlerin kıblesinde daralan yaşam
genişliyor gökyüzü hesaplandıkça

Soluğumun buğusundan
güne doğru filizlendi
orman oldu bir ağaç
dağları çağırdı cama

Unutulmuş bir tadı
iliştirip ağzıma
yürek dolusu güldüm
duvar ustalarına

Kim diyor içerdeyim
bir dizi gül içindeyim
sızıyor bir yerlerden
bahar kokusu

Sabahın çağrısını duydum
sen de duydun mu
hüzün boğuldu ışıklarla
su uyudu

Gölgelerle kol kola yürür bulvarda
seslerden soyutlanmış dilsiz ruhuyla
çırpındıkça açılır kanar yarası
kurtlar kuşatmasında mavi gökülke

Kendi göğümüzün tutsağı olduk
açtık pencereleri sarılar sağanağına
çoğalımın temeli sevişmeyi unuttuk
yıkmayı denemeden yükselen duvarları

Sevdalandığım toprakların
ürkek bir sürgünüyüm şimdi
terliyor yaprakları
yüreğimdeki gülün
her sabah aynı türküyle
tetiğe dokunuyor bir avcı

Yaşamı marşandizde
uzun yollar yolcusuyum
dost peronlar aranırım
bir sevgili sıcaklığı
sarıp sarmalar bazen
sabah uykularımı

Ayrımına varmak acı
gül kurusu bakışların
dağlar eşkiya değil
denize çıkıyor yollar
sınırsız maviliklerde
serin tutuyorum yüreğimi
söylenmemiş sözler var. * * * *